YEREL HABERLER - 12 Mart 2014 Çarşamba 17:48

Ak Partili Milletvekili Fındıklı'dan Sert Tepki

A
A
A
Ak Partili Milletvekili Fındıklı'dan Sert Tepki

AK Parti Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı, kendisinin yüzde 1 oranında ortağı olduğu ve 10 ortaklı yerel gazetede 2005 yılında çıkan bir haberden dolayı Zirve Yayınevi olayını kışkırttığı iddia edilerek yayınlanan haberlere sert tepki göstererek, “Hiç kimse kusura bakmasın, ahlaksızlığın da bir boyutu vardır. Ben susmayacağım, ben Recep Tayyip Erdoğan ile yola çıktım, ben birlikte yola çıktığım insanı satmam, onun başına ne gelirse gelsin, benim de başıma aynısı gelsin. O iftira ile ilgili olarak hukuki mücadeleye başlayarak suç duyurusunda bulundum. O iftiraları Malatya’dan servis ettiler, aynı yapı TSO seçimlerinde de TSO’ya baskın yaparak, seçimleri etkilemeye çalıştılar. Herkes hesabını verecek. Hesabını da sorarım. Çok alçakça bir iftira attılar” dedi.
Malatya’da yerel yayınlanan Ufuk TV’de canlı yayına katılan AK Parti Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı, Zirve Yayınevi olayı ile ilgili olarak hakkında çıkan iddialara sert tepki göstererek, “Ben aynı durumu TSO seçimlerinde yaşadım. 1 yıl önce aynı yapı ile biz TSO seçimlerinde karşı karşıya geldik. İnsanlar ‘Fındık kabuğunu doldurmaz işlerin mücahidi’ diye ilanlar vermeye başladılar, 'Öz’ünden sapmış' diye milletvekili arkadaşımız Ömer Faruk Öz’ün aleyhinde ilanlar vermeye başladılar. TSO’da kaçak, göçek bir şey yok. Orada da bir tane hakim geldi evraklara el koydu, KOM gelip evraklara el koydu, sabaha kalsaydı, sabah kelepçeleyip, milleti götüreceklerdi, 3 gün sonra da geri bırakacaklardı. Böyle bir yapı vardı orada. Onun için gelip dedim ki; ‘Herkes delikanlıca bu işi yapsın.’ Elbetteki TSO’yu yönetme hakkı herkesindir. Oraya üye olan herkesin oraya aday olma hakkı vardır. Aday olur, çıkar çalışır, sandığa gider kazanırsa seçilir, seçilemezse, kazanını tebrik eder evine gider. Ama o kadar garip şeyler oldu ki, sen bu memlekette sorumlu olabilirsin ama sen kendi grubunun sorumlususun. Benim sorumlum değilsin, sen millete talimat veremezsin, kendi grubuna talimat verebilirsin. Ama sen de millete hesap vermek zorundasın. ‘Memleket benim dediğim gibi olacak’ diyorlar, sen ne dediysen olmayacak. Millet ne derse o olacak. Vatandaş ne dediyse o olacak. Ondan sonra tehditler, şantajlar, gazetelerde yazı yazdırmalar. Kesinlikle söylüyorum; bana yapılmış tüm saldırılar dahil, Başbakanımıza yapılmış tüm saldırılar dahil hiç birine eyvallahımız yok. Kimse alçaklık yapmasın. Herkes açıktan çıksın, açıktan hesabını sorsun. Malatya’dan Emru Uslu’ya dosya göndereceksin, bilmem ne yapacaksın, Mücahit Fındıklı’yı Zirve Olayı ile birleştireceksin, böyle bir ahlaksızlık olur mu? Herkes edebini bilecek, herkes hesabını verecek. Hesabını da sorarım. Çok alçakça bir iftira attılar. Cumhuriyet Savcısı'na gittim ve hem gazetenin yöneticileri ve hem de haberi yapan hakkında suç duyurusunda bulundum. Ben uluslararası birçok toplantıya gidip, görüşmelere katılıyorum. Özellikle Hristiyan alemine beni hedef gösterdiği için şikayetçi oldum, o camiayı ve halkı kin ve düşmanlıkla bana yönelttiği için suç duyurusunda bulundum. Davalarımı açtım. İkincisi Emre Uslu beni tanımaz, ben Emre Uslu’yu tanımam. Doğanşehirli bir vatandaşmış. O gazetedeki yüzde 1’lik hissemi de Emre Uslu bilmez, buradan bu bilgileri servis eden alçağa sesleniyorum; karanlıktan kurşun atma ben buradayım. Çalışmalarıma devam ediyorum, siyasi çalışmalarıma devam ediyorum. Hiçbir çalışmamda kimseye gebeliğim yoktur. Elimi kolumu sallayarak bu şehirde gezen bir adamım. Korumam da yok, hiçbir şeyim de yok. Benimle mücadele edeceksen adam gibi, erkek gibi karşıma çık. Evrakları toparlayıp, senaryoları yazıp, buraya koyup beni yıpratamazsın. Ahlaksız metni kim oraya servis etmişse, ona sesleniyorum, eğer erkeksen benim karşıma çıkarsın karşılıklı konuşuruz. Ben bu memleketin evladıyım, hep anlı açık gezdim. Hiç