SAĞLIK - 24 Eylül 2020 Perşembe 10:13

Türkiye’nin farklı formlarda yapay kemik üreten tek tesisi Manisa’da

A
A
A
Türkiye’nin farklı formlarda yapay kemik üreten tek tesisi Manisa’da

Kemikte yapılan cerrahi operasyonda eskiden kullanılan metal implantların yerini artık farklı formlarda üretilebilen sentetik kemik greftleri almaya başladı.

Kemikte yapılan cerrahi operasyonda eskiden kullanılan metal implantların yerini artık farklı formlarda üretilebilen sentetik kemik greftleri almaya başladı. Diş macunu kıvamından, plastik şerit formuna kadar farklı çeşitlerde üretimi yapılan sentetik kemik greftleri Manisa’dan 58 ülkeye ihraç ediliyor.


Manisa Organize Sanayi Bölgesinde bulunan firmada özel steril odalarda üretimi yapılan beta trikalsiyum fosfat temelli sentetik kemik greftleri 58 ülkeye ihraç ediliyor. Kemik cerrahisinde çok önemli yere sahip olan sentetik kemik greftleri kemiğin kendini iyileştirmesinin ardından vücuda negatif bir etki bırakmadan ve ikinci bir ameliyata gerek kalmadan yok olurken yerli ve milli olan firma bugün 58 ülkeye ihracat yaparken birçok ülkeye de ihracat için gün sayıyor.



Üretim yapan tek tesis


Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Cüneyt Temiz, “Canlı kemikte yapılan tüm cerrahi girişimler, omurga cerrahisi de buna dahil, hepsinde temel amaç olarak kemiğin kendi iyileşmesi öngörülür. Yani hasarlı olan kemik dokunun mümkün olan en hızlı şekilde, en iyi şekilde ve en fazla yükü taşıyacak şekilde iyileşmesini amaçlarız. Bunun için daha önce kullandığımız metal implantlar kemiği destekleyici bazen de hareketi kısıtlayıcı özelliklere sahiptir. Ama iyileşmenin aslı kemiğin kendi yaptığı iyileşmedir. Bunun için normalde çeşitli kemik greftleri kullanırız. Yani hastanın kendisinden aldığımız otogreftler gibi çeşitli kemik greftlerini ameliyat bölgesine koyarak hastanın kemik iyileşmesinin hızlanmasını sağlamaya çalışırız. Fakat hastanın kendisinden aldığımız greftlerin önemli bir sıkıntısı çok fazla elde edilemiyor olmasıdır, yetersiz kalmasıdır. Bunun sonucunda sentetik kemik greftleri geliştirildi. Sentetik kemik greftleri değişik kimyasal yapılardadır ama sentetik kemik greftlerinin avantajları şudur çok bol miktarda kullanılabilir. İçine canlı kemik hücreleri girebilir. Kemik iyileşmesi hem daha hızlı sonuçlanır hem de daha düzgün yük taşıyan bir kemik elde ederiz iyileşme sonucunda. Sentetik kemik greftlerinin üretimi çok zor ve ayrıntılı bir süreç gerektirir. Özel steril odalarda, çok ciddi bilimsel bilginin ışığı altında ve özel ekipmanlarla gerçekleştirilen üretimlerdir. Bu tesis de aslında bir sanayi üniversite ve teknopark işbirliği tesisi. Bu sefer sadece Manisa Celal Bayar Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Geliştirme Bölgesi yok bu kez işin içinde İzmir Katip Çelebi Üniversitesi de var. Bu işin temel geliştirme işini yapan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Doku Mühendisliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ozan Karaman’dır. Bu tesisin önemi nedir? Bu kadar değişik yapay kemik formlarına sahip, bir tarafta diş macunu kıvamında bir tarafta plastik şerit şeklinde pek çok farklı formda yapay kemik üretebilen benim bildiğim Türkiye’deki tek tesis bu. Yine gururla söylemek lazım tamamen yerli ve milli” dedi.



