EĞİTİM - 24 Kasım 2023 Cuma 15:40

Hastane koridorunda öğretmenlik

A
A
A
Hastane koridorunda öğretmenlik

Kayseri’de 29 yıllık sınıf öğretmeni Mualla Yıldırım, Kayseri Şehir Hastanesi’nde sınıfa dönüştürülen odada hastanede tedavi gören çocuklara eğitim vererek moral yüklüyor.


Kayseri Şehir Hastanesi Çocuk Hastanesi’nde 4 yıl önce açılan hastane okulda, serviste tedavi gören çocuklar eğitim görüyor. Kadrosu Şehit Haldun Ateş İlkokulu’nda bulunan sınıf öğretmeni Mualla Yıldırım da (64), her gün geldiği hastanedeki okulda çocuklara eğitim veriyor. Yaptırdığı etkinlikler ile çocukların morallerini de yükselten Yıldırım, yaptığı işten büyük keyif alıyor. Okula gelemeyen öğrencilerin yanlarına giden Yıldırım, “Buraya gelen çocuklarımız mutlu oluyorlar. Boyama yaparak streslerini götürüyorlar. Okulumuza gelen hastalarımızın yanına biz gidiyoruz. Ders başında ne yapmamız gerekiyorsa onlarla uğraşıyoruz. Gelemeyen hastalarımızın yanına da ben gidiyorum. Gereken psikolojik desteği vermeye çalışıyoruz. Bu duygunun yaşanması gerekir. Öğretmenli her yerde yapılıyor ama hastanede yapılan öğretmenlik daha bir güzel. Vefa ve yürek istiyor. Çocuklarımızın durumunu görmek bizi üzüyor ama onlara moral vermek için çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.


Çocuklarla duygusal anlar yaşadıklarını dile getiren Yıldırım, “Özellikle deprem zamanı okulumuza gelen öğrenciler çok duygusal anlar yaşadık. Orası anlatılmaz. Allah herkese iyilik versin. Onların da yolu açık olsun. Çocuklarımız bizleri görünce mutlu oluyorlar. Servisten çıkıp buraya gelince mutlu oluyorlar. Biz de çocuklarımızı görünce mutlu oluyoruz. Buraya severek geliyorum ve mutlu oluyorum. Benim yapımda öğrencileri seven bir kişilik var” dedi.



“Çocuklarımızın eğitimden geri kalmamaları bizim için önemli”


Kayseri Şehir Hastanesi Pediatri Klinik Sorumlusu Doç. Dr. Ahmet Özdemir, “Okulumuz 2019 yılında faaliyet göstermeye başladı. O zamandan bugüne kesintisiz bir şekilde öğretmenlerimiz burada servislerde yatan hastalarımızla ilgilenmeye başladılar. Gerekirse kaldıkları odalarına gidiyorlar. Öğrencilerimizde sınıflara gelerek burada eğitim ve öğretimin sürekliliğini sağlamaya çalışıyoruz. Biz hastalara şifa elçisi olmanın yanı sıra eğitimden de geride kalmamaları bizim için son derece önemlidir. Hematoloji ve onkoloji hastalarımızda buraya gelemeseler de servislerinde enfeksiyon riskini koruyarak biz onların yanlarına gidiyoruz. Burada emek veren hocalarımıza çok teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.



Başhekimden ziyaret


Öte yandan, Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Serhat Koyuncu da, Başhekim Yardımcısı Ulaş Topaloğlu ile birlikte 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla sınıfı ziyaret ederek öğretmenlere çiçek verdi.



