YEREL HABERLER - 05 Aralık 2016 Pazartesi 14:03

Büyükşehir Belediyesi’nden 2 bölgeye ’telli terbiye sistemi’

A
A
A
Büyükşehir Belediyesi’nden 2 bölgeye ’telli terbiye sistemi’

Mersin Büyükşehir Belediyesi, üzüm üretimini yaygınlaştırmak, çeşitliliği artırmak ve üretimi daha verimli hale getirmek amacıyla Çamlıyayla’nın Kale Mahallesi Kaleardı mevki ve Gülnar’ın Üçoluk Mahallesi’nde modern bağcılık anlamında bir ilki daha gerçekleştirerek, telli terbiye sistemini kurdu.
Mersin Büyükşehir Belediyesi, tarımsal destek projesi kapsamında Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü işbirliği ile bir ilki daha gerçekleştirerek üzüm üretimini yaygınlaştırmak, üretimi daha verimli hale getirmek ve üzüm çeşitliliğini artırmak amacıyla, Çamlıyayla’da yaklaşık iki dekarlık, Gülnar’da da bir dönümlük bir alanda Telli Terbiye Sistemi Projesi’ni hayata geçirdi. Telli terbiye sisteminde asmanın yeşil kısımlarının dik bir şekilde yerle temas etmeden durabilmesi ve bu noktada sürgünlerin tellere bağlanarak asmanın iç kısmının daha iyi hava alması sağlanır. Daha iyi hava alan asmalar mantar hastalıklarından korunmuş olurlar ve çok daha hızlı gelişirler. Bu sayede hastalık gelişimi azaltılan asma daha iyi ısı ve ışık alarak üzümde daha iyi bir renklenme ve daha iyi bir kalite elde edilir ve kültürel işlemler daha kolay yapılır. Hasat kolaylığı sağlamasının yanı sıra bu sistemde iş gücü kolaylığı da elde edilir.
En önemli geçim kaynağı bağcılık olan Çamlıyayla üreticisine katkı sağlamak amacıyla hayata geçirilen proje kapsamında kurulan telli terbiye sistemi ile Çamlıyayla’da bir ilk gerçekleştirilerek, ilk bağ tesisi oluşturuldu. Proje çerçevesinde Çamlıyayla’da yetişen ve yöresel bir üzüm çeşidi olan tilki kuyruğu üzümüne ek olarak, bölgede 18 civarında yeni çeşit üzüm yetiştirilmeye başlandı. Bunlardan 15 tanesi Mersin için tamamen yeni çeşit iken, 3 tanesi de Çamlıyayla için yeni bir tür olacak.
Gülnar ilçesi de Çamlıyayla gibi yayla bağcılığının yoğun olduğu bir ilçe olarak dikkat çekiyor. Ancak burada üreticiler Çamlıyayla’nın aksine kurutma üzüm yetiştiriciliği yapıyor. Bu sayede ciddi gelir elde eden üreticiler dönem dönem özellikle Mayıs ve Temmuz aylarında esen poyraz rüzgarlarından dolayı bağlarını telli terbiye sistemine geçiremiyor. Mersin Büyükşehir Belediyesi ile Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü bu sorunu çözme noktasında işbirliğine giderek, telli terbiye sistemini Gülnar’a da getirdi. Gülnar’da uygulanan sistem Çamlıyayla’da uygulanan sistemden farklı olarak rüzgarın etkisini en aza indirmek amacıyla kuruldu. Asmanın gövdesi fazla havaya kaldırılmadan mümkün olduğunca aşağıda tutularak sürgünleri tellere bağlama işlemi gerçekleştirildi. Çamlıyayla’da rüzgar sorunu olmadığı için sürgünleri tellere bağlama gereği duyulmazken, Gülnar’da sistem hem rüzgarın geldiği yöne paralel olarak hem de sürgünler tellere bağlanacak şekilde kurularak sürgünlerin kırılması ve savrulması engellendi. Telli Terbiye Sistemi ile hem verimde artış sağlandı hem de üzüm kalitesindeki iyileşmenin yanı sıra üreticiler için hasatta bir haftalık bir erkencilik elde edildi.
Konuyla ilgili açıklama yapan Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü ziraat yüksek mühendisi Mehmet Erdem Kiraz, “Telli terbiye sistemini yaygınlaştırmak istiyoruz. Bu sistemle dekar başına verimde önemli bir artış sağlanabilecek ve ilaçlamalarla daha etkin bir noktaya gelinebilecek. Eski sistemde uygulanan ilaçlamalarda ilaçlama etkinliğinin düşük düzeyde kalmasından dolayı ilaçlama yapılmasına rağmen hastalık ve zararlı gelişimi engellenemiyordu ancak telli terbiye sistemlerinde bu hastalık ve zararla mücadele çok daha kolay olacak. Asma üzerindeki üzümlerin daha iyi havalanma ve daha iyi ışık almasından dolayı üzümün kalitesinde de daha iyi artış görülecek. Bu noktada telli terbiye sistemi uygulayarak yöreye örnek olmasını istedik” dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.