SAĞLIK - 20 Mart 2019 Çarşamba 09:37

Bebek bakımında geleneksel hatalara dikkat

A
A
A
Bebek bakımında geleneksel hatalara dikkat

Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr.

Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Banu Mutlu Özyurt, bebeğini kucağına alan çiçeği burnunda annelerin, aile büyüklerinin iyi niyetli geleneksel uygulamalarıyla modern tıp yöntemleri arasında kaldığına dikkat çekerek, "Bebeğin gözüne sürme çekmek, sarı tülbentle sarılık geçirmeye çalışmak, sıkı kundaklamak ve tuzlamak gibi yöntemlerden uzak durun” dedi.


Doğumdan sonraki ilk 4 haftalık bebeği uzmanlar ‘yenidoğan’ olarak tanımlıyor. Bebeğin bu döneminde anneler korku, heyecan, mutluluk ve endişe gibi birçok duyguyu aynı anda yoğun olarak yaşıyor. Yeni anneler, kitaplardan okudukları, arkadaşlarından duydukları, aile büyüklerinden öğrendikleri bilgilerle ikilem içinde kalıyor. Modern tıp yöntemleri yanında geleneksel yöntemlerin en fazla uygulandığı bu dönemin, belki de bebeğe en fazla zarar verilen dönem olarak öne çıkabileceği belirtiliyor.


VM Medical Park Mersin Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Uzmanı Dr. Banu Mutlu Özyurt, Türkiye’de çocuk sağlığını etkileyen en önemli sorunun yenidoğan bakımına ilişkin olduğunu vurguladı. “Bebek bakımı, sağlıklı büyüme ve gelişmeyi kapsayan birtakım uygulamalar ve hareketlerdir” diyen Özyurt, “Doğum sonu dönemde yapılan ve özellikle sağlık açısından zararlı olan bazı geleneksel uygulamalar, bebeğin iyileşme sürecini uzatabiliyor, etkin tedavi almasını engelleyebiliyor, sakatlık, hastalık ve hatta ölümle sonuçlanabiliyor" diyerek aileleri uyardı.



"İyi niyetli gelenekler kötü bitmesin"


Ülkemizde aile bağlarının çok güçlü olduğunu hatırlatan Uzm. Dr. Özyurt, doğum ve lohusalık dönemlerinde genellikle kayınvalide, büyükanne, teyze, hala gibi aile yakınlarının bebeği ve anneyi yalnız bırakmadıklarını, yardımcı olmaya çalıştıklarını belirterek, çiçeği burnunda annelerin ise bu yaklaşımlarla doktorun tavsiyeleri arasında kaldığına, hatta kimi zaman özellikle kayınvalide ile gelinin arasının bile açıldığına dikkat çekti. Uzm. Dr. Özyurt, "Aile büyüklerini kırmadan, masum olan uygulamalar yapılabilir. Ancak, nazar boncuğu ve altın takma gibi geleneklerin bazıları masumken, bazıları bebeğe zarar verebiliyor, onlara karşı dikkatli olmak gerekiyor. Örneğin günümüzde hala devam eden sıkı kundak yapmak bebekte kalça çıkıklığına, göze sürme çekmek enfeksiyona, ilk defa emzirmek için üç ezan vakti beklemek bebekte kan şekeri düşmesine neden olur. Bebeği tuzlayarak uzun saatler bunu vücudunda tutmak, bebeğin sadece tenine değil beyin fonksiyonlarına zarar veriyor, hücreleri çalışamaz hale geliyor” ifadelerini kullandı.



"Şımarmaz korkmayın ağlayınca kucağınıza alın"


Uzm. Dr. Özyurt, annelere önerilerini ise şöyle sıraladı:


