ÇEVRE - 20 Kasım 2020 Cuma 11:06

İklim değişikliği, bulaşıcı hastalıklar kadar ‘büyük tehdit’ olarak görülüyor

A
A
A
İklim değişikliği, bulaşıcı hastalıklar kadar ‘büyük tehdit’ olarak görülüyor

Ohio State Üniversitesi Araştırma Görevlisi Gülçin Sarıcı Türkmen, iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması’nın taahhütlerini yerine getirmek için uzun vadeli ve sürdürülebilir enerji stratejilerinde yenilenebilir enerji ile birlikte nükleer enerjinin rolünün artırılması gerektiğini belirtti.

Ohio State Üniversitesi Araştırma Görevlisi Gülçin Sarıcı Türkmen, iklim değişikliği ile ilgili Paris Anlaşması’nın taahhütlerini yerine getirmek için uzun vadeli ve sürdürülebilir enerji stratejilerinde yenilenebilir enerji ile birlikte nükleer enerjinin rolünün artırılması gerektiğini belirtti.


Dünya korona virüs salgınının neden olduğu ekonomik krizle mücadele ediyor. Avrupa’dan Amerika kıtasına pek çok ülkede hem iklim değişikliği hedeflerine ulaşılması hem de ekonomilerin canlandırılması için “yeşil” kalkınma planları hayata geçiriliyor. Ohio State Üniversitesi Araştırma Görevlisi Gülçin Sarıcı Türkmen, iklim değişikliğiyle mücadelede nükleer enerjinin rolüne dikkat çekti.


“Küresel ısınmanın 1,5 santigrat derecenin altında sınırlanması için küresel karbon emisyonlarının hızla düşmesinin gerektiği, güvenilir ve düşük karbonlu enerji üretiminde de hızlı bir artışa ihtiyaç duyulduğu ortada” diyen Türkmen, son dönemde yapılan anketlerde iklim değişikliğinin etkileri arttıkça insanların endişelerinin de arttığının ortaya çıktığını söyledi. Türkmen, “1 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine neden olan, 40 milyondan fazla insanı enfekte eden ve ekonomileri krize sokan bir salgının ortasında bile dünyanın dört bir yanındaki insanların, iklim değişikliğinin neden olduğu riskler konusunda endişelerinin yüksek olması oldukça çarpıcı. Isınma ve ulaşımda elektrik kullanılmasıyla beraber enerjiye olan talebin de artması, temiz, güvenilir ve istikrarlı enerji için büyük ve küçük kapasiteli nükleer güç reaktörlerinin rolünün daha fazla olması gerektiğini ortaya koyuyor” şeklinde konuştu.


Türkmen’e göre küçük modüler reaktörlerin (SMR) dekarbonizasyondaki rolünün de 2030’larda ve 2040’larda hızla artması bekleniyor.



İklim değişikliği tehdidi bulaşıcı hastalıkları geride bıraktı


Türkmen’in verdiği bilgiye göre, Amerika merkezli Pew Araştırma Merkezi tarafından ekonomik olarak gelişmiş 14 ülkede gerçekleştirilen ve eylül ayında yayınlanan yeni bir anket, insanların yaklaşık yüzde 70’inin iklim değişikliğini bulaşıcı hastalıkların yayılması kadar büyük bir tehdit olarak gördüğünü ortaya koyuyor. İklim değişikliği, ankete katılan 9 Avrupa ülkesinden 7’sinde "büyük tehdit" olarak bulaşıcı hastalıkları geride bırakıyor.


Türkiye’de yapılan anketlerde de iklim değişikliği konusundaki endişenin yüksek olduğu görülüyor. 2019 yılında araştırma şirketi Konda tarafından yapılan ankette, her 10 kişiden en az altısının iklim değişikliğinden endişelendiğini gözler önüne seriyor. Türk halkının yüzde 70’i iklim afetlerinin arttığını söylerken, her 10 kişiden 7’si, Türkiye’de son yıllarda görünen sel, fırtına, aşırı sıcaklık ve kuraklık gibi düzensiz hava olaylarında iklim değişikliğinin rolü olduğunu düşünüyor.



