EKONOMİ - 14 Ekim 2020 Çarşamba 17:45

Kastamonu’da 10 bin dekar alanda siyez üretimi yapılacak

A
A
A
Kastamonu’da 10 bin dekar alanda siyez üretimi yapılacak

Kastamonu’da 10 bin dekar alanda siyez ile 10 bin dekar alanda organik yulaf üretiminin yapılması planlanıyor.

Kastamonu’da 10 bin dekar alanda siyez ile 10 bin dekar alanda organik yulaf üretiminin yapılması planlanıyor.


Kastamonu’da üretim yapan özel bir firmanın Devrekani’de gerçekleştireceği organik yulaf ve siyez buğdayı üretim projesi kapsamında Devrekani Ziraat Odası bünyesinde sözleşme imzaladığı 90 çiftçiye tohum dağıtımının ilk aşamasını gerçekleştirdi. İl genelinde 10 bin dekar organik yulaf, 10 bin dekar da organik siyez buğdayı üretmeyi amaçlayan firma, Devrekani Ziraat Odası’na bağlı 90 üretici ile sözleşme imzalayarak, 3 bin 500 dönüm alanda siyez ve yulaf ekimini gerçekleştirecek. Proje kapsamında ilk etap siyez buğdayı tohum dağıtımı Devrekani Ziraat Odası’nı kontrolünde üreticilere sağlandı.


Proje hakkında bilgi veren Devrekani Ziraat Odası Başkanı Orhan İshakbeyoğlu, “Türk Şeker Tarım ve Gıda A.Ş. ile Devrekanili çiftçilerimizi Ziraat Odası bünyesinde buluşturarak 90 üreticimizle 3 bin 500 dönüm alanda “Organik Yulaf ve Siyez Buğdayı” ekimi gerçekleştirilmek üzere sözleşmelerimizi imzaladık. Sözleşme kapsamında dileyen üreticilere şirket tarafından tohumluk ve organik tohum ilaçları ürün bedelinden mahsup edilmek üzere ücretsiz verilmektedir. Bugün ilk etap siyez buğdayı tohumlarımızı üreticilerimize teslim ettik. Önümüzdeki günlerde yulaf tohumlarımızın da dağıtımını belirlenen program çerçevesinde gerçekleştireceğiz. Tüm üreticilerimize emeklerinin karşılığını aldıkları bol bereketli bir hasat dönemi diliyorum” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.