KÜLTÜR SANAT - 12 Ekim 2025 Pazar 10:56

Unutulan sanatı emekliler hayata döndürüyor

A
A
A
Unutulan sanatı emekliler hayata döndürüyor

Anadolu’nun köklü el işleme sanatlarından oymacılık, son yıllarda ilgi görmeye başladı. Vakit geçirmek için ahşap sanatına yönelen emekliler, geleneği yeniden canlandırıyor.


Ahşaba şekil verme sanatı olarak bilinen oymacılık, sabır ve el becerisi gerektirmesiyle öne çıkıyor. Anadolu’nun köklü el işleme geleneklerinden biri olan bu sanat, geçmişte cami, konak ve saray süslemelerinde önemli bir yer tutuyordu. Mobilya üretiminin yaygınlaşmasıyla oymacılık, son yıllarda küçük atölye ve hobi kurslarında yeniden hayat buluyor. Vakit geçirmek için ahşap işlemeciliği sanatına yönelen emekliler, unutulmaya yüz tutan geleneksel oymacılığın yeniden canlanmasına katkı sağlıyor. Babasının yönlendirmesiyle 7 yaşında ahşap oymacılığı mesleğine başladığını belirten Aşir Güler (50), "Oymacılık sanatı günümüzde kaybolmaya yüz tutmuş meslekler arasında yer alıyor, çünkü artık bu işi yapan çok az insan kaldı. Bu nedenle, bu mesleğin biraz tarihte kalmış olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bizim asıl amaçlarımızdan biri, bu sanatı tekrar canlandırmak, güncellemek ve yaygınlaştırmak. Özellikle açtığımız kurslarla bu konuda büyük emek verdik ve yavaş yavaş yeni insanlar yetiştirmeye başladık" dedi.


Kendisine ait kurs yerinde yeni kursiyerler yetiştirdiğini vurgulayan ahşap oymacılığı ustası Güler, bu sanatı yaygınlaştırmaya çalıştığını kaydederek, "Bir insan bu sanata başladığında, şehir hayatının karmaşasından uzaklaşıp bir huzur buluyor. Bu iş insanın ruhuna hitap eden bir uğraş. Çünkü doğal bir malzemeyle çalışıyorsunuz ve insanoğlu binlerce yıldır ahşapla iç içe yaşıyor. Aslında hepimizin genetik kodlarında ahşaba dair bir bilgi var. Zamanla bu bilgiler unutulmuş olsa da, bundan 100-150 yıl önce atalarımızın büyük bir kısmı ahşapla uğraşıyordu. Bugünkü modern hayatın getirdiği zorluklar, özellikle şehir yaşamı insanları mutsuzluğa itiyor. Son 10-15 yılda sanal dünyanın yaygınlaşmasıyla birlikte insanlar gerçeklikten, sanattan ve estetikten uzaklaştı. Bu bağlamda ahşap oyma işi, insanlara iyi geliyor; ruhlarını dinlendiriyor, onlara kendilerini iyi hissettiriyor" diye ekledi.



"Kaybolan bu mesleği yaşatmaya çalışıyorum"


Ahşap işlemeciliğinin insan ruhuna dokunduğunu aktaran Güler, konuşmasını şu şekilde sürdürdü: "Gerçek bir işle uğraşıyorsunuz; dokunuyorsunuz, oyarken hissediyorsunuz, sesini duyuyorsunuz, el aletleriyle çalışıyorsunuz. Ceviz, meşe, ıhlamur, kestane, kiraz gibi birçok ağaç türüyle tanışıyorsunuz. Her biri farklı karakterde ve her birinden çok şey öğreniyorsunuz. Bu nedenle, özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar için bu tür bir işle uğraşmak ruhu dinlendiriyor, insanı rahatlatıyor ve aynı zamanda bir sanat, bir meslek kazandırıyor. Bu işe başladığınızda kendinizi adeta kaybediyorsunuz, dalıp gidiyorsunuz. O süreci yaşarken bile huzur buluyorsunuz. Sonuçta da ortaya güzel bir iş çıkıyor ve bu da ayrı bir mutluluk kaynağı oluyor. Ancak bu sadece sonuç odaklı bir uğraş değil; asıl değerli olan, o süreci yaşamak. Ben bu işi yaklaşık 40 yıldır yapıyorum. Küçük yaşta aile mesleği olarak başladım. Gerçekten bu bilgiyi başkalarına aktarmam gerektiğini düşündüm. Çünkü aksi halde bu bilgiyle ne yapacağım? Mezara mı götüreceğim? Bu nedenle yaklaşık 5 yıldır kurs veriyorum. Bugüne kadar 300’e yakın kursiyerim oldu ve ustalaştırma programları da yapıyorum. Şu anda kendi atölyemde bu kursları sürdürerek hem bilgimi paylaşıyor hem de kaybolan bu mesleği yaşatmaya çalışıyorum."



