KÜLTÜR SANAT - 25 Ekim 2025 Cumartesi 16:16

Türk profesör, Asya’da ilk kez keşfedilen "denizlerin dinozoru"nu anlattı

A
A
A
Türk profesör, Asya’da ilk kez keşfedilen "denizlerin dinozoru"nu anlattı

Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Tunoğlu’nun memleketi Kastamonu’nun Devrekani ilçesinde 1999’da dünyadaki sayılı örneklerden biri olan ve Asya kıtasında ilk kez keşfedilen "denizlerin dinozoru" olarak bilinen "Mosasaurus hofmanni" fosilini nasıl keşfettiğini anlattı.


Kastamonu Kent Tarihi Müzesi tarafından 13’üncüsü düzenlenen Bilim Günleri’nin konuğu Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyeliğinden emekli olan Prof. Dr. Cemal Tunoğlu oldu. Kastamonu Ticaret ve Sanayi Odasında gerçekleştirilen Bilim Günleri’nde emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Cemal Tunoğlu, Kastamonu’nun da aralarında bulunduğu dünya genelinde 7 lokasyonda tespit edilen "denizlerin dinozoru" veya "dinozorların kuzeni" olarak adlandırılan "Mosasaurus hofmanni" fosiline ulaşma hikayesini ve özelliklerini anlattı.


Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Tunoğlu, memleketi Kastamonu’nun Devrekani ilçesinin Beyler Barajı üst savak noktasında 1999 yılında çene ve 5-7 santimetre uzunluğunda bir dizi sivri, konik dişlerden oluşan fosil kalıntıları buldu. Tunoğlu, incelediği fosilin yaklaşık 65-70 milyon yıl öncesine ait Mosasaurus hoffmanni olduğunu tespit etti.


Türkiye’de o tarihten sonra başka bir örneği bulunmayan ve Hacettepe Üniversitesi’nde sergilenen "Denizlerin dinozoru", dünya genelinde bulunan 7 örnekten biri olarak dikkat çekmeyi sürdürüyor.



"Asya kıtasında tek fosil, başka bir keşif yok"


Prof. Dr. Cemal Tunoğlu, "Devrekâni bölgesinde yaklaşık 450 kilometrekarelik veya jeolojik olarak 3 paftalık bir bölgede doktora tezi yaptım. Doktora tezimi bitirdikten sonra bölgede dolaşmaya, gezmeye, bilimsel olarak araştırmalara devam ettim. Sadece Türkiye’de değil koskoca Asya’da 44 milyon kilometrekarelik büyük bir Asya coğrafyasında tek fosil, başka bir keşif yok. Bu bölgede Mosasaurus hoffmanni, özellikle Kastamonu için, Devrekani için mutlaka sahiplenilmesi gereken önemli bir fosildir. Dolayısıyla burasını önemli fosil sit noktası haline de mutlaka getirmemiz lazım. Dünyada burası altıncı lokalite. Daha sonra 2014 yılında İtalya’da da bulundu ve yedinci bir lokalite oluyor. Bizim bulduğumuz fosil, Anadolu’da ve Asya’da ilk olma özelliğini korumaya devam ediyor. Dünyada sadece 95 milyon yıl ile 65 milyon yıl arasında 30 milyon yıl dünyada hakimiyetini sürdürmüş ve 65 milyon yıl önce de yeryüzünden silinmiş, bir daha görünmüyor" dedi.


