GENEL - 24 Şubat 2020 Pazartesi 13:20

GİGM Genel Müdür Yardımcısı Ok: “Türkiye, bugün artık göçe hedef ülke haline geldi”

A
A
A
GİGM Genel Müdür Yardımcısı Ok: “Türkiye, bugün artık göçe hedef ülke haline geldi”

MERSİN (İHA) – Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Dr.

MERSİN (İHA) – Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok, Türkiye’nin bugün artık göçe hedef ülke haline geldiğini, ancak hem düzensiz hem de düzenli göçü çok iyi yönettiğini söyledi. Türkiye’nin, son 5 aydır ‘yabancı terörist savaşçıları’ ülkelerine gönderdiğine işaret eden Ok, “Türkiye kimsenin oteli değil. Hem bu coğrafyayı karıştıracaksınız, kardeşi kardeşe kırdıracaksınız hem de bu yabancı terörist savaşçıları almayacaksınız. Hiç kimsenin böyle bir lüksü yok” dedi.


Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) Uyum ve İletişim Dairesi Başkanlığı ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) işbirliğinde Mersin’de ‘Uluslararası Öğrenci ve Akademisyenler Sosyal Uyum Buluşması’ gerçekleştirildi. Akdeniz Bölgesini kapsayan ve "Akıl, bilim, mantık ve uyum" sloganıyla bir otelde düzenlenen toplantıya, Mersin Valisi Ali İhsan Su, GİGM Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok, GİGM Uyum ve İletişim Dairesi Başkanı Dr. Aydın Keskin Kadıoğlu’nun yanı sıra Mersin, Isparta, Antalya, Burdur, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye ve Adana illerinde göç alanında çalışan akademisyenler ile Göç İdaresinde çalışan uzmanlar katıldı.



“Türkiye, göç politikalarını dünyanın hiçbir ülkesinin gerçekleştiremediği kapasiteyle yönetiyor”


Toplantının açılışında konuşan Göç İdaresi Genel Müdür Yardımcısı Dr. Gökçe Ok, Uyum ve İletişim Dairesi Başkanlığı ile yaklaşık iki yıldır Türkiye’de göç politikaları ve uyum faaliyetleri adına önemli işler yapıldığını söyledi. Türkiye’nin göç politikalarının şekillenmesi noktasında fikirlerin açık yüreklilikle ortaya konulması gerektiğinin altını çizen Ok, “Bizim bu perspektife ihtiyacımız var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugün göç politikalarını dünyanın hiçbir ülkesinin gerçekleştiremediği bir kapasite ile akılla, bilimle ve mantıkla kurguluyor, yürütüyor ve yönetiyor. Bu, çok açık ve net” dedi.



“Türkiye, bugün artık göçe hedef ülke haline geldi”


Geçen yıllarda Balkanlardan, Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya gitmeye çalışan Suriyelilere uygulanan insanlık dışı davranışları ve Amerika sınırında yaşanan insanlık dramını örnek veren Ok, Türkiye’nin onlardan farkını şöyle anlattı:


“Biz onlardan farklı olarak hem düzensiz göçü hem de düzenli göçü 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun bize verdiği yetki ve sorumlulukla gayet güzel bir şekilde yönetiyoruz. Ama biz bu işi yaparken zeminimizi bir noktaya basıyoruz; o da insanlık ve vicdandır. Türkiye’nin farkı budur. Bir zamanlar transit geçiş ülkesi veya köprü vazifesi gören Anadolu, bugün artık göçe hedef ülke haline geldi. Bugün bazı konuşmadığımız parametrelerden dolayı Türkiye artık göçe hedef konumunda. Göçün transit olarak geçtiği bir ülkeden ziyade göçe hedef durumundayız.”