“İkinci bir ameliyat gereksinimi ortadan kalkıyor”


Sentetik kemik giriftlerini geliştiren İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Doku Mühendisliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ozan Karaman da sentetik greftlerin görevini tamamladıktan sonra vücuda negatif bir etki oluşturmadan yok olduğunu söyledi. Doç. Dr. Karaman, “Sentetik kemik greftleri aslında esasında 1993 yılında filizlenen doku mühendisliği ana bilim dalı tanımıyla birlikte, dokuların kendini yenileyebilme kapasitesinde oldukları bilinmekteydi. Yalnızca destek materyallere ihtiyaç duyulmaktaydı. Kendi hücrelerimiz bu işlevleri görürken bu malzemeler üzerinde, vücuda entegre edilen malzemeler üzerinde dokuyu oluşturabilme kapasitesindeler. Biz esasında bu temiz oda koşullarında ürettiğimiz sentetik kemik greftleri ile kendi hücrelerimize bu imkanı sağlıyoruz. Bu malzemeler burada kimyasal operasyonlarla gerçekleştiriliyor. İmplantasyon sonrası da hastanın dokusunun yenilenmesini destekledikten sonra vücutta metobolize olarak herhangi bir negatif etki oluşturmadan yok oluyor. Yani ikinci bir ameliyatın gereksinimini de tamamen ortadan kaldırıyor. Esasında en önemli noktalarından bir tanesi burası” diye konuştu.



“Manisa’dan 58 ülkeye ihracat”