"Ahşap oymanın terapisttik bir tarafı var"


Yaklaşık 2 yıldır ahşap oymacılığı ile uğraştığını ifade eden emekli Seda Güldoğan (51), haftada 2 gün ahşap oymacılığı atölyesine geldiğimi söyledi. Üretme fikrinden yola çıkarak ahşap oymacılığına başlayan Güldoğan, "Özellikle ileri yaşlarda, çocuklar evden gittikten ve bir anne olarak artık onlarla ilgilenmeye ihtiyaç kalmadığında, bir hobi arayışındaydım. Ahşap fikri bana çok sıcak geldi. Hocamın Foça’daki sergisini görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti. Yapabilir miyim, yapamaz mıyım emin olamamıştım ama hocam yapılabileceğini gösterdi. Ben de hoşuma gittiği için devam ettim. Ahşap oymacılığının, insanı anda tutan bir hobi olduğunu düşünüyorum. Çünkü o an başka hiçbir şeyle uğraşacak ya da düşünecek vaktiniz olmuyor. Sadece ahşabın içinden çıkarmak istediğiniz şeye odaklanıyorsunuz. Bu yüzden ahşap oymanın terapisttik bir tarafı olduğunu düşünüyorum. Biraz dış dünyadan soyutlandığınız, geçmişi ya da geleceği değil sadece tokmağın vurduğu alanı gördüğünüz ve yaşadığınız bir hobi gibi geliyor" sözlerini kullandı.



"Bu, bir hobiden daha fazlası"


Ahşap oymacılığı sanatına oyma kapı yapma merakıyla başladığını belirten emekli Özgür Özaksu (53), "Ancak bu işe doğrudan kapı oyarak başlanmıyor. Oyma yaparken aynı zamanda motif ve desen öğreniyoruz. Kullanılan teçhizatı da tanımak ve doğru şekilde kullanmayı öğrenmek gerekiyor. Yaptığınız eser gün geçtikçe şekil buluyor, güzelleşiyor ve beğeni topluyor. Elektriğin olmadığı dönemlerde gaz lambası ışığında çalışan ustaların kullandığı geleneksel yöntemlerle aynı yollardan geçerek benzer ürünler üretmenin ne kadar keyifli olduğunu fark ettim. Ahşabın içine çok güzel sanat eserlerini sığdırabilen arkadaşlarım oldu. Önce hayret ettim, sonra ben de yapabildiğimi gördüm. Bu işin çok zor olmadığını, sadece istemenin yeterli olduğunu anladım. İnanın, çok yetenekli olmanız gerekmiyor. Sadece doğru ustanın yanında, doğruları öğrenerek ilerlerseniz yapamayacağınız hiçbir ahşap oyma eseri yok. Zamanla şunu fark ediyorsunuz. Televizyon, sosyal medya, cep telefonu, bilgisayar ve telefon oyunları bu dünyada zamanımızı çalıyor ve çoğu zaman ne kaybettiğimizin farkına varmıyoruz. Ancak ahşapla uğraşırken insanın ruhunda bir dinlenme hissi oluşuyor. Bu, gerçekten bir hobiden daha fazlası. Bence ruhunu dinlendirmek, kendini bulmak ve kendi sesini duymak isteyen herkesin yapabileceği güzel bir uğraş. Herkese tavsiye ederim" ifadelerini kullandı.



