EKONOMİ - 19 Mart 2018 Pazartesi 14:57

Hisarcıkoğlu: "Hukuk sistemi sadece devletin değil ekonomin de direğidir"

A
A
A
Hisarcıkoğlu: "Hukuk sistemi sadece devletin değil ekonomin de direğidir"

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıkloğlu, yargı sisteminin yavaş çalışmasından herkesin şikayetçi olduğunu belirterek, "Hukuk sistemi sadece devletin değil ekonominin de direğidir.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıkloğlu, yargı sisteminin yavaş çalışmasından herkesin şikayetçi olduğunu belirterek, "Hukuk sistemi sadece devletin değil ekonominin de direğidir. Çünkü hukuk demek, güven demektir. Su ve ekmek nasıl bir ihtiyaçsa hukuk da aynen öyle bir ihtiyaçtır" dedi.


Başkan Hisarcıklıoğlu, Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi açılışına katıldı. Açılışa Başkan Hisarcıklıoğlu’nun yanı sıra Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar, Mersin Barosu Başkanı Ali Er, MTSO Başkanı Şerafettin Aşut ile iş dünyası temsilcileri katıldı. MTSO Başkanı Aşut’un konuşmasının ardında kürsüye çıkan TOBB Başkanı Hisarcıkloğlu, Çanakkale’de şehit olanları minnetle andıklarını söyledi. Bugün Türk milletinin istiklal ve istikbal mücadelesinin Afrin’de Zeytindalı Harekatında devam ettiğini belirten Hisarcıkloğlu, "Orada mücadele eden askerlerimize de buradan selamlarımı gönderiyorum. Şehitlerimizi rahmetle yad ediyor, gazilerimize acil şifalar diliyoruz. Allah kahraman Mehmetçiğimizi korusun, ordumuzu muzaffer kılsın, birlik ve beraberliğimizi de muzaffer eylesin" diye konuştu.



"Hukuk sisteminin yavaş çalışmasından herkes şikayetçi"


Bugün MTSO’nun Mersin’e yeni bir eser daha kazandırdığını belirten Hisarcıklıoğlu, “Odamız inisiyatif alarak tahkim ve arabuluculuk merkezini kurması çok önemli. Zira yargı sisteminin yavaş çalışmasından hepimiz şikayetçiyiz. Hukuk sistemi sadece devletin değil ekonominin de direğidir. Çünkü hukuk demek, güven demektir. Güven olursa girişimcilerimiz önünü görür, daha kolay risk alıp yatırım yapar, istihdam sağlar. Adil ve etkin bir hukuk sistemi olması bu noktada çok önemli. Aslında bizim kültürümüzde, inancımız da hukukun yeri ayrı. Mülkün temelinde adaletin olduğuna inanan bir milletiz. Bireylerin haklarını savunan, insanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesi bu topraklardan çıktı. Eğer hukuk sistemi iyi işlerse toplumda da güven duygusu artar. Kişilere, kurumlara ne kadar çok güven duyulursa ekonomide o kadar iyi ve adil işler. Dolayısıyla su ve ekmek nasıl bir ihtiyaçsa hukuk da aynen öyle bir ihtiyaçtır. Yani hukuk demek ekmek demek" şeklinde konuştu.



"Mahkemelere her sene 7 milyona yakın dosya gelmektedir"


Mahkemelerin, hakimlerin her geçen gün iş yükünün arttığını vurgulayan Hisarcıklıoğlu, şöyle devam etti:


