SAĞLIK - 22 Mayıs 2019 Çarşamba 09:44

Manisalılar akupunktur ile zayıflayacak

A
A
A
Manisalılar akupunktur ile zayıflayacak

Merkezefendi Devlet Hastanesinde Akupunktur ve PRP tedavisi hizmetlerinin verileceği Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) polikliniği açıldı.

Merkezefendi Devlet Hastanesinde Akupunktur ve PRP tedavisi hizmetlerinin verileceği Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) polikliniği açıldı.


Manisa’nın Yunusemre ilçesindeki Merkezefendi Devlet Hastanesinde açılan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Polikliniği ile Manisalılar hem akupunktur ile zayıflayacak hem de PRP tedavisi ile birçok hastalıkla kendi kanlarıyla tedavi olabilecek. Polikliniğinin hizmete açılmasıyla ilgili açıklamalarda bulunan Hastane Başhekimi Op. Dr. Mehmet Fatih Zeren, “Bilindiği üzere alternatif tıbba bakanlığımız büyük önem vermektedir. Şimdilik Akupunktur ve PRP tedavisi gibi tedavi yöntemleriyle hastalarımıza hizmet vereceğiz. Bu tedavi yöntemleri hastanemizde hijyenik şartlarda yapılmaktadır. Açılan polikliniğimizde, geleneksel ve modern tedavi yöntemlerinin birlikte kullanımı ile hastalara mümkün olan en iyi sağlık hizmetini sunacağız" dedi.



Alternatif değil tamamlayıcı


GETAT Polikliniğinde yapılan geleneksel ve tamamlayıcı tedavi uygulamaları hakkında bilgi veren Uzm. Dr. Turgay Alpaydın ise modern tıbbi uygulamalarla geleneksel tıp yöntemlerini birleştirerek, vatandaşın daha sağlıklı koşullarda tedavi olabilmelerini sağlamak için çalıştıklarını, bu tedavilerin uzman hekim tarafından yapılmasına olanak sağladıklarını belirtti. Uygulayacakları tedavi yöntemlerinin bilimsel olarak ispatlandığını ve modern tıbba alternatif değil aksine tamamlayıcı nitelikte olduğunu söyledi. Uzm. Dr. Alpaydın, "Hastanemizde başlangıç olarak Akupunktur ve PRP hizmeti vereceğiz. Fitoterapi dediğimiz bitkisel ilaçla tedavi, hipnoz ve ozon tedavileri de yapmayı planlıyoruz. GETAT uygulamaları arasında bulunan bitkisel tedavilerin hekim kontrolü dışında kullanılması yanlış bir uygulamadır. Yan etkileri kimyasal ilaçlara göre daha azdır ama bilinçsiz kullanıldığı zaman ciddi zararlara neden olabilir" diye konuştu.



Manisalılar akupunkturla zayıflayacak


Akupunkturla zayıflamanın nasıl olacağını anlatan Uzm. Dr. Alpaydın şöyle devam etti:


"Yaklaşık 5 bin yıllık bir geçmişe sahip olan Akupunktur tedavisi ve modern tıbbın el ele vermesiyle oluşan bir yöntemle tedaviye başlamış bulunmaktayız. Şu an dünyada obezite hastalığının en güvenilir ve etkili tedavi yöntemidir. Yapılan bu tedaviyle kulaktaki ve vücuttaki hassas noktalar metal iğnelerle uyarılarak açlık ve iştah hissiniz frenlenecek, sinir sistemi yatışacak ve organizmanın kendi kendine olan kontrolü artırılacaktır. Verilen önerilere kesinlikle uyulursa sonuç gerçekten yüz güldürücü olacaktır. Bu tedavi ile normalde 12-14 haftanın sonunda ortalama yüzde 10-15 arasında bir kilo kaybı olur. Tabii ki tedavi uzatılabilir. Hiç bir yan etkisi olmayan bu yöntem, yanındaki diyetle beraber geçerlidir. Diyet bozulduğunda tedavinin etkisi azalacaktır. Her hafta aynı günde kulaktaki uyarıcı iğnelerin etkisi azalacağından değiştirilmesi şarttır. Yeni hafta diyeti aynı gün içinde verilir. Açlık hissi geldiğinde kulaktaki iğnelere 1 -2 dakika dairesel hareketlerle basınç uygulayıp ve hemen arkasından bir miktar sıvı, özellikle maden suyu içildiğinde bu hissin ortadan kalktığı görülecektir. Banyo esnasında flasterlerin çıkmaması için kulakların fazla ovuşturulmaması gerekmektedir. İki veya daha fazla iğnenin düşmesi durumunda doktora derhal müracaat edilmesi gerekir. Tedavi başarı oranı hekimle olan ilişkiye ve bu konuya olan istek ve yaklaşıma bağlıdır. Aklımıza bu kadar diyetle iğne olmasa da zayıflanır şeklinde bir düşünce gelebilir. Akupunkturun buradaki önemi beyinde bulunan iştah merkezinin metallerle kontrol altına alınması ruhsal nedenlerle oluşan aşırı yemek yeme isteğinin azaltılması, sinirlilik durumlarının ortadan kalkması, açlık nedeniyle oluşabilecek mide ekşimesi, yanması, tansiyon düşüklüğü, halsizlik gibi yan şikayetlerin olmaması ile karakterizedir. Bunun tam tersine vücut direncini artırarak kişiye hiç bir yan etki vermeden kilo kaybetmesini sağlar."



PRP nedir?


PRP’nin, İngilizce’de ’Platelet Rich Plasma’ ifadesindeki kelimelerin baş harflerinden oluşan ve kişinin kendi kanından elde edilen maddenin enjeksiyonu ile yapılan tedavi şekli olduğunu kaydeden Alpaydın, "Enjekte edilen madde platelet bakımından zenginleştirilmiş plazmadır. Plazma, kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan ve platelet adı verilen özel hücreler veya başka faktör ve proteinler içeren bir kan bileşenidir. Plazma ayrıca hücre büyümesini destekleyen çeşitli proteinler de içerir. Araştırmacılar, plazmayı kandan izole ederek ve konsantre ederek piatelet hücreleri bakımından daha zengin bir plazma olan PRP adlı kan bileşenini elde etmiştir. PRP’nin zarar görmüş dokulara enjekte edilmesi vücutta yeni, sağlıklı hücrelerin büyümesini teşvik eder. PRP’nin hasarlı dokudaki iyileşmeyi desteklediği de düşünülür. Doku büyüme faktörleri, hazırlanan konsantre enjeksiyon maddesinde daha yoğun olduğu için, vücut dokularındaki iyileşme hızlanır" dedi.



PRP hangi hastalıklarda etkilidir?


PRP’nin genel cerrahi, plastik cerrahi ve ortopedinin değişik alanlarında uygulandığını ve bunlar içinde ortopedik kullanımlarının birkaç başlık altında özetlenebileceğini aktaran Alpaydın şunları söyledi:


"Kronik tendinopatiler: Tenisçi dirseğinde PRP uygulamaları ile yüzde 79-93 oranında başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Bu oran kortizon uygulaması ile elde edilen sonuçlardan biraz daha iyidir, ayrıca kortizon uygulamasının dezavantajlarından kaçınılmış olur. Benzer şekilde aşiltendonu hastalıklarında, kronik patellartendon ve yaralanmalarında ve plantarfascitis hastalığında PRP uygulamaları ile yüzde 80 civarında başarılı sonuçlar bildirilmiştir. Bu hasta grubunda istirahat, ilaçlar ve fizik tedavi yöntemleri ile yeterli sonuç-alınamayan durumlarda PRP tercih edilmelidir. Diz bağ Yaralanmaları: Sporcularda sık görülen iç yan bağ yaralanmaları sonrası PRP enjeksiyonları ile daha hızlı iyileşme ve daha kısa sürede spora dönüş olduğunu gösteren çalışmalar vardır. Kas yaralanmaları: Yine sporcularda görülen kas çekmeleri veya kas içi kanamalarda PRP enjeksiyonları ile daha hızlı spora dönüş bildirilmiştir. Osteoartrit (Kireçlenme): Diz eklemindeki osteoartritin erken evrelerinde PRP enjeksiyonları ile 6 ay süreyle hastaların ağrılarında azalma ve fonksiyonlarında düzelme olduğu bildirilmiştir. Ancak PRP tedavisi hastalığın doğal seyrini değiştirmez ve var olan aşınma ve yıpranmayı geri döndüremez. Karşılaştırmalı çalışmalarda PRP enjeksiyonlarının hyalüronik asit enjeksiyonlarına göre biraz daha üstün olduğu gösterilmiştir. Kıkırdak Onarımına Destek Olarak: Genç hastalardaki kıkırdak yaralanmalarının tedavisi halen önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde hasarlı eklem kıkırdağını orijinal mimari yapısı ve biyolojik özellikleri ile yeniden oluşturmak mümkün değildir. Bir çok tedavi yöntemi ile oluşturulan tamir dokusunun kalitesini artırmak için PRP uygulamaları gündeme gelmiştir. Kıkırdak onarımında kullanılan ve matriks adı verilen biyolojik örtüler, içlerinde hücrelerin gelişmesi ve kıkırdağa dönüşmesi için uygun ortamı sağlayan sentetik ve eriyebilen yapılardır. Bu matrikslerle beraber PRP veya kemik iliği konsantresi uygulamaları ile daha yüksek kalitede bir onarım dokusu elde edilebileceği gösterilmiştir. Günümüzde PRP’nin en çok üzerinde çalışılan ve en heyecan verici alanı budur. Cerrahi sırasında yardımcı olarak: Çeşitli çalışmalarda PRP’nin jöle şeklindeki formu, diz protezi, omuz kas kopmalarının tamiri ve ön çapraz bağ onarımlarında kullanılmıştır. Ameliyat sonrası kanamayı azaltmasına rağmen, sonuçlar üzerinde olumlu bir etkisi olduğu gösterilememiştir."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Esenler’de sanal bahis şebekesine operasyon: 5 gözaltı İstanbul’un Esenler ilçesinde yasa dışı sanal bahis soruşturmasıyla ilgili düzenlenen operasyonda 5 şüphelinin yakalandığı bildirildi. Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekipler, yasadışı sanal bahis suçunun önlenmesine yönelik ilçede yeni bir çalışma yürüttü. Savcılık talimatıyla harekete geçen polis, Çınar Mahallesi’ndeki bir ikamet adresinde yasadışı bahis oynatıldığını belirledi. Yürütülen soruşturma çerçevesinde söz konusu adresi yakın takibe alan emniyet ekipleri, teknik ve fiziki takibin ardından önceki gün operasyon için düğmeye bastı. Hafta başında saat 16.30’da belirlenen adrese baskın yapıldı, evde ilk etapta U.K., E.A., A.O.D. ve K.K. isimli şüpheliler yakalandı. Evde kapsamlı arama yapan polis, yasadışı bahis suçunda kullanılan 2 dizüstü bilgisayar, 6 cep telefonu, farklı GSM operatörlere ait çok sayıda sim kartı, bol sayıda banka hesabı ve bir