kimse kusura bakmasın, ahlaksızlığın da bir boyutu vardır. Ben susmayacağım, ben Recep Tayyip Erdoğan ile yola çıktım, ben birlikte yola çıktığım insanı satmam, onun başına ne gelirse gelsin, benim de başıma aynısı gelsin. Bana gelsin, ona gelmesin, Böyle bu gelişmeler yaşandı diye gidip çalının arkasına saklanacak adam değilim. Bir yaparsan bir işitirsin, beş yaparsan beş işitirsin. Ben Recep Tayyip Erdoğan ile yola çıktım varsam da onunlayım, yoksam da onunlayım. Allah ne demişse o olur. O gazeteyle hukuki mücadelemi vereceğim, ama o iftirayı buraya servis edenlere sesleniyorum; ben çalıların arkasına gizlenmem. Ben inancım için ölümü gözüne almış bir insanım, bir can borcum var, onu da alır giderim. Hissedarı olduğum gazetenin bir sürü ortağı var, onların içinde yüzde 20, yüzde 30 hissesi olan var, yüzde 1 hissesi olanı alıp getireceksin, gazetede 2005 yılında bir haber çıkmış, 2007 yılında olay olmuş, 2014 yılına gelmişiz, gazete manşet attırıp, vay efendim bu gazetenin ortaklarından birisi de AK Parti’nin milletvekiliymiş. Ayıptır, ahlaksızlıktır. Bunu buraya servis eden ahlaksız ve alçaktır. Eğer hakkım varsa hakkımı helal etmiyorum. Elinizden geleni ardınıza koymayın. Utanmadan, sıkılmadan kapı kapı dolaşıp ‘AK Parti’ye oy vermeyin’ diyorlar. Sen onu yap, ben de çalışacağım. Millet ne derse o olur. Sana boyun eğen namerttir. Amerika’ya boğun eğen namerttir, İngiltere’ye boyun eğen namerttir, onlarla işbirliği yapanlara boyun eğen namerttir. Elinden geleni ardına koyma, ayıptır. İnsanın düşmanı da erkekçe olur, karanlık perdelerin arkasında öyle çırt pıt silah atmakla o iş olmaz. Kurarsın partini, çıkarsın meydanlara aslanlar gibi siyasetini yaparsın. Sana yapma diyen var mı? CHP de var, MHP de var, sen de çık yap. Ya da de ki; ‘ben filanca partiyim bilmem ne koluyum’ de, çık çalış. Siyaset onurlu insanların işidir, siyaset cesur insanların işidir, böyle bir şey olur mu?” ifadelerini kaydetti.
“ERDOĞANSIZ SİYASET İSTENİYOR”
Gündemdeki gelişmeleri de değerlendiren Fındıklı, “Türkiye’de olayları anlatmak, olayların arka planını, ön planına bakmak, hakikaten çok kolay değil, çok hızlı gündem değişiyor. Üst üste bu süreç 30 Mart’a kadar devam edecek. 30 Mart’tan sonra da bu süreç Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar devam edecek, öyle görünüyor. Türkiye üzerinde hesap yapan 2 ana eksen oluştu. Türkiye 2 ayrı eksene bölündü. Bunlardan 2 ana eksenlerden bir tanesi Türkiye’de AK Parti zayıflasın, yok olması zaten mümkün değil, ama AK Parti zayıflasa bile mutlaka Recep Tayyip Erdoğan’sız bir siyaset tanzim etmek isteyenler var. Recep Tayyip Erdoğan’sız bir siyaset isteniyor. AK Parti var olsa bile başında Recep Tayyip Erdoğan olmasın isteniyor. Ne olsun peki? Tayyip Erdoğan olmasın, başka bir şey yok. Recep Tayyip Erdoğan’ın olmadığı bir siyaset tanzim etmek isteyenler var. AK Parti’nin karşısına dizilmiş olan bu eksenin arkasında şimdiye kadar hiç alışık olmadığımız grupların biraraya geldiğini görüyoruz. Kimler geldi bir araya? Amerikan Neoconları geldi bir araya, Amerikalı bir yapı var, İsrail bir araya geldi, Almanya, Avrupa Birliği, İngiltere geldi bir araya, birde bizim gibi bizden biri Pensilvanya geldi bir araya. Dolayısıyla bu dörtlü bir grup, bir güç birliği yapmak suretiyle Türkiye’de milletin egemenliğinin üzerine bir ipotek koymaya ve eski Türkiye’den kalma alışkanlıklarla, bir siyasi gidişatı değiştirme ve bir siyasi mühendisliğin işine soyundular. Bu iş için dinlemeler, tapeler yolsuzluk iddiaları üzerinde peş peşe bir saldırı geldi. Saldırının ana gayesi ve amacı herkes gördü ki; 17 Aralık’ta başlayan ve MİT’e kadar uzanan darbenin Türkiye’nin kurum ve kuruluşlarını çok zayıf düşürmek, hükümeti zayıf düşürmek, Türkiye’yi yönetilemez bir hale getirmek ve ondan sonra Recep Tayyip Erdoğan’sız bir Türkiye’nin önünü açmak ve kendi hesaplarını ortaya koymak. Şimdi böyle bir kavganın içerisinde, Türkiye böyle bir darbe ile karşı karşıya kaldı” şeklinde konuştu.