Nükleer enerji üretim kapasitesi artmalı


Bilim insanları, iklim değişikliğinin etkilerinin giderek daha da arttığını ortaya koyarken, yaşamın her alanını etkileyen bu sorunu çözmek için zamanın azaldığını ifade ediyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayımlanan “1,5ºC Özel Raporu” iklim krizinin etkilerini, daha fazla aşırı hava olayları, yükselen deniz seviyeleri ve Arktik deniz buzlarının erimesi ve diğer değişimler olarak şimdiden görüldüğünü gözler önüne seriyor. Türkmen, küresel sıcaklık artışını katlanılabilir seviyede tutmak için nükleer enerjiden üretim kapasitesinin 2050 yılına kadar 6 katına çıkması ve elektrik üretimindeki payının da yüzde 25’e ulaşması gerektiğinin altını çizdi.


Şu anda dünya çapında faaliyet gösteren 443 büyük nükleer güç reaktörü, elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılıyor. 19 ülkede de 54 reaktörün inşaatı devam ediyor. Türkmen’e göre, Uluslararası Enerji Ajansı (IAE) ve Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın (IAEA) projeksiyonlarındaki nükleer enerjiye dair öngörülen büyümenin, bu artan talebi karşılamak için yeterli olmayacağını gösteriyor. Türkmen, ülkelerin hızlı hareket etmeleri ve hemen karar almaları durumunda 2035 yılına kadar 14 GW ek nükleer enerjiyi hayata geçirilebileceklerini, SMR’lerin de nükleer enerji için yeni pazarlar ve uygulamalar açabileceğini kaydetti.



“SMR’ler çok zor coğrafyalarda kolaylıkla inşa edilebilirler”


Uluslararası Atom Enerji Ajansı’nın (UAEA), reaktör gücü 300 MWe’nin altında olan nükleer güç reaktörlerini “küçük” olarak tanımladığını hatırlatan Türkmen, “Az yer kaplayan, üretim ve kurulum aşamalarında modüler bir yapıya sahip nükleer güç reaktörleri olan SMR’lerin başarısında büyük reaktörlerden elde edilen bilgi, tedarik zinciri ve deneyim çok önemli. Ancak piyasaya ticari ürünler olarak gelebilmesi için biraz daha yolu var. Son yıllarda sahip olduğu avantajlardan dolayı SMR tasarımlarına yapılan yatırımlar her geçen gün artmaktadır ve şu anda onlarca farklı SMR tasarımı bulunuyor. Bu tasarımların bazılarında çok yenilikçi teknolojiler kullanılırken bazılarında ise geçmişten gelen tecrübelerin yeniden düzenlenerek kullanıldığı söylenebilir. SMR tasarımları geliştirilirken onlarca yıldır başarılı şekilde işletilen nükleer denizaltılardan elde edilen tecrübelerin de önemli rol oynadığının altını çizmek gerekir” diye konuştu.


“SMR’lerden oluşan bir filonun önümüzdeki 10 yıl içinde bir gerçeklik haline gelme potansiyeli yüksek” diyen Türkmen, SMR’lerin yüksek kapasiteli nükleer güç reaktörlerinin konuşlandırılmasının pratik olmayacağı, uzak ya da daha az enerji ihtiyacı duyan küçük şebekeler için çok uygun olduğuna dikkat çekti. Türkmen’in bu konudaki değerlendirmeleri şöyle:


“Hem büyük güç reaktörlerin hem de SMR’lerin kullanımı, çok çeşitli sektörlerin ihtiyaçlarını temiz enerji ile karşılamaya yardımcı olabilir. SMR’ler endüstriyel ve konut ısısı üretimine daha uygun olabilir. Tuzdan arındırma ve hidrojen üretimi gibi uygulamalarda nükleer kullanımını genişletebilir. SMR tasarımlarının en büyük avantajları boyutlarının küçük olmaları, kompakt ve modüler yapılarıdır. Boyutları sayesinde çok çok daha küçük santral sahasına ihtiyaç duyarlar ve modüler yapıları ile zor coğrafyalarda kolaylıkla inşa edilebilirler. Böylece verimli ve doğal olarak daha ekonomik olmaktadırlar. Bazı tasarımlarda aynı saha içinde 20’ye kadar reaktör ünitesi yerleştirilebilir ve böylece belirli bir tasarım için seri üretim yapılarak maliyetler daha da düşürülebilmektedir. SMR tasarımlarının diğer önemli avantajları ise pasif güvenlik sistemlerinin oldukça fazla kullanılması ve çoğu tasarımda reaktör ünitelerinin yer seviyesinin altında olacak şekilde geliştirilmesidir. Ayrıca bu tasarımlar büyük elektrik iletim hattı yatırımları gerektirmez ve kolaylıkla özellikle kritik tesislerin elektrik ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde elektrik hatlarına bağlanabilirler. Böylece olası doğal afetlerde ya da özel durumlarda ihtiyaca göre hastane gibi kritik tesislerin elektrik ihtiyacını karşılayabilirler.”


