YEREL HABERLER - 02 Aralık 2016 Cuma 14:56

Meclis-i Nisa toplantısı sona erdi

A
A
A
Meclis-i Nisa toplantısı sona erdi

Konya’nın merkez Meram İlçe Belediyesi tarafından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın katılımıyla düzenlenen Meclis-i Nisa programı dün yapılan oturumlarla sona erdi.
Meram Belediyesi’nin ev sahipliğinde Dedeman Otel’de yapılan ve açılışına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın katıldığı Meclis-i Nisa toplantısında yurt içi ve yurt dışından çok sayıda akademisyen ile aktivist sunum yaptı.

“İslamofobi Müslüman karşıtı bir ırkçılıktır"
Toplantının 1’inci oturumunun moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Edibe Sözen, İslamfobinin aslında bir ırkçılık yani Müslüman karşıtı bir ırkçılık olduğuna dikkat çekerek, “İslamofobi batı dünyasında sürekli gündeme getirilen, sokak partilerinde, dijital dünyada, mizah dünyasında sürekli bir İslam üzerinden yeni bir algı oluşturuluyor. İslamın tehditkar olduğu ifade ediliylor, cinsiyet ayrımı olduğu ifade ediliyor. Artı Boko Haram, DAEŞ gibi terör örgütlerinin ön plana çıkmasında da olduğu gibi bütün terör örgütleri de İslami kimliklerle anılıyor. Bölgeye baktığınızda bu coğrafyaya gerçekten ses verebilecek, Müslüman dünyanın barışçıl bir şekilde yaşamasını sağlayabilecek ülkenin de Türkiye olduğunu görüyorsunuz. Yükümüz ağır, sorumluluğumuz yüksek ama inanan bir milletiz. Bu uğurda her şeyi yapmaya hazır bir milletiz, o anlamda da ben önemli bir insan gücümüz olduğunu ve tabi bunun yanında entelektüel gücümüzün de buna ilave olarak kullanılması gerektiğini söyleyebilirim” dedi.

“Halepli annenin yerine kendinizi koyun"
‘Adalet, Kadın ve İslamofobi’ konulu sunum yapan İHH Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Gülden Sönmez, “Bugün benim sizden bugün anısına bir talebim olsun, akşam bir Halepli kadının yerine kendinizi koyun, abluka altında olduğunuzu düşünün. Canınızın namusunuzun tehlikede olduğunu düşünün. Dünyanın diğer yerlerindeki Müslümanların ne yapmasını beklerseniz onu yapın, en azından dünyaya insan hakları sağladığını iddia edenler var ya birilerini kınayın, ya birilerinden yardım isteyin. Başka türlü biz birbirimize sahip çıkmadıkça kimse çıkmayacak ve biz en azından kadınlar olarak birbirimizin sesine ses gücüne güç olmak zorundayız” diye konuştu.

“Müslüman kadınlar olarak susmayacağız"
Kadını ve erkeği tek bir nefisten yaratan, eşini ondan yaratan, kadın ve erkeği bu anlamda bir bütünün parçaları olarak gören İslam dininin kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi de adalet ve hakkaniyet üzerine inşa ettiğine dikkat çeken KADEM Başkan Yardımcısı Pınar Hacıbektaşoğlu da, “Ben özellikle Halep’te yaşanan olaylar karşısında şunu demek istiyorum; dünyanın var olduğu günden bugüne kadar her bir yüzyıl gerçekten kendi zaman dilimi içerisinde çok büyük barbarlıklar gördü, zulümler gördü, katliamlar gördü, mutluluklar da gördü. Ama bugün 16 yılını geride bıraktığımız bu 21. Yüzyıl’da biz Suriye’de yaşanan katliamlara sessiz kalanların vicdanlarındaki sessizliğe şahitlik etmekteyiz. Bugün sözde Müslümanların, değişim diyenlerin, demokrasi diyenlerin ve bugün Birleşmiş Milletler’in insan hakları, çocuklar temelinde birleşemeyen milletlerin Mısır’da esma şehit düştüğünde, dün evladına şehadet getir diyen annenin, kendi evladının son nefesini koklayan annenin, Halep’te daha oyun oynarken şehit düşen ölen kız çocuklarının, yüzlerindeki o son nefeslerin tükeniş anında dünya vicdanının da yok oluşuna şahitlik ediyoruz. Bizler sadece kadın ve demokrat kimliklerimizle değil, insan olma kimliklerimizle, vicdanlarımızdan akan bu gözyaşlarımızla bu katliamlara dur demeye devam edeceğiz. Hiçbir zaman Müslüman kadınlar susmayacağız” şeklinde konuştu.