Hastane koridorunda öğretmenlik

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara 15 Temmuz Gazisinden FETÖ elebaşı Gülen’e: "Müslüman diye geçiniyordu, kendi toprağına bile gömülmedi" Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı Genel Başkanı Lokman Aylar, 15 Temmuz Gazisi Yusuf Atak ve 15 Temmuz Şehidi Mustafa Solak’ın eşi ile oğlu Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) hain darbe girişimi sırasında yaşadıklarını anlattı. Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan, demokrasiyi hedef alan Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) hain darbe girişiminin üzerinden tam 9 yıl geçti. ‘15 Temmuz Milli Birlik Günü’ dolayısıyla Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı Genel Başkanı Lokman Aylar, 15 Temmuz Gazisi Yusuf Atak ve 15 Temmuz Şehidi Mustafa Solak’ın eşi ile oğlu duygu ve düşüncelerini İhlas Haber Ajansı muhabirine aktardı. "Fethullah Gülen denen alçak öldüğünde sazlı sözlü eğlenceler düzenlendi" Karanlık geceyi asla unutmayacaklarını vurgulayan Başkan Aylar, "250 tane şehit verdik, 2 bin 700’e yakın gazimiz var. Bugün milletimizin tarihinde unutulmaması gereken, unutmayacağımız ve unutturmayacağımız bir gecedir. Türkiye tarihinin değil, dünya demokrasisinde de çok önemli bir yeri vardır. Ülkeyi sevenler, ülkesinde devletin yanında olanlar ve ülkeye ve millete karşı olup kendini dış güçlere bağlayan bazı güçlerin de ortaya çıktığını gördük. Çok acılar yaşandı, şehitler verdi, kiminin düğünü vardı, kiminin nişanı vardı, kiminin yeni çocuğu doğmuştu. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Milletimize, Cumhurbaşkanımıza ve Devlet beye hakikaten bir gazi olarak çok teşekkür ediyorum. Hainleri temizledik, o hainlerin kimler olduğunu gördük. Hiçbir zaman bir daha 15 Temmuz gibi bir hayal kurmasınlar. Çünkü bu millet onları o hayallerinde boğacaktır. Eğer bir kez daha milleti sokağa dökerlerse, o gece yarım bıraktığımız işi biz tamamlamaya söz veriyoruz. Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri Vakfı olarak biz 15 Temmuz gazilerimizle, şehitlerimizle, tüm şehit ailelerimizle ve gazilerimizle birlikte beraberiz ve devletimizin her zaman yanında olacağız. Fethullah Gülen denen alçağın öldüğü haberini aldığımızda tabii ki şehit ailelerimizin intikamı alındı. Şehit aile ve gaziler olarak bir yerlerde lokma döktürüldü, bir yerlerde davul çalındı. Bazı yerlerde sazlı sözlü eğlenceler düzenlendi" şeklinde konuştu. "Hala vücudumda bir kurşun var" O gün hasat için Haymana’da olduğunu söyleyen Emekli Astsubay olan 15 Temmuz Gazisi Yusuf Atak, "Gece bir telefon geldi. Bir darbe girişiminin olduğundan bahsedildi. Siyasi anlamda bir partinin yönetim kadrosundaydık. İsmimizin FETÖ terör grubunun içinde olduğunu öğrendik. Millet Meclisi bombalanıyor denilince Gençlik Caddesi üzerinden Milli Savunma Bakanlığı’nın oraya kadar gelebildim. Orada 3 kurşun yedim, yaralandım. İslam’a, Türk vatanının birliğine ve bütünlüğüne inananlar kazandı. Ucu dışarıda olan hain grup mağlup oldu. Milli Savunma Bakanlığı’nın kapısında tanklar vardı. Silahlı, asker kıyafeti giymiş kişiler vardı. Subay olan bu kişilerin elinde, malumunuz nöbet tutan erlerin silahları vardı. Kendim de asker olduğum için bu işleri çok iyi biliyorum. Şahısların o durumuna müdahil oldum. Ateş etmemeleri ve silahları bırakmaları devlete, millete isyan