26 yıl önce 1999 yılında Devrekani’de Beyler Barajı üst savak bölgesinde fosili bulduklarını söyleyen Tunoğlu, "Taşkın savak dediğimiz bir barajın inşaat alanında bulunmuş olan bir fosil, yani iskelet yapısı koskoca 17 metre uzunluğunda. Çene bölgesinden kuyruk bölgesine kadar devasa bir candı, o dönemin okyanuslarında ve denizlerin en büyük canlısı, en iri canlısı. Bu lokalite kazılmaya başlayıp kamyonlara dolduruldu. İş makineleri tarafından büyük bir kısmı, o devasa kemikler, kaburga kemikleri, kuyruk kemikleri ve kafatasının diğer parçaları kamyonlara doldurularak götürülmüş ve bir yere bırakılmış, atılmış. Ben tesadüfen o kamyondan mı düştü yoksa kepçeden mi düştü bilemiyorum, o 60-70 santimetrelik 2 parça ile 30 santimetrelik 2 parçayı tesadüfen buldum. Baktım birtakım materyaller var, şüphelendim ve onun üzerine çekicim ile kırmaya başladım. Çekicimle kırmaya başlayınca görüntülerle karşılaştım. Çene ve çeneye bağlı 6-7 santimetre uzunluğunda dişlerle karşılaştım" diye konuştu.



"Mosasaurus hoffmanni, Türkiye’de ve Asya’da ilk keşiftir"


Keşfi yaptıktan sonra kendisinin Mosasaurus hoffmanni üzerinde uzman olmadığını belirten Tunoğlu, "Fransa’da bilim insanı olan Paris Tabiat Tarihi Müzesi’nde Dr. Nathalie Bardet ile temasa geçtim. Kendisini Türkiye’ye davet ettim. Hacettepe Paleontoloji Laboratuvarında fosili inceledi, dişlerden bir tanesini 2 gün çalışarak ortaya çıkardık. Çünkü o tek diş çok önemliymiş. Söz konusu fosil parçaların Mosasaurus hoffmanni olduğunu ve Türkiye’de ve Asya’da ilk keşif olduğunu söyledi. Bu fosil hala günümüzde devasa Asya kıtasında bile şimdiye kadar bulunmuş değil. Böylelikle 6 farklı lokalite de fosili bulmuş olduk. Şu ana kadar Hollanda, Belçika, Fransa, Polonya, Bulgaristan ve Türkiye bulunmuştu, son olarak İtalya’da da bulundu. Dünya üzerinde toplam 7 lokalite de bulunmuş oldu.



"Yaşadığı dönemin okyanus ve kararlarının da en iri canlısıdır"


Mosasaurus hoffmanni, ilk kez 1780 yılında Belçika’da bulunduğunu anlatan Tunoğlu, "Okyanusların ve denizlerin en iri ve en büyük canlısı, dinozorlarla kıyaslanıyor. Bu canlılar denizlerdeki balıklarla, yengeçlerle besleniyorlar. Bu canlılar, karasal canlılar gibi kısa dönem solunum gerçekleştiriyorlar. Mosasaurus hoffmanni, 1999 yılında 26 yıl önce Devrekani’de keşfedilmiştir. Lokalitesi de Devrekani Beyler Barajının üst savak bölgesidir. Türkiye’de ve Asya’da ilk keşiftir. Bu yani 45 milyon kilometrekarelik Asya kıtasında, Türkiye’de yapılan ilk keşiftir. Şimdiye kadar sadece Kuzey yarım kürede bulunmuş, güney yarım kürede hiç bulunmamıştır. Mosasaurus hoffmanni, bu yüzden de güney yarım kürede yapılan ilk keşiftir. Ülkemiz 6’ıncı lokalite de yer almaktadır. 65 milyon yıl öncesinde yani en geç kretase dönemi dediğimiz dönemde yaşamıştır. Yaş olarak da çok önemlidir ve Mosasaurus hoffmanni yeryüzü okyanuslarında 30 milyon yıl hüküm sürmüşlerdir. Yani 95 ila 65 milyon yıl arasında hüküm sürmüşlerdir. Dinozorlar ise 65 milyon ile 150 milyon yıllık bir yaşam periyoduna sahiptir. Şimdiye kadar bulunmuş en genç Mosasaurus hoffmannidir. Yani şimdiye kadar 7 lokalite de bulunan Mosasaurus hoffmanni fosilleri arasında en gencidir. En genç derken yani en son yok olan anlamında söylüyorum. Yaşadığı dönemin okyanus ve kararlarının da en iri canlısıdır" şeklinde konuştu.