SMR’lerin çoğunun yer altında inşa edilecek şekilde tasarlansa da bazılarının ihtiyaç halinde bir tırın arkasına ya da gemiye yüklenerek taşınabildiğini belirten Türkmen, bu reaktörlerin kapasiteleri konusunda ise şu bilgileri verdi:


“Türkiye Enerji Piyasası Denetleme Kurumu’nun her ay sonunda yayınladığı aylık sektör raporlarında elektrik tüketiminin illere ve tüketici türüne göre dağılımı bulunmaktadır. Bu raporları incelediğimizde yaklaşık 2 milyon kişilik nüfusa sahip bir ilin aydınlatma, mesken, sanayi, tarımsal sulama ve ticarethane için bir yılda tükettiği toplam elektrik ihtiyacını kabaca iki tane 300 MWe güce sahip SMR’ın karşılayabileceğini söyleyebiliriz.”



Rosatom SMR teknolojisinde de öncü oldu


Mersin’de Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ni inşa eden ve 12 ülkede farklı aşamalarda 36 nükleer güç reaktörü projesinde imzası bulunan Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom, yüksek kapasiteli nükleer enerji santrallerinin inşasında kanıtladığı deneyimini ve gücünü küçük modüler reaktörler üretmekte de kullanıyor. Küresel nükleer sektörün lideri olan Rosatom’un dünyanın SMR sınıfı teknolojiye dayalı ilk yüzer nükleer güç ünitesi olan Akademik Lomonosov’un 2019 yılı sonunda devreye alınması, tarihe geçen olaylar arasında gösterilmişti. Rosatom Genel Müdürü Alexey Likhachev’in “Hem Rus hem küresel enerji endüstrisi için olağanüstü bir dönüm noktası” olarak tanımladığı Akademik Lomonosov, dünyanın en kuzeyindeki ve en uç noktasındaki nükleer güç ünitesi oldu. Enerji sektörünün liderleri de Akademik Lomonosov’un enerji endüstrisi için bir dönüm noktası olduğunu verdikleri ödülle onayladı. Yakın zamanda Asian Power Awards’da prestijli bir ödül kazanan Akademik Lomonosov, 2020 yılının en iyi nükleer enerji santrali seçildi.


Rusya’nın en kuzeyinde bulunan, ulaşımın ve elektrik iletiminin çok zor olduğu Chukotka Bölgesi’nin elektrik ihtiyacını karşılamak için yola çıkan Akademik Lonomosov, kış aylarında izole edilmiş boru sistemleri sayesinde bölgenin ısınma ihtiyacını da karşılayacak. SMR’ler de tıpkı Akademik Lomonosov’da olduğu gibi zorlu coğrafyalara nükleer enerji sağlayabilmeleri sayesinde bir adım öne çıkıyor. Akademik Lomonosov’un devreye alınması kara yoluyla ulaşması zor olan ve elektrik şebekesi olmayan yerlerde benzersiz bir olanak sunuyor. Rosatom, Akademik Lomonosov’un yanı sıra yeni bir reaktör serisi üzerinde de çalışma yapıyor. “RİTM” adı verilen reaktör gücü düşük bu yeni seri, hem karada hem de suda kullanılabiliyor. Enerji ve ısı üretebilen RİTM serisi reaktörler, suların soğutulmasında ve arıtmasında da kullanılabiliyor.



SMR’ler Kanada, Abd Ve Türkiye’nin de gündeminde


Tüm bu özellikleriyle ülkelerin SMR’lere olan ilgisi de günden güne artıyor. Kanada hükümeti Doğal Kaynaklar Bakanı Seamus O’Regan, "SMR’ler, iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir rol oynama ve Covid-19 sonrası ekonomimizi yeniden inşa etme potansiyeline sahip, ezber bozan bir teknolojidir" açıklaması yaptı. ABD de NuScale şirketine ait tasarımı resmen onaylayıp SMR kurulumu aşamasına geçmeye bir adım daha yaklaştı.


