POLİTİKA - 28 Kasım 2025 Cuma 12:45

Bakan Göktaş: "Günümüzde hanelerin yüzde 57’sinde 18 yaş altı çocuk yok"

A
A
A
Bakan Göktaş: "Günümüzde hanelerin yüzde 57’sinde 18 yaş altı çocuk yok"

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, "Demografik dönüşümün izleri hanelerimizde belirginleşiyor. Ortalama hanehalkı büyüklüğü 3,11’e gerilemiş durumda. Günümüzde hanelerin yüzde 57’sinde 18 yaş altı çocuk yok. TÜİK projeksiyonlarına göre önümüzdeki 5 yılda ilkokul çağındaki çocuk sayısı 900 bin azalacak. Şunu çok net ifade etmek isterim,; karşı karşıya olduğumuz bu gibi sorunların temelinde aile kurumunun zayıflaması yatıyor" dedi.


Bakan Göktaş, Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Selçuklu Kongre Merkezi’nde düzenlediği "Şehir ve Aile Şurası"nın açılışına katıldı. Bakan Göktaş, yaptığı konuşmada bugün aileyi konuşurken esasında şehirlerin geleceğini, ülkenin yarınlarını konuştuklarını belirterek, "İçinde bulunduğumuz çağda hızlı kentleşme, dijitalleşme ve küreselleşme gibi olgular hayatımızın her alanını değiştiriyor. Elbette şehirleşme, ekonomik gelişim ve modernleşme açısından pek çok fırsat sunuyor. Ancak bunun aile yapımız üzerinde önemli etkileri olduğunu da görüyoruz. Eskiden üç nesil bir arada yaşıyordu. Bugün ise evlilik yaşının artması, boşanma ve hiç evlenmeme oranlarının yükselmesinin de etkisiyle tek kişilik hane oranı yüzde 20’ye ulaşmış durumda. Bireyselleşme, sosyal izolasyon ve yalnızlık giderek artıyor. Modern şehir düzeni, iletişim teknolojilerinin gelişimi, yoğun iş temposu ve trafikte kaybolan saatler, ebeveynle çocuk arasındaki bağı zayıflatabiliyor. Bakın, Türk Dil Kurumu 2024 yılının kavramını ’Kalabalık yalnızlık’ olarak belirledi. Demografik dönüşümün izleri hanelerimizde belirginleşiyor. Ortalama hanehalkı büyüklüğü 3,11’e gerilemiş durumda. Günümüzde hanelerin yüzde 57’sinde 18 yaş altı çocuk yok. TÜİK projeksiyonlarına göre önümüzdeki 5 yılda ilkokul çağındaki çocuk sayısı 900 bin azalacak. Şunu çok net ifade etmek isterim, karşı karşıya olduğumuz bu gibi sorunların temelinde aile kurumunun zayıflaması yatıyor" ifadelerini kullandı.



"Medya ve dijital platformlar, hız ve tüketim kültürünü merkeze alan bir düzeni dayatıyor"


Küresel eğilimler ve popüler kültürün aileyi ve evliliği değersizleştiren bir algı oluşturduğunu söyleyen Bakan Göktaş, "Medya ve dijital platformlar, hız ve tüketim kültürünü merkeze alan bir düzeni dayatıyor. Ve tüm bunlara ek olarak, kadın ve erkek kimliğini belirsizleştiren cinsiyetsizleştirme söylemleri, aile yapısının en temel dayanaklarını hedef alıyor. Tüm bu dinamikler karşısında aile kurumunun ve demografik yapının güçlendirilmesi artık, toplumsal bir öncelik haline geldi. 2025 Aile Yılı, bu önceliği toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırdığımız ve ortak bir seferberliğe dönüştürdüğümüz bir dönüm noktası oldu. Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Eylem Planımız, politika ve projelerimizin temel çerçevesi oldu. Belirlediğimiz hedefler doğrultusunda kurumsal yapımızı güçlendirdik. ’Aile Dostu Ekosistem’ anlayışıyla aileyi koruyan, değerlerini yaşatan, kuşaklar arası dayanışmayı güçlendiren bir vizyonla çalışıyoruz. 2025 Aile Yılı toplumun tüm kesimlerinde büyük bir teveccühle karşılık buldu. Bakanlık olarak yıl boyunca 15 binden fazla etkinlik ve faaliyet gerçekleştirdik. Pek çok sektörde yaptığımız bin 926 indirim anlaşmasıyla çiftlerimizin evlilik hazırlıklarını kolaylaştırdık. Finansal desteklerden eğitime, kültürel etkinliklerden dijital dönüşüme kadar her alanda çalışmalar hayata geçirdik. Evlenecek gençlerimize ve çocuk sahibi olmak isteyen ailelere sağladığımız destekler, sadece bir kısmını oluşturuyor. Aileyi ve nüfus yapısını güçlendirmeyi, bütün toplumu kapsayan ortak bir hedef haline getirdik. Kamu kurumları, STK’lar, üniversiteler, iş dünyası ’Aile Yılı’na özgü çalışmalar yürüttüler" diye konuştu.