"Dünyadaki en önemli olan bu keşfi, şehrin kentsel imajı haline getirmeliyiz"


Kastamonu Kent Müzesi Müdürü Arkeolog Dr. Murat Karasalihoğlu ise "Kastamonu’nun kesinlikle evrene bir armağanı ve bu armağan maalesef başta Kastamonu olmak üzere çok fazla bilinmiyor. 1999 yılında bugün konuşmacımız olan çok değerli hocamız aynı zamanda hemşehrimiz Cemal Tunoğlu tarafından muazzam bir keşif yapıldı. 19. yüzyılda keşifler çağı bitti aslında. 20. yüzyılda bir kaşif ile tanışıyor olmak, onunla yan yana olmakta ayrı bir onur hepimiz açısından ve 1999 yılında 70 milyon yaşında evrenin jeolojik tarihi, sessiz tanıklarından bir tanesi değerli hocamızın mahlasıyla çekiciyle gün yüzüne çıkartıldı ve bilim dünyasına sunuldu. Bu keşif boyutları bakımından dünyanın en büyük olması nedeniyle gerçekten çok önemli, müzemizde ki en büyük ikinci odayı biz, Mosasaurus hoffmanni’ye ayırdık. Mesele oradaki grafik uygulamalarımız ya da imitasyonlarımız ya da haritalarımızı insanlara eğlenceli vakit geçirmek ya da sadece bilgilendirmek değil, dünyadaki en önemli olan bir buluntuyla aslında bir kentsel imajı oluşturma çabasının içinde olmamızdır. Çok fazla değerimiz var ama değerlerimizin büyük birçoğunu hem Anadolu’ya hem de dünyayla da paylaşıyoruz. Eğer, siz bir kentsel imajı oluşturmak istiyorsanız sizin ünik bir buluntunuz, ünik bir özelliğiniz olması gerekiyor ve biz de bunu düşünerek Mosasaurus’a böylesine önemli bir yer ayırdığımızı da düşünüyorum" dedi.



