EKONOMİ - 25 Kasım 2025 Salı 17:44

Başkan Gülsoy: "Enflasyon sadece ekonomiyi değil, toplumsal refahı tehdit eden unsurların başında geliyor"

A
A
A
Başkan Gülsoy: "Enflasyon sadece ekonomiyi değil, toplumsal refahı tehdit eden unsurların başında geliyor"

Kayseri Ticaret Odası (KTO) Kasım Ayı Meclis Toplantısı’nda konuşan KTO Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy, "Enflasyon sadece ekonomiyi değil, toplumsal refahı tehdit eden unsurların başında geliyor" dedi.


KTO Meclis Salonu’nda düzenlenen toplantıya KTO Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Gülsoy, yönetim kurulu üyeleri ve oda üyeleri katıldı. Küresel ekonominin uzun süredir görülmeyen düzeyde belirsizlikten geçtiğini söyleyen Başkan Ömer Gülsoy, "Küresel ekonomi uzun süredir görülmemiş düzeyde belirsizliklerin hâkim olduğu bir dönemden geçmektedir. Artan jeopolitik riskler, ticaret savaşları, ekonomik bloklaşmalar, enerji ve gıda arzındaki dalgalanmalar, iklim değişikliğinin yıkıcı etkileri dünya ekonomisini ciddi bir sınavla karşı karşıya bırakmaktadır. Son dönemde ABD’de yeni yönetimin uygulamaya aldığı ticaret ve üretim odaklı korumacı adımlar, global tedarik zincirlerini yeniden şekillendirmeye devam ediyor. Avrupa’da büyüme görünümü zayıf seyrini korurken, Çin ekonomisinde beklenen toparlanmanın gecikmesi de küresel talebi aşağı çekiyor. Tüm bu gelişmeler ışığında, uluslararası kuruluşların güncel tahminleri küresel ekonominin potansiyel üretim seviyesinin altında büyümeye devam edeceğine işaret etmektedir. Bu tablo, önümüzdeki dönemde dünya genelinde yavaşlamanın süreceğini göstermektedir. Böyle bir ortamda hem ülkelerin hem de işletmelerin gelecek planlarını yeni ekonomik gerçekliklere göre yeniden şekillendirmesi kaçınılmaz hâle gelmiştir. İşletmelerimizin maliyet yapılarından üretim süreçlerine; yatırımlarından ürün çeşitliliğine; tedarik zincirlerinden müşteri portföylerine; insan kaynaklarından satış-pazarlama stratejilerine kadar her alanı, yeni konjonktüre uygun şekilde yeniden değerlendirmesi artık zorunluluk hâline gelmiştir. Önümüzdeki dönem; verimliliğe odaklanan, rekabet gücünü artıran, üretkenliği destekleyen ve katma değeri yüksek ürünlere yönelen işletmelerin ayakta kalacağı bir dönem olacaktır" dedi.



