GENEL - 26 Şubat 2017 Pazar 11:58

Ezidiler eziyetten kurtarıldı

A
A
A
Ezidiler eziyetten kurtarıldı

Diyarbakır’da yaklaşık 3 yıl belediyelerin kurduğu kampta sağlıksız koşullar altında yaşam mücadelesi veren Ezidiler, şüpheli ölümlerin, intiharların ve tecavüzlerin yaşandığı, terör örgütü PKK tarafından çocuklarının kullanıldığı kamptan kurtarıldı. Midyat’taki kampa nakledilen Ezidiler, burada kendilerine sunulan imkanla yeniden hayata tutundu.
Musul’un Sincar bölgesinin 3 Ağustos 2014’te DEAŞ’ın eline geçmesinin ardından kaçarak Türkiye’ye sığınan Ezidilerin yaklaşık 4 bini, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından Yenişehir Belediyesine bağlı piknik alanına yerleştirildi. Ancak kamp, kısa sürede kan dondurucu iddialarla gündeme gelmeye başladı. Şüpheli ölümlerin, intiharların ve tecavüzlerin yaşandığı kampta terör örgütü PKK’nın Ezidi çocukları eylemlerinde kullandığı iddiası da ortaya atıldı. Bu iddianın doğruluğu ise 6-8 Ekim Kobani olaylarında hastane tutanaklarının basına yansımasıyla kanıtlandı. Bunların yanı sıra kamptaki sağlıksız koşullar, mülteci çocuklara eğitim imkanı verilmemesi, altyapı yetersizliği, sağlık hizmeti verilmemesi ve benzeri gibi nedenler yüzünden binlerce Ezidi zaman içerisinde kamptan ayrılarak ya Avrupa’ya gitti ya da Kuzey Irak Kürt Yönetimi Bölgesi’ne döndü. Kampta kalan bin 86 Ezidi ise, zor şartlar altında yaşam mücadelesi vermeyi sürdürdü.
Kamp, Yenişehir Belediyesine kayyum atanmasının ardından AFAD’a devredildi. AFAD ekipleri, yaptıkları çalışma sonucunda kamp alanında sondaj suyu içildiğini, altyapının yetersiz olduğunu, kış koşullarına uygun olmayan çadırların üç yıldır kullanıldığını, ayrıca kampın dört parçaya bölünerek her bir parçasının bir belediyenin kontrolüne verilmesi nedeniyle standardın bulunmadığını belirledi. Bunun üzerine kampın tahliye edilmesi kararı alındı. Ezidiler arasından bir heyet kuran AFAD, bölgedeki kampları gezdirerek, kalmak istedikleri kampı kendilerinin belirlemesini sağladı. Mardin’in Midyat ilçesindeki kampı seçen Ezidiler, 4 Ocak’ta buraya yerleştirildi. Mardin Göç İdaresi Müdürlüğünce uluslararası koruma başvuruları alınan Ezidilerin kimlik, sağlık, sosyal yardım, eğitim ve benzeri kamusal hizmetlere erişimleri sağlandı. Diyarbakır’da belediyelerin kurduğu kampta yaklaşık 3 yıl yaşam mücadelesi veren Ezidiler, Midyat’ta yeniden hayata tutundu.
İhlas Haber Ajansı (İHA), Midyat’taki kampa girerek Ezidilerle görüştü. Kampın Diyarbakır’daki kamp ile kıyaslanamayacağını belirten Ezidiler, daha sağlıklı koşullarda yaşadıklarını anlattı. Burada çocuklarının eğitim gördüğünü, sağlık hizmetine 24 saat eriştiklerini, taziye çadırında taziyeleri kabul ettiklerini ifade eden Ezidiler, devletin tüm imkanlarını kendileri için seferber ettiğini, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm yetkililere teşekkür ettiklerini vurguladı.