Türk profesör, Asya’da ilk kez keşfedilen "denizlerin dinozoru"nu anlattı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Emine Erdoğan, TRT Uluslararası Çocuk Medyası Zirvesi’ne katıldı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi’nde "Dijital Çağda Çocuk Medyası: Aileyi Güçlendirmek, Değerler İnşa Etmek" başlığıyla düzenlenen TRT Uluslararası Çocuk Medyası Zirvesi’ne katıldı. Emine Erdoğan, Türkiye’de ekran süresinin günlük 6 saatin üzerinde olduğunu belirterek, "Şunu unutmayalım ki yetişkinlerin başları ekranlara gömülü olduğu sürece çocuklar da farklı bir yol izlemeyeceklerdir. Dijital dönüşümün olumsuz etkilerine karşı bizi koruyacak olan güçlü ailelerdir" dedi. Haliç Kongre Merkezi’nde "Dijital Çağda Çocuk Medyası: Aileyi Güçlendirmek, Değerler İnşa Etmek" başlığıyla düzenlenen ve TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı’nın ev sahipliği yaptığı TRT Uluslararası Çocuk Medyası Zirvesi’nin açılışına Emine Erdoğan, İletişim Başkanı Burhanettin Duran, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, İstanbul Valisi Davut Gül ve eşi Gülden Gül, akademisyenler, psikologlar ve alanında uzman kişiler katıldı. Çocuk Korosu’nun şarkılar söylediği program, çocuk sunucuların programın yetişkin sunucularını sahneye davet etmesiyle başladı. Programda konuşan Emine Erdoğan, çocuklar için buluştukları zirvede, dünyanın en önemli gündemlerinden biri olan çocuk medyası meselesini ele alacaklarını söyledi. Büyüklerin ödevinin, çocukları her türlü zarardan korumak ve onlara sağlıklı büyüyebildikleri bir ortam sağlamak olduğunu belirten Erdoğan, "Eminim ki burada verilecek mesajlar, Türkiye’de ve dünyada çok daha iyi bir geleceğe hizmet edecek. Dijitalleşmenin buhranlı dünyasında, kendini çıkmaza girmiş hisseden ailelere, derin bir nefes aldıracak çözüm yolları önerecek" diye konuştu. Erdoğan, zirve vesilesiyle teşekkürlerini sunduğu TRT’nin ilkeli yayıncılık anlayışını ve ortaya koyduğu örnek duruşu takdirle izlediğini ifade etti. "Takvimler, dijital çağı gösteriyor" diyen Erdoğan, "Çocuklarımıza ’dijital yerli’, bize ’dijital göçmen’ deniliyor. Doğrusu ben bu tanımlamalara pek katılmıyorum. Çünkü onları yerlisi ilan ettiğimiz bu dijital dünyayı biz kurduk. Temelini biz attık, çimentosunu biz döktük. Dolayısıyla, kendimize göçmenlik payesi verip yeni nesillerin, dijital dünyanın labirentlerinde kaybolmalarını bir köşeden izleyemeyiz" ifadelerini kullandı. Erdoğan, ebeveynlerin, çocuklarının dijital dünyaya olan düşkünlükleriyle ilgili son derece endişeli olduklarını bildiğini dile getirerek, "Fakat gelin önce iğneyi kendimize batıralım. Çünkü çocukların hayatlarını doğdukları ilk andan itibaren dijitalleştiren bizleriz" dedi. "Çocukların her insanın hakkı olan ’unutulma hakkı’ elinden alınıyor" Eskiden annelerin sesinin nefesinin sindiği ninnilerle uyuyan bebeklerin şimdi ’beyaz gürültüyle’ uyuduğunu anlatan Erdoğan, televizyon, tablet, telefon gibi araçların ebeveynler tarafından bazen çocuğu sakinleştirmek için ’dijital emzik’ yapıldığını, bu araçların bazen yemek yedirmek için ’dijital arkadaş’ olarak kullanıldığını kaydetti. Erdoğan, şöyle devam etti: "Ebeveynler çocukların ev hallerinden okul hayatlarına kadar hemen her anlarını sosyal medyada paylaşıyorlar. Çocuk adına hayatı boyunca peşini bırakmayacak bir dijital ayak izi oluşturuyorlar. Bunun sonucunda çocukların her insanın hakkı olan ’unutulma hakkı’ elinden alınıyor. Artık evlerin kapısı kapandığında dünya dışarıda kalmıyor. Kendi rızamızla kapılarımızı, duvarlarımızı saydamlaştırıyoruz. Evlerimizin içinde her an tanıdığımız ve tanımadığımız, güvenilir olup olmadıklarını hiç bilmediğimiz onlarca insanı ağırlıyoruz. Ne yazık ki mahremiyet kavramının, son derece muğlaklaştığı günlerden geçiyoruz. Aynı çatı altında herkesin kendi ekranındaki dünyada kaybolduğu yaşamlar kuruluyor. Dijital dönüşümün beraberinde getirdiği kültür, bizi 7/24 kesintisiz, molasız, özel hayatsız, adap kuralları belirlenmemiş, bir iletişime mecbur ediyor." Kullanılan haberleşme uygulamalarında çevrimdışı olma seçeneği olmadığını vurgulayan Erdoğan, aile bireylerinin ancak elektrik ya da internet kesildiğinde birbirleriyle konuşur hale geldiğini söyledi. Erdoğan, "Dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de ekran süresi günlük 6 saatin üzerinde. Araştırmalar, insanların telefonlarını günde ortalama 100 kez kontrol ettiğini söylüyor. O yüzden şunu unutmayalım ki yetişkinlerin başları ekranlara gömülü olduğu sürece çocuklar da farklı bir yol izlemeyeceklerdir. Dijital dönüşümün olumsuz etkilerine karşı bizi koruyacak olan güçlü ailelerdir" ifadelerine yer verdi. Ailenin direncinin artması için geleneklerin sürdürülmesi, kültürel dokunun korunması ve aile içinde yüz yüze, gönül gönüle bir iletişim hattı kurulması gerektiğinin altını çizen Erdoğan, "Sanal dünya, çocuklar için hem mekan hem kültür üreticisi hem de sözde ’değerlerin’ öğrenildiği bir yer olmasın. Çocuklarımız, sosyal medyada aradıkları beğeniyi, ilgiyi, özgüveni, sevgiyi, aile ocağında bulsun. O yüzden gelin, bayramlaşmayı görüntülü konuşmalarla, özel günleri kutlamayı sanal kartlarla, duygularımızı anlatmayı emojilerle ikame etmeyi bırakalım. Hayatın da, tıpkı bir bahçe gibi bakım ve özen istediğini unutmayalım" sözlerini sarf etti. Erdoğan, teknolojinin eğitimde, sağlıkta, ulaşımda, sosyal hayatta, hayat kalitesini artıran, insanlığı ileri taşıyan sayısız faydası olduğuna dikkati çekerek, toplumdan yana olan, insanlığa hizmet eden teknolojiyle barışık olunması gerektiğini belirtti. Ailelerin, çocuklarını gecenin bir yarısı tek başlarına, tenha ve karanlık sokaklarda yalnız bırakmıyorsa dijital dünyanın tekinsiz sokaklarında da yalnız bırakmaması gerektiğine değinen Erdoğan, "Bu alanı kontrol etmek, sınırlamalar koymak, anne baba olmanın gereklerini yapmak, sansür olarak görülmemelidir" dedi. "Herkesi, Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamaya davet ediyorum" Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının dünyada bir ilki gerçekleştirdiğini belirten Erdoğan, "Uzman isimlerle, Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni hazırladı ve ilk imzacısı oldu. Bakanımız Sayın Mahinur hanımı ve emeği geçen herkesi gönülden kutluyorum. Çocukların dijital ortamlarda güvenliğini sağlamak, haklarını korumak ve onları desteklemek için bugün ben de sözleşmeyi imzaladım. Bu vesileyle herkesi, Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamaya davet ediyorum" diye konuştu. Bakanlığın ayrıca 15 yaş altı çocuklara yönelik sosyal medya düzenlemesi üzerinde çalıştığını bildiren Erdoğan, "O da çok yakında hayata geçecek inşallah. Başka ülkelerde de sosyal medyaya yönelik yasal düzenlemeler yapılıyor. Ne mutlu ki, tüm dünyada bu hususta artan bir farkındalık var. Bizim önceliğimiz her