"Enflasyonla mücadele sahiplenilmesi gereken bir hedef"


Başkan Gülsoy, enflasyonun sadece ekonomiyi değil toplumsal ahlak ve refahı tehdit eden unsurların başında geldiğini söyleyerek, "Ülkemize baktığımızda ise; hammadde fiyatlarındaki oynaklık, enerji maliyetleri, finansmana erişim sıkıntısı ve yüksek enflasyon, üretim ve yatırım kararlarını şekillendirmeye devam eden temel başlıklar olarak karşımıza çıkıyor. Orta Vadeli Ekonomik Programın hayata geçirilmesinin ardından geçen süre içerisinde, ekonomi yönetimimizin kararlılıkla sürdürdüğü politikaların etkilerini hep birlikte yakından takip ediyoruz. Bu süreçte programın temel hedefi olan enflasyonla mücadele konusunda önemli adımlar atılırken, makroekonomik istikrarı güçlendirmeye yönelik çalışmalar da devam ediyor. Bu süreçte hemen her meclis konuşmamda siz kıymetli Meclis Üyelerimize; enflasyonla mücadelenin mutlaka sahiplenilmesi gereken bir hedef olduğunu ifade ettim. Çünkü yüksek enflasyon, sadece ekonomik dengeleri bozmuyor, aynı zamanda toplumsal ahlakı, refahı ve gelir adaletini tehdit eden en önemli unsurların başında geliyor. Bugün toplumun her kesimi enflasyonun düşmesini istiyor. Ancak gelinen noktada, enflasyonun kontrol altına alınması için uygulanan politikaların üretim kesiminde belirli maliyetler oluşturduğunu da görüyoruz. Özellikle üretim odaklı iş dünyası, sıkı para politikasının etkilerini güçlü şekilde hissediyor. Bu nedenle KOBİ’lerimizin ayakta kalabilmesi için finansmana erişimin güçlendirilmesi ve faiz oranlarının makul seviyelere inmesi her zamankinden daha büyük önem taşıyor. Ekonomi yönetimimizin kararlılıkla yürüttüğü programın başarısı için; yatırım ortamının iyileştirilmesi, öngörülebilirliğin artırılması ve belirsizlikleri azaltan adımların devamı oldukça değerlidir. Bu noktada hükümetimizin attığı yapısal adımları destekliyoruz. Buna ek olarak, reel sektör üzerindeki yükü hafifletecek tamamlayıcı politikaların da devreye alınmasının süreci daha da güçlendireceğine inanıyoruz. Ülkemizin sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşabilmesi için ihracatın, yatırımların ve sanayi üretiminin ekonomiye daha güçlü katkı vermesi şarttır. Enflasyonla mücadele sürecinin ise üretim kapasitesini zayıflatmadan, istihdamı ve yatırım iştahını koruyacak dengeli bir çerçevede sürdürülmesi gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum. Bu doğrultuda, enflasyonu düşürme sürecinde ağırlıklı olarak para politikası araçlarına dayalı bir yaklaşımın; ekonomik maliyetlerin sektörler arasında eşit dağılmamasına yol açtığı yönünde sahadan geri bildirimler alıyoruz. Bu nedenle para politikasının, maliye politikaları, yatırım teşvikleri, finansmana erişim mekanizmaları ve verimliliği artıran yapısal reformlarla desteklenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Tüm bu politika setinin birlikte ve uyum içinde uygulanması, hem fiyat istikrarına hem de büyümeye katkı sağlayacaktır. Bu kapsamda, Merkez Bankası’nın politika faizinde iki aydır devam ettirdiği düşüş eğilimi iş dünyamız açısından memnuniyet vericidir. Finansman maliyetlerinin azalması; üretim, istihdam ve yatırımın sürdürülebilirliği için kritik öneme sahiptir" ifadelerini kullandı.


Enflasyondaki güncellemenin politika faizi sürecini olumsuz etkilememesini temenni ettiklerini söyleyen Gülsoy, "Diğer taraftan, 7 Kasım’da gerçekleştirilen Enflasyon Raporu sunumunda 2025 yıl sonu enflasyon tahmin aralığının yüzde 25-29’dan yüzde 31-33 seviyesine yükseltilmiş olması dikkat çekicidir. Bu güncellemenin, politika faizindeki gevşeme sürecini olumsuz yönde etkilememesini arzu ediyoruz. Çünkü reel sektörün planlama yapabilmesi için finansman imkanlarının öngörülebilir ve istikrarlı olması gerekmektedir. Bu noktada, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin öncülüğünde, Kredi Garanti Fonu ve bankaların iş birliğiyle hayata geçirilen ikinci "Nefes Kredisi" paketinin genişletilmesini oldukça önemli buluyoruz. Gelen yoğun talep üzerine kredi hacminin 25 milyar TL’den 50 milyar TL’ye çıkarılması, sahadaki ihtiyaçların doğru analiz edildiğinin bir göstergesidir. Kredi paketinin genişletilmesi, iş dünyasının taleplerinin karşılık bulduğunu gösteren son derece değerli bir adımdır. Kayseri Ticaret Odası olarak hem ilk paketin devreye alınması hem de ikinci paketin genişletilmesi için yoğun girişimlerde bulunduk. Çok sayıda odamızla birlikte yürüttüğümüz bu çalışmaların sonuç verdiğini görmekten büyük memnuniyet duyuyoruz. Nefes Kredisi özellikle KOBİ’lerimiz için kısa vadede de olsa önemli bir rahatlama sağlayacaktır. Bu süreçte destekleriyle iş dünyamıza güç katan ve taleplerimizi karşılıksız bırakmayan TOBB Başkanımız değerli hemşehrimiz Sayın M. Rifat Hisarcıklıoğlu’na şükranlarımızı sunuyoruz" ifadelerini kullandı.