"Bebek büyütürken yapılan en önemli hata, ’şımarır, hep kucak ister’ gerekçesiyle bebeğin en büyük gereksinimi olan kucaklanmanın karşılanmaması. Oysa tam tersine kucaklamak, anneyle bebek arasında güvenli bağı kurulmasını sağlar. O nedenle, ağlayan bebeği sık sık kucaklayın. Annenin kucağı, babanın kolları onun sığınağı, annenin memesi onun emziğidir. Bebekler kucağa alındığında ağlaması kesilir. Bu durum, dokunma esnasında oksitosin denilen gevşeme hormonunun devreye girmesinden dolayıdır. Bebeklerinizi her ağladıklarında kucaklayın. Bu, ileride insanlarla kaliteli ilişki kurması açısından da önemlidir. Yapılan araştırmalar, bebeklerin yaşama içgüdülerinin desteklenmesi, duygusal gelişiminin sağlıklı ilerlemesi ve fiziksel gelişimleri için kucaklanmaya ihtiyaç duyduklarını gösteriyor. Bebeğin enfeksiyonlara en açık olduğu dönem özellikle ilk doğduğu günlerdir. Bu dönmede onu hastalıklara karşı en iyi koruyacak faktör anne sütüdür. Özellikle anne göğsünden ilk gelen turuncu renkli, ağız dediğimiz süttür. İçinde bağışıklık sistemini güçlendirecek faktörler vardır. Bazı inanışlarda, ilk ağız sütü dediğimiz kolostrum bebeğe verilmeyip bereket olsun diye toprağa atılır. Bebeğin bu kolostruma ihtiyacı vardır ve onun ilk aşısıdır diyebiliriz. İlk defa emzirmek için beklemek de ağız sütünü tehlikeye atan diğer bir geleneğimiz. Bu uygulama, aynı zamanda bebekte kan şekeri düşmesine neden olur. Bebekler, bağırsak gelişimi için ve kan şekerinin düzenlenmesi için doğumdan hemen sonra ilk bir saat içinde sadece anne sütü ile beslenmeli, şekerli su verilmemeli.”



"Sarılık floresan ışığıyla, sarı tülbentle geçmez"


Yenidoğan her bebekte bir miktar sarılık görüldüğünü söyleyen Uzm. Dr. Özyurt, bebekler doğduktan birkaç gün sonra cilde sarı rengini veren ’bilirubin’ adı verilen bir maddenin ortaya çıktığını belirterek, "O dönemde her bebek bir miktar sararır. Bu maddenin çok yükselmesi durumunda müdahale edilmesi gerekir. Bu yükselme beynine zarar verebilir, sakatlıkla, işitme kaybı ve zekâ geriliği ile sonuçlanabilir. Biz hekimlerin sarılık geçiren çocuklara ışık tedavisi uyguladığımızı gören aileler, ‘bebeği güneş ışığına tutarsak, floresan ışığı altında yatırırsak geçer’ gibi bir düşünceye kapılıyor. Bazı aileler de üzerini sarı tülbentle örterek sarılığı geçireceklerine inanıyor. Bizim verdiğimiz ışık farklı dalga boyunda, farklı miktarda ve açıdadır. Sarılıkta ailelerin evde yapacağı en doğru şey bebeği anne sütüyle sık sık beslemektir, tülbent, floresan ya da güneş ışığı değildir" şeklinde konuştu.



"Bir memeyi tam emmeden diğerine geçmeyin"