"Yargıdaki en önemli sorunda iş yükü. Burada hem süre uzamaktadır hem de kalite düşmektedir. Buda vatandaşın adalete erişimini zorlaştırmaktadır. Adalet zamanında ve doğru tecelli etmeyince adalet sistemine olan güven azalmaktadır. Avrupa’da bir hakim yılda ortalama 200 dosyaya bakarken, ülkemizde bir hakim ise yılda 700-800 dosyaya önüne gelmektedir. Bir yılda 250 iş gününün var olduğunu sayarsak, hakimlerimiz sabah bir dosya, öğlen bir dosya, akşamda eve gitmeyip bir dosyaya bakıp karar vermelerini bekliyoruz. Mahkemelere her sene 7 milyona yakın dosya gelmektedir. Bunların 4 milyonu o sene karara bağlanıyor, 3 milyon dosya ertesi seneye kalmaktadır. Peki bizleri en çok ilgilendiren iş davalarında durum ne. Mahkemeye gelişiyle, karar verilmesi arasındaki geçen süre son 5 senede 250 günden 450 güne çıktı. Bazı mahkemelerde duruşma tarihleri 6 ay sonrasına bırakılıyor. Bu kadar uzun süren yargılamadan da herkes zarar görmektedir. Bir önemli sıkıntı da uygulamada yaşanmaktadır. İş mahkemelerindeki davaların neredeyse yüzde 99’ununu iş veren aleyhine sonuçlanmaktadır. Bu durumda insanın aklına şu soru gelmiyor değil. Bu ülkede iş verenlerin müteşebbislerin hepsi mi haksız, hepsi mi hatalı. Bu mümkün mü? İşin doğrusu hak edene hak ettiğin vermektir."



"Son 2,5 ayda arabuluculuğa 21 bin dosya gitti"


Arabuluculuk sisteminin devrim niteliğinde olduğunu kaydeden Hisarcıklıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Biz bu sisteme geçen en son ülkelerden biriyiz. Esasında fikrin patenti de bize ait. Arabuculuğun temelinde ahilik kültürümüz vardır. O dönem 2 kişi anlaşamazsa o günkü ticaret ve sanayi odası başkanı ahi babaya giderdi ve ahi baba onları anlaştırırdı. Sonra biz bu anlayışı terk ettik, gelişmiş ekonomiler sahiplendi. Bunu modernize ettiler. En az bir sene sürecek bir mahkeme hükmü arabuluculuk sistemiyle bir günde elde edilebilmektedir. İş dünyası olarak bu tür alternatif çözümlerin ülkemizde olmasını yıllardır hayal ederdik ve ısrarla isterdik. Nihayet bizim de hukuk sistemimize girdi. İşçi, işveren arasındaki arabuluculuk artık zorunlu hale geldi. Biz arabuluculuğu adalete hızlı erişim olarak görüyoruz. İş, işveren arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde iş adamların arasındaki alacak, verecek davalarında da arabulucukla süreçler kısalacak. 2,5 ayda 21 bin anlaşmazlık arabuluculuğa gitti. Bunların yüzde 68’i uzlaşmayla bitti. Başarılı anlaşma oranını artırmak için bu sistemi geliştirip, yaygınlaştırmamız lazım. MTSO gibi odalarımız bu konuda hemen adım attılar. MTSO 3 pilot bölge konusunda hemen sorumluluk üstlendi. Odamızın hukukçuları da gerekli eğitimi alarak arabulucu oldular. Bu merkezi de kurarak hizmeti üyelerimizin ayaklarına kadar getirdiler. Hukuk sistemini daha sağlıklı hale getirdiğimizde ülkemiz ve ekonomimizde o derece güçlenir. Öyle bir hukuk sistemimiz olmalı ki herkes adaletten emin olmalı, adaletin terazisinden kimse şüphe duymamalı. Eğer adalet doğru tartar, kılıcı doğru keser, adalet doğru zamanda tecelli ederse devlet ve sisteme inançta o ülkede kuvvetlenir. İşte o zaman daha güçlü bir ülke, daha zengin bir millet oluruz."



"Artık en fazla 28 gün içinde sorun çözülüyor"