"Karamsar olan üretim yapamaz"


Karamsarlığın üretimi olumsuz yönde etkileyeceğini söyleyen Gülsoy, "Özellikle şunu da ifade etmek istiyorum. İçinden geçtiğimiz dönem; tedbirli, planlı, dijitalleşmeye ve verimliliğe odaklanan bir iş yapış modelini zorunlu kılmaktadır. Bizler de iş dünyası olarak hem değişen dünya ekonomisine hem de ülkemizin ekonomik programına uyum sağlayarak güçlü bir şekilde yolumuza devam edeceğiz. Hedefimiz; üreten, ihracat yapan, katma değer oluşturan, istihdamı artıran bir ekonomik yapıyı birlikte büyütmektir. Türkiye’nin güçlü üretim kapasitesi ve dinamik iş gücüyle enflasyonla mücadele sürecinde başarıya ulaşacağına olan güvenimiz tamdır. Oda olarak da ilimizdeki yatırımcılarının yaşadığı sorunların farkında ve bilincindeyiz. Bu konuda elimizden geleni fazlasıyla yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Sektörel taleplerimizi her platformda dile getiriyor, üyelerimizin istek ve taleplerini sürekli olarak raporluyor TOBB, ilgili bakanlarımıza, ve kurumlarımıza iletiyoruz. Bu konuda komitelerimizin çalışmaları ve desteği bizim için çok önemli. Hiçbir olumsuz tablo, bizleri karamsarlığa ya da tedbirsizliğe sevk etmemeli. İş insanına karamsarlık yakışmaz. Karamsar olan ne üretebilir ne de ticaret yapabilir. Bizler Türk İş dünyası olarak bu güne kadar birçok zorluğu birlikte aştık. Çünkü bu tecrübeye ve dinamizme sahibiz. Yeter ki kendimize güvenelim. Yeter ki birbirimizi ötekileştirmeyelim. Kamu, özel sektör el ele vererek bu zorlu günleri de atlatırız" diye konuştu. Başkan Gülsoy ayrıca 2025 yılı Kasım ayında kurulan firma sayısını 187, kapanan firma sayısını ise 81 olarak açıkladı.



Başkan Gülsoy: "Enflasyon sadece ekonomiyi değil, toplumsal refahı tehdit eden unsurların başında geliyor"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Başkan Dal "Saimbeyli için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz" Adana’nın Saimbeyli İlçesi Belediye Başkanı Mahmut Dal," Saimbeyli’mizin her mahallesine dokunmaya, vatandaşlarımızın huzur ve refahı için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz" dedi. Saimbeyli Belediyesi ekiplerinin, ilçenin dört bir yanında yaşam standartlarını yükseltmek amacıyla yürüttüğü programlı çalışmalarına hız kesmeden devam ettiği bildirildi. Fen İşleri Müdürlüğü’ne bağlı ekipler tarafından Gökmenler ve Çatak mahallelerinde yol bakım ve genişletme çalışmaları gerçekleştirilirken, Kandilli Mahallesi’nde yapımı süren halı sahanın çevre duvarı örülmeye başlandığı kaydedildi. Belediye Başkanı Mahmut Dal, Karakuyu ve Yardibi mahallelerinde yapımı tamamlanan halı sahalarda incelemelerde bulunarak tesislerin son durumunu değerlendirdi. Spor yatırımlarının yanı sıra mahallelerin idari ihtiyaçlarıyla da ilgilenen Başkan Dal, her iki mahallede yapılması planlanan ’Muhtarlık Evleri’ için yer tespiti yaptı. İlçedeki her noktaya hizmet ulaştırma gayretinde olduklarını belirten Saimbeyli Belediye Başkanı Mahmut Dal, "Hemşerilerimizin yaşam kalitesini artırmak ve ilçemizin ihtiyaçlarını en hızlı şekilde karşılamak için saha çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Yol genişletme çalışmalarımızdan sosyal tesislerimize kadar her projemizi titizlikle takip ediyoruz. Saimbeyli’mizin her mahallesine dokunmaya, vatandaşlarımızın huzur ve refahı için kararlılıkla çalışmaya devam edeceğiz" diye konuştu.
