EKONOMİ - 30 Kasım 2020 Pazartesi 11:16

Nükleer enerji-radyasyon ilişkisinde doğru bilinen yanlışlar

A
A
A
Nükleer enerji-radyasyon ilişkisinde doğru bilinen yanlışlar

Nükleer teknoloji günümüzde elektrik üretiminden gıdaları bakterilerden arındırmaya, pek çok hastalığın tedavisinden yeni petrol ve gaz sahaları bulmaya kadar akla gelebilecek her alanda kullanılıyor.

Nükleer teknoloji günümüzde elektrik üretiminden gıdaları bakterilerden arındırmaya, pek çok hastalığın tedavisinden yeni petrol ve gaz sahaları bulmaya kadar akla gelebilecek her alanda kullanılıyor. Sürdürülebilirliği ve güvenli olmasının yanı sıra çevreyi koruma özelliği ile gelişmiş ülkelerin en çok tercih ettiği enerji kaynaklarından biri olan nükleer enerji, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (IAEA) da aralarında olduğu sayısız yetkili kurum tarafından karbonsuz geleceğin inşasında önemli temel taşlarından biri olarak görülüyor.


Çok sayıda iklim bilimci için küresel ısınma ile mücadelede en büyük aktör olarak kabul edilmesine ve insanlığa sayısız fayda sağlamasına rağmen, nükleer enerji ile ilgili kalıplaşmış bazı önyargılar ve efsaneler insanları etkilemeye devam ediyor.



"Efsaneler gerçeklerle uyuşmuyor"


Dünyanın saygın basın kuruluşlarından BBC’de “nükleer santraller radyasyon yayar ve tehlikelidir” şehir efsanesini ayrıntılı bir makalede ele aldı. Çevre muhabiri Justin Rowlatt’ın kaleme aldığı “Nükleer Enerji: Radyasyonun riskleriyle ilgili fazla mı endişeliyiz?” başlıklı makalede, kanıtlanmış gerçeklere karşın nükleer enerji ile ilgili önyargıların çoğunun, hakkında en fazla şehir efsanesi türetilen kaza olan Çernobil kazasına dayandığının altı çizildi. Yazıda bu konudaki şu ifadeler oldukça dikkat çekici:


“İnsanların nükleer santraller konusundaki korkularını anlamak için HBO’nun nefes kesici dizisi Chernobyl’i izlemek yeterli olacaktır. O dizide Çernobil felaketinden kaynaklı ölümlerin sayısına dair tahminlerle karşılaşacaksınız. Bu sayılar hızlı bir şekilde binlere ulaşır. Peki direkt olarak Çernobil’le ilişkilendirebilir kaç ölüm var herhangi bir fikriniz var mı? Sıkı durun, Atomik Radyasyon Birleşmiş Milletler Bilimsel Komitesine (UNSCEAR) göre, maruz kaldıkları radyasyon sonucu yaşamını yitiren santral görevlilerinin ve ilk yardım çalışanlarının sayısı 28’dir.”


Rowlatt, yaşanan bu kaza sonrası uzun yıllar boyunca medyada yer bulan ve bölge sakinlerinin radyasyona maruz kalmaya devam ettiğini savunan haberleri de hatırlattı. Gazeteci, bu iddialara karşılık Birleşmiş Milletlerin yaptığı “Bugüne kadar genel popülasyonun sağlığını etkileyen radyasyona maruz kalmaya atfedilebilecek herhangi bir ikna edici delil bulunmamaktadır” açıklamasını referans gösterdi.



“Radyasyon bizim için hava kadar değerli”


Rowlatt’ın milyonlarca kişiye ulaşan ve oldukça dikkat çeken yazısının temelini oluşturan radyasyon, genellikle insan sağlığını olumsuz etkileyen bir olgu olarak görülse de aslında sanıldığı kadar tehlikeli değil. Hatta bilinenin aksine insan yaşamının “olmazsa olmaz” parçalarından biri.