Başkan Altay: "Şehirle aile arasındaki bağın yeniden güçlendirilmesi büyük bir zorunluluk"


Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, "Bizim medeniyetimizde mukaddes kabul edilen, kökleri bin yıllık inanç ve kültür birikimine dayanan aile yapısı, ne yazık ki bugün ciddi tehditlerle karşı karşıyadır. Ailenin içi boşaltılmakta, insani değerler zayıflatılmakta, ben merkezli bir zihniyet güç kazanmaktadır. Bu nedenle aile mefhumuna daha geniş ve derin bir bakışla yaklaşmak zorundayız. Çünkü aile güçlenirse toplum güçlenir; aile çökerse toplum da çözülür. Bu meseleye ciddiyetle, hassasiyetle ve ortak bir vicdanla yaklaşmak hepimizin sorumluluğudur. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılını ’Aile Yılı’ ilan etmesi, devletimizin bu konudaki kararlılığının açık bir göstergesidir. Cumhurbaşkanımız, bu hassasiyetin yalnızca bir yıla sığdırılamayacağını da belirterek 2026-2035 dönemini ’Aile ve Nüfus 10 Yılı’ ilan etmiştir. Bu karar, milletimizin geleceğini sağlam temeller üzerine inşa etme iradesinin en güçlü ifadesidir. Bu noktada şehirle aile arasındaki bağın yeniden güçlendirilmesi büyük bir zorunluluk. Çünkü şehir, insanların nefes aldığı, çocuklarımızın büyüdüğü, ailelerimizin kök saldığı mekanlardır. Bu yüzden bir şehir ne kadar huzur ve güven verirse aileler de o denli huzurla ve güvenle geleceğe umutla bakarlar. Bizler de ’Aile Dostu Şehir’ anlayışımızı yerel yönetim anlayışımızın merkezine yerleştiriyoruz. Aynı bilinç ve kararlılıkla, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da aileyi merkeze alan güçlü adımlar atmaya devam edeceğiz" dedi.


Konya Valisi İbrahim Akın ise, "Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle 2025 yılının ’Aile Yılı’ ilan edilmiş olması, şûramızın anlamını ve sorumluluğunu daha da artırmaktadır. Değişen toplumsal dinamikler karşısında aileyi desteklemek bugün hepimizin ortak görevidir. Bu itibarla şehir ve aile şûrası, şehirlerimizin geleceğine, aile yapımıza ve toplumsal bütünlüğümüze dair ortak bir iradenin somutlaşmış halidir. Şûramızda; yerel yönetimlerin aile odaklı hizmet kapasitelerinin artırılmasından, dijitalleşme ve sosyal destek mekanizmalarına, kültürel kimlik ve değer aktarımından aile içi risklerin önlenmesine, ruh sağlığı ve aile iletişiminden kırılgan grupların ailedeki yerine ve elbette ’Aile Dostu Kent’ yaklaşımına kadar geniş bir çerçevede ele alacağız" ifadelerini kullandı.



Bakan Göktaş: "Günümüzde hanelerin yüzde 57’sinde 18 yaş altı çocuk yok"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.