Diyarbakır Cezaevinden izinli çıkıp karısını boğarak öldürdü Diyarbakır’ın merkez Sur ilçesinde 11 günlük izinle cezaevinde çıkan eşi tarafından öldürülen Rojda Yakışıklı’nın yengesi ve ablası, zanlının çıkmadan önce iki eşine de onları öldüreceği tehditlerinde bulunduğunu anlattı. İlçenin kırsal Beybulak Mahallesi Sarıkaş mezrasında 27 Aralıkta 3 çocuk annesi Rojda Yakışıklı (28), dini nikahlı eşi Okay Gür tarafından işkence sonrası boğularak öldürüldü. Gür, 11 günlük izinle cezaevinden çıktığı ve iki eşine kendilerini öldüreceği tehdidinde bulunduğu, eşlerin bu durumu ihbar ettiği ortaya çıktı. Yakışıklı’nın yengesi ve ablası, dehşet dolu anları anlattı. Gözaltına alına Gür, jandarma işlemlerinin ardından sevk edildiği mahkemece tutuklandı. Rojda’nın yengesi Sema Erdem, İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine yaptığı açıklamada, Okay Gür’ün izne geldiğini, gelir gelmez eşlerini arayıp ölümle tehdit ettiğini söyledi. Buna yönelik Rojda’yı kontrol ettiklerini belirten Erdem, eve geldiklerini ve 17.30 sıralarında bu olayın olduğunu ifade etti. Erdem, Okay’ın, eşini ambara götürüp işkence yaparak öldürdüğünü aktararak, "27-28 Aralık tarihinde oluyor. Bir akrabamız başka bir köyden buraya gelirken Rojda’ya uğrayalım diyerek orada Rojda’yı soruyor. Eşi, ‘Haberim yok diyor.’ ‘Rojda, ailesinin evine gitmiş olabilir’ diyor. Sonra amcasının oğlu buraya geliyor Rojda nerede diye soruyor. Bunlar diyor; ‘Rojda’nın eşi eve gelmiş, buraya gelmesi mümkün değil. Kendi evindedir.’ Rojda’nın amcasının oğlu da diyor k, eşi bize demiş babasının evine gitmiş. Rojda yok, kayıp diye artık erkeklere duyurduk. Zaten daha önce de tehdit etmiş, eşi kesin ona bir şey yapmış diye duyurduk" dedi. "Eşini boğarak, kafasına darbe vurarak torbaya koyuyor" "Eşini aradık, sorduk. Eşi de sürekli haberim yok, haberim yok, karakola haber vermeyin diyor. Bizde dayanamadık karakola haber verdik" diyen Erdem, "Haber verdiğimizi öğrendikten sonra da kendisi araç çağırıyor. Eşini boğarak, kafasına darbe vurarak torbaya koyuyor. Bazı bölgelerinde işkence belirtileri vardı. Burada yakın bir yerlere getirip gömüyor. Kumasının yardımı da var, büyük eşinin. Büyük eşinin oğlunun parmağı da var. Bunlar hepsi kanıtlanmış, ispatlanmış. Karakolda da söylendi. Oğlu 15 yaşında, kendisi de karakolda itiraf etmiş. Babam böyle böyle yaptı diye. Hepimiz, kardeşleri hepsi ayaklandı" diye konuştu. "Rojda, eşi çıktıktan sonra karakola haber veriyor" Böyle insanların bırakılmasını istemediklerini vurgulayan Erdem, "Bırakıldıkça da kadınlar bu şiddeti, ölümü görüyor. En ağır cezanın verilmesini istiyoruz. 