Adalet Bakanlığı Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar ise uyuşmazlık yaşandığında bir an önce adalete erişmek istediklerini kaydederek, “Çünkü geç gelen adalet, adalet değildir. İşte bir an önce adalete erişim anlamında arabuluculuk gerçekten çok önemli bir alternatif olarak karşımıza çıktı. Şu ana kadar geçen yıl çözdüğümüz 27 bin 500 dosya var. Bunların yüzde 89’u bir günde ve bir günden daha az zamanda çözümlenmiş zamanda. Artık iş uyuşmazlıklarını kanunda en fazla 27 günde çözebileceğimizi açıklamış olduk. Bu yılda şu ana kadar bize ulaşan uyuşmazlıklardan 15 bin uyuşmazlığı olumlu bir şekilde sonuçlandırdık. Geçen yıl itibarıyla baktığımızda iş mahkemelerindeki ilk derece mahkemesindeki görülme süresi 542 gün. Şimdi arabuluculukta ise 28 gün içinde sorun çözülüyor. İkinci olarak baktığımızda arabuluculuk süreci ekonomik olarak da karşımıza çıkıyor. Çünkü arabuluculuk sonucunda iş veren dünyası davayı kaybettiğinde yargılama ücretleri, harç, karşı vekalet ücreti, diğer ücretlerle birlikte 1 ise 3 ödemek zorunda kalıyor davanın sonucunda. Oysa arabuluculuk bir yargılama olmadığı için sadece arabuluculuk ücreti dışında bir masrafı da olmadığı için daha ekonomik bir sistem olarak da iş verenimize hizmet vermektedir. Yine ticari dünya için arabuluculuğun en önemlisi de damga vergisinin getirdiği vergi muafiyetidir. Arabuluculuğun en önemli konusu da gizlilik olarak karşımıza çıkmakta. Ticaret için ticari sırların korunması, itibarları önemlidir. İşte arabuluculuk sisteminde konuşulanlar, bilgi, belgeler arabuluculuk sürecinde olan her şey arabuluculuk sürecinden sonra açıklanamaz. Bu bilgileri ortaya çıkan kişi 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılır" dedi.