“Göç yolculuğu hiç durmayacak, artarak ve katlanarak devam edecek”


Türkiye’nin çok yakın coğrafyasında insani dramlar yaşandığına dikkat çeken Ok, bu insani dramlar sonucunda bugün Türkiye’de 3,6 milyon geçici koruma statüsünde Suriyeli bulunduğunu kaydetti. Göç terminolojisinde ‘kardeşlerimiz ve misafirlerimiz’ kavramı bulunmadığını, ancak Türkiye’nin bu kavramları insanlık ve vicdan borcundan aldığını ifade etti. Ok, “Elbette ki, göç terminolojisinde bu iki kavram yok ama siz bundan uzak durduğunuz müddetçe göçü bir politika olarak yönetmeniz de mümkün değil. Çünkü göç yolculuğu hiç durmayacak, artarak ve katlanarak devam edecek. Afganistan’da insanlar Hindukuş Dağlarında ağaçlardan yaprak yiyorlar ve aylık 15 dolar ile geçinmeye çalışıyorlar; o da iş gücüne ulaşabilenler. İnsanlar, ‘aylık 200-300 dolara ulaşabilirim’ hayalini kurdukları müddetçe, doğudan batıya doğru medeni olduğunu iddia eden ülkelere göçmeleri konusunda akıl ve felsefe olarak önlerinde hiçbir engel duramaz. Yoksulluk, yoksunluk, kıtlık, su kaynaklarına erişimin azaldığı bir durumda ve iklim göçü bir tehlike kapımızda olduğu müddetçe de bu mobilizasyon durmayacaktır. Hatta akademik çevrelerde, bir müddet sonra Avrupa ve Amerika kıtasının kuzeyinin de farklı coğrafyalara hareketleneceği, göçeceği konuşuluyor. Sadece 2050 yılında 350 milyon insanın yerinden ve yurdundan edileceği konuşuluyor” diye konuştu.



“İkinci Avrupa, elini bu coğrafyadan çeksin, bu coğrafyanın zenginlikleri bu coğrafyanın çocuklarına yeter”


Türkiye’nin bu göç hareketleriyle ilgili kısa, orta ve uzun perspektifte politikalar geliştirmek durumunda olduğunu vurgulayan Ok, “Bu yolda akıl alabileceğimiz, fikirlerine başvurabileceğimiz tek nokta akademi noktasıdır. Biz, ‘Dünya 5’ten büyüktür’ derken, medeniyeti elinde tutanlar dünyanın geri kalan kısmının kaynaklarını bu kadar hoyratça tüketmemelidir. Yakın dönem politikaları ve yakın coğrafyamız için bu fotoğrafı çekmemiz gerekiyor. Biz, batının bilimi, felsefesi, sanatı, teknolojisine ‘hayır’ demiyoruz ama batının bir de insanlık ve vicdan sacayağına oturmayan bir başka yüzü var. Kanlı ve karışık bir eli ve aklı var. İşte o ikinci Avrupa, elini bu coğrafyadan çeksin, bu coğrafyanın zenginlikleri bu coğrafyanın çocuklarına yeter de artar bile” ifadelerini kullandı.



“İki sene içinde Türkiye’ye 50 milyon insan dolar”


’Sınır kapılarını açalım Avrupa’ya gitsinler’ söylemini ve yapılan eleştirileri de değerlendiren Ok, “Sınır kapılarını açıp da sığınmacıların, mültecilerin, göçmenlerin Avrupa’ya geçmesi noktasında bir akıl yürütürseniz, iki sene içinde Türkiye’ye 50 milyon insan dolar. Bu rakamı akademik bir modülleme ile veriyorum. Teknelerin batırıldığı bir Akdeniz’den Afrikalılar geçemediğine göre, Avrupa’ya gidebilmek için Ortadoğu üzerinden Anadolu’ya yönelecekler. Bu kadar açık ve nettir. Bangladeş, Afganistan, Pakistan zaten akın akın geliyorlar. Batı sınırlarınızı açtığınız zaman Anadolu’ya yönelecekler” şeklinde konuştu.



“Türkiye kimsenin oteli değil”


“Derdimiz büyük. Büyüdükçe de derdimiz büyüyecek. Ama bunlarla hep birlikte mücadele edebiliriz” diyen Ok, şöyle devam etti:


“Biz yönetemediğimiz krizlerden korkalım. Göçün kriz değil, fırsat olan kısmına odaklanmalıyız. Etkin bir sınır denetimiyle ve göçü kaynağında durdurarak düzensiz göçle mücadele etme azmimizi sonuna kadar gerçekleştireceğiz. Son 5 aydır ayrıca cumhuriyet tarihinde ilk defa ‘yabancı terörist savaşçı’ olarak kavramsallaştırdığımız insanları ülkelerine gönderiyoruz. Türkiye kimsenin oteli değil. Hem bu coğrafyayı karıştıracaksınız, kardeşi kardeşe kırdıracaksınız hem de bu yabancı terörist savaşçıları almayacaksınız. Hiç kimsenin böyle bir lüksü yok. Hem terörü üreteceksiniz hem de terörün maiyetini, terörize ettiğiniz ülkelere yükleyeceksiniz. Böyle bir şey yok. Düzensiz göç ile mücadele edeceğiz. Yakalama, geri gönderme sayılarımızın artması daha fazla insan geldiği anlamına gelmiyor; etkin bir şekilde mücadele ettiğimizi gösteriyor.”