balistik yelek ele geçirildi. Soruşturmaya ilişkin çalışmalarını sürdüren polis, operasyonun devamında; çelik yeleğin U.K. isimli bir kişiye ait olduğu, şüphelinin aynı sokakta bulunan başka bir ikamet adresinde yaşadığı anlaşıldı. Söz konusu eve yönelik aynı gün yapılan baskında A.B. adlı bir kişi daha yakalanarak gözaltına alındı. Yapılan aramalarda 1 makinalı tabanca, 2 normal tabanca, 1 çelik yelek ve bu silahlara ait 118 mermi ele geçirildi. Gözaltına alınan şüpheliler sorgulanmak üzere Esenler İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Burada ifadeleri alınan şüphelilere yönelik yapılan geriye dönük GBT sorgularında, bundan önce çok sayıda suç kayıtları ortaya çıktı. Yakalanan ve ifade işlemleri sona eren yasadışı sanal bahis şebekesi üyeleri, dün mahkemeye çıkarıldı. Mahkemeye sevk edilen U.K., E.A., A.O.D. ve K.K. isimli kuşkulular hakkında adli kontrol hükümleri uygulanarak salıverildi. A.B. isimli şüphelinin ise tutuklanarak cezaevine gönderildiği belirtildi.
Erzurum Erzurum’da ‘Sahnede parlayan küçük yıldızlar projesi’ Erzurum Valiliği koordinesinde Erzurum Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü ve Erzurum Devlet Tiyatrosu iş birliği ile ‘’Sahnede Parlayan Küçük Yıldızlar Projesi’’ kapsamında devlet korumasındaki çocuklar tarafından "Şair Evlenmesi" isimli tiyatro gösterisi sahnelenecek. "Şair Evlenmesi" isimli tiyatro gösterisi Erzurum Devlet Tiyatrosunda 12 Mayıs’ta gösterime sunulacak. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Hasan Aykut konuyla ilgili yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Erzurum Valiliğimizin himayesinde, Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğümüz ile Erzurum Devlet Tiyatrosu Bölge Müdürlüğünün iş birliği çerçevesinde, korunma ve bakım altındaki çocuklarımızın sanatsal yeteneklerini keşfetmeleri ve kişisel gelişimlerine katkı sağlamak amacıyla bu önemli projeye imza atmışlardır. İl Müdürümüz Hasan Aykut ve Erzurum Devlet Tiyatrosu Bölge Müdürü Sezai Yılmaz’ın girişimleriyle hayata geçirilen bu proje, çocuklarımızın sanata yönelimlerini sağlama, öz güvenlerini artırma ve topluma katılımlarını güçlendirme amacı gütmektedir. Projemiz kapsamında, tiyatro eğitimi alan korunma ve bakım altındaki 18 çocuğumuz, Özlem Sak ve Özlem Aksu’nun yönetmenliğinde, Sezai Yılmaz ve Ergenekon Cem’in proje koordinatörlüğünde sahne alacaklardır. Çocuklarımızın sergileyeceği "Şair Evlenmesi" adlı tiyatro oyunu, 12 Mayıs 2024 Pazar günü saat 15:00’te Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda tiyatro severlerle buluşacaktır.” Çocukların sosyalleşmesi için sanatsal faaliyetlerin önemine değinen Aykut, ‘"Sahnede Parlayan Küçük Yıldızlar Projesi’nde, çocuklarımızın sanatsal yönlerini geliştirerek, onların sosyal becerilerini ve kendilerine olan inançlarını pekiştirme, duygusal ve bilişsel becerilerini destekleme ve topluma olan katılımlarını da teşvik etme şansı vermektedir. Bu kapsamda, Erzurum Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü olarak çocuklarımızın bu sanatsal yolculuğunda onlara rehberlik ederek, çocuklarımızın her alanda gelişimini desteklemeye ve onlara sanatın gücüyle dokunmaya devam edeceğiz. Hedefimiz, toplumumuzun küçük bireylerinin büyük başarılarını kutlamak üzere Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız koordinesinde büyük şehirlerimizde de turneler düzenleyerek çocuklarımızın yaptıkları çalışmaların rol model olmalarına, sanatsal etkinliklere katılımına ve sanata yönelimlerinin arttırılmasına fırsat sağlayacaktır’’ dedi.