Konuşmaların ardından tahkim ve arabuluculuk merkezinin açılışı yapıldı. Açılışın ardından protokol üyeleri merkezi gezerek, bilgi aldı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Uluslararası Urla Enginar Festivali başladı Uluslararası Urla Enginar Festivali, 10’uncu kez misafirlerini ağırlamaya başladı. Kortej yürüyüşü ve resmi törenle açılan festivalde konuşan Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, “Bu festival bir Urla hikayesidir. Bu hikayeyi çiftçilerimiz, aşçılarımız yazdılar” dedi. Bu yıl 10’uncusu düzenlenen Uluslararası Urla Enginar Festivali kortej yürüyüşü ve açılış töreniyle ziyaretçilerini ağırlamaya başladı. Üç gün boyunca renkli ve coşkulu programlarla devam edecek olan festival pazar günü sona erecek. Festivalin ilk gününde Urla Jandarma Kavşağından Cumhuriyet Meydanına doğru yapılan kortej yürüyüşü ve törene İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, CHP Genel Başkan Yardımcıları Deniz Yücel ve Gülşah Deniz Atalar, Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, Urla Kaymakamı Mustafa Gözlet, milletvekilleri, siyasi parti temsilcileri, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, oda başkanları, çiftçiler ve çok sayıda vatandaş katıldı. Urla Jandarma Kavşağından Cumhuriyet Meydanına kadar kalabalık bir kortejle belediye binasına kadar yürüyen grup ardından korteje katılan çiftçileri, üreticileri ve STK’ların geçişini izleyerek selamladı. Kortej geçişinin ardından resmi açılış törenine geçildi. Festivalin açılışında konuşan Urla Belediye Başkanı Selçuk Balkan, festivalin tüm Urlalıların emeği olduğuna dikkat çekerek, "Enginarın hikayesini bugün yeniden daha güçlü ve daha lezzetli yazmanın heyecanını yazıyoruz. Bu festival bir Urla hikayesidir. Bu hikayeyi çiftçilerimiz, aşçılarımız yazdılar. Bu festivalde Ahmet amcanın Fatma teyzenin alın teriyle topladığı ürünlerin tadına bakacaksınız. Birbirinden farklı lezzetlerle buluşacaksınız. Bu festivalde stantları başında 100’den fazla enginar üreticimiz sizleri ağırlayacak. Urla’da toplam bin 900 ton enginar üretiliyor” diye konuştu. "Toprağımız üreticide kalsın" Festivalin temel amacının üretimde kalkınma olduğunun altını çizen Balkan, “Bu festival bizlere atalarımızın mirası. Asıl amacımızın, alacağı ile vereceğini denk getirmeye çalışan esnafımızın yüzünü güldürmek için olduğunu bilmeliyiz. Bu festivalin asıl amacının; üreticimizin alın teriyle okuttuğu çocukları için olduğunu bilmeliyiz. Bu festivalin asıl amacının; topraktan sofranıza aracısız sağlıklı ürünler götürecek olan sizler için olduğunu bilmeliyiz. Bu bereketli topraklar bizlere asırlardır Yarımadaya özgü çok özel tarım ürünleri armağan ediyor. Enginarımız, kınalı bamyamız, susuz kavunumuz, çileğimiz, kuşkonmazımız, üzümümüz, otlarımız, hurma zeytinimiz ve çok daha fazlası Bu coğrafya bize çok cömert davranıyor. bizim görevimiz de bu coğrafyaya ve tarım arazilerimize sahip çıkarak gelecek nesillere bırakmaktır. Biz istiyoruz ki, bizim toprağımız üreticide kalsın. Tarım arazilerimizi korumak, sürdürülebilir kırsal kalkınma politikaları geliştirip, pazar payımızı büyütmek en büyük hedeflerimizden biri. Amacımız katma değeri yüksek pazar payı olan ürünler yetiştirmek. Bizim amacımız, enginar gibi anlatacağımız yeni hikayeler yazmak. Bugüne kadar yanlış tarım politikaları yüzünden toprağına küsen çiftçimizin ekonomisine can suyu sağlamak boynumuzun borcu. Ülke kalkınması yerelden başlar diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yolundan giderek kooperatiflerimizi desteklemek bizim boynumuzun borcudur. Ülkemizi kalkındıracak politikanın üretim politikası aşikarken bizler ürünlerimizi ithal etmek yerine kendimiz yetiştireceğiz” dedi. "Selçuk Başkanımızı tebrik ediyorum" İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay ise Urla’nın kayyumdan alındığına dikkat çekerek başladığı konuşmasında şunları söyledi: "Bizler kısa bir süre önce İzmir’imize hizmet etmeye talip olduk bunu yaparken en önemli amaçlarımızdan biri kentimizi