“DÜNE KADAR TÜRKİYE 1 MİLYAR DOLARA MUHTAÇ İKEN, BUGÜN 3 TANE FİRMASI BİR ARAYA GELEREK 24 MİYAR DOLARLIK YATIRIMI TEK BAŞINA YAPABİLİYOR”
Fındıklı, sözlerine şöyle devam etti: “Sayın Başbakanımız Erdoğan şunu söylüyor; ‘Biz gündemi belirlenen ülke değiliz. Artık biz gündem belirleyen bir ülkeyiz.’ Bakın son dönemlerde Türkiye’nin yaptığı atılımlara bakın. 2023 hedeflerini koydu, 2023 hedefinde 500 milyar dolar ihracat, 2 trilyon dolar civarında bir ticaret hacmini öngördü ve gayri safi milli geliri de 25 bin dolara çıkarmayı hedef olarak önüne koydu. Dolayısıyla bu hedefi önüne koyduğu zaman üretim modelinden siyasi modeline kadar Türkiye’de aynı zamanda bir değişim ve dönüşüm demokrasisini, hukukunu daha kaliteli halde sıçratmayı hedefliyor. Bununla alakalı da yepyeni projeler ortaya koydu. Nedir o projeler, İstanbul Havalimanı, Kanal İstanbul projesi, Kars-Tiflis-Bakü ve oradan Çin’e kadar süren ve Marmaray ile devam eden Pekin ile Londra arasında demiryolunun hayata geçiriliyor olması ve bunların peşine düşüyor olması, bunların Türkiye’nin birde askeri silah sanayisinde yaptığı atakların tamamı Türkiye’de büyük ve bir takım ciddi yeni yatırımlarda sıklet atlatacak adımlardır. Bunlar bir takım dengeleri değiştirecek adımlardır. Kuzey Irak’ın petrolü ve boru hatları, enerji hatlarının tamamı Türkiye’de. Türkiye artık üçüncü sınıf bir konumdan çıkıp, birinci konuma doğru yol alıyor. Dünyanın ün büyük havalimanını yapacağız. Biz, 20 milyar dolarlık yatırımı özel sektör eliyle yapıyoruz. Düne kadar Türkiye 1 milyar dolara muhtaç iken, bugün 3 tane firması bir araya gelerek 24 miyar dolarlık yatırımı tek başına yapabiliyor. Türkiye finans açısından cazibe merkezi oldu. Dünyada hava taşımacılığı Amerika’nın Atlantası, İngiltere’nin Almanya’nın havaalanları birde Dubai, bu üç merkez dünyadaki hava ulaşımının ana merkezleridir. Yani Amerika’dan kalkan uçak Avrupa’ya iner ve Avrupa’dan diğer merkezlere dağılır. Bir transfer limanıdır. Şimdi biz İstanbul Havalimanını yaptığımızda dünyanın 3’te 2’sinin 3.5 saatte ulaştığı bir havalimanı yapıyorsunuz. Dolayısıyla İngiltere ve Almanya’nın havalimanı artık 'off' oluyor ve Dubai hava limanı artık 'off' oluyor. Dünyada iki tane transfer hava limanı kalıyor bir Atlanta, bir İstanbul. Bunun anlamı şu; Türk Hava Yolları, dünyanın en büyük hava yolları şirketi oluyor. 1.5, 2 yıldır Merkel, kedi hava yolları şirketi ile THY’nin ortak olması konusunda baskı yapıyor, ricada bulunuyor ve bizden talepte bulunuyor. Çünkü biz İstanbul’daki havalimanını yaparsak, dünyanın en büyük hava limanlarından birine ve dünyanın en önemli hava yolları şirketine sahip olacağız. Dünyanın bütün uçakları İstanbul’a inecek. Dünyanın bütün uçaklarının bakım ve onarımları Türkiye’de yapılacak. Liman paralı Türkiye’de kalacak. Türkiye kendi ekonomik anlamda ciddi bir hava hakimiyetine kavuşacak. Burada Gezi olaylarına bir atıfta bulunayım, Gezi’de çıkan bir liste vardı, 12 tane ağaçla başlayan olayda listenin birinci maddesi İstanbul Havalimanını yapmayın, bundan vazgeçindir. İkinci proje Marmaray’dır. Üçüncü köprü yapıyoruz ve üçüncü köprünün ortasında dünyanın en uzun demiryolu köprüsünü de üzerinde taşıyan köprüyü yapıyoruz. Çin’den Londra’ya kadar olan demiryolunu bağlayacağız. Bunun anlamı biz dünyada Almanya, İngiltere ve Amerika çok iyi biliyor ki, gelecekte üretim üssü Çin'e doğru