“Göçmenin adının sadece Suriyeliler olması büyük bir haksızlık”


Göçü sadece Suriyeliler üzerinden dillendirmeye çalışmanın doğru olmadığını da belirten Ok, “Akademik unvan sahibi insanların bir takım meseleleri sadece Suriyeliler üzerinden anlatmaya çalışmaları ve modern zamanlarda göçmenin adının sadece Suriyeliler olması büyük bir haksızlık. Söyleyeceğimiz şeyler insanlık suçuna dönüşmemeli. İnsanları ayırmamamız ve ayrıştırmamamız gerekiyor. Uyum politikaları yapılıyor diye kıyamet kopuyor. Bizim uyumdan kastımız ahenktir. Biz buna entegrasyon, asimilasyon demedik. Kendi anlam dünyamız ile bir ruh verelim istedik. Uyum kalıcılık demek değildir. Uyum bir şekilde gelmiş olanlar ve günü geldiğinde gidecek olanların geriye döndüğünde buranın elçisi olabilmesinin adıdır. Kalıcı olanın da bu ülkeye katma değer üretebilmesinin adıdır. Suriyeliler bugün misafir olarak kalıyorlar, günü geldiğinde geri dönecekler. Bunların yetişmiş insan gücüne Türkiye neden vatandaşlık vermesin? Vatandaşlık dediğiniz bir aidiyet, ruh ve kimliktir. Burası için üretebilecek herkese kapı açık. Tüm dünya zaten bu tip göçlerle, vatandaşlıkla ileriye gidiyor. Göç alıp da geriye gitmiş hiçbir bir ülke yoktur” dedi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Bakan Ersoy, Yunan mevkidaşı ile "Romeo ve Juliet" oyununu izledi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni, William Shakespeare’in unutulmaz eseri "Romeo ve Juliet" oyununun Atatürk Kültür Merkezi’ndeki (AKM) gösteriminde bir araya geldi. Oyun, Türkiye’den Devlet Tiyatroları ve Yunanistan’dan Atina Konser Salonu Megaron ve Yorgos Lykiardopoulos kültürel organizasyonu Lykofos ortak projesiyle Ege’nin her iki yakasında tiyatro severlerle buluşuyor. Yunanistan ve Türkiye’den sanat kurumları ile sanatçıları bir araya getiren proje, iki ulus arasında köprü kurmayı hedefliyor. Dün İstanbul’da ilk gösterimi yapılan ve 28 Nisan’a kadar sahnelenmeye devam edecek esere ilişkin AKM’de gerçekleştirilen basın toplantısında Bakan Mehmet Ersoy, Bakan Lina Mendoni ile verimli bir görüşme gerçekleştirdiklerini ve değerlendirmelerde bulunduklarını söyledi. Basın toplantısında konuşan Bakan Ersoy, "Bugün değerli mevkidaşım, Yunanistan Kültür Bakanı Sayın Lina Mendoni ve beraberindeki heyeti misafir ettik. Verimli bir görüşme gerçekleştirdik; değerlendirmelerde bulunduk. Şimdi ise çok güzel bir sanat birlikteliği vesilesiyle buradayız. Devlet Tiyatrolarımız ile Pire Belediye Tiyatrosunun ortak bir proje çerçevesinde sahneye koyduğu Romeo ve Juliet oyununun İstanbul galasını izleyeceğiz” dedi. "Sanatın evrenselliği insanlık için daima ortak bir çatı olmuş; en güzel, en anlamlı birlikteliklere ev sahipliği yapmıştır" diyen Ersoy, sözlerine şöyle devam etti: “Bizler de buna sahip çıkmanın, katkı ve değer sunmanın gayretindeyiz. İnanıyorum ki bu proje sadece bir başlangıç olacak, önümüzdeki dönemlerde sanatın diğer alanlarına da yayılacaktır. Romeo ve Juliet, Shakespeare’in eşsiz kaleminden çıkmış ölümsüz bir klasik. Bizler ise bu eseri, sanatçılarımızın kendi kültürel ve tarihsel geçmişlerinden ilham alarak