ASAYİŞ - 27 Şubat 2017 Pazartesi 15:30

Tarihi İzmir Büyükşehir davasında 129 sanığa beraat

A
A
A
Tarihi İzmir Büyükşehir davasında 129 sanığa beraat

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun 397 yıl hapis cezası talebiyle yargılandığı 129 sanıklı tarihi İzmir Büyükşehir Belediyesi davasında, mahkeme bütün sanıklara beraat kararı verdi.
İzmir Büyükşehir Belediyesine yönelik 2011 yılında iki dalga halinde yapılan polis operasyonuyla başlatılan ’ihalelerde yolsuzluk, organize suç örgütü kurma’ suçlarından, aralarında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve belediye bürokratlarının bulunduğu 129 tutuksuz sanık hakim karşısına çıktı. 7’nci Ağır Ceza Mahkemesindeki son duruşmada, salonun tamamı doldu. Başkan Kocaoğlu adliyeye gelişinde Çamdibi Bandosu tarafından "İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar" marşı ile karşılandı. Adliye önünde bekleyen yaklaşık 2 bin kişi Aziz Kocaoğlu’nun maskesini takarken, ’İzmir Aziz’dir, Aziz Kalacak’ sloganları attı.

300 kişi de duruşmayı izledi
Aziz Kocaoğlu kendini bekleyenlerin oluşturduğu koridordan selamlayarak duruşma salonuna girdi. İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, tutuksuz yargılanan diğer bürokratların yanı sıra, CHP İzmir milletvekilleri Atilla Sertel, Mustafa Balbay, Özcan Purçu, Zeynep Altıok, Musa Çam, Ali Yiğit, Murat Bakan, Zekeriya Temizel, CHP’li İzmir ilçe belediye başkanları katıldı. Sanıkların ve izleyicilerin yoğun katılımı nedeni ile 150 kişilik mahkeme salonu tamamen dolarken, merdiven boşluklarının da dolmasıyla yaklaşık 300 kişi duruşmayı izledi.

Eski Cumhuriyet Başsavcısının tanık olarak dinlenmesi reddedildi
Sanık Tülay Azeri’nin avukatı Emin Azeri, mahkeme heyetinden FETÖ’den tutuklu İzmir eski Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak’ın tanık olarak dinlenmesini talep etti. Mahkeme heyeti, dosyanın geldiği aşama nedeni ile Avukat Azeri’nin talebini reddetti. Ayrıca, Akdeniz Temizlik’in sahibi Fatih Yazoğlu, dilekçe ile davaya katılma talebinde bulunurken, mahkeme heyeti katılma talebini reddetti.

Savcı mütalaasında ’suç örgütü yok’ dedi
Savcı Zafer Sercan Yetişer, 29 sayfalık mütalaasını verdi. Savcı Yetişer, okuduğu mütalaasında ortada bir örgütün bulunmadığı sonucuna varıldığını belirtti. Dosyadaki 24 ayrı eylemden 15’inde ihaleye fesat karıştırma suçunun bulunduğunu belirten savcı Zafer Sercan Yetişer, iddia edilen 24 ayrı suçun da oluşmadığını kaydetti. Verilen mütalaada, bazı ihaleye fesat karıştırma eylemlerinde, hukuka aykırı deliller toplandığını ifade eden Yetişer, bu durumu hukuk dilinde ’zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur’ şeklinde ifade ettiği görüldü. 24 ayrı suçun oluşmadığını verdiği mütaalasında okuyan savcı Zafer Sercan Yetişer, bütün sanıkların ayrı ayrı beraatına karar verilmesini talep etti.

Salonda büyük sevinç
Savcının beraat talep istemesinin ardından duruşmaya gelen sanıklar ve izleyiciler alkışladı. Mahkeme Başkanı Tamer Bulam, "Burası şov yeri değil, tiyatro alanı değil. Mahkemenin bir düzeni var. Bu düzene uyalım" diye tepki gösterdi.