bir demokrasi kenti yapmaktı. Binaların depreme dayanıklılığı nasıl sağlam bir temel üzerine inşa edilmesine bağlıysa bizim de belediyeler olarak alacağımız yol demokrasi zeminine bağlıdır. Selçuk Başkanımızı tebrik ediyorum. Bizler de Büyükşehir Belediyesi olarak tüm çalışanlarımızla birlikte İzmir’in tüm ilçelerinin yanında olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. "Urla dayanışma ile kalkınmaya devam edecek" Festivalin Urla ekonomisine olan katkısına da değinen Başkan Tugay, “Güzel İzmir’imize hizmete talip olduğumuzda temel hedeflerimizden biri İzmir’i kalkınmada örnek bir kent yapmaktı. Bu hedefe kültürel, sosyal, güvenlik ve ekonomik boyutlarıyla bir bütün olarak ulaşabiliriz. Urla’ya baktığımızda şunu görüyoruz. Uzun yıllardır uygulanan yanlış politikalar sonucu çiftçimiz artık toprağını ekip biçmekte zorlanmaktadır. En temel gıdalarımız bile ithal ediliyor. Ama şartlar ne kadar zor olursa olsun bu zor şartlara rağmen Uluslararası Urla Enginar Festivali bugün 10 yaşında. Üretiyorlar. O ürünler ehil ellerde inanılmaz lezzetlere dönüşüyorlar. Festival, Urla’nın tanınırlığını uluslararası boyutta artırıyor. Şehrimizin turizm hacmi artıyor, satış kapasitesi artıyor. Urlalı esnafımızın yüzü gülüyor. Urla bir dayanışma içinde kalkınmaya devam edecek. Şaha kalkmada İzmir’in öncü ilçelerinden biri olacak. Sorunlarımızı biliyoruz. İzmir’in parlayan yıldızı Urla için çalışmalar yapıyoruz. Bugüne kadar yarım kalan her işi tamamlamakta kararlıyız” şeklinde konuştu. Urla Ziraat Odası Başkanı Muharrem Uslucan da zorlu ekonomik şartlara rağmen üretime devam eden çiftçilerin ülkede umudun artmasına katkı sağladığını belirtti.
Çanakkale Çanakkale’de kök hücre dolandırıcılığından tutuklanan 2’si doktor 5 sanığın yargılanmasına başlandı Çanakkale’de 60’tan fazla hastayı, kök hücre uygulamasında kullanılan ve piyasa değeri 200 lira olan kitleri 20 bin ila 100 bin liradan satarak dolandırdıkları iddiasıyla tutuklanan 2’si doktor 5 sanığın Çanakkale 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesinde yargılanmasına başlandı. Çanakkale’de 5 Şubat tarihinde meydana gelen olayda, İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekiplerince yapılan teknik takip sonucunda Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Hastanesi’nde (ÇOMÜ) Ortopedi ve Travmatoloji bölümünde tedavi gören 60 hastaya, piyasadan 200 liraya temin edilen kök hücre uygulamasında kullanılan kitlerin 20 bin ila 100 bin lira arasında satıldığı tespit edildi. Bunun üzerine düzenlenen operasyonda, Prof. Dr. H.Y.E., Doç. Dr. T.K., medikal firma sahibi Ö.Ç, firma çalışanları B.C.T. ve Y.C.İ. gözaltına alındı. Polisteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüphelilerden Ö.Ç., B.C.T. ve Y.C.İ. ’dolandırıcılık’ ve ’icbar suretiyle irtikap’ suçuna yardımdan tutuklanırken, Prof. Dr. H.Y.E. ile Doç. Dr. T.K. adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Daha sonra savcılığın itirazının ardından Prof. Dr. H.Y.E. ile Doç. Dr. T.K. yeninden tutuklandı. Soruşturmanın tamamlanmasının ardından iddianame hazırlandı. İddianamede, Ömer Ç, Bilgecan T. ve Yunus Can İ’nin ‘nitelikli dolandırıcılık’ ve ‘icbar suretiyle irtikaba yardım’, Hüseyin Yener E. ve Tolgahan K’nin ise ‘zincirleme şekilde icbar suretiyle irtikap’ suçundan 20’şer yıla kadar hapsi istendi. Tutuklu sanıkların yargılanmasına bugün 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Duruşmaya tutuklu sanıklar Ömer Ç., Bilgecan T., Yunus Can İ., Hüseyin Yener E. ve Tolgahan K. hazır bulunurken, olaydan etkilenen 60’a yakın hasta ve yakını katıldı. Sanık Hüseyin Yener E., savunmasında, kendisinin 24 yıllık hekim olduğunu belirterek, üzerine atılı hiçbir suçlamayı kabul etmedi. Hüseyin Yener E., "Kök hücre tedavisi bir ameliyat değil ek işlemdir. Ben anestezi altında yapmayı tercih ediyorum. Bu yaptığım işlemden fakültenin haberi yoktu. Üniversite SGK ödemesi almadığı için kamu zararı oluşmaması adına yapılan bu işlemleri not almadık. Ameliyat öncesi raporlarda kök hücre tedavisinin nasıl yapılacağını belirttim. Hastalara da bunu belirttik. Ameliyatlara ek olarak bu işlemleri yapıyorduk. Kitler hastanede satılmıyor. 