zaman çocuklarımızın yüksek yararını merkeze alan politikalar üretmek ve haklarının tüm mecralarda korunmasıdır" ifadelerini kullandı. Erdoğan, TÜİK’in, 2024 Çocuklarda Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’nın sonuçlarına ilişkin şunları söyledi: "Ülkemizde 6-15 yaş arasındaki çocukların internet kullanımı, yüzde 91’den fazla. Kullanma amaçlarına baktığımızda her ne kadar yüzde 75 eğitim amaçlı kullanılsa da, internet yaklaşık yüzde 84 video seyretme, yüzde 73 oyun oynama, yüzde 72 sosyal medya için kullanılıyor. Araştırmalar, dijital oyunlarla çocukların intihara sürüklendiğini, şiddete meyilli hale geldiğini, gerçeklik duygularını yitirdiklerini, akademik başarılarının düştüğünü açıkça ortaya koyuyor. Cep telefonlarının, hafızanın bozulmasına, bilişsel becerilerin azalmasına, hatta antisosyal davranışlara sebep olduğu biliniyor. Çocuklar, sosyal medya mecralarında, çevrimiçi istismardan siber zorbalığa, cinsiyetsizleştirme propagandasından dijital bağımlılığa kadar birçok risklerle karşı karşıya kalıyor." "Zararlı içerikler yalnızca sosyal medya ya da oyunlarda bulunmuyor" Günlük hayatın içinde, çocuklarda ve gençlerde şiddet davranışlarının arttığını dile getiren Erdoğan, "Üstelik sırf sosyal medyada beğeni toplamak için her türlü kamusal alanda, toplu taşımalarda, toplum huzurunu bozan eylemler sergilendiğini, üzülerek görüyoruz. Tabii zararlı içerikler yalnızca sosyal medya ya da oyunlarda bulunmuyor. Dijital yayın platformlarında ve televizyonlarda da, şiddetin ve değerlerimizle bağdaşmayan konuların evcilleştirildiği içeriklerle kuşatılmış durumdayız. Bu konuda, toplumumuzun her kesiminde, günden güne büyüyen bir eleştiri ve ’temiz içerik’ talebi var" şeklinde konuştu. Erdoğan, bu tepkilere karşılık olarak dizi ve film senaryolarında, hayatın farklı karakterlerinden ilham alındığının söylendiğini, ancak hayatta ilham alınacak çok güzel insanlar var olduğunu belirterek, vatan nöbeti tutanlardan hastalara çare bulmak için ömrünü laboratuvarda geçirenlere, yetim çocuklara evini açanlardan kimsesiz yaşlı komşusuna öz annesi gibi bakanlara kadar toplumun birçok kesiminden örnekler verdi. Sosyal medyanın, dizilerin, filmlerin ya da çizgi filmlerin dünyanın güzelleşmesi ve yeryüzüne iyilik tohumlarının serpilmesi için de kullanılabileceğini anlatan Erdoğan, "Mesela teknoloji, çevre sorunlarını bitirebilir. Sosyal medya, gıda israfını sonlandıran bir ilham platformu olabilir. Dijital oyunlar, çocukların bilişsel becerilerini geliştirecek şekilde tasarlanabilir. Yeter ki biz bu niyette olalım ve tüm paydaşlar üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirsinler" sözleriyle konuşmasını sonlandırdı. Emine Erdoğan, TRT stantlarını ve sergiyi gezdi Emine Erdoğan, zirvenin çocukların medya okuryazarlığını güçlendirmeyi ve çocuk dostu içerik üretimini teşvik etmeyi amaçlayan yapısına dikkat çekmek için yapılan etkinlikleri de yerinde inceledi. Alana girişte TRT’nin geçmişten günümüze çocuk yayıncılığındaki yolculuğunu kronolojik bir akışla sunan özel LED tünelden geçen Erdoğan, alandaki stantları ziyaret etti. TRT stantlarında yeni nesil dijital içeriklerden kültür ve değer temelli yapımlara uzanan geniş yelpazeyi ilgiyle inceleyen Erdoğan, TRT yayınlarının güvenli ve öğretici niteliğine yönelik memnuniyetini ifade etti. Erdoğan, ardından çocukların çizdiği 28 eserden oluşan "Çocuklar Büyüklerden Ne