Savcının mütalaasının ardından mahkeme Başkanı Tamer Bulam, karar vermek için bir saat ara verdi. Daha sonra sanıklara son sözü soruldu. Sanıklar beraat taleplerinde bulunurken, daha sonra sanık avukatlarından da son sözleri alındı. Aranın ardandan kararı okuyan Mahkeme Başkanı Tamer Bulam, 129 sanığın tamamının beraatına karar verdi. Mahkeme başkanı ayrıca, soruşturma aşamasında görev alan kamu görevlilerine soruşturma açılması kararını açıkladı. Kararın ardından duruşma salonunda büyük sevinç yaşandı.

Davanın geçmişi
İzmir Büyükşehir Belediyesine yönelik ilk operasyon 2 Mayıs 2011 tarihinde yapılmıştı. İlk operasyonun yankıları bitmeden bu kez, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu EXPO sunumu için Paris’de bulunduğu 22 Kasım 2011 tarihinde ikinci operasyon yapılmıştı. Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu da, 2 Ocak 2012 tarihinde soruşturmayı yürüten özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Birol Çengil’e ifade verdikten sonra serbest bırakılmıştı. Kocaoğlu’na, ESHOT durak ihalesi, Şevval Sam konseri, öğretmenlere hediye edilen şal ve kaşkollar, Çankaya’daki katlı otopark ihalesi, Grand Plaza şirketi üzerinden 2009 yerel seçimlerinde CHP seçim ofislerine dağıtıldığı iddia edilen sandviçler, EXPO 2015 Organizasyonu öncesinde yapılan adaylık çalışmaları kapsamında İzmir’de düzenlenen organizasyonu ZED Firmasının alması, Aliağa-Menderes Hattı’nı işleten TCDD ve Büyükşehir Belediyesinin ortaklığıyla kurulan şirket, İZBAN’ın tanıtım filmi ihalesi ve belediye şirketi Grand Plaza üzerinden yapılan mandalina alımları ve personel ihalesi başta olmak üzere, toplam 28 soru sorulmuştu. ’Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak’, ’kurulan örgütün faaliyetleri kapsamında ihaleye fesat karıştırmak’, ’belgede sahtecilik’, ’kurumu zarara uğratmak’, ’rüşvet’, ’tehdit’, ’görevi kötüye kullanmak’ suçlamalarıyla toplam 130 sanık hakkında 8’inci Ağır Ceza Mahkemesinde 2012 yılında dava açılmıştı. Özel yetkili mahkemeler kapandıktan sonra 2014 yılında dava 7. Ağır Ceza Mahkemesine alınmıştı. Bir numaralı sanık Aziz Kocaoğlu için de toplam 397 yıl hapis cezası istenmişti. İddianameyi hazırlayan savcı Birol Çengil, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, FETÖ’den gözaltına alınmıştı.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Tavuk eti ihracatına sınırlama Ticaret Bakanlığı tarafından, bütün ve parça dahil olmak üzere, tavuk eti ihracatının 1 Mayıs 2024 tarihinden 31 Aralık 2024 tarihine kadar, aylık bazda azami 10 bin ton, toplamda ise bu yıl sonuna kadar 80 bin ton olacak şekilde sınırlandırılmasına karar verildi. Bakanlıktan yapılan açıklamada, kümes hayvancılığı ve beyaz et sektöründe dünyanın en önemli üretici ve ihracatçı ülkeleri arasında yer alan Türkiye’de, yıllardır süregelen üretim ve ihracattaki doğru politikalar ile mevcut üretim hacmine ulaşıldığı, sektörün uzun yıllardır iç talep ile yurt dışı talebi bir arada karşılayabilecek kabiliyeti muhafaza ettiği belirtildi. Son yıllarda yaşanan bölgesel ve küresel risklerin, küresel gıda fiyat endeksi üzerinde yukarı yönlü bir eğilim oluşturduğu ve özellikle temel tarım ürünlerinde ülkelerin iç piyasa arzını koruma faaliyetlerini ortaya çıkardığına dikkat çekilerek muhtelif ürünler ile birlikte Türkiye’de tüketim açısından en önemli hayvansal protein aracı olan kümes hayvancılığı ürünlerinin de 2023 yılının Mayıs ayında ’İhracı Kayda Bağlı Mallar Listesi’ne alındığı hatırlatıldı. Açıklamada, "Bununla beraber, 2024 yılının ilk aylarında tavuk eti fiyatlarındaki artış hızının genel enflasyonun, yem ve enerji gibi maliyet kalemleri ile döviz kurundaki aylık fiyat değişimlerinin çok üzerine çıktığı gözlemlenmiştir. Bu durum, söz konusu