Unutulan sanatı emekliler hayata döndürüyor

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa "Bursa modeli, Türkiye’ye örnek olacak" Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, şehir planlamalarının bütüncül bir anlayışla ele alınması halinde kentlerin kazanacağını ve insanların mutlu olacağını söyledi. Uzlaşı kültürüyle herkesin sözünün yer aldığı bir ’Kent Anayasası’ oluşturduklarını belirten Başkan Bozbey, "Biz tarımı, doğayı, havamızı, suyumuzu koruyarak, kentimizi insanların keyifle yaşayacağı bir ortama getirerek süreci yönetmek istiyoruz" dedi. Bursa Büyükşehir Belediyesi, TMMOB Şehir Plancıları Odası, Bursa Teknik Üniversitesi ve Bursa Planlama Ajansı iş birliğiyle ‘Değişimin Eşiğinde’ temasıyla hazırlanan Dünya Şehircilik Günü 49. Kolokyumu, alanında uzman isimlerin katıldığı paneller, oturumlar, bildiriler, forumlar, çalıştaylar ve sergilerle devam ediyor. Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey de moderatörlüğünü Yaman Kaya’nın yaptığı ‘Bursa Yerel Oturumu’ paneline konuşmacı olarak katıldı. En başta ülkedeki planlama anlayışının konuşulması gerektiğini söyleyen Başkan Bozbey, Cumhuriyet’in ilk yıllarından 1950’ye kadar olan kısımda devletin örnek alınacak şehir planlaması çalışmaları yaptığını, 1950’den sonra ise ciddi sorunlar yaşandığını dile getirdi. 1960’tan sonra Bursa’nın geleceğinin de şehir plancılığı açısından değiştiğini belirten Bozbey, yoğun göçler ve kaçak yapılaşmayla birlikte Bursa’nın çehresinin tamamen değiştiğini ifade etti. Dağdan bakıldığında artık ‘Yeşil Bursa’ değil ‘Gri Bursa’ görüldüğünü anlatan Başkan Bozbey, "Plan, aslında birçok şey ifade ediyor. Planlama anlayışımızı geliştirmediğimizde, kentleri insanların yaşamaktan zevk alacağı mekanlara dönüştürmedikçe halkı mutlu edemeyiz. Bursa’nın nüfusu şu anda 3.3 milyona ulaştı. Bizler günlük verileri ele alarak Bursa’nın geleceğini planlamak gerektiğinin şart olduğunu söylüyoruz. Bursa bu zamana kadar hep yatay büyümüş. Alternatif ulaşım alanları oluşturulamamış. Ovayı koruyalım derken başka yerler kaçak inşaatlara teslim edilmiş" diye konuştu. "Planlamalar, bütüncül bakış açısıyla yapılmalı" Bursa’nın nüfusu artarken su konusu da planlanmadığı için bugün su sıkıntısı yaşandığına dikkat çeken Başkan Bozbey, verilerin 1998 yılından itibaren kentteki yağış miktarının azaldığını gösterdiğini dile getirdi. Başkan Bozbey, "Marmara Bölgesi’ne 30 milyon insan yığıldı. Şimdi müsilaj gibi konulardan bahsediyoruz. Şehir ve ülke planlamasının aslında bütüncül bir bakış açısıyla yapılması gerektiğini gösteriyor. Bursa’yı planlarken, Bursa’nın çevresindeki etkileri de göz önüne almalıyız. Marmara’yı da bütüncül bir şekilde ele almalıyız. Böyle yapılırsa Bursa da, diğer kentler de kazanır ve insanlar mutlu olur" dedi. "Bizler bir ‘Kent Anayasası’ oluşturuyoruz" Göreve geldikten sonra Bursa Planlama Ajansı’nı kurduklarını hatırlatan Başkan Bozbey, ilerleyen süreçte Türkiye’de örneği olmayan Akademik Danışma Kurulu’nu oluşturduklarını söyledi. Böylelikle planlama süreçlerinin sadece başkana veya siyasi iradeye bağlı kalmadığının altını çizen Başkan Bozbey, toplumun büyük kesiminin de kentin geleceğine katkı sağlamış olduğunu dile getirdi. Bursa’yı uzun vadeli planlamak zorunda olduklarını belirten Başkan Bozbey, "2050 vizyonlu 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nı hazırlarken vatandaşlarla, sanayicilerle, akademik odalarla, sivil toplum kuruluşlarıyla konuşuyoruz. Uzlaşı kültürüyle herkesin sözünün yer aldığı bir ’Kent Anayasası’ hedefliyoruz. 