kaymaya başladı ve Almanya sanayisini koruma adına bir taraftan kalitesini yükseltirken, diğer taraftan da Çin kendisine gelmeden kendisi Çin’e gitti. Almanya yıllardır Çin’e ciddi yatırımlar yaptı. Onu orada muhafaza etmeye çalışıyor, ama buna gücü yetmeyecek. Şuanda Pekin’den üretilen bir ürün gemi yolu ile Avrupa’ya gidiyor. Bir gemi 3.5 ayda ürünü Avrupa’ya taşıyor. Bu uzun gün sayısı Almanya’nın elini güçlendiriyor. Biz şimdi projeyi yapıyoruz. Bu proje ile Pekin’deki bir üretim Londra’ya 15 günde ulaşıyor. Bu Çin ürünlerinin Avrupa’yı istila etmesi anlamına geliyor. Gezi olaylarındaki ikinci madde de köprünün yapılmaması içindir.”
“KANAL İSTANBUL İLE YILLIK 20 MİLYAR DOLAR GELİRİMİZ OLACAK”
"Üçüncü proje, Kanal İstanbul Projesidir. Mevcut boğazlardaki geçişler İstanbul’a tehlike veriyor. Biz ticari gemileri Kanal’dan geçireceğiz. Buradan bütün milliyetçilere, vatanseverlere, ulusalcılara bu ülkeye gönlünü vermiş herkese şunu söylüyorum; boğazların kontrolü kimde; Montrö Anlaşması ile bizim kontrolümüzde değil. İngiltere’nin belirlediği şartlar kapsamında belirleniyor. Rus gemileri, İngiliz gemileri de, Amerika gemileri de canları istediği gibi buradan gelip geçiyorlar. İlk defa Recep Tayyip Erdoğan, ‘Ben Kanal İstanbul’u yapacağım’ demek suretiyle Kanal İstanbul Projesini açıkladığında Londra’daki gazeteler şu manşeti attılar, 'Peki Montrö Mütarekesi ne olacak?', 'Kanal İstanbul Montrö Anlaşmasının içine girecek mi, girmeyecek mi?', 'Bunlar Montrö’yü delmeye çalışıyorlar' diyerek manşet ve makaleler yayımladılar. Kanal İstanbul olduğu zaman yıllık 15-20 milyar dolar bir ticari gelirimiz olacak. Geçiş hakkında elde ettiğimiz ticari gelirlerimiz olacak. Karadeniz ile Akdeniz arasında yetki bizim elimize geçecek. Türkiye’nin eline böyle bir güç geçecek" diyen Fındıklı, şunları kaydetti:
"Gezi’deki taleplerden birisi de Kanal İstanbul’un yapılmaması içindi. Biz barış sürecini götürüyoruz, kardeşlik hukukunu götürüyoruz, bunları yaparken birlik ve beraberliğimizi, toprak bütünlüğümüzü garanti altına alıyoruz, hem de Kuzey Irak ve Irak’taki petrol üzerinde söz sahibi olmaya çalışıyoruz. Nasıl ki Doğu Almanya ile Batı Almanya arasındaki Berlin duvarı, nasıl ki arada bir utanç duvarı olarak iki toplumu bir birinden ayırmıştı, biz de şuna inanıyoruz, bizim Ortadoğu ile aramızdaki duvar PKK duvarıdır. Bizim PKK duvarını ortadan kaldırmamız gerekiyor. Kaldırdığımız takdirde Musul ve Kerkük’e kadar bizim hedeflerimiz ulaşıyor. Biz Basra dahil olmak üzere Bağdat Hükümetine de, Kuzey Irak’taki yönetimine de söylediğimiz şu, biz oradaki petrolü Ceyhan’a akıtıyoruz ve Ceyhan üzerinden bu petrolün satışını gerçekleştireceğiz ve burada hakem banka olarak Halk Bankası seçildi ve üzerinde anlaşmalara varıldı. Paralar Halk Bankası’na yatacak ve Irak yönetiminin talepleri doğrultusunda paralar hesaplarına yatacaktı. Halk Bankası’nın bu alışverişten dolayı 1 yılda elde edeceği ciro 36 milyar dolardır. Amerika bankaları ısrarla bu işten vazgeçmemizi ve hakem banka olarak paraların Amerika’da toplanmasını istiyor. Halk Bankası'na yapılan operasyon da ortadadır. Biz barış sürecini birlikte masaya oturarak çözmeye çalışıyoruz. Masada Amerika yok, Almanya yok, İngiltere yok, Pensilvanya yok. Sokak hareketlerine başlayın diye PKK’lılara mesaj veriliyor. Bunların hepsini biz biliyoruz, herkes biliyor, toplum da biliyor."