Bebeği emzirirken annelerin genellikle teknik bir hataya düştüğüne de dikkat çeken Uzm. Dr. Özyurt, "Biraz bir memeyi biraz da diğer memeyi emzirmenin iyi olduğunu sanıyor. Ancak tam tersine, bebek memenin bir tanesini tam bitirdikten sonra, eğer hala doymadıysa diğer memeye geçilmeli. Çünkü memeden gelen ilk süt, sudan ve karbonhidrattan zengin, sonradan arkadan gelen süt ise yağdan zengin, kalorisi yüksek bir süttür. Eğer biz hep ön sütü emzirirsek, bu sefer bebek yeteri kadar kilo alamaz, yeterli besini alamadığı için uykuya dalamaz, huzursuz olur. Bu durumda aileler sütün yetersiz olduğu, yeterince beslenemediği gibi yanlış düşüncelere kapılarak hazır mamaya geçiş yapabiliyor. Bebeğe ilk 3 ay yalancı meme vermeyin. Yalancı memeye alışan bebek, anne memesini kavramakta zorluk çeker" diye konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mersin Balıkçılar ‘vatandaş uygun fiyata balık yesin’ diyerek ihracata kısıtlama istedi Akdeniz’de balık avının sona ermesinin ardından denizde kurulu olan çiftliklerde yetiştirilen balıkların fiyatlarında yapılan artışların diğer balıkların da fiyatını yükselttiğini söyleyen balıkçılar, ihracata kısıtlama istedi. Akdeniz’de 15 Nisan’da başlayan av yasağı 15 Eylül’e kadar devam edecek. Av yasağının başlamasından 3 hafta sonra özellikle denizde kurulu olan çiftliklerde yetiştirilen ve balıkların fiyatının belirlenmesinde etkin olarak kabul edilen levrek ve çipura türlerine yüzde 30 civarında zam geldi. Ortada balık fiyatlarının artmasına neden olacak bir gelişme olmadığına değinen balıkçılar, artışa tepki gösterdi ve tavukta olduğu gibi balıkta da ihracatın kısıtlanmasını istedi. 15 Nisan itibarıyla av yasağının başladığını hatırlatan Mersin Balıkçılar Derneği Başkanı Adnan Polat, "Uluslararası avcılık dediğimiz 12 milden sonra avcılığımız serbest, yine balık çeşitliliğimiz sürüyor" dedi. "Şu anda 250 TL’ye satmak zorunda kalıyoruz" Balık çeşitlerinde azalma olduğuna da dikkat çeken Polat, "30-40 çeşit balığımız varken şu an 10-15 çeşide düştü. Tazelik devam ediyor, çipura, levrek özellikle bu kültür balığına halkımız kılçıksız olması sebebiyle çok alıştı. Ancak sabah itibarıyla yüzde 30-40 zam yedik. Normalde 150 liraya aldığımız balık 200 liraya çıktı, 40-50 lira zam getirdiler. Bir hafta öncesine kadar 170 liraya 180 liraya çipura, levrek satıyorduk, şu an 250 liraya satmak zorunda kalıyoruz. Fiyatları duyan müşterilerimizin çoğu geri çekiliyor. ’Ben bir hafta önce 50 liraya aldım, birden 50 lira zam olur mu’ diyorlar" şeklinde konuştu. Polat, çipura ve levrek fiyatlarının diğer balık fiyatlarını belirlemede etken olduğunu, sardalyanın kasasını 300-400 TL’ye aldıklarını ancak onların da 700 TL’ye çıktığını kaydederek ihracatın kısıtlanmasını istedi.
Bursa Başkan Dalgıç: "Mudanyalılar deprem korkusuyla yaşamamalı" Bursa’nın Mudanya ilçesinde muhtemel bir deprem felaketine hazırlıklı olmak amacıyla üç farklı yöntemle çalışma başlattıklarını açıklayan Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, “Öncelikle depreme karşı Mudanyalıların can güvenliğini sağlamak istiyoruz” dedi. Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı ve BGC Yönetim Kurulu üyelerinin ziyaretinde açıklamalarda bulunan Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, deprem riskine karşı ilk olarak Mudanya’nın yapı envanterinin çıkarılacağını söyledi. Halkın can güvenliğini sağlamanın kamunun öncelikli görevi olduğunu ve bu amaçla Mudanya’yı depreme karşı hazırlamak için projeler üretildiğini ifade eden Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, binaların güçlendirilmesi için üç farklı yöntem uygulanacağını kaydetti. Başkan Dalgıç konu ile ilgili olarak şu açıklamayı yaptı; “İlk iş olarak Mudanya’daki yapıların envanterini çıkaracağız. Dönüşümde uygulayacağımız üç farklı yöntemin birincisi, çürük olduğu belirlenen yapıların yıkılarak yerlerine yeşil alan yapılması ve hak sahiplerinin daha güvenli bölgelere taşınması. Yani bir anlamda hem yapı stoğunda seyreltme yapılacak hem de Mudanya’ya yeni yeşil alanlar kazandırılacak. İkinci yöntemimiz yerinde dönüşüm çalışmaları olacak. 