İstanbul Osmanlı, Topkapı Sarayı’nda 4 asır sergiledi: Cumhuriyetin ilk döneminde 24 yıl boyunca ahırda tutuldu Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinin ardından İstanbul’a getirilen, ‘mukaddes emanetlerin’, 1926 senesinde devlet adamları tarafından Topkapı Sarayı’nın ahır bölümüne konulduğu iddia edildi. Aynı devlet adamlarının Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) hırkasını giyerek alay ettiğini öne süren Kültür Tarihçisi İbrahim Ethem Gönen, “Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hırka-i Saadeti’ni yerinden çıkartıp maalesef üzerlerine giyiniyorlar. Ve akabinde de alaycı bir şekilde ‘Ne kadar da cüsseli adammış’ deme gafletinde bulunuyorlar. Daha sonra oradaki kutlu emanetleri Hırka-i Saadet Dairesi’nden, Topkapı Sarayı’nın ahırlarının bulunmuş olduğu yere naklediyorlar. 1950 yılında Demokrat Parti iktidar olduğunda Adnan Menderes, ahır kısmında bulunan kutlu emanetleri sırtına yükleyip tekrar yerine getiriyor” dedi. Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) mukaddes emanetleri, Yavuz Sultan Selim tarafından 1517 yılında İstanbul’a getirildi. 9. Osmanlı Padişahı ve 88. İslam halifesi Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethettikten sonra kutsal emanetlerin yerini öğrendi. 40 hafız ve 40 kır atla mukaddes emanetleri alan Yavuz Sultan Selim Han, Kuran-ı Kerim tilavetleriyle emanetleri getirerek Topkapı Sarayı’nda önceden hazırlanan Hırka-i Saat Dairesi’ne yerleştirdi. Osmanlı Cihan Devleti padişahları ve sakinleri mukaddes emanetlere hürmet ederek özellikle Ramazan-ı Şerif’in 15. günlerinde ziyaret etti. Topkapı Sarayı’nda 405 yıl 7 ay 9 gün okunan Kuran-ı Kerim, 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılmasına kadar devam etti. 1926 yılında ise Topkapı Sarayı’nı ziyaret eden devlet adamlarının, Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) mukaddes emanetlerini sarayın ahır bölümüne taşıdıkları iddia edildi. Recep Şükrü Apuhan’ın yazmış olduğu ‘Öteki Menderes’ kitabında, Merhum Başbakan Adnan Menderes’in arkadaşı Gıyasettin Emre’nin hatıraları yer alıyor. Kitabın 31. sayfasında, “1926’da devlet büyükleri mübarek emanetleri görmek istiyorlar. Daireye giriyorlar, Peygamberimizin hırkasını giyiyorlar, amma da cüsseli adammış diyorlar, alay ediyorlar. Mübarek emanetleri Topkapı Sarayı’nın ahır kısmına naklediyorlar. 24 sene boyunca bu mübarek emanetleri ahırda duruyor” yazıyor. Ardından 1950 yılında Demokrat Parti iktidar olunca Adnan Menderes’in Topkapı Sarayı’nı ziyaret ettiği, mukaddes emanetlerin ahır bölümünde saklandığını öğrenince çok üzüldüğünü ve emanetleri sırtına yükleyip tekrar yerine getirdiği anlatılıyor. “Mısır’ı fethettiğinde yaptığı ilk hizmetler kutlu emanetlerin nerede muhafaza edildiğini öğrenmek oluyor” Peygamber Efendimize (Sallallahü aleyhi ve sellem) ait mukaddes emanetlerin İstanbul’a getirilişini anlatan Kültür Tarihçisi ve İttifak Gazetesi Yazarı İbrahim Ethem Gönen, “Kutlu emanetlerin İstanbul’a getiriliş hikayesi, miladi takvimin 1517’yi gösterdiği yıllara dayanır. 9. Osmanlı Padişahı, Mısır’ı fethettikten sonra da 88. İslam halifesi unvanını kazanan Yavuz Sultan Selim Han, Mısır’ı fethettiğinde yaptığı ilk hizmetlerden birisi de kutlu emanetlerin nerede muhafaza edildiğini öğrenmek oluyor. O dönem ve hala Mısır’da, Hz. Ali Efendimizin kerimelerinin metfun olduğu bir cami var. Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) ve Peygamber Efendimizin yol arkadaşlar olan sahabelerin kutlu emanetleri o caminin müştemilatında muhafaza ediliyor. Daha sonra Yavuz Sultan Selim Han bu emanetlerin İstanbul’a getirilmesini murat ediyor. Beraberinde bulunan 40 hafız, beyaz elbiseler giyiyorlar. Ve kutlu emanetler bu 40 hafızın Kuran-ı Kerim tilavetleriyle birlikte ilerleyen 40 kır attan meydana gelen bir kervanda 4 atın üzerine yerleştiriyorlar. Ve İstanbul’a kadar Kuran-ı Kerim tilavetleriyle birlikte geliyor” dedi. “Tamı tamına 405 yıl 7 ay 9 gün boyunca Kuran-ı Kerim okunuyor” Yavuz Sultan Selim Han’ın mukaddes emanetler için hazırlık yaptırdığını söyleyen Gönen, "Osmanlı Cihan Devleti’nin yönetim mahalli Topkapı Sarayı’nda özel bir daire hazırlanıyor. Bu dairenin ismi de Hırka-i Saadet Dairesi olarak isimlendiriliyor. Kutlu emanetlerden biri Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi’nde bulunan Kaside-i Bürde Müellifi Kab Bin Züher Hazretlerinin emanetinde bulunan Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) hırkasıdır. Topkapı Sarayı’nda hala Hırka-i Saadet Dairesi’nde muhafaza edilmektedir. Diğeri de Veysel Karani hazretlerine Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) hediye olarak göndermiş olduğu Fatih’teki Hırka-i Şerif Camii’nde muhafaza edilen Hırka-i Şerif’tir. Bu kutlu emanetler İstanbul’a getirildikten sonra Osmanlı Cihan devleti sakinleri başta padişah ve saray erkanı, kemali edep ve hürmetle özellikle Ramazan-ı Şerif’in 15. günlerinde Hırka-i Saadet Dairesi’ni ziyaret ederek Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) hırkasına yüzlerini bir adım öte gönüllerini sürüyorlar. Bu keyif 3 Mart 1924 tarihinde hilafetin kaldırılmasıyla birlikte Osmanlı padişahlarının yurt dışına sürülmesini gerektiren kanuna kadar orada tamı tamına 405 yıl 7 ay 9 gün boyunca Kuran-ı Kerim okunuyor. Bu tarihten sonra Topkapı Sarayı’nda, Osmanlı payitahtında Kuran-ı Kerim tilaveti maalesef kesiliyor” ifadelerini kullandı. “Hırka-i Saadet Dairesi’ndeki emanetleri Topkapı Sarayı’nın ahırlarının bulunduğu yere naklettiler” Muş Milletvekili Gıyasettin Emre’nin hatıralarında yer alan olayı anlatan Gönen, “1926 yılına geldiğimizde, Adnan Menderes’in yol arkadaşlarından Muş Milletvekili Gıyasettin Emre çok yakınında bulunuyordu. Onun halk nezdinde pek bilinmeyen manevi yönlerine de şahit oluyor. Bu manevi yönlerinden ve Gıyasettin Emre’nin hatıralarından ve günlüklerinden yola çıkarak Recep Şükrü Apuhan’ın yazmış olduğu ‘Öteki Menderes’ isimli bir kitap var. Bu kitabın 31 sayfasında, 1926 yılında dönemin devlet büyüklerinin, bunların kimler olduğundan bahsetmiyor. Devlet büyüklerinin şeklinde çoğul bir ifade kullandığından biz burada bir heyetten söz edebiliriz. Bu heyet Topkapı Sarayı’na gidiyor ve ‘Kutsal emanetler nerede?’ diye soruyorlar. Yerini bulduklarında da Kab Bin Züher hazretlerinin emanetinde bulunan Topkapı Sarayı’nda gümüş muhafaza sandığı içerisinde bulunan Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hırka-i Saadeti’ni yerinden çıkartıp maalesef üzerlerine giyiniyorlar. Ve akabinde de alaycı bir şekilde ‘Ne kadar da cüsseli adammış’ deme gafletinde bulunuyorlar. Daha sonra oradaki kutlu emanetleri Hırka-i Saadet Dairesi’nden, Topkapı Sarayı’nın ahırlarının bulunmuş olduğu yere naklediyorlar. Orada uzunca bir müddet kutlu emanetler kaldıktan sonra 1950 yılında Demokrat Parti iktidar olduğunda Adnan Menderes, Eylül ayında Topkapı Sarayı’na geliyor. Kutlu emanetlerin yerini soruyor. Önce Yavuz Sultan Selim’in yaptığı gibi 2 rekat namaz kılıyor. Daha sonra bu kutlu emanetlerin ahır bölümünde saklandığını öğrendikten sonra tabii ki çok üzülüyor. Beraberindeki Başbakanlık heyetiyle birlikte ahır kısmında bulunan kutlu emanetleri sırtına yükleyip tekrar yerine getiriyor. Peygamber Efendimizin (Sallallahü aleyhi ve sellem) Hırka-i Saadeti’ni gümüş sanduka üzerinden öpüyor ve kokluyor. Adnan Menderes’in böyle bir hizmeti bulunuyor. 