“TÜRKİYE’NİN SİNERJİSİ HERKESİ KORKUTUYOR”
AK Parti Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı, “Ben Enerji Komisyon Başkanıydım ve birçok toplantıya katıldım. Amerika’nın İran’dan alışveriş yapacaksınız diye bize baskısı vardı. Biz de şunu söyledik, 'Biz buradan gaz alıyoruz, petrol alıyoruz, karşılığını siz verin, petrol ve gazı nereden alacağız?' Dolayısıyla biz bunları almak zorundayız. Dediler ki, ‘Karşılığında para ödemeyin, dolar ödemeyin.’ Ne yapacağız, biz de oturduk, bir formül bulduk ve Obama hükümeti ile de anlaştık. Biz oradan gelen petrolün parasını TL olarak Halk Bankası'na yatırdık ve Halk Bankası orada müşavir banka oldu, TL olarak yatırdık ve İran o parayı istediği zaman, İran’a yaptırımlar listesinde altın yasaklar listesinde yoktu, İran’ın belirlediği 2 tane mutemet adam üzerinden onlar altını getiriyordu, İran’ın talimatı ile altında İran’a ihraç ediliyordu. Bu konuda Amerika döndü ve ısrarla bunu yapmayın, altınla yapmayın dedi. Dedik ki, BM listesinde altın yok. Döndüler altını BM listesine aldılar. Buna rağmen mademki biz altını yasağa aldınız, aldığımız petrolün karşılığında ilaç, çocuk maması ve gıda sektörüne döndük ve listede yasak olmayan maddelerle ödemeye başladık. Ben kendi ülkemin menfaatini düşünmek zorundayım. Amerika kızacak, bilmem kim kızacak, filanca kızacak, bilmem kim kızacak, onların ülke politikası varsa, Türkiye’nin de ülke politikası vardır. İran nükleer santralini yaparken, kendi teknolojisi ile mi yapıyor, orada Alman teknoloji yok mu, bunu biz de biliyoruz, herkes de biliyor. Asıl problem şu; Türkiye ayağa kalkıyor. Türkiye ayağa kalktığı zaman bu Uzun Adam’ın gölgesi ta Rabia Meydanı'na kadar ulaşıyor, bu Uzun Adam'ın gölgesi ta Afrika ortalarına kadar uzanıyor ve eski Osmanlı topraklarında Türkiye tekrar hayat buluyor, can buluyor, bir sinerji alanı oluşuyor. Bu herkesi korkutuyor, İsrail bundan korkuyor. Gezi darbesi bertaraf edildi, Gezi olaylarından sonra MİT başkanına bir darbe yapıldı, o da bertaraf edildi, ondan sonra yolsuzluk adı altında başlatılan 17 Aralık darbesi ve kepazeliğin haddi hesabı olmayan bir yapı ile karşılaştık. Hiç olmayan bir yapı ile karşılaştık. Hatay’da MİT’e yapılan bir saldırı ile karşılaştık. Böyle bir kepazelik olmaz ve üstelik içeride ve dışarıda bu aksiyonun temsilcileri ve bu aksiyonda yer almış ve duruşunu belirlemiş insanlar var. Türkiye’de milli iradeye saldıracaksınız, adını da yolsuzluk koyacaksınız. Ne oldu Halk Bankası’nın parası. Makedonya’nın parası Makedonya ya gitti, İmam Hatip’in parası İmam Hatip’e gitti. Paralar iade edildi” ifadelerini kaydetti.