etmemeleri konusunda uyardım. Kendimin de asker olduğunu beyan ettim. Onların bu tavrı ne yazık ki bizlere karşı menfi oldu. Oradan bir general düzeyinde rütbesi olduğunu düşündüğüm bir şahıs tarafından ateş emri verildi. Ateş edilince yerden seken mermiler sol bacağıma 3 kurşun olarak isabet etti. Yaralandık, tedavi gördük. Süreç sonrasında hala vücudumda bir kurşun var. Mehmetçik kıyafetini giymiş olmaları, mensubu olduğum Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait kişilerin zehirlenmiş tiplerin olması en büyük üzüntülerimizden bir tanesiydi" ifadelerini kullandı. "Müslüman diye geçiniyordu, kendi toprağına bile gömülmedi" Gazi Atak, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in ölüm haberi ile ilgili duygu ve düşüncelerini şu ifadelerle belirtti: "Vatan millet düşmanlarının ölümü bizleri tabii ki ilahi adaletin tecelli ettiği konusunda manevi anlamda mutlu etti. İnsanların ölmesine karşıyız, kimse kimseyi öldürmesin ama şu var; vatana ihanet edenlerin kesinlikle canlarıyla ödemesi. Çünkü 250 şehidin vebali ondaydı. Türk yargısı ona cezasını verseydi, en ağır cezayla cezalandırıp kendi topraklarımızda cezasını infaz ederken ölmesi bizi daha mutlu ederdi. Dolayısıyla da o şahsın yaptığı, kendiyle beraber mezara gitti. Bakın kendi toprağında bile değil. Müslüman diye geçinen bir insan Müslüman topraklarında değil" "Babamı ben yıkadım" Şehit oğlu olmanın kimseye nasip olmayacağını söyleyen ve babasının boyacı olduğunu belirten Şehit Mustafa Solak’ın oğlu Emre Solak, "Babamla 18 yıl geçirdim. Çok güzel bir babalık yaptı. Babam gece çalışacağı için erken yatmıştı. İstanbul’dan babamın askerlik arkadaşı haber etti. Babam ‘hainler’ demiş. Annem duymuş. Onun için hemen üstünü giymiş. Annem, nereye gidiyorsun Mustafa deyince. Külliyeye gidiyorum demiş. İnerken bizim komşumuzu görmüş. Demiş, nereye gidiyorsun cenke mi Mustafa? Benim gitmem lazım. Sen, ben gitmezsem kim gidecek? Vatan elden gidiyor demiş. Sabah kalktığımda babam gelmemişti. Aradım, telefona cevap vermedi. Eli kanda da olsa o telefonu açardı. Sonra amcamı aradım, dedim babam yok. Bütün akrabalarımız babamı aradı. En son biri babamın telefonunu açıp demiş ki, Devlet Demiryolları Hastanesi’nde, ağır yaralı, gelin. Hastaneye gidince her yer kan revan içindeydi. Doktor geldi, bizi sordu. Eşiyle oğlu dedi amcam. Bize sakinleştirici yaptılar. Amcam geldi. Emre, evin reisi olmak kolay değil dedi. Evin reisi babam, başka kimsem yok dedim. Baban artık şehit dedi. O hastanenin bahçesi bana çukur oldu. Ben o çukura gömüldüm. Yaşınız 18, babanızı kaybediyorsunuz. Doğduğumdan beri acılar çekiyorum. Amcama dedim ki, senin için sözümü tuttum. Hiç ağlamadım. Senden de benim bir ricam var, babamı ben yıkamak istiyorum. Amcam ilk inanmadı bana. Babamı ben yıkadım. Çok şükür bir uzuv kaybı yoktu. Şarapnel parçası iç organlarını parçalamıştı" dedi. Emre Solak, babasını yıkadığında yününün şehadete güldüğünü ve defnettikten sonra mezarlıktan çok güzel bir koku geldiğini, daha önce böyle bir koku koklamadığını belirtti. 