1991 yılına gelindiğinde dönemin Başbakanı Turgut Özal Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi’nde tekrar Kuran-ı Kerim okuma geleneğini başlatıyor. Kendilerine rahmet olsun” şeklinde konuştu.
Kocaeli Türkiye nüfusunun yüzde 2,1’i taşıyıcı, en çok bu bölgede görülüyor Ülkemizde en çok Antalya, Antakya, Mersin gibi bölgelerde görülen Talasemi’yi Türkiye nüfusunun yüzde 2,1’i taşıyor. Kocaeli Şehir Hastanesi Hematoloji Hekimi Uzm. Dr. Beytullah Altınkaynak, Talasemi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Akdeniz Anemisi olarak biliniyor Talasemi’nin dünyada ve ülkemizde en sık görülen, önlenebilir kalıtsal kan hastalığı olduğunu hatırlatan Altınkaynak, "Akdeniz çevresindeki ülkelerde sık görülmesi sebebiyle Akdeniz Anemisi olarak da adlandırılmış olmasına rağmen dünyanın her yerinde görülebilmektedir. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 2,1’i taşıyıcıdır. Bu oran Antalya, Antakya, Mersin gibi bölgelerde yüzde 12’lere kadar çıkabilmektedir’’ dedi. Tanısı nasıl yapılıyor Talasemi tanısının, tam kan sayımı, periferik yayma (kan hücrelerinin mikroskopta bakılması), hemoglobin elektroforezi gibi çok basit ve kolay kan testler ile konulabildiğini ifade eden Altınkaynak, "Anne ve babadaki genlerin hastalıklı olup olmamasına bağlı olarak bireyler sadece taşıyıcı olabildikleri gibi, hafif veya ağır hastalığa sahip olabilirler. Her yeni talasemi hastası, taşıyıcı anne ve babadan doğmaktadır. Bu nedenle hastalığın oluşmasını engellemek için hastalığın sık görüldüğü bölgelerde, evlenecek olan çiftlerin talasemi taşıyıcılığı açısından taranmaları önemlidir" diye konuştu. Eşlerin ikisinin de taşıyıcı olması durumunda eşlere danışmanlık verilmesinin önemine dikkat çeken Beytullah Altınkaynak, "Genetik tanı merkezlerine yönlendirilmeli ve gebelik öncesinde gerekli tetkikler tamamlanmalıdır. İki taşıyıcının evliliği söz konusu ise çiftler mutlaka her gebeliğin ilk 2 ayında doktora başvurmalı ve gerekli tetkikleri yaptırmalıdırlar. Anne karnında tanı: koryonik villus biyopsisi, amniosentez ve kordosentez ile yapılabilir. Talasemi majörlü (ağır hastalık) hastalarda sık kan transfüzyonuna bağlı demir birikimi olur. Demir kalp, karaciğer ve hormon salgılayan organlarda (endokrin organlar) birikebilir. Bu sorunlar demir bağlayıcı ilaçların (şelatörlerin) düzenli kullanılması ile önlenebilir. Ayrıca günümüzde çok çok nadir de olsa aldıkları kan transfüzyonlarına bağlı olarak bu hastalarda hepatit B, hepatit C gibi bulaşıcı enfeksiyonlar gelişebilir" ifadelerini kullandı. Akdeniz anemisinin tamamen önlenemediğini ancak genetik danışmanlık, prenatal testler, yeni doğan taraması ile akraba evliliklerinden kaçınmak gibi önleyici önlemler alınabildiğini söyleyen Altınkaynak, "Hastalığın görülme sıklığı azaltılabilir ve hastalığın ciddiyeti, semptomları ve yaşa uygun bir tedavi seçeneği ile gelişebilecek komplikasyonlar geciktirilebilir veya engellenebilir" dedi.