"AK Parti ile Nahdha hareketi benzerliği"
Tunus’taki Nahdha İslami hareketinden bahseden Aktivist Hamida Bessaad, AK Parti ile benzerliklerine dikkat çekerek şunları söyledi: “Bizim hareketimizle Ak Parti arasında benzerlikler söz konusu. En çok da kadın konusunda benzerlikler söz konusu iki partinin. AK Parti’deki kadınlar iki dava uğruna kimlikle savaşıyordunuz. Bir İslam kimliğiydi, bir de başörtüsüydü. Bu konuda çok mücadele ettiniz. Bizim mücadelemiz de aynı şekilde oldu.”

“Son 12 yılda baskı azaldı”
Türkiye’deki kadın algısını medyada ve edebiyattaki kadın algısı üzerinden yaşamış kişiler olduklarına değinen Gazeteci Yazar Sibel Eraslan, “Şu anda hala bu baskıyla hareket ediyoruz, kadının modernleştirilmesi bizim için çok önemli bir sorun. 100 yıllık Türkiye modernleşmesinin sorunu aslında bu. Çok önemli iki fay hattı var, birisi İslami kimlik, biri etnik kimlik. Bu iki fay hattı üzerinde kesişen kadın kimliği. Hele ki bu İslam kimliğiyse, hele ki bu etnik kimliği tamamen dışlanmış bir kadınsa. Bütün ötekileştirmeler o kadının üzerinde birikiyor, büyük bir basınç sağlıyor ama Allah’ın izniyle son 12 yıldır siyasal anlamda bu riskler, bu fay hatlarının basınçları kısmen de olsa kaldırıldı ve demokratikleşme serüvenine girdik. Dolayısıyla genel olarak hem rejimin hem kadınların üzerindeki bu baskı azaldıkça biz burada böyle bir toplantıyı yapar halde bulduk kendimizi. Uluslararası bir toplantıya bir kadın belediye başkanı imza atar oldu” dedi.
KAGEM Müdürü Hicret Toprak da, “İslam ve kadın” konusunu tartışırken düşülen handikaplara dikkat çektiği konuşmasında, “İslam ve kadın dediğimizde, bugün İslamofobik söylemleri de besleyen şekilde iki zıt yaklaşım söz konusu. Bunlardan bir tanesi, İslamofobik söylem diyoruz ama bu oryantalist söylemin, İslam’ın ve aslında dinlerin genel olarak baktığımızda, kadınları mağdur ettiği, genel olarak dinlerin kadınların bugün yaşamakta olduğu bütün problemlerin sorumlusu olduğu yönündeki anlayış ve benim üzerinde durmak istediğim, bunun tam karşısındaki savunmacı anlayış. Bunun karşısında kendisini daima açıklama yoluna giden, kendini bir hizaya çekme yolunda gören biz Müslümanların yaklaşık iki asırdır baş etmeye çalıştığımız bir söylem aslında bu. Nedir o; İslam kadına bütün haklarını vermiştir, İslam kadını öyle bir mertebeye adeta yükseltmiştir ki bu söylemlerde zaman zaman kadın insanüstü bir mertebede tanımlanıyor ne yazık ki” diye konuştu.

"Bütün dünya gözünü yumduğu anda siz yanımızdaydınız"
Suriye’de yaşanan dramı istatistiklerle yansıtan Suriyeli Aktivist Nedya Cuma ise, “Son 5 yıl içerisinde 22 bin 823 kadın öldürülmüştür Suriye’de. Bunlar tabii ki rejim güçleri tarafından öldürülmüştür. Aynı biçimde Rusya’nın silahlı güçleri, PYD VE DAEŞ gibi terör örgütlerinin eylemleriyle öldürüldü. Buna ek olarak 8 bin 413 kadın şu an rejim güçleri tarafından tutuklu. 2418 kayıp çocuk vardır. 93 kadın da rejim güçleri tarafından işkenceyle öldürülmüştür. Yine Kürt özerk yönetim yetkilileri de 1819 kadını tutuklamışlardır. Bütün dünya gözünü yumduğu anda siz yanımızdaydınız. Topraklarının kurtarılması için savaşmaktadırlar. Şu an sığınmacıyız ama siz Ensar’ların yanında bir muhaciriz ve gerçekten bir varoluş mücadelesi ve savaşı yaşamaktayız. Halep kentim, herkesin gözü önünde yanmaya devam ediyor. Bütün karanlık şer güçler oraya abanmış durumda, ambargo üzerine ambargo, kuşatma üzerine kuşatma, taş üstünde taş kalmadı. Hizmet verecek tek bir hastane bile kalmadı, tıbbi malzeme ve gıda malzemesi tükendi. Buna rağmen saldırmaya devam ediyorlar, havadan, karadan, savunmasız silahsız halka. Her türlü silahı kullanarak şehri yakmaya devam etmektedirler” şeklinde konuştu.