Illinois Üniversitesi Nükleer Plazma ve Radyoloji Mühendisliği Bölümünde görev yapan Araştırmacı Dr. Mehmet Türkmen de insanlık olarak hepimizin aslında “doğal radyasyonlu” bir ortamda doğduğumuzu hatırlattı. İnsanoğlunun biyolojisinin radyasyonlu ortamda yaşamaya uygun şekilde geliştiğini söyleyen Türkmen, “Biyolojimiz nasıl ki atmosferinde oksijen-azot karışımından oluşmuş, belirli özelliklere sahip bir hava ortamına göre geliştiyse ve bu özelliklere sahip olmayan başka bir ortamda yaşama şansımız yoksa benzer olarak dünyamızın ürettiği doğal radyasyon içerisinde de aynı durumdayız. Doğal radyasyon bizler için hava gibi, su gibi değerli” yorumunu yaptı.


Burada önemli olan nokta ise maruz kalınan radyasyonun seviyesi. Türkmen, “Dünyanın her yerinde doğal radyasyon seviyesi aynı değil. Bazı bölgelerde dünya ortalamasının 100 katı doğal radyasyon seviyesi görülebiliyor. Böylece o bölgelerde yıllarca yaşayan insanlar radyasyonun olumsuz etkilerine karşı daha dirençli olabiliyor” dedi.



“Önemli olan süre ve doz”


Alman Karlsruhe Teknoloji Enstitüsü Nükleer Mühendislik Bölümünde nükleer kazalar ve radyasyon güvenliği üzerine çalışan Nükleer Enerji Mühendisi Onur Murat da önemli olanın maruz kalma süresi ve doz olduğu görüşünü paylaşan isimlerden. Murat, bu konuda şunları söyledi:


“Radyasyon kelimesi köken olarak Latincedeki yaymak anlamına gelen eylemden türetilmiştir. Günlük hayatta görebildiğimiz güneş ışınları, göremediğimiz infra-red ve ultra-violet dalgalar, radyo dalgaları, kısacası yayılan tüm dalga ve parçacıklar radyasyon olarak tanımlanmaktadır. Bizler günlük yaşantımızda ortalama olarak 1-2 mSv civarında doğal radyasyona maruz kalıyoruz. Bu seviye yaşadığımız yere, yüksekliğe, beslenme alışkanlıklarımıza, ne kadar sık uçak seyahati yaptığımıza ya da geçtiğimiz tıbbi görüntüleme operasyonlarına göre değişiyor. Dünyanın neresinde yaşadığımız da aldığımız doğal radyasyonun dozu açısından önemli. Tüm bunlar göz önüne alındığında insanların yıllık olarak maruz kaldıkları ortalama radyasyon dozu 2 ila 7 mSv arasında gerçekleşiyor. Yapılan ölçümlere göre, nükleer güç santrallerinin çevresinde yaşayan insanların maruz kaldıkları radyasyonun dozu ise yılda ortalama 0,0001 mSv. Bu rakam da doğal radyasyon seviyesinin sadece binde 1’ine karşılık geliyor. Yani santral çevresinde yaşayan insanların sağlıklarını olumsuz etkileyecek dozda bir radyasyona maruz kalmadıkları açık. Tüm yaşamımız boyunca doğal radyasyon ile birlikte yaşadığımız düşünüldüğünde, kendimize sormamız gereken soru, radyasyonun hangi seviyelerde bizim için risk oluşturmaya başladığı olmalıdır. Dünya Sağlık Örgütünün paylaştığı verilere göre, maruz kalınan doz seviyesi 100 mSv’nin üzerinde olduğunda kanser riski ciddi şekilde artıyor. Tabi bu noktada, bu doza ne kadar kısa bir sürede maruz kalındığı da önem taşıyor.”


Yani “radyasyon eşittir kanser” tezi aslında düşünüldüğü kadar doğru değil. Bu konu BBC makalesinde de şu sözlerle anlatıldı:


