YEREL HABERLER - 27 Eylül 2016 Salı 08:24

Diyabet kalp hastalıklarına davetiye çıkartıyor

A
A
A
Diyabet kalp hastalıklarına davetiye çıkartıyor

Hareketsiz yaşam ve sağlıksız beslenme düzeni ile görülme sıklığı giderek artan diyabet, kalp hastalıklarını da tetikliyor. Öyle ki; diyabeti olan kişilerde hayatını kaybetme nedenleri arasında ilk sırada kardiyolojik rahatsızlıklar alıyor. Diyabeti olan kişilerde kalp damar hastalığına yakalanma riski erkeklerde 3, kadınlarda ise 4 kat daha fazla oluyor. Son 12 yılda diyabetin görülme oranının yüzde 7’den yüzde 12’ye çıktığını söyleyen Acıbadem Kayseri Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Ergün Seyfeli, bu artışı önlemek için sağlıklı beslenme ve düzenli yaşam tarzının önemine dikkat çekiyor.
Erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaş riskli
Başta kalp, göz ve böbrek olmak üzere vücudun tüm damar sistemlerini diyabet, kalp
damar hastalıklarının daha sık ve erken yaşlarda görülmesine yol açıyor. Bu nedenle diyabetiklerin kalp damar hastalığı açısından dikkatli olmaları, şikayetleri olmasa da periyodik olarak kalp muayenesinden geçmeleri önem taşıyor. Riskli yaş gruplarının erkeklerde 45, kadınlarda 55 olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ergün Seyfeli, kolesterolün diyabet ve kalp hastalıklarına etkisi hakkında şu bilgileri aktarıyor: “Yapılan bazı çalışmalar 30-35 yaşlarında kalp krizi geçiren, kalbi zayıflayan hasta sayısının da ciddi boyutlara ulaştığını ortaya koyuyor. Vücut için gerekli olan kolesterolün yüksek seviyede bulunması kalp damar hastalığına yol açtığından, özellikle diyabetik, hipertansiyon veya kalp damar hastalığı olan, sigara içen ve kilolu kişilerde kolesterol düzeyinin düşürülmesi konusunda ısrarcı olunması önem taşıyor. Kolesterol düzeyi normal olsa bile diyabeti veya hipertansiyonu olan, sigara içen kişilerde kalp damar hastalığı riski daha yüksek oluyor.”
Damar sertliğine yol açıyor
Kandaki şeker düzeyinin yüksekliği, damar içindeki endotel denilen koruyucu tabakayı bozarak, damarın yapısını etkiliyor ve kireçlenmesini artırıyor. Damar duvarındaki kireçlenme ise damar sertleşmesine yol açıyor. Hem büyük hem de küçük damarlarda oluşabilen damar sertliği de kalp krizi ve kalp yetmezliğine neden olabiliyor. Kalp-damar sorunu nedeniyle doktora başvuran diyabet hastaları öncelikle fiziki muayeneden geçiriliyor. EKG ve EKO ile kalp gücü kontrol ediliyor. Kişide tansiyon yüksekliği varsa, kalp hastalığı riski daha da yükseliyor. Yapılan tetkiklerle kalpte bölgesel olarak kasılma bozukluğu ya da genişleme olup olmadığı kontrol ediliyor. Şüpheli durumlarda yapılan stres testiyle kalbin kanlanma düzeyi incelenerek, gerekli görülmesi halinde koroner anjiyografi yapılarak kalp damar hastalığı olup olmadığı inceleniyor.
Hareketsiz yaşam hastalıklara davetiye çıkarıyor
Diyabette ve buna bağlı gelişen kalp hastalıklarında artışın temel nedeninin toplumun hareketsiz bir yaşama alışması ile ilintili olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ergün Seyfeli, kaloriden zengin beslenme tarzının da bu etkiyi pekiştirdiğini vurguluyor. Bu olumsuz etkiyi en az düzeye indirmek için öncelikle şu önlemlerin alınması gerekiyor:
• Yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarınızı değiştirerek, kandaki şeker düzeyini kontrol altına alın, • Kilo almanın önüne geçmek ve hipertansiyonla mücadele etmek için, günde en az yarım saat tempolu yürüyüş yapın, • Kesinlikle sigara içmeyin.
Tedavide ilk adım yaşam tarzında değişiklik
Kalp hastalığı tanısı konan diyabetli kişilerin tedavisinde ilk adım yaşam tarzında değişiklik oluyor. Kandaki şeker düzeyinin kontrol altına alınması için egzersiz ile fazla kiloların atılması, tansiyonun normal değerlere çekilmesi gerekiyor. Yeterli olmadığı takdirde tedaviye ilaç takviye ediliyor. Gerekli durumlarda bazı kişilerin kalp damarlarına balon ya da stent tedavisi uygulanabiliyor. Ancak diyabetiklerde karşılaşılan tablo genellikle by-pass ameliyatını gerektirdiğinden, kişiler genellikle cerrahi yöntemlerle tedavi ediliyor.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.