“KİMSE, AMERİKA’NIN, İNGİLTERE’NİN, ALMANYA’NIN KUCAĞINDA BİR TÜRKİYE’Yİ HEVES ETMESİN”
Fındıklı, “Eski Türkiye ile yeni Türkiye arasında bir çatışma var. Pensilvanya dahil birileri eski Türkiye ile beraber. Yeni Türkiye’de demokrasinin taçlandırıldığı, yıldızlandığı yeni Türkiye’yi kimse istemiyor. AK Parti olarak şunu söylüyoruz, yeni Türkiye’yi kuracağız ve millet ne derse o olacak. Hükümetler sandıkla gelecek, sandıkla gidecek. Velev ki birileri millet iradesi üzerine vesayet kurmaya kalkıyor, hepimiz birer Hazreti Hüseyin olmalıyız. Bu uğurda hepimiz Hazreti Hüseyin olmalıyız. Çünkü Hazreti Hüseyin benim siyasal anlamda da akidemi belirleyen en önemli isimlerden biridir. Çünkü Hazreti Hüseyin, milletin egemenliği üzerinde, ümmetin egemenliği üzerinde herhangi birinin saltanat kurmasını, sultanlık kurmasını ve bir vesayet kurmasına karşı çıkmıştı. Asıl isyanı buydu. Ve dedi ki; ‘Dedem Hazreti Muhammed’in getirdiği sistem bu değil’ diyerek karşı çıkmıştır. Şimdi ben de aynı şeyi söylüyorum; burada milletin egemenliği esastır. Milletin egemenliği üzerinde vesayet kurmak için polis mi istiyor, karşı çıkacağım hakim ve savcılar mı istiyor karşı çıkacağım, cemaat mi istiyor karşı çıkacağım, babam mı istiyor karşı çıkacağım, ordu mu istiyor karşı çıkacağım. Herkesin siyaset yapma ve herkesin parti kurma hakkı var. Bunun için çıkar projelerini anlatır, karanlıkların arkasına saklanmaz, çıkar projelerini millete anlatır ve alacağı yetki ile gelir oturur, işini yaparsa devam eder, yapmazsa halk onu indirir ve başka birini getirir. Mustafa Kemal Atatürk ölümü göze almasaydı dedelerimiz o dönem ölümü göze almasaydı bugünkü Türkiye’yi kurabilirler miydi? İman ve şehadet bizim milletin temel taşlarıdır. Türkiye durmayacak ve yoluna devam edecek, İftira atsalar da, komplolar kursalar da, paralel yapılarda yapsalar Türkiye yoluna devam edecek. Bin yıllık Türk geleneğinde öyle devlet içinde devlet olmaz. Baki olan millettir. Millet kendi devletini kurar. 15-16 tane devlet kurmuş olan bu millet yeni Türkiye’sini de kuruyor. Kimse eski Türkiye’den, kimse vesayetçi Türkiye’den medet ummasın. Kimse, Amerika’nın, İngiltere’nin Almanya’nın kucağında bir Türkiye’yi heves etmesin. Türkiye böyle bir Türkiye değil artık” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE’YE OPERASYON YAPILIYOR”
Fındıklı sözlerini şu şekilde tamamladı: “AK Parti ile cemaat arasında birdenbire ne oldu da, karşı karşıya geldiler diye sorular soruluyor. Aynı soruyu CHP’ye de sormak lazım. Birdenbire ne oldu da, saflara girdi, namaz kılmaya başladı? Merve Kavakçı Meclis’e girdiği zaman Ecevit’in fotoğrafı halen milletin gözü önünde. ‘Ben Ecevit’e ahirette de şefaatçi olacağım’ diyenleri bu millet unuttu mu? Evet biz alnı secdeye değen her kardeşimize yardımcı oluruz, onların önünü de açarız. Onlar için hep hizmetkar oluruz. Hani bir laf var ya, ‘Anaya bacıya bu yapılır mı’ diye. Anaya bacıya yapılmaz. Orada vazgeçilmez şey, bu milletin iradesidir, bu milletin iradesine birileri vesayet kurmaya kalkarsa, o benden de olsa ben onun karşısına çıkarım. 30 Mart’tan sonra bunun hesabını verecekler. Benim tabandan tanıdığım insanlarla yakından uzaktan alakası yok, başka bir şey var burada. Başka bir yapı var, ama bu sistemin üzerinden Türkiye’ye operasyon yapılıyor ve bunu da tabandaki arkadaşlarımızın çok iyi görmesi lazım. 30 Mart’tan sonra bunların hepsinin tek tek hesabı sorulacak.”
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Gölbaşı’nda ata tohumları toprakla buluştu Gölbaşı Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’nce üretilen yerli ata tohumları, Belediye Başkanı Yakup Odabaşı’nın da katıldığı programda toprakla buluştu. Gölbaşı Belediyesi, yerli ve milli ata tohumlarına sahip çıkıyor. Her yıl olduğu gibi bu yılda Park ve Bahçeler Müdürlüğü tarafından üretilen ata tohumları, Belediye Başkanı Yakup Odabaşı ve Şehit Hakan Can TOKİ Anaokulu öğrencilerinin katıldığı ‘Ata Tohum Serpme Programı’nda toprakla buluştu. Yerli tohum geleneğini yeniden canlandırmak amacıyla Gölbaşı Belediyesi serasında üretilen tohumların ekimi sırasında Odabaşı, çocuklarla tek tek ilgilendi. Programda domates, biber, salatalık tohumlarının ekimi gerçekleştirildi. Belediye Başkanı Odabaşı yaptığı konuşmada, “Belediye olarak teknolojinin nimetlerinden yararlanırken, geçmişimizi de unutmuyoruz. Bu tohumlar bize atalarımızın emaneti. GDO’suyla oynanmamış, yerli ve milli tohumlar. Bu tohumları müdürlüğümüzün serasında fide haline getirip vatandaşlarımıza dağıtıyoruz. Vatandaşlarımızın sağlıklı ürünler tüketmesini sağlıyoruz. Biz kültürümüze sahip çıkıyoruz. Bu tohumları gelecek nesillere aktarmak için de koruma altına aldık. Bugün çocuklarımızın tohumları toprakla buluşturduğu anlarda yaşadıkları heyecana tanık olduk. İnşallah geleceğin ziraat mühendisleri, bakanları bu çocuklarımızın arasından çıkacak. Onların da bu ata tohumlarına sahip çıkacağına inancımız tam" dedi. Odabaşı, etkinliğe katılan çocuklara hediyeler de verdi. Program hatıra fotoğrafının çekilmesinin ardından sona erdi.