"Kadının özne olduğu bir toplantı"
2’nci oturumun moderatörlüğünü yapan Zeynep Bayramoğlu, “Bugün bu güzel kadın meclisinde sadece kadınların sorunlarını değil, dünyanın sorunlarını kadınlar konuşuyor, tartışıyor. Kadının subje olmaktan çıkıp özne olduğu bir ortamda ancak dünyanın sorunlarını konuşabiliriz ve evet bugün biz birer özneyiz. Bu gerçekten önemli bir gelişme” dedi.
Dünyadaki tüm kadınların sorunlarına ilaveten Filistin kadınının bütün haklarından yoksun oluş sorunu olduğuna vurgu yapan Filistinli Aktivist Tagrit Mosaa, “Mescid-i Aksa’yı İslam ümmetinden ayırmaya çalışan girişimler vardır. Sultan Abdulhamid’in torunları olarak size görev düşmektedir. Filistinli kadın birçok örnek vermektedir, bütün tarihi eserlere sahip çıkmaktadır, sesini yükseltmektedir. Ezan sesini bile kısan İsraillilere karşı Filistinli kadın duasıyla devam etmektedir, varlığını, duruşunu. Bu katil Siyonistlerin bizim ilk kıblemize karşı neler yaptıklarını görüyoruz. Filistin davası bir kuşakla bitmez, gelecek kuşaklar da aynı tasayı taşımaktadırlar” şeklinde konuştu.

Sudanlı aktivistten Türk kadınına övgü
Sudanlı Aktivist Ibtissam Khalid Fadlalla ise, Türk kadınını övdüğü konuşmasında, “15 Temmuz’daki başarısız darbe konusuna baktığımda Türkiye’deki kadın dimdik durduğuna şahit olduk. Ben buna canlı tanık olmuştum aslında ama yanlarında da olmak istiyordum ve gurur duydum bu duruşlarından dolayı. Türk kadını İslamiyetini ve dinini korumasıyla ön plandadır. Türk kadınından bir isteğimiz vardır bizim dolayısıyla bütün Müslüman kadınlarla yan yana durmasını isteriz” ifadelerini kullandı.

"Avrupa’da Müslüman kadın daha fazla şiddete maruz kalıyor"
508 milyon Avrupa nüfusunun sadece yüzde 6’sının Müslüman olmasına rağmen Müslümanlara karşı işlenen şiddet suçlarının arttığını dile getiren Avrupa Türk Demokratlar Birliği Başkan Yardımcısı Asiye Bilgin, “İstatistiklere göre Müslüman kadın, Müslüman erkeğe oranla daha fazla nefret suçuna maruz kalıyor. Almanya’da başörtü takan kadınların yüzde 99’u iş bulamıyor maalesef. İş başvuruları başarısızlıkla sonuçlanıyor. Fransa’da toplumun yüzde 80’i başörtüsünü büyük bir problem olarak algılıyor. İngiltere’de 2014-2015 arası 34 Müslüman karşıtı saldırı oldu ve çoğu başörtü takan Müslüman kadınlara karşı yapıldı” diye konuştu.

“Avrupa’da İslamofobi yükseliyor"
Avrupa’da İslamofobinin gün geçtikçe arttığını tartışmanın artık dünyanın yuvarlak olduğunu tartışmak gibi bir hal aldığına işaret eden Belçika’nın ilk başörtülü milletvekili olan Mahinur Özdemir de, “Paris saldırıları, Brüksel saldırıları ve göç kriziyle beraber bu İslamofobinin gittikçe yükseldiğini görüyoruz. Verilere baktığımızda, Müslüman toplumun içinde şiddete en çok uğrayan kesimin kadınlar olduğunu söyleyebiliriz. Görünür bir sembol taşıyorlar başörtüden dolayı. Ben İslamofobinin önemli bir cinsiyetçi rolünün de olduğunu ve bu konuya yeterince yer verilmediğini söylemek istiyorum” dedi.