“Diyarbakır’da bir sürü sıkıntı yaşadık”
DEAŞ’ın saldırmasının ardından kaçarak Türkiye’ye sığındıklarını anlatan Ahmet Hacı, “Kaçıp Türkiye Cumhuriyeti’nin kapısını çaldık, bizlere kapılarını açtılar. İlk geldiğimizde Diyarbakır kampına gittik. Orada maalesef bir sürü sıkıntı yaşadık. Çocuklarımız 3 sene okula gitmediler. Bizim hastalarımız da oluyordu, hastaneler de bizleri almıyorlardı. Yani biz orada bir sürü sıkıntılar yaşadık. Daha sonra AFAD’ın kampı olan buraya geldik. Şuanda iyi bir şekilde yaşıyoruz. Bizim için önemli olan sağlık ve eğitimdi. Şuanda çocuklarımız okullarına gidiyorlar, sağlık sorunlarımız olduğunda burada kampımızın içinde hastanemiz var. Sonuçta bizler mülteciyiz, evimizde olmadığımız için mutlaka burada eksikliklerimiz olacaktır. Sanırım şuan da Türkiye Cumhuriyeti’nde 3 milyon mülteci yaşıyor. Biz kendi durumumuzdan memnunuz” dedi.

“Çocukların okumasını sağladılar”
Kampta sığınmacı olarak yaşayan ve Ezidi çocuklara eğitim veren öğretmen Rose Acır Reşo, “DEAŞ tarafından mağrur edildik ve ailemle birlikte buraya sığındık. Çocuklarımla buraya geldim ve orada yaptığım öğretmenlik görevimi burada yapıyorum. Türkiye bize her türlü imkanı sağladı. Çocukların okuması için her türlü maddi ve manevi destekler bizlere verildi. Türk halkı çok iyi” diye konuştu.

“Burada geleneklerimizi yaşatabiliyoruz”
Kamptaki taziye çadırında bir yıl önce Diyarbakır’daki kampta hastalık yüzünden kaybettiği kuzeninin taziyelerini kabul eden Ezidi Piri Tahsin Musa, “1 yıl önce amcamın oğlunu Diyarbakır kampında hastalığından dolayı kaybettim. Amcamın oğlunun senelik hayrını buradaki kampın taziye evinde veriyoruz. Bu bizde bir gelenektir, adetimizdir. Geleneklerimizi burada yaşatabiliyoruz. Biz burada onun yemeğini verdik, hayratını verdik, taziyesini yapıyoruz” ifadelerini kullandı.
Nesrin İlyas Murat, kampta kendilerine çok iyi davranıldığını anlatarak, Diyarbakır’dan buraya getirildikleri için memnun olduklarını kaydetti.

“Burası Diyarbakır’daki kamptan daha iyi”
Diyarbakır’daki şartların buradaki kadar iyi olmadığını söyleyen Hayri Süleyman, şunları kaydetti:
“Diyarbakır’da eğitim ve sağlık konusunda çok sıkıntılar yaşıyorduk. Bizleri AFAD ekiplerine de teslim etmiyorlardı. Daha sonra AFAD’a teslim edildikten sonra bizleri buraya getirdiler. Buradaki durumumuz Diyarbakır’dan daha iyidir. Burada imkanlarımız yavaş yavaş daha iyiye gidiyor, eksikliklerimiz tamamlanıyor.”

“Bizden hiçbir şeyi esirgemediler”
Kampta sunulan olanaklar nedeniyle kendilerini evlerinde hissettiklerini anlatan Davut Murat Kari, şunları söyledi:
“Biz Türkiye’ye giriş yaptığımızdan bu yana devletten tutun kaymakama, Milli Eğitime varana kadar bize her türlü desteği, olanağı sağladılar ve hiçbir şeyi bizlerden esirgemediler. Hatta bizleri Türk vatandaşlarından öncelikli yaptılar. Ben bizzat Recep Tayyip Erdoğan ile iki defa görüştüm. Hatta buraya geldiğinde de kendisiyle görüştüm. Bize söyledikleri şunlardı; ‘Bir lokma ekmeğimiz olsa o lokmayı sizlerle paylaşırız, ekmeğimizin yarısı bizimdir, yarısı da sizlerindir. Kendinizi burada yalnız hissetmeyin, sizlere her türlü imkanımızı sağlayacağız.’ Kendisine çok teşekkür ediyoruz.”