3 yıldır Çanakkale’de çalışıyorum. Bu kiti getirecek firma Çanakkale’de yoktu. Sağlık Bakanlığından onaylı, ameliyata girme yetkisi olan firmalarla çalışılabiliyordu. Bu yüzden bu firmayla çalıştık. Kök hücreden her hangi bir kazancım yok. Firma çalışanları ve firma sahibinin iddialarını red ediyorum. Hastalarla maddi konularda konuşmadım. Konuşmayı da tercih etmiyorum. Fiyatları firma belirliyordu. Ben hiç bir hastaya fiyat söylemedim. Hastalara benim fiyat verdiği şeklindeki beyanları kabul etmiyorum” dedi. Sanık Tolgahan K. 3 yıldır ÇOMÜ’de görev yaptığını söyledi. Kendisine gelen hastalara tek bir medikal firma önermediğini belirten Tolgahan K., “Hastalar bana doğal olarak soruyordu. Nasıl ve nerden temin edebilecekleri konusunda. Bende kendilerine birden fazla firma öneriyordum. İnternetten araştırmaları gerektiğini söylüyordum. Kimseye fiyat vermedim ancak hastalardan ve firma sahiplerinden duyduğum kadarıyla aralıklı bir fiyat söyleyebiliyordum. Ben firma sahibinin iddialarını kabul etmiyorum. Kendileri bana iftira attı. Benim paraya ihtiyacım yok. Maddi durumum iyi. Ailemin durumu iyi. Böyle bir şey için kariyerimi riske atmam, itibarımı zedelemem” diye konuştu. Firma sahibi Ömer Ç. ise sektörde 19 yıldır faaliyette bulunduğunu söyledi. Resmi ve özel hastanelere ameliyat malzemesi temini sağladıklarını kaydeden Ömer Ç., "Doktorların talebi üzerine ilgili kök hücre kitini buldum. Fiyat belirledim. İthal olarak ilk etapta bin 500 liraya sonra da yerli olarak 600 liraya buldum. Bunun fiyatı ithal ve yerli olmak üzere değişiyor. Doktorlar daha sonra aldığım ürünleri uygun gördüler. Hastalar kabul ve uygun görürse temin edebileceğimi söyledi. Böylece kitler kullanılmaya başlandı. Tolgahan hoca bana hastalar size ulaşırsa benim dediğin fiyatı uygulayacaksınız dedi. Biz bu fiyatın içinden belirlediğimiz ücreti alıyorduk. Burada hastalar parayı elden veriyordu ya da bankaya yatırıyordu. Bizde parayı çekip elden doktorlara veriyorduk. Tolgahan beyin tavsiyesi üzerine Hüseyin bey bizi çağırdı. Özel ameliyatlar için kök hücre tedavisi uygulayacağını söyledi. Hüseyin beyle de çalışmaya böyle başladık. Hastalarının özel olduğu için ücreti kendisinin belirleyeceğini söyledi. Bununla ilgili telefonda yazışmalarımız var. Ben 19 yıllık sektör tecrübemde hiç böyle bir durumla karşılaşmadım. Biz hocaları amirlerimiz gibi gördüğümüz için bunun yasal olduğunu düşünerek bu işi yaptık. Bana ’senlik bir durum yok, hastalar bizim hastalarımız’ dediler. Bana atılı suçlamaları kabul etmiyorum" şeklinde konuştu. Firma çalışanlarından Yunus Can İ. ise firma sahibi Ömer Ç’nin talimatları doğrultusunda hareket ettiğini belirterek, Çanakkale’deki bir banka şubesinden bu şekilde hesap açtığını ifade etti. Yunus Can İ., "Hastalar kitlerin ücretlerini nakit veriyorlardı ya da banka hesabına yatırıyorlardı. Doktorlara para vereceğim zaman para havale ile gönderildiyse bankadan çekip öyle veriyordum. Eğer elden aldıysam direkt götürüp elden teslim ediyordum. Paraya verdikten sonra kalan parayı firma sahibi Ömer beye veriyordum. Ben iki doktora da para verdim. Paraları siyah bir el çantasına koyuyordum. Ödemeleri Ömer beyin söylediği tarihlerde veriyordum. Ben hastalarla pazarlık yapmadım. Doktorların pazarlık yaptığını görmedim. Kitlerin hazırlanmasında bende sağlıkçı olduğum için ameliyatlarda aktif olarak bulunuyordum. Ameliyatlarda kullanılmayan kit olmadı” dedi. Diğer şirket çalışan Bilgecan T. savunmasında söz konusu işlemlerde paranın kendi hesabına yatmasından dolayı tedirgin olduğunu aktararak, geçen yıl Şubat ayında firmadan istifa dilekçesini yazdığını belirtip, “Firma sahibi 45 gün ihbar sürem boyunca çalışmamı istedi. Bu süre sonunda arabanın anahtarlarını teslim etmek için odasına girdim. Bana, eleman yetersizliği nedeniyle bir süre daha devam etmemi söyledi. Bende bir