“İslamofobiden önce kendimize bakmalıyız"
Aile ve toplumsal yaşamda kadının rolüne değinen Dr. Ayşenur Kurtoğlu ise, “Müslüman kadın, İslamofobiye falan gerek yok, biz kendi içimizde nasıl fenalıklar yapıyoruz, hangi kavramlar üzerinde bizim durmamız lazım, birbirimize merhamet ediyor muyuz, birbirimize hakikaten İslamın gerektirdiği ölçütlerde davranabiliyor muyuz, birbirimize selam verebiliyor muyuz? Nefsi bir takım isteklerimizi akli şeylerle kendimize kabul ettirmedikçe bence çok İslamofobiye gerek kalmadan kendi kendimizi halledeceğiz diye düşünüyorum. Benim bu anlamda insan hayatı için, toplumsal hayatta hepimizin temel ihtiyacı olan iki kavramı çok önemsiyorum. Birbiriyle o kadar ortak ki harfler. Merhamet ve mahremiyet” dedi.

"Kadın olarak güçlü olmalıyız"
İkinci oturumda son konuşmayı yapan ÖNDER Genel Başkan Yardımcısı Serap Dönmez ise, İslam coğrafyasında yaşananlara üzülerek şahit olduklarını kaydettiği konuşmasında şunları söyledi: “Evet biz belki onların o onurlu savaşında onların yanında değiliz fakat bizim de onurumuzu kurtarmamız gerekir diye düşünüyorum. Anne olarak, bir kadın olarak. Evet, kadın olmak çok yorucu bir şey, doğru. Kadın sağlığı çok önemi, sadece fiziksel değil. Bizim de aynı bu şekilde güçlü, her açıdan sağlıklı, hem ruhen hem bedenen hem sosyal açıdan çok sağlıklı hanımlara ihtiyacımız var. Çünkü bu yaşadığımız acıları çocuklarımızı bilinçlendirmek açısından bir fayda sağlamak açısından bir şeyler yapacaksak bu anlamda güçlü olmamız gerekiyor.”
Toplantıdan sonra Meram Belediye Başkanı Fatma Toru, konuşmacılara plaket verdi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Kocaeli Hayvan koruma dernekleri: "Vali Yavuz’un açıkladığı maddelerden biri cımbızla alınarak infial oluşturuldu" Kocaeli’de Valiliğin sokak hayvanlarıyla ilgili alınacak tedbirlere ilişkin yaptığı açıklamaya gösterilen tepkilerin ardından açıklama yapan hayvan koruma dernekleri, Vali Yavuz’un açıkladığı maddelerden biri cımbızla alınarak infial oluşturulduğunu belirtti. Kocaeli Valiliği, vatandaşların şikayetleri üzerine sokak hayvanlarıyla ilgili alınacak tedbirlere ilişkin açıklamalarda bulunmuştu. 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği kapsamında belediyelerin görev ve sorumlulukları hatırlatılırken vatandaşlar insan sağlığını tehdit eden hayvanların itlaf edilmesiyle ilgili maddeye tepki gösterdi. Olayların büyümesi üzerine hayvanları koruma dernekleri Kocaeli Valiliği ile görüşerek basın açıklaması yaptı. "Vali Seddar Yavuz’un açıkladığı maddelerden biri cımbızla alınarak infial oluşturuldu" Kocaeli Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Selma Pilatin Pek, "Valimiz Ali Aday’la görüşme yaptık. Valimiz yeni bir komisyon oluşturduklarını söyledi. Bu komisyonda artık belediyeleri, bakımevlerini DKMP’ler, emniyet müdürlüğü, tarım il müdürlüğü, çevre ve şehircilik müdürlüğü, il sağlık müdürlüğü olarak denetimlerine başlayacak. Vali Seddar Yavuz’un açıkladığı maddelerden biri cımbızla alınarak infial oluşturuldu. Biz Kocaeli Dernekleri olarak Kocaeli mükemmel demiyoruz. Ama Kocaeli’mizde de biz böyle sorunları istemiyoruz” diye konuştu. "Her ilçe belediyesi bakımevi yapmak zorunda" Valiliğin yaptığı açıklamayla tamamen yasa metninin paylaşılmasıyla ilgili olduğunu belirten KOHAYDER Başkanı Semra Çelikkaya, "Valilik, ’Belediyelere işinizi yapın’ demiş. Kanuna göre nüfusu 100 binin üzerinde olan her ilçe belediyesi bakımevi yapmak zorunda. Belediye bütçesini de yüzde 5’ini bakım evi yapıp hayvanların kısırlaştırılması için harcamak zorunda. 