2 ay önce umreye gittiğinde ise Kabe’deki koku ile babasının mezarında kokladığı kokunun aynı olduğunu söyleyen Emre Solak, 2’nci sefer de Umre için Kabe’ye gittiği vakit babasının silüetini gördüğünü aktardı. "Rabbim beni ilk oğlumla sınav etti, sonra eşimle" Şehit haberini aldığında dünyasının başına yıkıldığını belirten Şehit Mustafa Solak’ın eşi Melek Solak, "Emre ile tek başıma kalacağım. Ona hem anne hem baba olacağıma, emanetine iyi bakmaya söz verdim. Önce Rabbimin emaneti, sonra şehidimin emaneti dedim. Rabbim beni 2 defa sınadı. Gerçekten de çok memnunum. Allah razı olsun oğlumdan da. Rabbim beni ilk oğlumla sınav etti, sonra eşimle. Acımız gerçekten çok büyük ama gururumuz daha büyük. Oğlum da babasının izinde gidiyor. Çünkü babası çok mükemmel bir insandı. Mustafa hep şehit olmayı isteyen birisiydi. Kendisi Mardin’de askerlik yapmış. Terörle göz göze geldim, çatıştık ama bir şehit olamadım derdi. Ufak tefek birisiydi ama yüreği çok büyüktü, cesurdu. Kardeşi Sivas’ta askerlik yaptı. Kardeşine inşallah şehit olursun derdi. Abi kardeşe söyleyebilir mi bunu? Söyleyemez. Şehit abisi olmaktan gurur duyarım derdi. Çarşamba günü oğlumun küçük bir diş operasyonu vardı. Emre dedi ki acıktım baba dedi. O da dedi ki oğlum lokantada ne yapacaksın, alayım ama evde yapıp yiyelim. Markete uğradık. Bir de tuttu kocaman karpuzu aldı. Mustafa, biz 3 kişiyiz. Bu koca karpuzu ne yapacaksın? Dolaba da sığmıyor dedim. Sen ne yapacaksın, 2 gün sonra çok kalabalık olacak dedi. Cuma günü 2 gün sonra gerçekten de kalabalık oldu. Onlara malum oluyordu, ben biliyorum" diye konuştu.
Bursa Afrika savanasını andıran görüntüler Bursa’dan Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinin Uluabat Gölü’ne kıyısı bulunan kırsal Karaoğlan Mahallesi’nde mandalar yılın her döneminde suya girerek hem serinliyor, hem parazitlerinden arınıyor, hem de süt verimi artıyor. Uluabat Gölü’nün geniş havzasında yer alan Karaoğlan, manda yetiştiriciliğinde önemli konumda bulunuyor. Sabahları sahipleri tarafından ahırlarından çıkarılan mandalar sürü halinde Uluabat Gölü’ne ya da Kirmasti Çayı’na ulaşıyor. Kütahya’nın Emet ve Gediz ilçelerinin kaynaklarından oluşan Kirmasti Çayı, uzun bir yol aldıktan sonra Uluabat Gölü’ne dökülüyor. Bu çay ve Uluabat Gölü, uzun yıllardır mandaların verimi açısından vazgeçilmez kaynaklardan biri olarak dikkati çekiyor. Sürü halinde çaya ve göle giren manda sürüleri de Afrika savanalarındaki göç eden ya da yırtıcılardan kaçan bufalo sürülerini andırıyor. Mustafakemalpaşa ovasında Afrika manzarası oluşturan mandalar, akşam olduğunda kendi ahırlarına dönüyor. Sahipleri ise, mandalara ulaşmak için dereden kayık ile uzunca bir yol ilerlemek zorunda kalıyor. Karaoğlan Muhtarı Ergün Kısa, mahallelerinde yüzyıllardır manda yetiştirildiğini bildiklerini belirterek, "Mahallemizde 5 bin büyükbaş hayvan var, 1800 civarı manda. Etinden, sütünden, kaymağından, tereyağından, peyniri, yoğurdu ve sucuğundan yararlanıyoruz" dedi. Mandaların her gün suyla mutlaka buluştuğunu dile getiren Kısa, "Mandalar için su olmazsa olmaz. Sıcakta girip serinleyecek. Asıl önemlisi yılın her dönemi girerek parazitlerinden kurtuluyorlar. Suya girerek serinlemeleri ve özellikle parazitlerinden arınmaları süt verimini doğrudan etkiliyor. Suya girmeyen mandanın verimi düşer" diye konuştu. Özellikle yoğurdunun bazı rahatsızlıklara karşı iyi geldiğinin bilinmesi dolayısıyla ilgi gördüğünü anlatan Kısa, "Bir manda ortalama 5 kilogram süt verir. Litresi 70 liradan satılıyor. Peyniri 400 lira, yoğurdu 120 lira, sucuğu da 600 lira. Süt verimi daha yüksek olsa üretici daha iyi kazanacak. Buralar mandasıyla bilinir" dedi.