Manisa Organize Sanayi Bölgesinde bulunan ve tıbbi cihaz üretiminin yanı sıra yapay kemik üretimi gerçekleştiren firmanın Genel Koordinatörü Makine Yüksek Mühendisi Burak Tülü ise şunları söyledi: “Yaklaşık şu anda 58 farklı ülkeye ihracatımız söz konusu. Uzakdoğu ülkeleri, Tayvan, Japonya gibi ülkelerde de ürünlerimizin kayıt süreçleri devam ediyor. Kemiğin bulunduğu ve kemik yenilenmesi istendiği her cerrahide kullanılıyor. Bu yeri geliyor dentalde, yeri geliyor yüz, çene cerrahisinde, yeri geliyor ortopedide, spor cerrahisine kadar her cerrahide kullanılıyor. Hasar görmüş bir kemik var ve bunun büyümesi ve kendini yenilemesi isteniyor. O yüzden de bu tarz endike malzemeler kullanılıyor. Bon greftin avantajı şu; her forumda ve farklı çeşitte geniş ürün yelpazesine, mesela şırınga içinde olan ürün de var, uzanılamayan yerde farklı bir sonuç üreten aplikatörlü bir ürün de mevcut. Normal, klasik global pazarda yer alan toz ürün de mevcut, bloklarımız da mevcut. Bir de biz makinacılıktan geldiğimiz için kalıplama teknolojisinde iyi olduğumuzu düşünüyorum. Bu yüzden de farklı kişiye özel kemik grefti yaptığımız da oldu. Şuandaki ciromuzun son 3 yılını baz alırsak 3 yıl önce ihracatımızın yüzde 20’si idi. Yüzde 32’ye ardından yüzde 45’e çıkarttık. Bu yılki toplam ciroya göre ihracat oranı hedefimiz yüzde 55’in üzerindeydi. Yaşadığımız pandemi sürecinde biraz sekteye uğrasa da şu an için ilk 8 ayda yüzde 50’nin üzerine çıkarabildik.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Gaziantep Gaziantep AB Bilgi Merkezi STK’ları bir araya getirdi Türkiye’nin ilk AB Bilgi Merkezi olarak 1996 yılında Gaziantep Ticaret Odasında (GTO) kurulan Gaziantep AB Bilgi Merkezi (Gaziantep ABBM) ev sahipliğinde Gaziantep ve Türkiye’nin çeşitli illerinde AB destekli projeler yürüten STK’ların bir araya geldiği toplantı düzenlendi. Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Ramnas Janusauskas ve AB proje ve programlarını uygulayan ulusal ve uluslararası kurumların temsilcilerinin yer aldığı toplantıda özellikle deprem sonrası bölge kalkınmasını destekleyecek projeler ele alındı. Toplantıda konuşan GTO Sekreter Yardımcısı Gülbin Çalışkantürk, yaklaşık 30 yıldır özverili bir şekilde AB projeleri yürüttüklerini ve bu süreç içerisinde Gaziantep ve bölge kalkınmasına önemli katılar sağladıklarını söyledi. Gaziantep ve bölge illerinin dezavantajlı konumda olduğuna dikkat çeken Çalışkantürk, “Suriye iç savaşı ardından bölgenin aldığı yoğun göç, pandemi ve son olarak yüz yılın felaketi 6 Şubat Depremleri ardından Gaziantep ve bölge illerinin kalkınması için proje çalışmaları çok daha önem kazandı. Bu noktada Avrupa Birliğine de ayrı bir parantez açmak isterim. Uzun yıllardır birlikte çok değerli projelere imza attık. Son yıllarda yaşadığımız olumsuzluklarda da AB’nin desteğini her zaman hissettik ve projelerimiz birlikte yürüttük. Bugün burada bizimle birlikte olan AB Türkiye Delegasyonu Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Sayın Ramnas Janusauskas nezdinde AB Türkiye Delegasyonuna tüm katılımcılarımız adına teşekkür ediyorum. Umut ediyorum ki birlikte bölgeye katkı sağlayacak nice projelere imza atacağız” dedi. AB Türkiye Delegasyonu Türkiye İletişim Bölüm Başkanı Ramnas Janusauskas ise Gaziantep Ticaret Odasıyla birlikte pek çok projeye imza atmaktan, şehir ve bölgeye katkı sağlamaktan son derece memnun olduklarını ifade ederek “Bugün burada bizlerle birlikte olan tüm kurumların temsilcilerine teşekkür ediyorum. Bu toplantıdaki amaçlarımızdan biri de AB proje ve programları uygulayan kuruluşlar arasındaki iş birliği ağını sürdürülebilir bir şekilde artırmak” diye konuştu.