11 günlük bir izne çıkmış. Çıkar çıkmaz da bu olayı yaptı. Üç çocuğu var. İki kız, bir erkek çocuğu var. Oğlu 6 yaşında, en büyük kızı 10 yaşında, diğeri de 9 yaşında. Zaten büyük kızı görmüştü. Kimin parmağı varsa, kim ona yardım etmişse hepsinin çıkmasını istiyoruz. Rojda, eşi çıktıktan sonra karakola haber veriyor. Eşim beni tehdit etmiş diye haber veriyor. Suçlu bir insan, hapisten çıkmış" şeklinde konuştu. Görgü tanığı olan çocuklarını kaçırmış Her iki eşinin de Okay Gür’ü şikayet ettiğini kaydeden Erdem, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Kızı görmüş, bildiği için de kaçırmış. Oğlunu, büyük kızını bir araca alıp kaçırmış. Bunlar hepsi çıktı. Bismil’de yakalanmıştı. Devletimden rica ediyorum, her üç çocuğunu da ne üvey anneye, ne de en yakınına teslim edilmesin, devlet korumasında olmasını istiyorum. Annenin başına bu gelmişse, çocukların başına da gelebilir." Rojda’nın ablası Medine Çelik ise "Ablasıyım, sonradan geldim. Kardeşim tehdit edildiğini söylemiş. Kardeşimin hakkı kalmasın" ifadelerini kullandı. Öte yandan zanlı Gür’ün, "uyuşturucu" suçundan yaklaşık 4 yıldır tutuklu olduğu, açık cezaevine geçtiği bu kapsamda 11 günlük izin hakkından yararlandığı öğrenildi.
Ağrı Diyadin’de öğrencilere unutulmaz sinema günü Diyadin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Bulgurlu Köyü İlkokulu öğrencilerine Ağrı merkezde sinema keyfi yaşatılırken, çocuklar çeşitli ikramlarla da sevindirildi. Diyadin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı, sosyal sorumluluk çalışmaları kapsamında ilçeye bağlı **Bulgurlu Köyü İlkokulu**nda eğitim gören öğrenciler için anlamlı bir etkinlik düzenledi. Etkinlik kapsamında öğrenciler, Ağrı’da bulunan sinema salonuna götürülerek sinema keyfi yaşadı. İlk kez sinema deneyimi yaşayan birçok öğrenci, büyük ekran ve salon atmosferiyle unutulmaz anlar yaşarken, mutlulukları yüzlerinden okundu. Film gösterimi öncesinde ve sonrasında öğrencilerle yakından ilgilenen yetkililer, çocukların keyifli ve güvenli bir gün geçirmesi için titizlikle çalıştı. Etkinlik süresince öğrencilerin sosyal gelişimlerine katkı sağlayacak paylaşımlar yapıldı. Sinema etkinliğinin ardından Diyadin ilçesinde öğrencilere çeşitli ikramlarda da bulunuldu. Yapılan ikramlar çocukların yüzünü güldürürken, etkinlik gün boyunca neşeli anlara sahne oldu. Öğrenciler, kendileri için hazırlanan bu özel gün dolayısıyla büyük mutluluk yaşadı. Diyadin Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı yetkilileri, çocukların sosyal hayata katılımlarını artırmak, moral ve motivasyonlarını güçlendirmek amacıyla bu tür etkinliklerin devam edeceğini belirtti. Veliler ve öğretmenler ise düzenlenen organizasyondan duydukları memnuniyeti dile getirerek emeği geçenlere teşekkür etti.