Kilis En pahalı zanaatın ustalığını öğreniyorlar Kilis’te yeni çıraklar, ustalarının yanında altın işlemeyi öğrenerek hayata sağlam bir meslekle adım atıyor. Kilis’te kuyumculuk mesleği, gençlere hem istihdam hem de eğitim imkanı sunuyor. Kent merkezinde faaliyet gösteren 60 atölyede, aralarında Suriyelilerin de bulunduğu çok sayıda çırak, meslek öğrenerek geleceğe hazırlanıyor. Kilis Kuyumcular Odası Başkanı Zafer Bilik, mesleğin gençler için güçlü bir gelecek kapısı olduğunu vurgulayarak, "Altın bilezik" deyiminin burada hem sembolik hem de somut bir karşılık bulduğunu ifade etti. Kilis Kuyumcular Odası Başkanı Zafer Bilik, kentteki kuyumculuk mesleğinin görünmeyen yüzünü anlattı. Kuyumcular Çarşısı’nda 60 atölyede hem Türk hem Suriyeli gençlerin meslek öğrendiğini belirten Bilik, "Altın bileziği kollarına takmak için burada eğitim alıyorlar" dedi. ‘’Suriyeli öğrencilerimiz de ülkelerine döndüğünde burada öğrendikleri mesleği sürdürecek" İmalat atölyelerinde çalışan toplam 12 kişilik ekipte 6 Suriyeli, 6 Türk gencin bulunduğunu belirten Bilik, "Bu gençler meslek öğrenmek için burada. Türk olanlar Kilis’te çalışmaya devam edecek, Suriyeli öğrencilerimiz de ülkelerine döndüğünde burada öğrendikleri mesleği sürdürecek" şeklinde konuştu. "Sigorta ve aylıklar Devlet tarafından karşılanıyor" Devlet desteğiyle çıraklık okulunda 90 öğrencinin eğitim aldığını kaydeden Bilik, bu öğrencilerin sigortalarının ve aylıklarının devlet tarafından karşılandığını, böylece hem meslek edindiklerini hem de ailelerine ekonomik katkı sunduklarını ifade etti. ‘’Bu çocuklar da altından daha temiz, daha becerikli ve daha güzel" Bilik, "45 Suriyeli, 45 Türk gencimiz kuyumculuk ve kuyumcu vitrinciliği üzerine eğitim alıyor. Bu sayı ileride daha da artacak. Bizim mesleğimiz altın gibidir, kir tutmaz. Bu çocuklar da altından daha temiz, daha becerikli ve daha güzel" ifadelerini kullandı. "Aralarında öyle bir dostluk oluştu ki sadece kimliklerinde fark var’’ Atölyelerde çalışan Türk ve Suriyeli gençlerin kaynaştığını söyleyen Bilik, "Aralarında öyle bir dostluk oluştu ki sadece kimliklerinde fark var. Türkçe konuşuyorlar, bizim çocuklar da biraz Arapça öğrendi. Hafta sonları birlikte piknik yapacak kadar güzel ilişkiler kurdular. Bu dostluklar ömür boyu sürecek" dedi. ‘’Devletin verdiği desteklerle aileler çocuklarını bu mesleğe yönlendiriyor" Kuyumculuk mesleğine olan ilginin geçmişe kıyasla arttığını belirten Bilik, "Eskiden 5-10 metrekare dükkânlarda bir usta bir çırak çalışırdı. Şimdi ise devletin verdiği desteklerle aileler çocuklarını bu mesleğe yönlendiriyor" dedi. "Altın bileziğimiz elimizde, ülkemde devam edeceğim" 21 yaşındaki Suriyeli Ahmet El Hamit, 6 yaşından beri Türkiye’de olduğunu belirterek, "8 yaşımdan beri kuyumculuk mesleğindeyim. Son 3 yıldır çıraklık okulundayım. Hem okuldan hem ustamdan aldığım eğitimle çok memnunum. Ustam annemiz babamız gibi oldu. Ülkeme döndüğümde de bu mesleğe devam edeceğim. Altın bileziğimiz elimizde, inşallah Suriye’de devam ederim" dedi. Zafer Bilik, kuyumculuk mesleğine yetenekli gençleri kazandırmak için çalıştıklarını vurgulayarak, "Bir kısmını vitrinlerde, bir kısmını atölyelerde değerlendiriyoruz. Yıllar önce meslek liselerinde kuyumculuk sınıfı yoktu. Oda olarak bu alandaki eksikleri giderip bugünlere getirdik. Artık mesleğimize okullardan da yetişmiş gençler kazandırıyoruz" diye konuştu.