ürün grubunda olağan piyasa şartlarının dışına çıkıldığını ve olağan fiyatlama davranışlarının bozulduğunu göstermiştir. Fiyat oluşumları izlenirken üretim ve ihracat gelişimleri analiz edilmiş, iç ve dış talepte muhtemel senaryolar titizlikle tetkik edilmiş, ilgili kamu kurumları ve sektörel kuruluşlar ile istişareler gerçekleştirilerek, üretim, tüketim, dış ticaret ve fiyat oluşumları kapsamında detaylı bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Tüketim alışkanlıklarındaki ve iç talepte yaşanan değişimlerin, spekülatif fiyat yükselişlerini beraberinde getirdiği görülmüştür. Yapılan analizler iç piyasada tüketici refahının korunabilmesi için arz yönlü sıkıntılara mahal verilmemesini teminen, söz konusu ürün ihracatına yönelik bir takım düzenlemeler yapılması gerekliliğini ispat etmiştir" ifadeleri yer aldı. Açıklamada, sektörde ölçek ekonomisinin sürdürülebilmesi, iç talepte yaşanabilecek dalgalanmaların üretim kaybına sebebiyet vermemesi ve yoğun çabalar ile kazanılan ihracat pazarlarının korunabilmesinin de Türkiye’nin ekonomik menfaatleri açısından önemli olduğunun değerlendirildiğine dikkati çekilerek, "Ticaret Bakanlığımız tarafından, başta Tarım ve Orman Bakanlığı, ilgili resmi ve sektörel kuruluşlar ile yapılan istişareler ve çalışmalar sonucunda, bütün ve parça dahil olmak üzere, tavuk eti ihracatının 1 Mayıs 2024 tarihinden 31 Aralık 2024 tarihine kadar, aylık bazda azami 10 bin ton, toplamda ise bu yıl sonuna kadar 80 bin ton olacak şekilde sınırlandırılmasına karar verilmiştir" dendi. Denetlenen firmaların yarısına idari para cezası verildi Öte yandan, tavuk eti ürünleri satışlarındaki fiyat artışlarına ilişkin 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında inceleme yapıldığı belirtilerek şöyle denildi: "1.10.2022-31.10.2023 tarihleri dönemini kapsayacak şekilde 16 üretici firmaya Ticaret Bakanlığımız müfettişlerince denetimler gerçekleştirilmiştir. Söz konusu denetimler sonucunda Haksız Fiyat Değerlendirme Kurulu tarafından aykırılık yaptığı tespit edilen 8 firma hakkında idari para cezaları verilmiştir. Ancak, son dönemde tavukçuluk sektöründe fahiş fiyat artışı yapıldığına ilişkin şikayet başvuruları sebebiyle, tavukçuluk sektöründe faaliyet gösteren 16 firma hakkında Ticaret Bakanlığımız müfettişlerince denetimlere geçtiğimiz günlerde yeniden başlanmıştır. Ayrıca, Rekabet Kurumu tarafından da 04.01.2024 tarihinde beyaz et sektöründe faaliyet gösteren bazı firmalar hakkında açılan soruşturmanın gerekli idari para cezaları ile sonuçlandırıldığı ve ilgili firmalara 26.4.2024 tarihinde tebliğ edildiği öğrenilmiştir. Bu çerçevede, Tarım ve Orman Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili resmi kuruluşlar ve sektörel kuruluşlar ile koordinasyon halinde çalışarak, ülkemizin tarım ürünleri politikaları ve muhtelif gıda ürünlerinin iç ve dış ticaretinde yapılan düzenlemelerin temel amaçları; dünyada ortaya çıkan yeni eğilimler de dikkate alınarak, yurt içi üretim ve tüketim dengesinin korunması; önceliğimiz olarak yurt içi tüketimin vatandaşlarımız için makul fiyatlarla karşılanması, gıda arz güvenliğinin önündeki tehditlerin bertaraf edilerek ülkemizde sürdürülebilir gıda arzının sağlanmasıdır." Açıklamada, "Önümüzdeki dönemde de, Ticaret Bakanlığımızca, başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere, ilgili devlet kuruluşları ve ilgili özel sektör kuruluşları ile güçlü bir işbirliği yapılarak, gıda arzının ve güvenliğinin korunması, halkımızın gıdaya makul fiyatlarla ulaşımının kolaylaştırılması ve gıda piyasalarında oluşabilecek spekülasyonların önlenmesine yönelik olarak görev ve yetki alanımızda bulunan bütün politika ve denetim araçlarına kararlılıkla başvurulacaktır" ifadeleri yer aldı.