5199 Sayılı Kanunun yönetmeliği de yasada var olan bir şey. Peki Kocaeli’de bütün belediyeler bunu yapmış durumda mı? Hayır. Ülkemizde bin 395 belediyenin sadece bin 112’si kısırlaştırma yapmış. Sonra diyoruz ki ’Niye sokaklarda hayvanlar var?’ Çünkü kısırlaştırmıyorsunuz. Avrupa sokaklarında, ’Hayvanları yok’ deniliyor. Avrupa yüzyıllar önce kısırlaştırma işine başlamış. Avrupa itlaf da ediyor ama kısırlaştırma işlemine de yüzyıllar önce başlamışlar. Bizim belediyelerimiz maalesef bu işi ciddiye almadı, yapmak istemedi. Valimizin açıklaması da tamamen bununla ilgilidir" şeklinde konuştu. "Kocaeli’de hayvanların uyutulmasına ilişkin uygulama duymadım" Açıklamada yasa maddesi dışında bir şeyin olmadığını belirten Çelikkaya, "Yasada itlaf var mı diye soracak olursanız Türk Medeni Kanun’un birinci maddesidir. Yasalar kanunlar konuluş sebebiyle birlikte özü ve sözü birlikte yorumlanır. Hayvanları koruma yasasının böyle bir itlafa izin vermesi söz konusu değildir, bu özüyle beraber yorumlanır. Oradaki maddede hayvanın iyileşme şansı yok ve acı içindeyse hayvanı uyutuyorlar. Bunları veteriner hekimlerde yapıyor. Bu madde yanlış anlaşılmalar sebep olabiliyor. Diğer illere bilemem ama hayvanların uyutulmasına ilişkin Kocaeli’de böyle bir uygulama duymadım" ifadelerini kullandı.
İstanbul Cem Garipoğlu’nun otopsi görüntüleri ortaya çıktı Münevver Karabulut’u canice katleden ve cezaevindeyken intihar eden Cem Garipoğlu’nun otopsi görüntüleri ortaya çıktı. Otopsi görüntülerine ilişkin hazırlanan rapora karşı dilekçe sunan Karabulut ailesinin avukatı Rezan Epözdemir, fethi kabir taleplerinin olduğunu belirtti. Münevver Karabulut’u 3 Mart 2009 tarihinde canavarca hisle ve hunharca öldüren Cem Garipoğlu, 2014 yılında Silivri’de kaldığı koğuşta intihar etmişti. Ölen kişinin Cem Garipoğlu olup olmadığı yönündeki iddialar üzerine Karabulut ailesi avukatları aracılığıyla fethi kabir işlemi yapılmasını talep etmiş ancak bu talep Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından reddedilmişti. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’ndan Cem Garipoğlu’nun otopsi sırasında yapılan işlemlerine ait fotoğraflar ve video kayıtlarının hazırlanıp gönderilmesi istenerek dosyaya bilirkişi atanmıştı. Tamamlanan bilirkişi raporunun içerisinde Cem Garipoğlu’nun otopsi görüntüleri de yer aldı. Öte yandan mağdur Karabulut ailesinin avukatı Rezan Epözdemir tarafından bilirkişi raporuna karşı bir dilekçe sunuldu. Dilekçede, Münevver Karabulut’un Cem Garipoğlu tarafından 3 Mart 2009 tarihinde canavarca hisle ve hunharca katledildiği ve olayın kamuoyu gündemine oturduğu belirtildi. Cem Garipoğlu‘nun hakkında hükmedilen cezanın infazı sırasında intihar ettiğinin açıklanması üzerine toplumun büyük bir kesiminde Garipoğlu‘nun intihar etmeyip cezaevinden firar ettiğine dair kanaat oluştuğu da dilekçede aktarıldı. Bunun üzerine 17 Ağustos 2023 tarihinde başsavcılığa başvurarak fethi kabir yapılması talep edildiği dilekçede belirtildi. Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan dilekçenin devamında, "Başsavcılığınız tarafından ise İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına müzekkere yazılarak 12 Kasım 2014 tarihli otopsi işlemine ilişkin fotoğraf ve video kayıtları celp edilmiş akabinde dosya bilirkişiye gönderilmiştir. Daha sonra bilirkişi tarafından kendisine teslim edilen materyaller içinde bulunan görseller rapor haline getirilmiştir” denildi. Dilekçede, daha önce Münevver Karabulut cinayeti hakkında tahkikat yürütülürken maktulün iç çamaşırı ile otopsi ve ilk inceleme yapıldığı, otopsi incelemesinin ilk aşamada hiçbir tıp eğitimi almamış olan bir teknisyen tarafından gerçekleştirildiği ve aynı eldivenle 11 otopsi işlemi yapıldığı açıklandı. Otopsi yapan teknisyenin eldiveninden maktulün iç çamaşırına aynı anda otopsi yapılan bir başka cesede ait sperm bulaştığı da dilekçede belirtildi. Cinayet mahallinde bulunan 700 bin dolar tutarındaki paranın kolluk tarafından tutanağa kaydedilmediği ve kaybedildiği de açıklanan dilekçede, “Kameraların kırık olmamasına rağmen ‘kırıktır’ şeklinde tutanak tutulması, faili yakalamaya giden kolluk görevlilerinin cinayet zanlısının kaçmasına imkan tanır türde yol vermesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle cinayete iştirakten yargılanan Garipoğlu ailesi fertlerinin hiçbir delil olmaksızın tahliyesine karar verilmesi ve haklarında yurtdışına çıkmamak şeklinde adli kontrol tedbirinin dahi uygulanmaması, bu gerekçelerle tarafımızca reddi hakim yoluna gidilmesi, reddi hakim taleplerimiz hakkında karar verilmeden kovuşturma yürüten ağır ceza mahkemesi başkanının re’sen dosyadan el çekmesi ve bir başka yargılamada Garipoğlu ailesi için beraat kararı vermiş bir hakim olduğunun ortaya çıkması gibi skandalların yaşanması, Garipoğlu ailesinin tesadüf denemeyecek zamanlarda manidar paylaşımlar yapması hasebiyle müvekkilde hasıl olan şüphenin giderilmesi söz konusu olamamıştır” ifadeleri kullanıldı. Dilekçede bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini belirten mağdur avukatı Epözdemir, fethi kabir işlemi yapılmasını ve sonuca göre ilgililer hakkında iddianame düzenlenerek dava açılmasını talep etti.
Manisa ’Lüks makam odası’ iddiasıyla ilgili eski başkandan açıklama Eski Yunusemre Belediye Başkanı Mehmet Çerçi, hakkındaki “lüks makam odası yaptığı" iddialarıyla ilgili, "Bunların hepsi benim ve eşimin yıllardır biriktirdiğimiz eşyalarımız ve maliyeti de öyle çok yüksek değil. Birçoğunu da bit pazarından almışız. Başkan onurlu bir şekilde ‘Başkanım çok güzel eşyalar, makam odası da güzel olmuş, Yunusemre’ye de yakışıyor. Şahsi eşyalarınız ya bunu da belediyeye hediyeniz olsun’ dese yemin ediyorum hayırlı uğurlu olsun derdim" dedi. Manisa’da 31 Mart Mahalli İdareler seçimlerini kaybeden AK Parti’li Mehmet Çerçi, AK Parti Manisa İl Başkanlığında basın toplantısı düzenledi. AK Parti Manisa İl Başkanı Salih Hızlı’nın da katıldığı toplantıda eski Başkan Çerçi, Yunusemre Belediye Başkanı Semih Balaban tarafından “Kendine lüks ve gösterişli makam odası yaptı” şeklindeki iddialara cevap verdi. Çerçi’nin açıklamalarından önce konuşan AK Parti Manisa İl Başkanı Salih Hızlı, “Büyükşehir belediye başkanımızın, ilçe belediye başkanlarımızın bir sürü vaatleri vardı. Bu vaatleri önlerine aldıklarında bunlar seçim heyecanıyla kazanma heyecanıyla hesap kitap yapılmadan söylenmiş şeylerdi. Şimdi bunların yapılabilme imkanı olmadığını gördükleri için şimdi ön alıyorlar. Devri sabık oluşturuyorlar. ‘Biz enkaz devraldık’ edebiyatıyla kamuoyunun tepkilerini almaya çalışacaklar” dedi. Projelerinin yetersiz kaldığı algısına kapıldığını belirten Başkan