Rosatom’un Mersin’de inşasına devam ettiği Akkuyu NGS ile nükleer güce kavuşacak olan Tükiye de önümüzdeki dönemde SMR inşa etmek için girişimlerine başladı. EUAS International ICC ile İngiliz şirketi Rolls-Royce, bu yılın Mart ayında SMR’lerin Türkiye’de teknik, ekonomik ve hukuki uygulanabilirliği ile üretim imkanlarını değerlendirmek üzere mutabakat zaptı imzaladı. Mutabakat zaptı çerçevesinde gerçekleştirilecek çalışma, düşük karbonlu enerji sistemlerinin geliştirilmesine yardım edecek. Söz konusu mutabakat zaptı kapsamında gelecek iki yıl boyunca aşamalı bir iş birliği gerçekleştirilecek.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara TBMM Genel Kurulu’nda Maden Kanunu Değişikliği Teklifi kabul edildi Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Kabul edilen maddelere göre, Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu (UMREK) koduna göre raporlama zorunluluğu sadece IV. Grup maden işletme ruhsatları açısından devam edecek. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, arama ruhsatı alarak bulduğu madenler için UMREK Koduna göre rapor hazırlama şartı aranmaksızın MTA tarafından hazırlanan raporlar ile buluculuk hakkını kazanacak. İçme-kullanma suyu temin edilen rezervuarlar ve sulak alanlar ile Kıyı Kanunu kapsamında kalan kıyı ve sahil şeritleri hariç olmak üzere denizler, baraj gölleri, suni göller ve tabii göllerin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak ilan edilen alanlarında imar planı yapılmaksızın yenilenebilir enerji üretim santralleri kurulabilecek. Doğal Gaz Piyasası Kanunu’na "doğal gazın sıvılaştırılması" tanımı eklenecek. Yüzen LNG tesislerinin işletilmesi ve yer değişikliği kapsamında sağlanacak istisnalar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının görüşü alınarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) tarafından bu düzenleme uyarınca yayımlanan usul ve esaslara göre belirlenecek. Mevcut depolama tesisleri, mevcut tesislerdeki kapasite artışları veya yeni yapılacak tesisler, kullanım oranları veya rekabet koşulları dikkate alınarak düzenlemenin sisteme erişime ilişkin hükümlerinden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının görüşü alınarak Kurul kararı ile belirli süre muaf tutulabilecek. Depolama şirketleri verecekleri hizmetlere ilişkin birim bedelleri ve tesis kapasitelerini yayımlamak zorunda olacak. Yurt içinde üretilen veya ithal edilen doğal gazın sıvılaştırılarak yurt dışına ihraç edilmesi ya da yurt içinde yeniden satışı amacıyla kurulacak sıvılaştırma tesislerini işletecek tüzel kişilerin Kuruldan lisans almaları gerekecek. Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’da yapılan değişiklikle, Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) yarışmalarına ilişkin usul ve esaslar, ilgili yarışma şartnamesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından belirlenecek. Yarışma sonucunda oluşan fiyat veya bedel, yarışma şartnamesinde belirlenecek süre boyunca YEK Destekleme Mekanizması kapsamında değerlendirilecek. 10 yıllık süresini bitiren lisanssız üretim faaliyeti kapsamındaki tesisler, talep halinde ve lisans alma bedeli ile lisans süresi boyunca elektrik piyasasında oluşan saatlik piyasa takas fiyatını, tesis tipi bazında uygulanan güncel YEK Destekleme Mekanizması fiyatından fazla olması halinde aradaki fiyat farkının YEK Destekleme Mekanizmasına katkı bedeli olarak ödeyerek lisanslı üretim faaliyetine geçebilecek.
İstanbul Turkcell’in Yeni Yönetim Kurulu belli oldu Olağan Genel Kurulu tamamlanan Turkcell’de yeni yönetim kurulu belirlendi. Turkcell Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Kazancı görevine devam ederken, yönetim kuruluna Arda Ermut, Prof. Dr. Mehmet Naci İnci ve Prof. Dr. İdris Sarısoy atandı. Turkcell’in 2 Mayıs 2024’te gerçekleştirilen Olağan Genel Kurul toplantısının ardından yeni yönetim kurulu belirlendi. Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) yapılan açıklamaya göre Turkcell Yönetim Kurulu Üyesi Sir Julian Horn-Smith ile Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeleri Afif Demirkıran ve Hüseyin Arslan görevinden ayrıldı. Bu isimlerin yerlerine Arda Ermut Turkcell Yönetim Kurulu Üyesi olurken, Prof. Dr. Mehmet Naci İnci ve Prof. Dr. İdris Sarısoy Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olarak atandı. Turkcell’in yeni yönetim kuruluyla ilgili açıklamalarda bulunan Turkcell Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Kazancı, “Türkiye’nin Turkcell’i olarak 30 yıldır en yeni teknolojileri vatandaşlarımızla buluşturmanın ve ülkemiz için çalışmanın gururunu yaşıyoruz. Türkiye Yüzyılı’nı Dijitalin Yüzyılı yapma hedefimizi gerçekleştirmek için yeni yönetim kurulumuzla çalışacağız. Bu vesileyle, görev süreleri sona eren yönetim kurulu üyelerimize özverili çalışmaları ve emekleri için teşekkürlerimi sunuyorum. Yönetim kurulumuza yeni katılan üyelerimize görevlerinin hayırlar getirmesini diliyorum. Daha da güçlü bir takım olarak, üretmeye ve ülkemiz için yatırım yapmaya devam edeceğiz” dedi. