GENEL - 07 Nisan 2017 Cuma 19:36

CHP Genel Başkanı Başdanışmanı Mehmet Bekaroğlu:

A
A
A
CHP Genel Başkanı Başdanışmanı Mehmet Bekaroğlu:

CHP Genel Başkanı Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, “Her fırsatta bu anayasa değişikliğine hayır denmesi gerektiğini açıklamaya çalışıyoruz.

CHP Genel Başkanı Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, “Her fırsatta bu anayasa değişikliğine hayır denmesi gerektiğini açıklamaya çalışıyoruz. Fakat şunun altını çizmemiz gerekiyorsa 16 Nisan’da evet ya da hayır çıkması durumunda 17 Nisan’dan itibaren yine hepimiz birlikte yaşayacağız, kimse bir yere gitmeyeceğiz” dedi.


CHP Genel Başkanı Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, referandum çalışmaları kapsamında Kastamonu’yu ziyaret etti. “Her fırsatta bu anayasa değişikliğine hayır denmesi gerektiğini açıklamaya çalışıyoruz” diyen Bekaroğlu, “Fakat şunun altını çizmemiz gerekiyorsa 16 Nisan’da evet ya da hayır çıkması durumunda 17 Nisan’dan itibaren yine hepimiz birlikte yaşayacağız, kimse bir yere gitmeyeceğiz. Bu nedenle tüm siyasetçilerin bu gerçeği dikkate alarak konuşma üsluplarını seçmelerini tavsiye ediyorum. Bizde buna uygun bir şekilde davranıyoruz. Germeden, ötekileştirmeden bir kampanya yürütmeye çalışıyoruz, herkesinde bu şekilde davranması gerektiğine inanıyoruz” diye konuştu.


Yıllardan beri 12 Eylül Anayasasından şikayet ettiklerine dikkat çeken Bekaroğlu, “Eğer bu anayasa değişikliği kabul edilirse Türkiye, 12 Eylül Yasasının bile gerisine düşecek. Bu milletin bunu kabul edeceğini düşünmüyorum. Çünkü bu millet demokrasi uğruna bedel ödemiş bir millettir” dedi.


“Biz, parlamenter demokratik sistemin Türkiye için en uygun sistem olduğuna inanıyoruz” diyen Bekaroğlu, “Bunun için iki sebebimiz var. Bunlardan bir tanesi 140 yıllık parlamenter sistem tecrübemiz var. İkincisi ise Türkiye çok çeşitli grupların bir araya gelerek oluşturduğu toplumun bir bütününüdür. Böyle bir millet sorunları uzlaşma ile çözebilir, parlamenter demokratik sistem siyaseti uzlaşmaya zorlayan bir sistemdir. Bu nedenle Türkiye’ye en uygun sistem olduğunu düşünüyoruz. Bunun haricinde demokratik başkanlık sistemleri de var. Bu başkanlık sisteminde hükümet doğrudan seçilir, meclis doğrudan seçilir, herkes görevine bakar. Bu sistemde hükümet, sandıktan çıkar. Demokratik başkanlık sistemlerinde başkan, hiçbir zaman yürütmenin dışında hiçbir işe karışmaz. Meclisin çıkardığı yasalar çerçevesinde ülkeyi yönetir. Yine yargı denetimini tabidir. 16 Nisan’da oylayacağımız 18 maddelik anayasa değişikliğinin öngörmüş olduğu hükümet şekli bu demokratik başkanlık sistemiyle ilgili değildir. Başkanlık diye konuşuyoruz ancak yapılmak istenen şey, tek adamlık sistemidir”.


16 Nisan akşamında Sayın Cumhurbaşkanının bir balkon konuşması yapması tavsiyesinde bulunan Bekaroğlu, “Balkon konuşması sadece galibiyetlerde değil, mağlubiyetlerde de yapılır. Tabii ki bunu mağlubiyet olarak ta görmemek lazım. Çünkü bu bir seçim değildir” dedi.


CHP Kastamonu İl Başkanı Muzaffer Bıyıklı ise, 16 Nisan’da neden ‘hayır’ diyeceklerini çarşı pazar gezerek anlatmaya devam ettiklerini söyledi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.