Şanlıurfa Haliliye zabıtasından okul kantinlerine denetim Haliliye Belediyesi Zabıta Müdürlüğü, öğrencilerin sağlığını korumak amacıyla ilk ve ortaokul kantinlerine yönelik denetim gerçekleştirdi. Gıda ürünlerinin son kullanma tarihlerini kontrol eden ekipler, hijyen kurallarına uyulması için uyarılarda bulundu. Zabıta Müdürlüğü, “Huzurun ve Güvenin Kalbi Haliliye” sloganıyla halk sağlığını korumaya yönelik çalışmalarını sürdürüyor. Belediye Başkanı Mehmet Canpolat’ın talimatlarıyla vatandaşların sağlığı için denetimlerini sürdüren ekipler, ilçe sınırlarındaki ilk ve ortaokul kantinlerinde denetimde bulundu. Öğrencilerin sağlığına önem veren Haliliye Belediyesi, gençlerin alışveriş yaptığı okul kantinlerinde gıda ürünlerinin son kullanma tarihlerini kontrol etti. Ürünlerin son kullanma tarihlerini kontrol eden ve herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmayan zabıta ekipler, mutfak bölümlerini de denetleyerek, hijyen kurallarına riayet edilmesi gerektiğini ifade etti. Öğrencilerin sağlığı için okul kantinlerinde satışı yasak olan ürünlerin yer alıp, almadığını da inceleyen ekipler, kurallara riayet eden kantin işletmecilerine teşekkür ederek, denetimlerin devam edeceğini belirtti. Zabıta müdürlüğü tarafından yapılan açıklama ise öğrencilerin ve velilerin karşılaştıkları olumsuzlukları belediyenin iletişim merkezine bildirmeleri halinde, denetimlerin anında sağlanacağını kaydetti.
Ankara Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile Japonya Uluslararası İş Birliği Ajansı arasında güçlü iş birliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Japonya Uluslararası İş Birliği Ajansı (JICA) Başkanı Dr. Tanaka Akihiko’yu kabul etti. Görüşmede, depremden etkilenen illerin yeniden inşası için 60 milyar Japon yeni değerinde finansman paketi anlaşması imzalanacağı da belirtildi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, JICA Başkanı Dr. Tanaka Akihiko ve beraberindeki heyeti makamında kabul etti. Yapılan görüşmede 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin yol açtığı ağır hasarlar ve şehirlerin altyapısının güçlendirilmesi için yapılacak çalışmalar hakkında değerlendirmeler yapıldı. Ankara’ya gelmeden önce depremin yaşandığı illerden Gaziantep ve Kahramanmaraş’ı ziyaret ettiklerini söyleyen JICA Başkanı Akihiko, şehirlerin yeniden inşası için yürütülen çalışmaların etkileyici olduğunu belirtti. Türkiye’nin depremle mücadele çalışmaları ve kalıcı konutlardan övgüyle bahseden JICA Başkanı Akihiko, 2011 yılında Japonya’da meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki depremin neden olduğu tsunamiyi hatırlatarak, “Jeolojik olarak aslında iki ülkenin kaderi epeyce benzer. Maalesef sık sık büyük depremlerle karşılaşıyoruz. Sizlerin deprem sonrası konteyner şehirlerle, kalıcı konutlarla göstermiş olduğunuz çalışmalardaki ilerleme, bizim 2011 yılındaki Japonya depremi sonrası çalışmalarımızdan çok daha hızlı görünüyor. Sizlerin afetle mücadele ve yeniden inşa çalışmalarına destekleriniz takdire şayan. Bunlara sahada da şahit olduk” diye konuştu. “60 milyar Japon yeni değerinde finansman paketi anlaşması imzalayacağız” Yapılan ortak çalışmaların ileride çok daha iyi bir yere geleceğini vurgulayan Akihiko, “Bugün 60 milyar Japon yeni değerinde finansman paketi anlaşması imzalayacağız. Anlaşmanın amacı ise afetten etkilenen illerin yeniden inşasında kullanılmak üzere aktarılacak fonları sağlamak. Bakanlığınız ve İLBANK ile gerçekleştireceğimiz bu çalışma ile fonun gerekli altyapı ve sosyal hizmetler alanındaki aktarımlarını biliyoruz. Bu paketi aktive etmek için bizler de heyecanla bekliyoruz” dedi. “Gece gündüz demeden çalışıyoruz” Bakan Özhaseki ise toplantıda deprem bölgesi ile ilgili genel bilgiler vererek, hasarın büyük olduğunu kaydetti. Bakan Özhaseki, “Bir sene kadar önce yaşamış olduğumuz büyük afet, bizim için belki Anadolu medeniyetimizde karşımıza çıkabilecek en büyük felaket. Bir seneden fazladır o bölgede büyük bir faaliyet içerisindeyiz. Şu anda 400 bin civarında kalıcı konutun inşaatına ya başladık ya da bitmek üzere. İş yerleri için de aynı şekilde söyleyebiliriz. Vatandaşlarımız, bizim teknik şartlarımıza uyarak kendi yapmak isterse maddi olarak destekliyoruz. Evlerimizin de eş zamanlı olarak altyapılarının bitmiş olması gerekiyor. Bunun için de büyük bir çaba ve gayret içerisindeyiz” dedi. Gece gündüz demeden çalıştıklarını belirten Bakan Özhaseki, “Çok hızlı hareket ediyoruz. Bizim kadar hızlı hareket eden, bu işlerin altından kalkabilecek dünyada başka bir ülke var mı