“Günde 80-100 hastaya bakıyoruz”
5 ay önce Midyat Devlet Hastanesinde göreve başladığını ve kampta nöbetçi olduğunu anlatan Dr. Ozan Dörtkol ise, “Her gün bir tabip Midyat Devlet Hastanesinden görevli olarak kampa geliyoruz. Bugünkü nöbetçi hekim benim. Öğleden önce poliklinik, sonra sevklerin işlemlerini yapıyoruz. Günde 80 ila 100 civarında hastamız geliyor. 24 saat burada bir hekim, bir hemşire ve bir otomasyoncu görev yapmaktayız. Burada acil bir durum olduğunda öncelikle biz müdahale ediyoruz. Burada halledemediğimiz bir işlem olduğunda da istediğimiz vakit de Midyat Devlet Hastanesine sevk yapabiliyoruz. Bunun dışında Midyat Devlet Hastanesinde olmayan uzmanlık alanlarımız var. Mesela dermatoloji gibi. Bunların olduğu durumlarda da hafta içinde Mardin Devlet Hastanesine sevk ediyoruz” dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Aydın CHP’li Başkana gelen tebrik çiçekleri Abdurrahmanlar imamına ev oluyor Mart ayında gerçekleştirilen yerel seçimlerinde Germencik Belediye Başkanı Seçilen CHP’li Burak Zencirci’ye gelen tebrik çiçekleri ilçeye bağlı Abdurrahmanlar Köyü imamına ev oluyor. Mazbatayı aldıktan sonra Belediye Binası’na gelen yüzlerce tebrik çiçeği özel bir firmaya satılarak geliri Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’ne bağışlandı. Cuma günü akşamı mesai bitiminden sonra Belediyeye gelen çiçekçiler, belediyenin girişinden başkanlık makamının bulunduğu 3. kata kadar sıralanan yüzlerce çiçeği topladı. Amaçlarının hem farkındalık oluşturmak hem de çiçeklerin kamuya yararlı bir işte kullanılmasını sağlamak olduğunu belirten Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, çiçeklerin atışından elde edilen geliri makbuz karşılığı dernek yönetimine bağışladı. Belediye Başkanı Zencirci’ye anlamlı davranışından dolayı teşekkür eden Abdurrahmanlar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Hasan Hüseyin Kara ve Köy Muhtarı Akif Şahan, “Başkan köye geldiğinde söz vermişti. Sağ olsun sözünü yerine getirdi. Bu bağış, köyümüzde görev yapacak imama lojman yapımında kullanılacak” diye konuştular. Germencik Belediye Başkanı Burak Zencirci, "Seçimlerden önce muhtar beye bu sözü vermiştik. Köyümüzün bazı sıkıntıları var. O sıkıntıları gidermek adına seçimden 25 gün önce muhtarımıza, ’Seçimi kazandıktan sonra Mayıs ayının ilk haftası geleceksin. Değerli dostlarımızdan ve vatandaşlarımızdan gelen tebrik çiçeklerimizi çiçekçiye satıyoruz. Buradan elde ettiğimiz geliri de derneğe bağışlıyoruz. Dernek de o sıkıntılı buradan elde edilecek gelirle karşılayacak’ demiştik. Bugün de bu sözümüzü tutuyoruz. 30 bin TL civarında bir gelir elde ettik. Bu rakam derneğimiz için fena bir rakam değil. Bu son olmayacak. Köy derneklerimize elimizden geldiğince bu yardımlarımız devam edecek" diye konuştu.