süre daha çalışmaya devam ettim. Benimde Çanakkale’deki bankadan hesap açmamın nedeni işlemlerin hızlı yapılması ve bankanın daha az komisyon kesmesi. Tolgahan hoca hastalara fiyatı kendi veriyordu. Hüseyin hoca ise Ömer bey ile görüşüp fiyatları buna göre belirliyordu. Her iki hocaya da elden para teslim ettim. Ameliyatlara bende giriyordum. Kök hücre uygulanmayan hasta olmadığını görmedim” diye konuştu. Sanıkların ardından müştekilerin ifadeleri dinlendi. Mahkeme heyeti, sanıkların yurt dışı çıkış yasağıyla tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar verirken, mahkeme heyeti davayı ileri bir tarihe erteledi.
Aydın Kuşadası’nda UNESCO onaylı eğitim programı MUNACS’24 başladı Aydın’ın Kuşadası ilçesinde, öğrencilerin gerçek bir Birleşmiş Milletler (UN) delegesi gibi giyinip, fikir alışverişinde bulundukları eğitim programı olan MUNACS 24 başladı. Üç gün sürecek olan programda 22 farklı okuldan yerli ve yabancı 200 öğrencinin yanı sıra öğretmen ve akademisyenler de yer alıyor. Kuşadası’nda Amerikan Kültür Kolejleri Genel Merkezi ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun desteğiyle 5 yıldızlı bir otelde düzenlenen eğitim programı MUNACS 24 başladı. ‘Dünya için Yapay Zeka: Etik ve Sürdürülebilirliği Yenilikçi Yaklaşımlarla Geliştirme’ ana temasıyla gerçekleştirilen etkinliğe ortaokul ve lise dengi okullardan 200’den fazla yerli ve yabancı öğrenci katılıyor. Üç gün sürecek etkinlikte öğrenciler ülke delegeleri olarak katılacakları konferanslarda, Birleşmiş Milletlerdeki komisyonları temsil eden çeşitli komitelerde yer alacaklar. Komitelerde görev alacak öğrenci delegeler, yapay zekanın etik ve sürdürülebilirlik boyutlarını temsil ettikleri ülkeler olarak ele alacaklar. Delegeler, günümüzün en önemli küresel sorunlarından biri olan yapay zekanın insanlık için sunduğu fırsatları ve riskleri tartışacak, yenilikçi çözümler üretecek ve uluslararası iş birliğinin önemini kavrayacaklar. Bu sayede öğrenciler, uluslararası ilişkiler, diplomasi ve küresel sorunlar hakkında bilgi edinirken, problem çözme, eleştirel düşünme ve iletişim becerilerini de geliştirme imkanı bulacaklar. “Öğrencilerimizi yapay zekanın yer aldığı dünyaya hazırlıyoruz” Teknolojinin hızla ilerlediği dünyada yapay zeka eğitimine dikkat çeken Amerikan Kültür Kolejleri Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Yaraş, “Bu yıl konferansımızın ana konusu yapay zeka. Hızla değişen dünyada yapay zeka giderek hayatlarımızda yer ediyor. Öğrencilerimizi yapay zekanın yer aldığı bir dünyaya hazırlamak için konferansımızı gerçekleştiriyoruz. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu’nun desteğiyle gerçekleştirdiğimiz bu konferansın sonuç bildirgelerinin de, ülkemiz ve dünya çapında büyük ilgi göreceğine inanıyoruz” dedi. “Diplomasi açısından çok önemli bir konferans” UNESCO Türkiye Eğitim Komitesi Başkan Vekili Prof. Dr. Mustafa Sever ise, “Çocuklarımızın her açıdan geleceğe hazırlanması bizler için çok önemli. Ayrıca bu konferansın diplomatik yönü de büyük önem taşıyor. Burada farklı komiteleri temsil ederken diplomasi dilini de öğreniyorlar. Farklı ülkeleri, farklı kültürleri tanıma imkanı buluyorlar. Çocuklarımız üç gün boyunca, çağımızın en önemli ürünü yapay zekayı etik ve sürdürülebilirlik kavramları çevresinde tartışma imkanı bulacaklar” diye konuştu. MUNACS 24’ün amacı MUNACS 24’ün, yapay zekanın etik ve sürdürülebilirlik boyutlarını ele almak. Türkiye’nin her bölgesinden ve farklı ülkelerden katılım sağlayacak öğrencilerin bir araya gelerek küresel sorunlara çözüm bulmak için işbirliği yapmalarını sağlamayı da amaçlayan programda, öğrencilerin uluslararası ilişkiler, diplomasi ve küresel sorunlar hakkında bilgi edinmelerini sağlamak amaçlanıyor. Bunun yanında programda problem çözme, eleştirel düşünme ve iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmak gibi amaçları bulunuyor. Konferansın ardından yazılacak sonuç bildirgesinin ise Paris’e gönderilerek Unesco Milli Komisyonu’na iletileceği belirtildi.