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi eski Başkanı olan Ermut, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun olduktan sonra 2005 yılında Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olarak göreve başladı. 2005’te Uzman olarak katıldığı Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nda çeşitli yöneticilik görevlerinin ardından 2015’te Kurum Başkanlığına atanmıştır. Bu görevlerinde Türkiye’ye çeşitli uluslararası doğrudan yatırımların kazandırılmasında rol oynayan Ermut, 2015-2019 yılları arasında Viyana Ekonomik Forumu ve SunExpress Yönetim Kurulu Üyeliği, 2019-2021 yılları arasında Türkiye Basketbol Federasyonu Asbaşkanlığı ve dört yıl boyunca Dünya Yatırım Ajansları Birliği’nde (WAIPA) Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerinde bulunmuştur. 2019-2021 yılları arasında Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Üyesi ve Türk Hava Yolları İcra Kurulu’nda da üç üyeden biri olarak görev yapmıştır. Arda Ermut, 2018-2020 yılları arasında Türkiye Varlık Fonu (TVF) Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmış olup, Mart 2021 itibariyle Türkiye Varlık Fonu Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak atanmıştır. Ermut, çoğunluk hisselerinin Türkiye Varlık Fonu tarafından satın alınması sonrasında Türk Telekom’da 2022-2024 yılları arasında Yönetim Kurulu Üyeliği yapmıştır. Yeni Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Naci İnci, lisans eğitimini 1987 yılında Marmara Üniversitesi Fizik Bölümü’nde, doktora eğitimini ise 1992 yılında fiber optik sensörler alanında İngiltere’deki Heriot-Watt Üniversitesi’de tamamladı. Stanford Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Bölümü’nde 1993-1994 yılları arasında optik haberleşme alanında doktora sonrası çalışmalar yapan İnci; 1994 senesinde Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde yardımcı doçent, 1996’da ise doçent oldu. 1999-2005 yılları arasında Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapan Mehmet Naci İnci, üniversitenin diğer lisans ve lisansüstü programlarının kurulmasında çeşitli görevler üstlendi. 2005 yılında Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde profesör olan İnci, 2013-2020 yılları arasında Bölüm Başkanlığı yaptı. Prof. Dr. Mehmet Naci İnci 2021 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Rektörü olarak görev yapmaktadır. Araştırma alanları arasında endüstriye yönelik uygulamalı optik, quantum optiği, doğrusal olmayan optik, kuantum bilişimi, optoelektronik, fiber optik sensörler, fiber optik telekomünikasyon, katıhal fiziği, optik profilometri, fotonik kristaller ve nano-yapıların fotoniği öne çıkmaktadır. Yeni Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi İdris Sarısoy ise, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nden 1998 yılında mezun oldu. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı’nda başladığı yüksek lisans eğitimini “Türkiye`de Kamu Kesimi Açıkları ve Finansman Politikaları” başlıklı teziyle 2000 yılında tamamladı. 2001’de Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Anabilim Dalı’nda başladığı doktora eğitimini hazırladığı “Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere Sağlanan Vergi Teşvikleri ve Türkiye Uygulaması” adlı doktora tezi ile 2006 yılında bitirdi. 2002’de Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nde başladığı akademik kariyerine 2003’te Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nde devam etti. 2007-2014 yılları arasında Bülent Ecevit Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü’nde Doktor Öğretim Üyesi olarak çalıştı. 2014’ten itibaren Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde Doçent Doktor olarak çalışmaya başlayan Sarısoy, 2020’den bu yana Profesör Doktor olarak aynı bölümde görevine devam etmektedir. Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi Konseyi Üyesi de olan Sarısoy, ağırlıklı olarak vergi konularında olmak üzere, yoksulluk, yabancı sermaye yatırımları, seçim beyannameleri ve sağlık ekonomisi alanlarında akademik araştırmalar yürütmektedir.