Ankara Dijital baş ağrısına karşı her 20 dakikada bir kısa mola Modern yaşamın getirisi olan ’dijital baş ağrısı’nın henüz resmi bir tanı olarak yer almasa da klinik pratikte giderek daha sık kullanılmaya başlandığını söyleyen Medicana Sağlık Grubu Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Müge Kuzu Kumcu, "Ekran parlaklığı ortam ışığına göre ayarlanmalı, her 20 dakikada bir kısa mola verilerek gözler dinlendirilmeli" uyarısında bulundu. Dijitalleşmenin hayatı kolaylaştırırken bazı sağlık problemlerini de beraberinde getirdiğini, bunlardan en yaygının da baş ağrısı olduğunu belirten Medicana International Ankara Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Müge Kuzu Kumcu, henüz resmi tanı olarak yer almasa da klinik pratikte giderek daha sık kullanılmaya başlanan ’dijital baş ağrısı’ kavramının bulunduğunu söyledi. Bu terimin parlak ekran maruziyeti, mavi ışık, ergonomik olmayan çalışma şartları, hareketsizlik ve zihinsel yorgunluğa bağlı gelişen baş ağrılarını tanımlamak için kullanıldığını belirten Doç. Dr. Müge Kuzu Kumcu, "Günün büyük bir bölümünü bilgisayar, tablet veya akıllı telefon karşısında geçirmek, göz, boyun ve omuz kaslarında aşırı zorlanmaya yol açıyor. Özellikle parlak ve yüksek kontrastlı ekran ışığı, gözün uyum mekanizmalarını zorlayarak baş ağrısını daha erken ve daha şiddetli hale getirebiliyor. Bu durum özellikle masa başı çalışanlarda ve yoğun ekran kullanan gençlerde baş ağrısı sıklığını belirgin şekilde artırıyor. Pandemi sonrası dönemde bu tip baş ağrılarında belirgin bir artış gözlemlenmektedir" dedi. ’Gerilim tipi baş ağrısı’ sebebiyeti Ekran kaynaklı baş ağrılarının temelinde birden fazla sebebin yer alabileceğini belirten Doç. Dr. Kumcu, bu sebepleri şöyle sıraladı: "Uzun süre ekrana odaklanmak göz kırpma sayısını azaltır ve göz kuruluğuna neden olur. Parlak ekran ışığı ve yetersiz ekran filtresi kullanımı, göz kaslarında aşırı yüklenmeye ve görsel stres artışına yol açar. Ekranlardan yayılan mavi ışık, gözün retina tabakasında hassasiyeti artırarak göz yorgunluğuna neden olur. Göz yorgunluğu baş ağrısının en önemli tetikleyicilerinden biridir. Bunun yanı sıra sabit pozisyonda kalmak boyun ve omuz kaslarında kasılmaya neden olur. Tüm bu faktörler birlikte beyindeki ağrı yollarını uyararak özellikle gerilim tipi baş ağrısı ve migren ataklarını tetikler." "Ekran parlaklığı ortam ışığına göre ayarlanmalı" Doç. Dr. Müge Kuzu Kumcu, alınabilecek önlemler konusunda da şunları paylaştı: "Ekran parlaklığı mutlaka ortam ışığına göre ayarlanmalı, maksimum parlaklıktan kaçınılmalıdır. Bilgisayar, tablet ve telefonlarda mavi ışık ve parlaklık filtreleri aktif olarak kullanılmalıdır. Her 20 dakikada bir kısa mola verilerek gözler dinlendirilmelidir. Bilgisayar başında ergonomik oturuş sağlanmalı, boyun ve omuz kasları düzenli olarak hareket ettirilmelidir. Uyku öncesi özellikle parlak ekranlardan uzak durulmalıdır. Doğru ekran kullanımı alışkanlıkları bu risk büyük ölçüde azaltabilir ve yaşam kalitesini yükseltebilir. Baş ağrısı modern yaşamın kaçınılmaz sonucu değil, önlenebilir ve yönetilebilir bir sağlık problemidir."