Çerçi, "Projelerimizi yaptınız ama biz sizden sonra bu insanları seçiyoruz bu insanlardan daha çok proje bekliyoruz’ öyle ya. Bizim projelerimiz yetersiz kaldı. Olabilir. Biz çok proje yaptık ama milletimizin daha çok talebi var. Beklentisi daha yüksek. Bunlara da saygılıyız. ‘Daha çok proje, eser üreteceğine inandığımız bu arkadaşları biz seçiyoruz’ dediler” diye konuştu. Kendisi hakkında seçimin ardından Amerika’ya kaçtığı yönünde sosyal medyada bir takım iddiaların dolaştığını ancak bel rahatsızlığından dolayı tedavide olduğunu belirten Çerçi, basın mensuplarına pasaportunu göstererek iddialar yalanladı. Çerçi, “Başlamadan önce bu benim pasaportum. Dün bana ‘Çerçi yurt dışına kaçtı’ demişler. Bir tane kendini bilmez, ‘Amerika’dan hoş geldin’ demiş. Ahlaksız, kendini bilmez, çok insan var. Öncelikle şunu söyleyeyim. Buradan ayrılırken bayramın hemen öncesinde yakın arkadaşlar bilir iki bastonla yola çıktık. Bazen tek bastonla eşimin omzuna tutunarak belimdeki zaman zaman nükseden ağrılar çok aşırılaştı. Seçim yorgunluğunda, aşırı efordan dolayı. Öncelikle bir kaplıca tedavisine gittik. Çok istifade ettik. Kaplıca tedavisinden sonra da İstanbul’a gittik” ifadelerini kullandı. "Bunların hepsi benim ve eşimin yıllardır biriktirdiğimiz eşyalarımız” Yunusemre Belediyesinin borcunu açıklayan Başkan Semih Balaban’a cevap veren Çerçi, "1,1, milyar borç diyor ya. Bunun 200 milyonu enerji santraline gitmiştir. Ve ödemeleri, taksitleri devam ediyor. Bakın şimdi 4 megavatlık bu 65 dönüm üzerine kurulu güneş enerji santrali yılda 8 milyon saatten ortalama şu anda EPDK birim fiyatları 2,7 TL, 22 milyon lira yıllık getirisi var. Şu anda. Biliyorsunuz dolara endekslidir. EPDK üç ayda bir altı ayda bir bu rakamı sent üzerinden yeniler. 4 milyar 373 milyon TL kayıtlara girsin. Bu yatırımların içinde belediyemizin yaptığı kültür, sanat projeleri, sosyal yardım destekleri, sağlık hizmetleri destekleri, gençlik spor destekleri, deprem ve pandemi dönemi yardımları yer almamaktadır. Yatırım bu. Şimdi şatafat lüks deyince 10 yıllık son hayat döngümü söylüyorum. Ev belediye, vatandaş, cami. 100 seneden öncekilere ancak antika denir. 50-60 senelik öncekileri antika denmez. Bu tür dekorasyon ürünleriyle hepsi ikinci el, üçüncü el malzemelerle yapılan iç mimariye vintage diyorlar. Biz hanımla bu tür işlere merak sardık. Burada şimdi retro denir. Bunların hepsi benim ve eşimin yıllardır biriktirdiğimiz eşyalarımız ve maliyeti de öyle çok yüksek değil. Birçoğunu da bit pazarından almışız. Şimdi ben bunları istiyorum. Siz bu belediyenin bu makam odasına bir büro mobilyasından, şuradan buradan bunların yenisini yani modern mobilya tarzında mobilya aldığınızda eminim sizin maliyetiniz benim aldığım maliyet daha da üzerine, belki 2-3 katı olacak. Benim evimde böyledir. Evime kaç kişi gelmiştir burada. Yeni bir tane mobilya yoktur. Biz bunları seviyoruz. Bu bizim medeniyetimiz. Şimdi yıllardır biriktirdiğimiz koleksiyonlarımızdan aldığımız kendi eserlerimiz” diye konuştu. "Zorluk çıkarma. Eşyalara da zarar verdirtme” Yarın eşyaları geri almak için kamyonla Yunusemre Belediyesine gideceğini belirten Çerçi, "Getirdiğimiz kendi eserlerimiz. Şimdi burada 7 tane memurun imzası var. Belgede yazılanlar ise aynen şöyle: ‘Mehmet Çerçi’nin makam odasındaki ekte fotoğrafları bulunan sayı ve isimleri yazılan eşyalar Mehmet Çerçi’nin şahsi eşyalardır. Görevde bulunduğu süre