SPOR - 18 Ocak 2019 Cuma 23:53

Güneş: ”Hak ettiğimiz bir sonuç”

A
A
A
Güneş: ”Hak ettiğimiz bir sonuç”

Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, Akhisarspor maçı sonrası yaptığı açıklamada, “Başlangıç çok önemliydi.

Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, Akhisarspor maçı sonrası yaptığı açıklamada, “Başlangıç çok önemliydi. Koşmanın, oynamanın ve yorulmanın karşılığı olarak 3 puan gerekliydi. Bugün de onu sağladık. Tüm oyuncularımı tebrik ediyorum” dedi


Spor Toto Süper Lig’in ikinci yarısının açılış maçında Beşiktaş, deplasmanda konuk olduğu Akhisarspor’u 3-1 mağlup etti. Maçın ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş, “Öncelikle takımlara ikinci yarıdaki maçlarında başarılar diliyorum. Fair-play çerçevesinde maçların oynanmasını diliyor ve bekliyorum. Biz de ilk yarıda çok puan kaybettik. İkinci yarıya iyi başlamak istiyorduk. Bu başlangıcın bizi ileriye dönük moral ve puan olarak yansıyacağını düşünüyoruz. Takım olarak kazandığımız için mutluyuz. Hak ettiğimiz bir sonuç. Oyunun belirli bölümlerinde hatalarımız çok fazlaydı. Top tutmada, rakibin geldiği sıralarda karşılamada eksiklerimiz vardı. Başlangıç çok önemliydi. Koşmanın, oynamanın ve yorulmanın karşılığı olarak 3 puan gerekliydi. Bugün de onu sağladık. Tüm oyuncularımı tebrik ediyorum” dedi.



"Maç başlamadan önce zaten belliydi"


Maçtaki kural hatasıyla ilgili soruyu yanıtlayan Güneş, “Maç başlamadan önce zaten belliydi. Bizim için ne olursa olsun çıkıp top oynamak istedik. Burada sıkıntı olan taraf kart gördüğünüzde yansıyor. Bu da Vida’ya yansıdı şu anda. Kartlar fazla oldu bizim için. İtirazlar, yönetim tarafıyla ilgili ben sadece oyunla vardım. Maçtan önce listeyi görmemize rağmen, biz oyun oynamaya hatta 3-0 olduktan sonra ciddi bir oyunu daha görmek istiyorduk. Eksikleri gidermek için bunları değerlendireceğiz. Maçtan önce futbolcuların bu durumdan haberi yoktu” diye konuştu.



"Benim için en zor maç artık 301. maç olacaktır"


Bugün ligde 300. galibiyetini almasını nasıl değerlendirdiğiyle ilgili soruya da cevap veren Güneş, “Ben bugüne kadar buraya geldiysem tek başıma gelmedim. İşimi yapmaya çalıştım. Her maç önemlidir. Güzel futbol oynayamamanın üzüntüsü olur sadece. Benim için en zor maç artık 301. maç olacaktır” ifadelerini kullandı.



"Burak’ın biraz daha zamana ihtiyacı var"


Burak Yılmaz’ın performansı ve taraftarın tribüne çağırmamasıyla ilgili de konuşan Güneş, “Burak, özellikle tatil ve transfer döneminde 17 gün kadar bir ara vermişti. Fiziksel olarak arada çıkışları iyi ama patlayıcı güç olarak biraz daha zamana ihtiyacı var. Bu 1 hafta onun için de daha iyi olacaktır diye düşünüyorum. O yüzden herhangi bir sıkıntı yaşamadan aşmak durumundaydık. Özellikle rakibin oyun formatı olarak savunma arkasına ve arasına koşu yapmak için Burak’ı düşünmüştük. Orta saha pas bağlantısı gayet iyi. Gol pozisyonu olarak bir tane buldu daha fazla bulabilecek bir oyuncu. Bunlar biraz zaman istiyor. Antrenmanlarda Larin de Mustafa da fena değiller. Forvette şu an biraz daha iyi görünüyoruz. Bazen beklemediğimiz yerlerde sıkıntılar çıkıyor. Onları da düzeltmeye çalışacağız. Taraftarla arasında herhangi bir şey yok, gayet iyi. Benim de oyuncunun da zaman zaman hatası olursa eleştiri gelir, medyanın yaptığı eleştiri gibi. Zaman zaman beğenilir ya da beğenilmez ama bu kendi insanınıza sahip çıkmamayı gerektirmez. Burak’ın genel karakteri bu. Belki bugün de düştü 2-3 defa ama penaltı verilseydi Burak’ın suçu mu olacaktı? Evet düşüyor, kalkıyor ama oynuyor. Ülkesini, insanını seven duygusalı dışa dönük bir insanımız. Benim çalıştığım dönem Trabzon’da hiçbir olumsuzluğunu görmedim. Bu da geldiğinden beri herhangi bir oyuncudan bir farkı yok. Oyuncu olarak çok büyük bir futbolcu. Ondan faydalanacağımızı düşünüyorum. Taraftarın da sahipleneceğini düşünüyorum. Her oyuncuyu taraftar sevmese de destekleyeceğini düşünüyorum. Duygusal kırılmaları olanlara saygı duyuyorum. Bu saygımız bize, kulübe, takıma kendilerine zarar vermemesi lazım. Öyle olsa çocuklarımız evde hiç olmaması lazım” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”