17 sektörel çalışma gurubu kuruldu. Her bir sektörle ilgili arkadaşlarımız yoğun bir çalışma yaptılar. Her bir sektörle bir araya gelip son aşamada yine değerlendirme aldılar. İnternette bir portal oluşturarak herkesin şikayet ve önerilerini dile getirmesini sağlayacağız. Bizler bir ‘Kent Anayasası’ oluşturuyoruz. Bu çalışmaya öncelikle Bursalıların sahip çıkması lazım. Ovadaki her kaçak yapı, ovanın katledilmesi demektir. Suyumuzun azalması demektir. Sorunların büyümesi demektir. Biz, güncel veriler üzerinden planı hazırlıyoruz. Bu plana herkesin sahip çıkmasını bekliyoruz" diye konuştu. "Topraklarımızın her bir metrekaresini korumak zorundayız" Yaşanan tüm sorunlarının çözümünün şehir planlamasından geçtiğini aktaran Başkan Bozbey, kentsel dönüşüm uygulamalarında da mahallenin dokusunu bozmamaya, komşuluk ilişkilerinin devam etmesine, kentsel ihtiyaçların giderilebilmesine önem verdiklerini anlattı. JICA ile yürütülen projenin önemli olduğuna vurgu yapan Başkan Bozbey, çalışmalarla birlikte ‘Bursa Modeli’ oluşturmaya çalıştıklarını, sanayi bölgelerinin de projeye dahil edildiğini belirtti. Dağ yöresinde toprakların neredeyse üçte birinin üçüncü ele geçtiğine, Yenişehir gibi bölgelerde ise oranın üçte birden fazla olduğuna dikkat çeken Başkan Bozbey, "Tüm bunlara rağmen tarımı desteklemek için çok ciddi gayret sarf ediyoruz. Birçok konuda destek veriyoruz. Aile işletmelerini çoğaltmaya çalışıyoruz. Tarlaların boş bırakılmamasını istiyoruz. Gerekirse ürünü satın alıyoruz. Çiftçi iyi bir gelir elde ederse toprağını da satmayacaktır. Gençlerin de tarıma yönelmesini sağlamalıyız. 2050 vizyonlu Çevre Düzeni Planı’nda kesinlikle tarımın özel bir yeri var. Topraklarımızın her bir metrekaresini korumak zorundayız. Bizler bu anlayışa sahibiz. Biz tarımı, doğayı, havamızı, suyumuzu koruyarak, kentimizi insanların keyifle yaşayacağı bir ortama getirerek süreci yönetmek istiyoruz" dedi. Oturumun ardından Türkiye’nin farklı şehirlerinden kolokyuma katılan belediyelerin şehir planlama temalı stantlarını ziyaret eden Başkan Mustafa Bozbey, çeşitli okulların öğrencileri tarafından hazırlanan sergiyi de gezerek, yetkililerden bilgi aldı.
Ankara Ankara’da kuyumculara sahte altın satan 3 şahıs gözaltına alındı Ankara’nın Sincan ilçesinde 3 farklı kuyumcuya sahte altın satan 3 kişi yakalandı. Ankara Batı Başsavcılığının yürüttüğü soruşturma sonucu Dolandırıcılık Büro ekipleri tarafından çalışma yapıldı. 04 Kasım Salı günü Ankara’nın Sincan ilçesinde 3 farklı kuyumcuya sahte altın satan İ.İ., N.S. ve S.Ş. dördüncü ncü kuyumcuda yakalandı.. Kuyumcuya sahte altın satılmak isterken, S. Ş isimli kadın suçüstü yakalandı. Yakalanan S. Ş isimli kadını sorgulayan ekipler, kadından aldığı bilgiyi değerlendirerek bir başka kuyumcuyu aynı yöntemle dolandırmaya çalışan N. S. isimli kadını da yakaladı. Geriye dönük kamera çalışmaları sonunda kadınları yönlendiren İ.İ. isimli şahsı kullandığı araçta yakalayan ekipler, araçta yaptıkları aramada 2 adet daha sahte ziynet eşyası ve elde ettikleri 40 bin lira ele geçirildi. Ele geçirilen malzemelerin incelemesi yapıldı. Kuyumcular odasından alınan cevapta malzemelerin altın suyuna batırıldıkları ancak işçiliğin ustaca yapıldığı, orijinal altından ayırt edilmesinin zor olduğu anlaşıldı. Şahısların alınan ifadelerinde sahte altınları İstanbul’dan getirdikleri anlaşıldı. İ.İ. isimli şahıs, N.S. ve S.Ş. isimli kadınları örgütlediğini, sattıkları malzemelerden kadınlara pay verdiğini itiraf etti. Kameralara yansıyan görüntülerde kadın şahısların farklı kuyumculara aynı zamanda girdikleri, kuyumcuların şüphelenmemeleri için rahat tavırlar sergiledikleri dikkatlerden kaçmadı. Şüphelilerin üzerlerinden çıkan sahte altınlara incelenmek üzere el koyulurken müşteki kuyumcular tespit edilerek paraları ise geri iade edildi. Şüphelilerin işlemlerinin devamı için adliyeye sevk edildiği öğrenildi.