Sivas Doktorlar bildiri yayınladı: “Gazze’de yaşanan işgali ve soykırımı reddediyoruz" Suşehri Devlet Hastanesi çalışanları, İsrail’in Gazze halkına yaptığı katliamlara dikkat çekmek amacıyla hastane önünde toplanıp bildiri okuyarak, açılan dövizlerle Gazze halkına destek verdiler. Suşehri Devlet Hastanesi binası önünde gerçekleştirilen eyleme Suşehri Devlet Hastanesi hekimleri ve çalışanlar katıldı. Suşehri Devlet Hastanesi Diş Hekimlerinden Merve Matur’un Gazze zulmüyle ilgili okuduğu bildiride, “ İsrail’in 2023 Ekim ayında Gazze Şeridi’ne yönelik önce hava saldırıları, ardından kara harekatı şeklinde işgal girişimi 5 ayı aşkın süredir şiddeti tırmanarak sürüyor. Bu süreçte çok sayıda çocuk, kadın, yaşlı ve sivil hayatını kaybetti. Ayrıca halkın önemli bir kısmı göç etmeye zorlandı. İsrail savaş hukukunu tamamen ayaklar altına alarak dokunulmazlığı olan hastaneler, sağlık kuruluşları, ibadethaneler gibi özel mekanlara da saldırılarda bulundu. Dünya halklarının ve onurlu insanların aylardır seslendirdiği üzere bizde Gazze’de yaşanan işgali ve soykırımı reddediyor, her zaman Gazze halkının yanında olduğumuzu beyan ediyoruz’’ dedi. “İşgalci İsrail insanlık tarihinde hiç görülmemiş suçlara imza atıyor” İşgalci İsrail’in insanlık tarihinde hiç görülmemiş suçlara imza attığını söyleyen Uzman Doktor ve Psikiyatri Uzmanı Mücahit Gökduman, “Burada İsrail’in yatığı insanlık dramına ve soykırıma dikkat çekmek için toplandık. Filistin toprakları, yağmalanıyor, işgal ediliyor, insanlar acımasızca öldürülüyor. İşgalci İsrail insanlık tarihinde hiç görülmemiş suçlara imza atıyor. Gazze’de çalışan sağlık çalışanlarının hepsi bu durumdan etkilenmiş durumda. Gazze’de gözyaşı var, kan var, zulüm var fakat sabır da var, direniş de ve tevekkül de var’’ dedi. Yapılan açıklamaların ardından sağlık çalışanları görev yerlerine dağıldı.
İstanbul Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifika belgesi olan firmalar bunlara dikkat Uluslararası ticarette gümrük süreçleri ve Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifikası (YYS) yerinde izleme konusunda açıklamalarda bulunan Gümrük Müşaviri Barış Çakır, “YYS belgesine sahip olan firmaların bu belgeyi güncel ve sürdürülebilir kılmaları son derece önemlidir. Özellikle belirli aralıklarla yapılan yerinde izleme ve saha denetimleri, firmaların belgeyi güncel tutmaları ve uyum sağlamaları açısından hayati bir rol oynamaktadır” dedi. Asset GLI Risk ve Yasal Uyum Koordinatörü Barış Çakır, uluslararası ticarette gümrük süreçleri ve YYS yerinde izleme konusunda açıklamalarda bulundu. Dünya genelinde dış ticaret, sürekli değişen dinamiklerle karşı karşıya kaldığını belirten Çakır, “Her ülkenin güvenlik endişeleri, politik duruşları ve potansiyel tehditler ticaretin düzenlenmesinde ve denetlenmesinde sürekli yeni düzenlemelerin gündeme gelmesini sağlıyor. Bu durum, gümrük düzenlemelerinin ve uluslararası ticaretin belirleyici unsurlarının sürekli gözden geçirilmesini gerektiriyor” dedi. “Belgenin güncel tutulması hayati bir rol oynamakta” Çakır, “Son yıllarda, uluslararası ticarette artan güvensizlik ortamı, ticaretin emniyet ve güvenlik önlemlerini daha da ön plana çıkardı. Bu çerçevede, Ticaret Bakanlığı tarafından 2013 yılında başlatılan ve ülkemizde Yetkilendirilmiş Yükümlü Sertifikası (YYS) olarak bilinen uygulama, ticarette kolaylaştırma ve daha az denetlenme hakkı tanımakta ve ticaretin hızlanmasını amaçlamaktadır. Ancak, YYS belgesine sahip olan firmaların bu belgeyi güncel ve sürdürülebilir kılmaları son derece önemlidir. Özellikle