8 - 10 katlı yüksek binalara izin vermeden, çürük yapıların yerinde dönüşümünü sağlayacağız. Bir diğer yöntemimiz ise yatırımcı bularak ada bazında gerçek anlamda kentsel dönüşüm çalışmaları yapmak olacak.” Depreme hazırlık çalışmaları kapsamında Güzelyalı mahallesinin daha sorunlu bir bölge olduğunu söyleyen Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, “Bilindiği gibi Alüvyon, akarsular tarafından taşınan kil, kum, çakıl taşı gibi parçaların, suyun akış hızının azalması sonucu birikmesiyle meydana gelen tortulardır. Ne yazık ki Güzelyalı’nın zemini Alüvyon. Bu nedenle Güzelyalı’da zemin çok sıkıntılı. Burada Büyükşehir Belediyesi’nin de desteğiyle mahalle bazında bir kentsel dönüşüm başlatabiliriz” dedi. Mudanya Belediyesi’nin mali durumuna ve kurumsal yapısına ilişkin de bilgi veren Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, açıklamalarını şöyle sürdürdü; “Mali açıdan zor durumdayız ama gerekli dokunuşları yaparak belediye hizmetlerinin aksamadan devamını sağlayacağız. Personel sayımız çok fazla. İller Bankası’ndan ayda 14 milyon TL gelirken, sadece personel maaşı ödemelerimiz 38 milyon TL düzeyinde. 110 bin nüfusa yaklaşık 750 personelle hizmet veriyoruz. Bu sayıyı azaltacağız ve mülk satışlarıyla mali disiplini sağlayacağız. Mudanya Belediyesi’nin 110 milyon SGK, 20 milyon TL de vergi borcu var. Yaklaşık son 25 yıldır gelir getirici hiçbir çalışma yapılmamış. Belediyeye gelir getirici projeler üreteceğiz. Belediyemizin insan kaynakları ve finans departmanları yetersiz. Bunları düzenlerken Mudanya Belediyesi’nde kurumsallaşmayı da sağlayacağız.” Mudanya’nın doğal ve tarihi değerlerinin korunarak gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğini sözlerine ekleyen Mudanya Belediye Başkanı Deniz Dalgıç, “Çok önemli değerlerimiz var. Sahilleri kullanma hakkının Mudanya Belediye’sine verilmesi için Büyükşehir Belediyesi’nden yetki devri isteyeceğiz. Toplam 45 kilometrelik sahil bandının temizlik, bakım ve işletme hakkını aldığımızda gelir getirici projeler üretebiliriz” dedi. Ziyarette Bursa Gazeteciler Cemiyeti’ne ve Bursa basınına ilişkin bilgi veren BGC Başkanı Nuri Kolaylı da, Bursa basının, özellikle yerel sorunları gündeme taşıyarak yol gösterici nitelikte yayın yaptığına dikkat çekti. Bursa’nın köklü basın kuruluşlarına sahip olduğunu ve en güçlü yerel medyanın Bursa’da görev yaptığını söyleyen BGC Başkanı ve Türkiye Gazeteciler Konfederasyonu Genel Başkanı Nuri Kolaylı, Bursa Gazeteciler Cemiyeti’nin 550 üyesiyle sektöre ve sektörde çalışan basın mensuplarına hizmet ürettiğini, sektörde yaşanan en büyük sorunun ise ’meslek yasası eksikliği’ olduğunu kaydetti. Meslek Yasası eksikliği nedeniyle bilgi birikimine sahip olmayan, basın meslek etik kurallarını bile bilmeyenlerin sektörde istihdam edilebildiğine dikkat çeken BGC Başkanı Kolaylı, "Sektörümüzde ne yazık ki tehdit ve şantaja varan sözde haberlere şahit oluyoruz. Bu kişileri BGC’ye üye almıyoruz, üye ise üyeliklerine son veriyoruz. Başka bir yaptırım uygulayamıyoruz. Rapor halinde detaylarıyla hazırlayarak Ankara’da siyasi parti temsilcilerine sunduğumuz Basın Meslek Yasası TBMM’de görüşülerek kabul edilirse, basının eski saygınlığını kazanması yönünde önemli bir mesafe almış olacağız, tehdit ve şantaja dayalı sözde haberciliği engelleyeceğiz" dedi. Ziyarete Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri Kolaylı’nın yanı sıra, Başkan Vekili Fuat Kars, Başkan yardımcıları İhsan Altıkardeş, Hakan Işıkkent ve Ahmet Akhan, Genel Sayman Tevfik Fikret Sönmez, Yönetim Kurulu Üyeleri Mehmet Ali Ekmekçi, Ersin Yıldıran, Nejat Kırbulut, Musa Öztürk ve Cemal Ekentok ile BGC Genel Sekreteri Sinan Tunç katıldı.