YEREL HABERLER - 22 Şubat 2017 Çarşamba 14:22

Ceylan: “Mersin’deki akaryakıt depoları yer altına alınmalı”

A
A
A
Ceylan: “Mersin’deki akaryakıt depoları yer altına alınmalı”

Yeraltı Doğalgaz ve Akaryakıt Depolama Sempozyumu Düzenleme Kurulu Üyesi İsmail Ceylan, Kazanlı, Karaduvar bölgesinde yoğunlaşan akaryakıt depolama tesislerinin yer altına alınmasıyla Mersin’in tarımdan turizme çok geniş bir alan kazanacağını söyledi.
Yeraltı Doğalgaz ve Akaryakıt Depolama Sempozyumu Düzenleme Kurulu Üyesi ve Danışman Ceylan, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) 10 No’lu Akaryakıt, LPG, Madeni Yağ ve Enerji Meslek Komitesi Üyelerine yer altı akaryakıt depolaması hakkında bilgi verdi. Mevcut durumuyla akaryakıt depolarının yoğunlaştığı Karaduvar ve Kazanlı bölgesinin bombaya benzediğini kaydeden Ceylan, bu alanda bir tesiste çıkacak yangının tüm bölgeyi tehdit edeceğini belirtti. Bu nedenle depolamanın yer altına alınmasının hem sektör hem de kent güvenliği açısından büyük önem taşıdığını vurgulayan Ceylan, “Türkiye’de teknik açıdan yer altı depolamasında en uygun bölge Mersin. Bu imkanları iyi değerlendirilmeli. Depoların yer altına indirilmesiyle birlikte yeni üst yapı yatırımları için büyük bir arazi kazanımı da sağlanacak” dedi.
Yeraltı depolaması için ilk olarak tuz yataklarına ihtiyaç olduğunu anlatan Ceylan, “Mersin uygun kalitede tuz yataklarına sahip. İkincisi bu tuzu çıkartıp depolama için yer açtığınızda tuzu atabileceğiniz deniz var. Ayrıca akaryakıtı ulaştırabileceğiniz bir limana sahipsiniz. Bu nedenle Türkiye’de akaryakıtın yer altında depolamasında en uygun bölge olduğunu söyleyebilirim. Örneğin Yozgat’ta tuz yatakları var ama bu tuzu atabileceğiniz bir deniz yok” ifadelerini kullandı.
“Maliyetler daha uygun”
Yer altında oksijen bulunmaması nedeniyle yanma, patlama riski bulunmadığını bu nedenle güvenli bir depolama alanı olduğunu dile getiren Ceylan, aynı zamanda büyük hacimlerle depolamaya da olanak sağlandığını ifade ederek, bundan da ticari avantajlar elde edildiğini söyledi. Yatırım maliyetlerinin de konuma bağlı olarak yer üstündeki depolama alanlarına göre 1/3’ten 1/10’a kadar değişen oranlarda daha uygun olduğunu vurgulayan Ceylan, hem güvenli hem stratejik hem ekonomik bir yatırım fırsatı olduğunun altını çizdi. Petrolün ucuz olduğu dönemlerde volümlü depolama yapılarak büyük avantajlar elde edilebileceğine dikkat çeken Ceylan, Mersin ve Adana bölgesinde doğalgaz depolamalarının yer altına inmeye başladığını, bunun akaryakıt için de kullanılmasının kaçınılmaz olduğunu belirtti.
Dünyada bu yöntemle en büyük depolamanın Amerika’da bulunduğuna işaret eden Ceylan, Avrupa’da ise en büyük depolamanın Almanya’da yapıldığı bilgisini verdi. “Almanya bir seferde 6 aylık gazını bu yöntemle depoluyor” diyen Ceylan, enerji ithalatı projeksiyonlarının uzun vadeli yapmasına rağmen bu enerjinin depolanmasına dair projeksiyon yapılmadığını kaydetti. Ceylan, yeraltı depolarının yapılmasının 10 yılı aldığını, bu nedenle vakit kaybedilmeden yapımına başlanması gerektiğini söyledi.
Böylesi bir depolamanın yer üstünü rahatlatacağını, böylece yerin hem altının hem de üstünün ticari yatırımlara açılabileceğini vurgulayan Ceylan, Kazanlı bölgesinin turizmde daha etkin kullanılabileceğini ifade etti. Ceylan, bu yıl 12-14 Nisan tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek Türkiye 2. Uluslararası Yeraltı Doğalgaz Depolama Konferansı’nı bölgenin mevcut avantajları nedeniyle önümüzdeki yıl Mersin’de Yeraltı Akaryakıt Depolama Konferansı olarak düzenlemek istediklerini sözlerine ekledi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.