“Amerikan Kanser Derneği, sigara içmenin ABD’deki tüm ölümlerin beşte birine neden olduğunu tahmin ediyor ve bununla birlikte kötü beslenme, hareketsizlik, obezite ve alkol gibi şeylerin de kansere neden olabileceğini biliyoruz. Bu faktörlerin modern insan için nükleer kazalarda maruz kalabilecekleri düşük radyasyon seviyelerinin potansiyel etkisinden daha büyük bir risk taşıdığı sonucuna varılabilir.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bursa Başkan Aydın’dan kreş müjdesi Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, seçim döneminde açıkladığı ‘Osmangazi’nin Mahallelerine Kreş’ projesi çerçevesinde ilk kreşin Hamitler Mahallesi’nde inşa edileceğini müjdeledi. Seçim döneminde açıkladığı beyannamede Osmangazi’nin birçok noktasına kreş inşa edecekleri belirten Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın, göreve gelmesinin ardından bu vaadini yerine getirmek adına çalışmalara başladı. Çocuklara çağdaş ve nitelikli bir eğitim imkanı sunmanın önemine dikkat çeken Başkan Aydın, bu hedef çerçevesinde ilk kreşi Hamitler Mahallesi’nde inşa edeceklerini belirtti. Osmangazi Belediyesi Mayıs Ayı Olağan Meclis Toplantısı’nda konu hakkında bilgilendirmede bulunan Başkan Aydın, Hamitler Mahallesi’nde mülkiyeti Osmangazi Belediyesi’ne ait arazi üzerine hayata geçirilecek kreşin Metin Azak isimli hayırsever bir vatandaşın katkılarıyla inşa edileceğini söyledi. Çocukların gelişimini çok yönlü destekleyebilmek için çağdaş ve güncel bir eğitim programı sunacak olan kreş için ilk kazmanın en kısa süre içerisinde vurulacağını dile getiren Aydın, kreşe hayırsever vatandaşın vefat eden kızının ismi olan Ayça Azak adının verileceğini açıkladı. Başkan Aydın, kreşin 80 çocuğa eğitim verebilecek kapasitede inşa edileceğini dile getirdi. Osmangazi Belediye Meclisi’nde görüşülen kreş inşa edilmesi yönündeki şartlı bağış maddesi, kreş, gündüz bakım evi, çocuk kulübü ve belediye hizmet alanlarında kullanılmak üzere ifadesinin eklenmesi ve Ayça Azak isminin verilmesi şartı ile oy birliğiyle kabul edildi.
Adıyaman Arapça bilgi ve etkinlik yarışmasında 3 birincilik Kahta’dan Din Öğretimi Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Anadolu İmam Hatip Liseleri arasında gerçekleştirilen Arapça Bilgi ve Etkinlik Yarışmasının 11’incisi Adıyaman’da düzenlendi. Akademi Lisan ve İlmi Araştırmalar Derneği koordinasyonunda düzenlenen yarışmada öğrenciler, Arapça şiir ve şarkı performanslarını sergilediler. Dil öğrenimin kazanımına katkı sunmayı amaçlayan yarışmada, Kahta ilçesinden katılan öğrenciler il bazında dereceye girdi. Arapça şarkı yarışmasında, Turgut Özal İmam Hatip Ortaokulundan Ayşe Karakaya birinci, Kahta Bölükyayla İmam Hatip Ortaokulundan Ahmet Çetinkaya ikinci, Kahta Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Ortaokulundan Burhan Deniz ise üçüncü oldu. Liseler arası şiir okuma yarışmasında, Adıyaman Şehit Necati Sayın Anadolu İmam Hatip Lisesinden Oğuz Emir Ünsal birinci olurken Kahta Anadolu İmam Hatip Lisesinden Hekim Yardım ikinci, Kahta TP Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinden Derya Ertaş ise üçüncü oldu. Adıyaman’da düzenlenen yarışmalarda dereceye giren öğrencileri tebrik eden Kahta İlçe Milli Eğitim Müdürü Lütfü Başli, “Arapça, İslam coğrafyasının dili olmasıyla birlikte Kur’an-ı Kerim’i anlamak ve İslami ilimleri öğrenmek için büyük bir öneme sahiptir. Bu yarışmalar, öğrencilerimizin Arapça diline olan ilgisini artırarak, dil öğrenimine katkıda bulunmakta ve onların Arapçayı daha etkin bir şekilde kullanmalarını sağlamaktadır. Yarışamaya katılan tüm öğrencileri yürekten tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum. Bu yarışmaların düzenlenmesinde emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu. Şehit Fazıl Gürs İmam Hatip Ortaokulu Konferans Salonunda yapılan törende bir konuşma yapan İl Milli Eğitim Müdürü Ali Tosun ise Arapçanın Kur’an-ı Kerim’in dili olduğunu ve İslami ilimleri anlamak için önemini vurguladı.