İster?" sergisini gezdi ve bu çizimlerin zirvenin çocuk merkezli yaklaşımını en yalın haliyle yansıttığını vurguladı. Alanda bulunan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı standını da ziyaret eden Erdoğan, bakanlık tarafından çocukların dijital haklarını görünür kılmak için hazırlanan, bu hakları ihlal eden sistematik tehditleri açığa çıkaran ve tüm toplumu bu konuda sorumluluğa davet eden "Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi"ni de inceledi ve sözleşmeyi dijital olarak imzalayarak dönüşüm çağrısına katkıda bulundu. TRT’nin TRT ortak yapımı filmlerini Türkiye’nin dört bir yanına ve sinemaya erişimin zor olduğu bölgelere götürmeyi amaçlayan projesi TRT Sinema Tırı’nda çocuklarla sinema filmi de izleyen Erdoğan çocuklar tarafından sıcak bir şekilde "Hoş geldiniz" sözleriyle karşılandı. Duran ve Sobacı’nın da konuşma yaptığı açılış programı, aile fotoğrafı çekimiyle tamamlandı. "TRT Uluslararası Çocuk Medyası Zirvesi", psikolog ve teknoloji uzmanı Dr. Warren Buckleitner, psikoterapist, yazar ve pedagog Isabelle Filliozat, Müslim Kids TV Kurucusu Michael Milo, akademisyen Chi-Kim Cheung ve akademisyen Nilüfer Pembecioğlu gibi alanında uzman isimlerin konuştuğu üç panele ev sahipliği yapacak. "Çocuk Medyasında Meydan Okumalar ve Fırsatlar: Aile ve Toplumun Ortak Sorumluluğu", "Gizli Kodlar, Açık Riskler: Çocuk İçeriklerinde Kimlik ve Değer İnşası" ve "Gelecek Nesiller için Yol Haritası: Politikalar, İş Birliği ve Çözümler" panelleriyle, çocuk ve medya ilişkisi detaylarıyla ele alınacak.
Eskişehir Soğuk havayı el emeği çiçekleriyle ısıtıyor Çocukluk tutkusunu el emeğine dönüştüren ev hanımı Şükran Karol, soğuk havaya rağmen tezgahının başından ayrılmayarak rengarenk örgü çiçek ve oyuncaklarını vatandaşlarla buluşturuyor. Eskişehir’de hava sıcaklıklarının hissedilir derecede düşmesine rağmen el işi üreticileri, tezgahlarının başında durmaya devam ediyor. Yıllardır el işi sanatıyla uğraşan ev hanımı Şükran Karol da soğuk havaya aldırış etmeden, binbir emekle hazırladığı ürünlerini sergilemeyi sürdürüyor. Özellikle renkli örgü çiçekler ve oyuncaklarla dikkat çeken tezgah, vatandaşların görselliğe olan ilgisi sayesinde canlılığını korurken, Karol üretim sürecinde gece gündüz demeden çalıştığını belirtiyor. "Gece uykumdan kalkıp model çıkarıyorum" Bu işin kendisi için doğuştan gelen bir yetenek olduğunu ve çocukluğundan beri el işiyle uğraştığını belirten Şükran Karol, "Çocukluğumdan beri uğraşa uğraşa bugünlere geldik. Bu yetenek sanırım doğuştan geliyor. Gece uykumda bile aklıma bir model düştü mü, kalkıp o modeli çıkarıyorum" dedi. "Gece geç saatlere kadar sürekli örüyoruz" Vatandaşların özellikle görsel açıdan zengin olan çiçek ve oyuncaklara yoğun ilgi gösterdiğini ifade eden Karol, "İnsanlar genellikle görsele ve renklere bakıyor; çiçekler ve oyuncaklar bayağı ilgi çekiyor. Çiçekleri yapmak, oyuncak örmeye göre daha zor. Burada oturduğumuz yerde, evde fırsat buldukça, hatta gece geç saatlere kadar sürekli örüyoruz. Ortalama 5 günde 10-15’e yakın çiçek ancak çıkarabiliyoruz" diye konuştu.