içerisinde kullanılmak üzere makam odasına yerleştirilmiştir. Kendi isteğiyle talep etmesi durumunda eşyalar kendisi tarafından alınacaktır’ Ben arkadaşlara dedim ki ‘5 sene sonra kim öle kim kala. Ondan sonra da bunları belediyeye hibe ederiz ne olacak. Bizim de belediyemize bir hediyemiz olur. Tutanağı falan boş verin dediğim halde arkadaşlar dediler ki ‘Başkanım önümüzde seçim var, şu var, bu var. Ne olur ne olmaz. Biz bunları tutacağız’ Ne yazdıklarını bile görmedim. Tutanağı tuttular. Şunu deseydi başkan onurlu bir şekilde ‘Başkanım dediniz çok güzel eşyalar, makam odası da güzel olmuş, Manisa’ya, Yunusemre’ye de yakışıyor. Şahsi eşyalarınız ya bunu da belediyeye hediyeniz olsun’ dese yemin ediyorum hayırlı uğurlu olsun demezsem beni bilen bilir. Elimdeki yüzüğü beğenen adama yüzüğümü veririm ben. Bu ahlaki bir şey değil. Bu belediye başkanlığı makamına yakışan bir şey değil. Herkesin bir onuru var. Ben 22 yıldır bu şehirde siyaset yapıyorum. Böyle bir kepazelikle karşılaşmadım. Bunlar başkana yakışıyor mu? Satacağım diyorsun. Hani kaydın yok. Kimin malını satıyorsun sen? Bakın buradan duyuruyorum arkadaşlar. Siz de gelin. Yarın, cuma günü saat 18.00’de. Kamyonu işçileri ayarladım. Siz de buyurun. Kalabalık olmaz. Orada güvenlikçiler var. Sayın başkan talimatı ver. İki tane görevli koy. Sen orada olursun, olmazsın. Lütfen eşyalarıma zarar verme. Bunlar ileride müze yaparsak müzenin de eşyaları olacak. Zorluk çıkarma. Eşyalara da zarar verdirtme. Yoksa mahkemede bunları görüşeceğiz” dedi. Belediyeye fazladan personel alındığı iddialarına cevap veren Çerçi, “Bakın ben delillerle, belgelerle konuşuyorum. Bu arada aşağıdaki salondaki eşyaları da ben aldım. Onlar zaten salonun güzel dekorasyonu. Onlar da benimdi. Onlar için ‘çocukları salonu falan bırakın. Onları falan kayda almayın’ Onlar da 5 beş kuruş belediye parası yoktur. Masalar hariç. Koltuk var orada 3 takım. Onların hepsini ben şahsımdan ödedim, oraya koydum. 4 milyon dolarlık makam odası diye yazdılar. Bunu yazan basın. 4 milyon dolarlık. Bunların sayılardan haberi yok. Belediye binasını 110 milyon liraya mal ettik. Otoparkı, meydanı, belediye binasını. Bugünkü rakamı 487 milyon. Şimdi bir de bu şeyi söylüyor. Bankamatik memurları ve çok fazla personel almışlar. Bizde bir tane bankamatik personeli yok. Bir tane yok” diye konuştu. Seçim gecesi belediyede evrakları düzenlediklerini söyleyen Çerçi, “Seçime doğru firmalar telaş ederler. 1 milyonluk mal vermişsiniz, iş yapmışsınız. Endişe ederler. insanlar bir an önce faturasını keserler, verirler. Sizin de bunun karşılığında fatura kesmeniz lazım. Niye kesmeniz lazım? Bu bir kanuni zorunluluk. Bu dosya tekemmül ettirilmiştir. Belediyeye 5 kuruşluk yükü de yoktur, maliyeti de yoktur. İşlem tamamlanmıştır. Çünkü pazartesi yeni belediye başkanı adamlarını gönderecek. Evrakları inceleyecek” dedi. Gündeme gelen dekoratif sobayı da 2 yıl önce kendi cebinden 55 bin TL’ye aldığını belirten Çerçi, tüm mobilyaların şahsına ait olduğunu ve bazılarının taksitlerinin halen ödemeye devam ettiğini söyledi. Maaşını da açıklayan Çerçi, eşinin 50 bin TL maaş aldığının kendisinin de 100 bin TL maaş aldığını belirterek belediyeden de 150 bin TL ayrıca maaşı olduğunu söyledi. Basın açıklamasına AK Parti Manisa İl Başkanı Salih Hızlı, AK Parti Manisa Tanıtım ve Medya Başkanı Emre Şener, AK Parti Yunusemre İlçe Başkanı İlkcan Durmaz katıldı.