Gaziantep 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Günü SANKO Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Romatoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Bünyamin Kısacık, iltihaplı bel ve kalça romatizmasının (Ankilozan Spondilit) en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu bildirdi. 4 Mayıs Dünya Ankilozan Spondilit Farkındalık Günü nedeniyle açıklama yapan Prof. Dr. Kısacık, “Mayıs ayının ilk cumartesi günü, Dünya Ankilozan Spondilit Günü olarak kutlanır. Tüm dünyada kutlanan Ankilozan Spondilit Günü’nde bu yıkıcı hastalığa dikkat çekerek, hastalığın etkilerini anlamak ve toplumu bilgilendirmek amaçlanmaktadır” dedi. Kronik iltihaplı bir romatizmadır Ankilozan spondilitin öncelikle omurgayı etkileyen kronik iltihaplı romatizma olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, toplumlar arasında sıklığı değişmekle birlikte her bin kişiden 1-10’unda bu hastalığın görülebildiğine vurgu yaptı. Ankilozan spondilitin en belirgin özelliğinin sabahları ortaya çıkan bel ve kalça ağrısı olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kısacık, geceleri hastayı uykudan uyandıran bel ağrılarının da belirtiler arasında bulunduğuna dikkat çekti. Genellikle 20-30 yaşlarında ortaya çıkan bu hastalıkta diz ekleminde ağrı şişlik, topuklarda ağrı, gözde üveit olarak adlandırılan iltihabi durumların da ortaya çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Kısacık, şu bilgileri paylaştı: “Hastalık tanı konmadığı zaman maalesef şekil bozukluğu, erken emeklilik ve iş gücü kaybına neden olabilmektedir. Tanı için hastalarının şikayetlerinin yanı sıra ilgili eklemlerin manyetik rezonans (MR) ya da röntgen gibi yöntemlerle görüntülenmesi gerekmektedir.” Tedavi “Ailesel geçişi oldukça yüksek olan bu hastalık, erken tanı sonrası çok başarılı şekilde tedavi edilmektedir” diyen Prof. Dr. Kısacık sözlerini şöyle tamamladı: “İlaç tedavisinin yanı sıra egzersiz, kilo kontrolü gibi genel yaşam önerileri de büyük önem taşımaktadır. Ankilozan spondilit hastalarının doğru bilgi edinebilmeleri için bu konuyla yakından ilgilenen Romatoloji Uzmanları, ilgili hasta dernekleri ve Romatoloji Derneklerine ulaşmaları en sağlıklı yol olacaktır.”
İstanbul Türkiye’de çocukların yüzde 30’u toksik ebeveyn ile karşı karşıya Son zamanlarda sıklıkla duyulan toksik ebeveynlik kavramı hakkında bilgilendiren İstanbul Arel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, Türkiye’de yüzde 20-30 oranda çocuğun toksik ebeveyne maruz kaldığını söyledi. Bunun sonucunda depresyonun en fazla görülen hastalık olduğuna işaret eden Kocayörük, “Depresyon hastalarının yüzde 50’sinde travmatik çocukluk yaşantıları söz konusudur. Ülkemiz için de aynı şey geçerli. Genelde depresyon görüntüsü altında olan kişilerin de toksik ebeveynlere maruz kaldıklarını biliyoruz” dedi. Son dönemlerde oldukça yaygınlaşan ‘toksik’ kavramı birçok alanda karşımıza çıkıyor. Bunlardan biri de ‘toksik ebeveynlik’ kavramıdır. Bu kavram; ebeveynlerin çocukları için en iyisini istese de bazen onları fazlaca sıkmaları ya da özgür bir birey olmalarını kısıtlamaları anlamına geliyor. Anne babaların da aslında toksik ailelerden geldiğini belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Su Kocayörük, “Bu yüzden ilişki ve bağlanma şekilleri aslında çocuklarını da etkiliyor. Hatta çocuklarının da ilerde kuracakları ilişki yine toksik şekilde devam edebiliyor. Nesilden nesle aktarılıyor. Burada suçlu aramak yerine çözüme odaklanmalı” açıklaması yaptı. “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri toksik ebeveynliktir” Toksik ebeveyn davranışlarını sıralayan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük, “Küçümseyici, aşağılayıcı