İstanbul Doç. Dr. Gülçin Taşkıran: “Kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı istihdam ediliyor” Her yıl olduğu gibi, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın gelmesiyle birlikte, Türkiye’deki işçi sınıfının hakları ve emek mücadelesi gündemin en önemli konularından biri haline geliyor. Ancak bu yıl, özellikle de "Emeğin Kadın Suretleri" adlı derleme kitabının yayınlanmasıyla, sadece işçilerin değil, özellikle kadın işçilerin yaşadığı eşitsizliği ve hak ihlallerini gözler önüne serdi. Altınbaş Üniversitesi Yayınları tarafından 2024 yılında basılan ve İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Doçent Doktor Gülçin Taşkıran editörlüğünde hazırlanan "Emeğin Kadın Suretleri", Türkiye’de kadın emeğinin durumunu çok yönlü bir şekilde ele alıyor. Kitap, 9 kadın akademisyenin kaleme aldığı 8 makaleden oluşuyor ve kadın emeğinin toplumsal cinsiyet rolleri, işgücü piyasasındaki ayrımcılık, yoksulluk, güvencesizlik ve daha pek çok konuyu içeriyor. Kitaptan elde edilen verilere göre, Türkiye’de işgücüne katılım oranı her ne kadar artsa da, kadınların işgücündeki payı AB ve OECD ülkelerinin ortalamasının çok altında. Kadınlar, genellikle düşük ücretli ve güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kalıyorlar. Üstelik ev içi bakım hizmetlerinin kadının asli görevi olarak görülmesi, kadınların işe girişlerini engelliyor ve ekonomik bağımsızlıklarını sınırlıyor. Kitapta ele alınan diğer önemli konular arasında eğitimde ve sağlık alanında cinsiyet eşitsizliği ve kadın yoksulluğu konusu. Özellikle, kadınların eğitim seviyesinin yüksek olmasına rağmen, işgücüne katılımdaki eşitsizlik ve ücret farklılıkları dikkat çekiyor. Ancak "Emeğin Kadın Suretleri" sadece sorunları dile getirmekle kalmıyor, aynı zamanda çözüm önerileri de sunuyor. Kadınların işgücüne katılımını artırmak için evde bakım hizmetlerinin kamusal hizmet olarak sunulması, kadınlar için güvencesiz ve yarı zamanlı işler değil, tam zamanlı ve güvenceli işler sağlanması ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için politika değişikliklerinin gerekliliği vurgulanıyor. Kadın emeğinde yaşanan eşitsizlikler kitaptan alınan veriler ışığında şu şekilde ele alınıyor: -Türkiye’de işgücüne katılım oranı yüzde 54,3 iken, bu oranın sadece yüzde 34,5’ini kadınlar oluşturuyor -Türkiye’de dar tanımlı kadın işsizliği yüzde 11,3 olarak açıklansa da, işe ihtiyacı olduğu halde iş aramaktan vazgeçmiş, iş bulma ümidini yitirmiş ve zamana bağlı eksik istihdam edilmiş kadınların da dahil edildiği geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 32,9 -Kadınlar, erkeklere göre yüzde 15 daha düşük ücretlerde çalışıyor -Kadınlar yoğun işgücü gerektiren ve vasıfsız işlerde daha fazla yer alıyorlar -Ev işleri ve evde bakım hizmetleri, kadınların işgücüne katılımlarını ve iş yaşamındaki ilerleyişlerini olumsuz etkiliyor -Eğitim seviyeleri erkeklere göre daha yüksek olmasına rağmen, bu durum her zaman iş bulmalarını ve daha yüksek ücret almalarını garantilemiyor Kadın emeği görünmez ve değersiz kılınıyor Kitapta ayrıca kadınların emeğinin genellikle görünmez ve değersiz kılındığı, kadınların hem ücretli hem de ücretsiz emek sömürüsüne maruz kaldığı, işgücüne katılımlarının önündeki engellerin