bilmiyorum. Biz kendimize bir hedef koyduk. Bu hedef doğrultusunda da gece gündüz demeden koşturuyoruz. İnşallah inşa faaliyetlerimizi önümüzdeki sene içerisinde bitirip, hak sahiplerine konutlarımızın tamamını teslim edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Mersin Doç. Dr. Hayati Koç: "Mersin olarak Ecemiş Fayı’ndan etkilenebiliriz" Mersin Üniversitesi (MEÜ) Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayati Koç, Ecemiş Fay Hattı’nın yeterince araştırılmadığını düşündüğünü dile getirerek, "Ecemiş Fayı’nın uzantısının Mersin’e doğru geldiğini düşünürsek, burada yakın zamanda büyük bir deprem kaydını göremiyoruz. Ecemiş Fayı’nın Mersin’e doğru uzantısının sismik yöntemlerle ayrıntılı şekilde çalışılması lazım" dedi. Doç. Dr. Hayati Koç, Türkiye’nin farklı hatlar boyunca çok büyük depremler üretebilecek faylarla kuşatılmış bir ülke konumunda olduğunu belirtti. Bunların, Marmara Denizi’nden başlayıp yaklaşık Karadeniz’e paralel uzanan ve Bingöl Karlıova’ya kadar devam eden Kuzey Anadolu Fay Zonu, diğerinin ise Bingöl Karlıova’dan başlayıp Kahramanmaraş’tan Hatay’a doğru uzanan Doğu Anadolu Fay Zonu olduğunu ve bu fayın uzantısı olan Hatay’dan güneye doğru devam ederek Suriye’ye doğru uzanan Ölüdeniz Fay Zonu olduğunu vurgulayan Koç, "6 Şubat depremleri bunlardan Doğu Anadolu Fay Zonu üzerindeydi" ifadesini kullandı. Bu iki kırık hat boyunca Anadolu’nun batıya doğru kaçtığını, bu esnada da Ege Bölgesi’nde bir genleşme meydana geldiğini ifade eden Koç, "Yani açılma tektoniği etkili oluyor. Bunun sonucunda da bölgede doğu batı doğrultularında, Küçük Menderes, Büyük Menderes, Gediz nehirlerinin olduğu alanlarda normal fay dediğimiz kırıklar meydana geliyor. Ülkemizde özellikle bu fay zonları boyunca çok büyük depremleri biz yıllarca yaşıyoruz. Ne yazık ki devam edecek" diye konuştu. "Mersin olarak Ecemiş Fayı’ndan etkilenebiliriz" Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023’te gerçekleşen depremlerden Mersin’in de ciddi şekilde etkilendiğini hatırlatan Koç, bir de Ecemiş Fay Hattı’nın Mersin için önemli olduğunu söyledi. Bu fay hattının Kayseri’den başlayıp Mersin’e doğru uzandığını belirten Koç, şöyle devam etti: "Pozantı’dan güneye doğru devam eden Ecemiş Fayı üzerinde çok yakın zamanda büyük ölçekli herhangi bir deprem kanıtını göremiyoruz. Ancak, bilimsel çalışmalarda Ecemiş Fayı’nın aktivitesinin devam ettiğini gösteriyor. Araştırmalar, Ecemiş Fayı’nın Gülek’ten sonra güneybatı doğrultusunda Toroslar’ın güney kesimlerinden batıya doğru devam ettiğini ve Namrun Fay Zonu olarak tanımlanmaktadır. Namrun Fay Zonu’nun küçük fay segmetlerinden oluştuğunu ve bu fayların en fazla 5 civarındaki bir büyüklükte deprem üretebileceği öngörülmektedir. Mersin olarak Ecemiş ve Namrun fay zonlarında meydana gelebilecek depremden etkilenebiliriz. Bunun dışında Mersin’i etkileyebilecek Adana bölgesinde 6.0-6.5 büyüklüğünde deprem üretebilecek Karaisalı-Karsantı Fay Zonu, Karataş-Osmaniye Fay Zonu gibi faylar bulunmaktadır. Bu fay zonlarında meydana gelecek 6.0-6.5 büyüklüğündeki bir deprem Mersin’i etkiliyor. Bir de Kıbrıs’ın güneyinde dalma batma zonu özelliğindeki Kıbrıs Yayı bulunmaktadır. Burada da geçmişte depremler olduğunu biliyoruz. Geçmişte Kıbrıs Yayı üzerinde meydana gelen depremlerin de Mersin’i etkilediğini araştırmalar bize gösteriyor. Ayrıca Kıbrıs Yayı üzerinde büyük ölçekli bir deprem meydana gelirse bu da tsunami olarak Mersin’i kısmen etkileyebilir." Ecemiş Fay Hattı’nın yeterince araştırılmadığını düşündüğünü dile getiren Koç, "Ecemiş Fayı’nın uzantısının Mersin’e doğru geldiğini düşünürsek burada yakın zamanda büyük bir deprem kaydını göremiyoruz. Ama bu bölgenin araştırılması gerekiyor. Ecemiş Fayı’nın diğer faylar kadar araştırılmadığını düşünüyorum. Bunun Mersin’e doğru uzantısının sismik yöntemlerle ayrıntılı şekilde çalışılması lazım. Yakın zamanda bir deprem üretmiş midir? Ne kadar bir deprem üretebilir? Bunların daha ayrıntılı araştırılması gerektiğini düşünüyorum" dedi. "Akdeniz’de geçmişte ciddi tsunami izleri gözlenmiş" Tsunamilere de değinen Koç, meydana gelen