Karabük Karabük için Almanya’da birlik ve beraberlik gecesi hazırlığı AK Parti Karabük Milletvekili Ali Keskinkılıç ile AK Parti Karabük İl Başkanı Ferhat Salt, Avrupalı Türk Girişimciler Derneği (ATGB) yöneticileri ve Almanya Karabük-Yenice ve Çevresi Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Yalçın Yirmibeşoğlu ile bir araya geldi. Gerçekleştirilen toplantıya ATGB Genel Başkanı Orhan Buyurman, Genel Sekreter Muharrem Uslubaş, Genel Başkan Yardımcısı Nizamettin Barutçu, Basından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Dursun Döngel ile Almanya Karabük-Yenice ve Çevresi Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Yalçın Yirmibeşoğlu katıldı. Yurt dışında yaşayan Karabüklülerin birlik ve beraberliğini güçlendirmeye yönelik yapılan görüşmede, Karabük’e yönelik yatırımlar, iş birliği imkânları ve karşılıklı istişare konuları detaylı şekilde ele alındı. Görüşmenin oldukça verimli geçtiği ifade edildi. Toplantıda, 27 Aralık’ta Almanya’da düzenlenecek olan Birlik ve Beraberlik Gecesi için AK Parti Karabük Milletvekili Ali Keskinkılıç ve İl Başkanı Ferhat Salt’a davet iletildi. Davetten duydukları memnuniyeti dile getiren Keskinkılıç ve Salt, gösterilen misafirperverlik için dernek yöneticilerine teşekkür etti. Yetkililer, yurt dışında yaşayan hemşehrilerle Karabük arasındaki gönül bağını güçlendirmeye devam edeceklerini belirterek, "Hemşehrilerimiz nerede olursa olsun, Karabük’ün gelişimi, kalkınması ve Türkiye Yüzyılı hedefleri doğrultusunda birlikte çalışmayı sürdüreceğiz" mesajını verdiler.
İstanbul Bahçelievler Belediye Başkanı Hakan Bahadır söyleşi ve imza günü yaptı Bahçelievler Belediyesi tarafından bu yıl "Bahçelievler’den Gazze’ye: Özgür Filistin" temasıyla düzenlenen 4. Ulusal Kitap Fuarı’nda Bahçelievler Belediye Başkanı Hakan Bahadır söyleşi yaptı. Başkan Bahadır, "120 yayınevi geldi. 1 milyona yakın kitap var. Hedefimiz 2 milyon kişiyi buluşturmaktı. Yoğun bir kalabalık var" dedi. Bahçelievler Belediyesi tarafından düzenlenen 4. Ulusal Kitap Fuarı’nın açılışı 28 Kasım’da gerçekleştirilmişti. Fuar Bahçelievler Kongre Merkezi’nde bu yıl "Bahçelievler’den Gazze’ye: Özgür Filistin" temasıyla düzenleniyor. Bu yıl fuarda 40 stant ve 120’den fazla yayınevi yer alırken 100’ün üzerinde yazarın söyleşi ve imza etkinlikleri yapıldı. Bugün ise Bahçelievler Belediye Başkanı Hakan Bahadır söyleşi yaptı. Başkan Bahadır, söyleşide vatandaşlar tarafından ilgiyle karşılandı. Hakan Bahadır söyleşisinde uyuşturucu, kadına şiddet, aile ilişkileri, eğitimin ve sanatın önemi, sporun önemi, engelli bireyler gibi birçok konuya değindi. Başkan Bahadır, söyleşi sırasında ise yakın zamanda Bahçelievler’e bir gölet yapılacağını müjdeledi. Söyleşi sonunda fuar neticesinde düzenlenen fotoğraf yarışmasında dereceye giren ilk 3 kişiye ödüllerini Başkan Bahadır takdim etti. Ardından Bahadır, okurları için "Kent Doktoru" isimli kitabını imzaladı. Öte yandan, yarın da devam edecek fuarı yaklaşık bir buçuk milyon kitapsever ziyaret etti. Fuarda yayınevlerinin gelirlerinin yüzde 15’i ise Gazze’ye bağışlanacak. "120 yayınevi geldi" Söyleşi sonrası kitabını imzalayan Bahçelievler Belediye Başkanı Hakan Bahadır, "Bu hafta başladık yarın son. 4. Ulusal Kitap Fuarı’nı yapıyoruz. 120 yayınevi geldi. 1 milyona yakın kitap var. Hedefimiz 2 milyon kişiyi buluşturmaktı. Yoğun bir kalabalık var. Özellikle çocuklar ve gençlerin kitapla buluşmasını amaçladık. Sosyal medyada belki de kitap okumuyorlar ama biz o kitap heyecanını verdirmeye çalışıyoruz. Benim ‘Kent Doktoru’ diye bir kitabım vardı. Bugün onunla ilgili bir söyleşim vardı şimdi de onları imzalıyoruz. Seneye imkan olursa uluslararası yapmaya çalışacağız" ifadelerini kullandı.