tavır takınmaları, negatif geri bildirimler vermeleri, sürekli çocuğu didiklemeleri, sınırları aşmaları, çocuğun birey olduğunu kabul etmekten ziyade kendilerinin bir uzantısı olduğunu görmeleri toksik ebeveynliktir. Örneğin bu ebeveynler; çocuğu sınavda 99 notu aldığında ‘neden 100 almadın’ diye eleştirirler, çünkü hiçbir şeyle yetinmezler. Sürekli çocuk üstünde baskı, otoriter kurarlar. Bunun en büyük nedenleri arasında ise ailelerin çocuklarına empati yapamaması, çocuğun ihtiyaçlarını göremeyip anlayamaması yer almaktadır. Tabii bunu bile isteye yapmıyorlar. Çünkü onların da kendi ihtiyaçları zamanında görülmeyerek onlara da bu şekilde davranıldı” dedi. “Değerlilik ihtiyacı karşılanmayan çocukların kendini geliştirmesi zordur” Tedavisinde ise terapistlere büyük iş düştüğünü belirten Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük şunları söyledi: “İnsanlar kendilerinin farkında da olmalıdır. Ama genellikle bu durumun farkında olmazlar. Sevilmeyip sayılmayan, biricilik ve değerlilik ihtiyacı karşılanmamış çocukların kendilerini geliştirmesi oldukça zordur. Bu yüzden kendilerinden beklentileri de düşüktür. Dünyaya genellikle olumsuz bakarlar. En önemlisi de öğrendikleri bağlanma biçimini, hayatlarında benzer bağlamda gösterecekler. Örneğin; sevgili, eş, arkadaşlık ilişkilerinde bu tarz bağlanma ilişkisi olacak. Mesela aşağılayıcı bir bağlanma stili gördüyse etrafındakileri aşağılayacak. Toksik ebeveynler genellikle klinik tanı almamış olsa da çoğunlukla ruhsal bozukluğu ya da kişilik bozukluğu olan kişilerdir. Narsist bir ebeveynle birlikteyseniz narsist olma ihtimaliniz çok yüksek. Kaygılı bir ebeveynle büyüyorsanız kaygılı olma ihtimaliniz çok yüksek.” “Ailelerini olduğu gibi kabul edip sınır çizerek hayatlarına devam etsinler” Ailelere ve özellikle de çocuklarına önerilerde bulunan Dr. Öğr. Üyesi Kocayörük son olarak şunları söyledi: “Aileler açık iletişimde olmalı. Çocuğunu dinlemeyi öğrenen her aile, bu anlamda yol katedecektir. Çünkü çocukların ihtiyaçlarını öğrenebildiklerinde, hissedebildiklerinde zaten tutumlarını değiştirecekler. Anne babalar kendilerine şunu sorsunlar; ‘ben çocuğumdan ne istiyorum, o benim bir uzantım mı, ona gücümü mü göstereyim, o benim her dediğimi yapsın mı?’ Yoksa sadece o benim çocuğum ve o ayrı birey. ‘O da kendi başına bir birey olarak kendi hayatını ve kendi yolunu bulacak’ şeklinde mi düşünüyorlar? Bu tür ailelere maruz kalan çocukların tutunacak dala ihtiyacı vardır. Öğretmen ya da başka akrabadan özdeşim kuracağı birilerini bulabilirler. Bu onlara iyi gelecektir. Aileler çoğunlukla toksik olduğunu kabul etmez. Çocuklar toksik bir aileye sahipse onları olduğu gibi kabul edip kendi sınırlarını çizebilir. Ebeveyniyle kuracağı empatik ilişkide çocuk, öfkelenmeyi ve kızmayı bırakabilir. Öfke ve kızmayı bıraktığında da onları olduğu gibi kabul edebilir. Olduğu gibi kabul ettikten sonra da kendi yolunu çizebilir. Diğer türlü anne babasına tepkili hayat yaşamak onları; madde bağımlılığına, kötü arkadaşlar edinmeye, kendine zarar verici davranışlarda bulunmaya kadar götürür. Çünkü kızgınlık ve öfke buna iter. Ailelerini anlayabilirlerse ailesinin onu anlamasını beklemeden hayatlarına devam edebilirler.”