büyük bir deprem ya da bir volkanizmanın etkisiyle tsunamilerin meydana geldiğini belirtti. Akdeniz’de; Hatay’dan başlayıp Cebelitarık Boğazı’na kadar uzanan dalma batma kuşağı boyunca meydana gelmiş depremlerden ciddi tsunami izleri gözlendiğini ifade eden Koç, "Mesela özellikle Antalya’nın batı bölgesindeki yerlerde Rodos Adası’nda geçmiş uygarlıkların tsunamiyle ciddi şekillerde etkilendiği gözüküyor. Hatta Marmara Denizi’ndeki olan eski depremlerde de tsunami izleri gözlemleniyor. Bunlar için de tsunami izleme istasyonları kurulması lazım. Sonuçta tsunami olsun, depremler olsun, volkanik patlama olsun, bunların hepsi doğal afet. Bu doğal afetler için uyarı sistemlerinin mutlaka kurulup değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu. "Son 100 yıla baktığımız zaman Mersin ve yakın civarında 5.0-5.5 üzerinde bir deprem görmüyoruz" Kamuoyunda zaman zaman gündeme gelen bölgedeki ’Akkuyu Nükleer Santrali depreme dayanıklı mı değil mi’ şeklindeki sorularla ilgili de konuşan Koç, şöyle devam etti: "Ecemiş Fayı, Gülek’ten güneybatıya doğru dönerek Namrun Fay Zonu’nu oluşturuyor. Bunun Anamur’a doğru uzandığı biliniyor. Ama burada da son 100 yıla baktığımız zaman 5.0-5.5 üzerinde bir deprem görmüyoruz. Araziye gittiğimiz zaman şunu görebiliyoruz; fayların uzanımları kısa, yani enerji birikimi biraz az oluyor ve çok büyük bir deprem açıkçası beklenmiyor. Tabii ki Kıbrıs’ın güneyindeki dalma batma zonundan etkilenebilir. Ona dikkat etmek gerekiyor mutlaka. Burada şu soruya cevap aramamız lazım. Yani burada 5.5, biraz daha yükseltelim 5.8 büyüklüğünde bir deprem olursa Akkuyu buna dayanıklı şekilde yapıldı mı, yapılmadı mı? O soruya bakmamız gerekiyor. Bu biraz da siyasi olarak değerlendiriyor gibi geliyor bana. Yani bilimsel olarak o şekilde bakmak lazım. Japonlar bu tür işleri çok yapıyorlar ama sağlam yapıyorlar. Akkuyu ile ilgili bu şekilde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum." "Merkez üssünden uzaklaştıkça depremin etkisi azalıyor" Depremin büyüklüğünün merkez üssünden itibaren yavaş yavaş etkisinin azalmaya başladığını ifade eden Koç, Mersin’in 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde olduğu gibi 7 üzerindeki 7.6-7.8 büyüklükteki bir depremde ciddi şekilde sallandığını belirtti. Koç, mesafe açısından bakıldığında 1998’de Adana’daki Ceyhan bölgesinde gerçekleşen 6.2 büyüklüğündeki depremin, Kahramanmaraş merkezli depremler kadar etki oluşturduğunu kaydetti. Bu durumun da depremin olduğu yerle Mersin’e mesafesinin önem arz ettiğini gösterdiğine dikkat çeken Koç, "Mersin olarak düşündüğüm zaman sadece yerleşim merkezi değil, doğusunda Tarsus, batısına doğru Erdemli, Silifke, Anamur bölgesini de düşünecek olursak Adana’da olabilecek 6-6.5 büyüklüğündeki bir depremin, özellikle Tarsus bölgesinde, Mersin’in doğu kısımlarında ve kıyı bölgesinde daha büyük etkiler oluşturacağını tahmin ediyoruz. Kıyı bölgesinin bir de zemin özellikleri önemli oluyor depremin hasarıyla ilgili. Zemin özelliği açısından bu söylediğim yerler biraz risk taşıyan bölgeler. Yani biz Mersin’de sahil bölgesindeki zeminlerin iyi olmadığını, kuzeye doğru gittikçe zeminlerin daha iyi olduğunu net olarak görebiliyoruz. Araştırmalar da bunu söylüyor zaten. Bir de binaların kalitesinin önemi öne çıkıyor. Mesela eski Mersin dediğimiz çarşının olduğu bölgedeki eski binalar neredeyse yıkılacak duruma gelmiş. Bunların 6-6.5 büyüklüğündeki bir depremde bile yıkılabileceğini tahmin edebiliriz." "Üreticiler, tüketici ne isterse oraya yönelir" Konutların depreme dayanıklı yapılmasında tüketicinin de önemli bir faktör olduğunu belirten Koç, "Üretici, tüketicinin talebine karşılık verecek şekilde üretim yapar. Mesela ev alıyoruz; hepimiz eve gittiğimiz zaman ya bu evin banyosunda ne kullanılmış, balkonu büyük mü, önü açık mı, denizi görüyor mu? Hep bunları soruyoruz. Üreticiler, tüketici ne isterse oraya yönelir. Hiçbirimiz bu bina depreme uygun yapılmış mı? Yapının zemin özelliğini nedir? Zemin raporu var mı? Bunları sormuyoruz. Bunları sorsak herhalde müteahhit ona eğilir diye düşünüyorum" şeklinde konuştu.