kaldırılması için politikalar geliştirilmesi gerektiği ve toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikle mücadele edilmesi gibi önemli konuların da altı çiziliyor. Kayıt dışı kadın istihdam oranı yüzde 30,8 Kayıt dışı istihdamın hala daha kanayan bir yara olduğu Türkiye’de kadınların daha fazla kayıt dışı istihdamda yer aldığı gerçeği de kitapla birlikte okuyucuya sunuluyor. Paylaşılan kayıt dışı istihdam verileri şu şekilde: “Türkiye’de 2023 verilerine göre kadınların yüzde 30,8’i kayıt dışı istihdam ediliyor. Kayıt dışı istihdam edilme emeğin çok önemli hak kayıplarına uğramasına neden olmaktadır. Kayıt dışılık sebebiyle sigortasız, doğal olarak da iş güvencesiz, düşük ücretli, örgütlenme şansı çok düşük, iş güvenliği önlemleri alınmayan işlerde çalıştırılan kadınlar, kadın olarak yaşadıkları dezavantajı ve yoksulluk riskini, emekli gelirinden mahrum kalarak yaşlılıkta da dezavantaj olarak derinden hissetmek durumunda kalmaktadır.” İstihdamda cinsiyete dayalı ücret açığı Kadınların erkeklerden daha düşük ücretle çalıştırılması eğilimi kapitalizmin ilk dönemlerinde kendini göstermesine rağmen günümüzde hala devam etmektedir. Kitapta da OECD verilerine göre 2021 yılında OECD ülkelerinde ücrete dayalı cinsiyet açığı yüzde 12, Türkiye’de ise yüzde 15,6 düzeyinde olduğu bilgisine yer verilerek şöyle devam edildi: “İstihdamda cinsiyete dayalı ücret açığı, erkek ve kadın çalışanlar arasındaki ücret farkını ve genellikle kadınların erkeklere göre daha düşük ücret almalarını ifade etmek için kullanılır. Bu ücret açığının birçok sebebi vardır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın emeğinin ikincil görülmesi en temel sebeplerdir. Kadını özel alana/evine uygun gören bakış açısıyla kadının evlenme, işten ayrılma, analık ve çocuk bakımı gibi sebeplerle yasal izin kullanma ihtimalinin yüksek görülmesi de işverenlerin düşük ücret politikasını açıklamak için öne sürdükleri gerekçeler arasında yer almaktadır. Bunlara ek olarak kadınların ev ve hane üzerinden cinsiyet rollerinin tanımlanması sebebiyle eğitimden uzak tutulması ya da erken koparılması, kadınların genel itibariyle vasıfsız ya da düşük vasıflı işlere yönelmesine neden olmaktadır. Ancak kadının eğitim düzeyi erkek emeğinin eğitim düzeyiyle eşit hatta daha yüksek olduğu durumlarda da kadının işgücü piyasasında erkeğin ücret gücünü elinde bulundurduğu görülmektedir.” “Birlikte hareket edilmeli” Doç. Dr. Gülçin Taşkıran kitapla ilgili yaptığı değerlendirmede ise sorunların üstesinden gelmek için birlikte hareket edilmesi gerektiğine vurgu yaparak şunları söyledi: “Bu sorunların üstesinden gelmek ve kadınların işgücüne katılımını artırmak için politika yapıcıların ve toplumun birlikte hareket etmesi gerekiyor. Kadınların işgücüne katılımını artırmak için evde bakım hizmetleri kamusal hizmet olarak sunulmalıdır. Ayrıca kadınlara güvenceli, kayıtlı ve tam zamanlı iş imkanları sağlanmalı, ücret adaletsizliği ve kayıt dışı istihdam gibi sorunlar çözüme kavuşturulmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için cinsiyet ayrımcılığının her seviyede reddedilmesi gerekmektedir. Bu adımların atılması, kadınların ekonomik ve sosyal olarak güçlenmesine ve toplumun genel refahına katkı sağlayacaktır.”