belirli aralıklarla yapılan yerinde izleme ve saha denetimleri, firmaların belgeyi güncel tutmaları ve uyum sağlamaları açısından hayati bir rol oynamaktadır” diye konuştu. “YYS başvuru belgelerinin tekrar ibrazı kritik bir adımdır” Çakır, yerinde izleme ve saha denetimi sürecinde, firmaların ilk olarak sunmuş oldukları başvuru formlarının güncel versiyonlara uygun olması gerektiğini ifade ederek, “Ayrıca, yazılı usullerin uygulanması aşamasında, firmaların tesis bilgilerinin güncel ve eksiksiz olması büyük önem taşımaktadır. YYS başvuru belgelerinin tekrar ibrazı da kritik bir adımdır. Başvuru sırasında sunulan belgelerin, YYS şartlarını karşılayıp karşılamadığı kontrol edilmekte ve güncel halleriyle tekrar sunulması istenmektedir. Bu süreçlerin yönetilmesinde, bölge müdürlüklerinin başvuru ve inceleme süreçleri oldukça kritiktir. Belgelerin eksiksiz ve uyumlu olması için bölge müdürlükleri tarafından detaylı kontroller yapılmaktadır. Eğer eksik bilgi veya belge tespit edilirse, firmadan bu eksikliklerin giderilmesi talep edilir” şeklinde konuştu. “Belgenin sürdürülebilir kılınması, ticaretin güvenilir bir şekilde devam etmesini sağlayacaktır” Genel Müdürlük incelemesi ise sürecin en kapsamlı noktasını oluşturduğunu söyleyen Barış Çakır, “Ek-2 soru formu ve diğer yazılı beyanların uyumluluğu Genel Müdürlük tarafından titizlikle incelenir. Eksik bilgi veya belge tespit edilirse, firmadan eksikliklerin giderilmesi talep edilir ve süreç bu şekilde devam eder. Son olarak, saha denetimi aşamasında müfettişler tarafından fiziki şartların incelenmesi ve değerlendirilmesi büyük önem taşır. Bu süreçte, yazılı beyanlarla fiziki şartların uyumlu olup olmadığı kontrol edilir ve sürecin sonlandırılmasına karar verilir. Ticarette kolaylaştırma ve hızlanma adına büyük öneme sahip olan YYS statüsü için süreçlerin profesyonellerce yönetilmesi ve belgenin sürdürülebilir kılınması, ticaretin güvenilir bir şekilde devam etmesini sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.
İstanbul Münevver Karabulut’un babası, Cem Garipoğlu’nun otopsi fotoğraflarını yorumladı Süreyya Karabulut, otopsi raporlarında yer alan fotoğrafların Garipoğlu’na ait olduğu konusunda şüpheleri olduğunu söyledi. Cem Garipoğlu tarafından katledilen Münevver Karabulut’un babası Süreyya Karabulut, 10 yıl sonra ortaya çıkan otopsi fotoğrafları hakkında ilk kez konuştu. Sunuculuğunu Nur Tuğba Namlı ve Hakan Ural’ın yaptığı, Kanal D’nin sevilen programı “Neler Oluyor Hayatta”nın bugünkü son bölümünde çok konuşulacak bir telefon bağlantısı gerçekleştirildi. “Fotoğraflara inanmıyorum” Süreyya Karabulut, otopsi raporlarında yer alan fotoğrafların Garipoğlu’na ait olduğu konusunda şüpheleri olduğunu söyledi. Dava sürecinde adli tıp kurumunda yapılan şaibeli işlemlere dikkat çekerek şunları söyledi: “Fotoğraflarla bu iş olur mu? Fotoğraflarla bu iş olmaz. Dublörünü yapar yollarlar. Geçmişte adli tıp kurumunda uğradığım haksızlıktan sonra, ben nasıl odur diyeyim yani. İnanmıyorum. Kumpasın içindeyim.“ “Mezarın açılmasını istiyorum” Fotoğraflarla şüphelerinin giderilmediğini söyleyen Süreyya Karabulut, mezarın açılması gerektiğini şu sözlerle dile getirdi: “İşi ört bas etmek isteyen güçlü bir aile var karşımda. Ben nasıl inanayım, nasıl güveneyim? Bir an önce mezarın açılmasını talep ediyorum. Ben fotoğraflardan tatmin olmadım. Mezarın açılmama kararındaki ısrar, beni daha da şüpheye düşürüyor. İlahi adalet diye bir şey var. Er ya da geç adalet yerini bulacak. Mezarın açılması için mücadele etmeye devam edeceğim.“