yeniden yorumladıkları bir temsille sahneye taşıyoruz. Oyundaki aileler kendi aralarında anadillerinde konuşurken bir araya geldiklerinde, bildikleri tek ortak dil olan İngilizce ile iletişim kuracaklar. Bu yaklaşım, farklı dillerin ve kültürlerin etkileşimiyle insan doğasının derinliklerine inerek evrensel duyguları keşfetmeyi amaçlamaktadır. Esere günümüz dünyasından açılan bu çağdaş bakış açısı ve yeni yorum vesilesiyle Türkiye ve Yunanistan’ın köklü kültürel mirasını da bir araya getirmiş ve iki ülke arasında derinleşen kültürel diyaloğu sembolize etmiş olacağız. Provalar 18 Şubat’ta, Yunanistan’da başlamıştı. Yönetmen Lefteris Giovanidis’in rejisiyle sahneye taşınan eser, Türkiye’de sanatseverlerle buluşmasının ardından Mayıs ayında, Atina’da perdelerini açacak ve iki ülkede toplamda 13 temsil gerçekleştirilecek. Ayrıca 17-27 Mayıs 2024 tarihleri arasında, Antalya’da düzenlenecek olan 14’üncü ‘Devlet Tiyatroları Antalya Uluslararası Tiyatro Festivali’nde yer almasını da planlıyoruz. Yine yaz aylarında ve önümüzdeki tiyatro sezonunda Türkiye’nin ve Yunanistan’ın farklı şehirlerinde sahnelenmesi, Avrupa’daki prestijli tiyatro festivallerine katılımı söz konusu olacak. Türkiye ve Yunanistan arasındaki kültürel ilişkilerin geliştirilerek daha ileri boyuta taşınması adına bundan sonra da Yunanistan’ın ilgili kurum ve kuruluşlarıyla eşgüdüm ve iş birliği içerisinde çalışmaktan memnuniyet duyacağımızı ifade etmek isterim. Sayın Bakan’a, Pire Belediye Tiyatrosunun ve Devlet Tiyatrolarımızın çok değerli sanatçılarına ve Sayın Lefteris Giovanidisi’in şahsında, sahne arkasında bu esere emek veren bütün ekibe teşekkür ediyorum. Sanatseverleri bu özgün ve özel temsili izlemeye davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum” dedi. Yunanistan Kültür Bakanı Lina Mendoni ise eserin sahneye konulma sürecinden bahsederek, Türk- Yunan ilişkileri bakımından oyunun İstanbul’da izleyicilerle buluşmasından dolayı mutluluk duyduklarını ifade etti. Romeo ve Juliet’in en güzel aşk hikayesi, aynı zamanda da bir drama olduğunu belirten Mendoni, "Bu oyun bir başlangıç olabilir. İki toplumun kültürel bağlarımızı daha da yüksek hale getirebiliriz. Sadece devlet düzeyinde değil, özel kuruluşlar arasında da ortak projelerin ve ikili işbirliklerinin olduğunu öğrenmekten mutluluk duyuyoruz. Yakın zamanda sizleri Atina’ya 16 Mayıs’ta sahnelenecek oyuna da bekliyorum. Eminim oyun, Atina’da da çok iyi karşılanacak" diye konuştu. Bakan Ersoy ve Mendoni, ortak basın toplantısının ardından AKM Tiyatro Salonu’nda sahne alan "Romeo ve Juliet" oyununu birlikte takip etti.
Adana Okan Buruk: “Büyük rekorlara imza atıyoruz” Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk, Y. Adana Demirspor galibiyetinin ardından yaptığı açıklamada “Büyük rekorlara imza atıyoruz. Daha büyük rekorlar ve başarılar bizi bekliyor. Bunun mutluluğunu yaşıyoruz” dedi. Trendyol Süper Lig’in 34. haftasında Galatasaray deplasmanda Y. Adana Demirspor’u 3-0 mağlup etti. Maç sonu basın toplantısında konuşan Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk, Adana deplasmanının zorlu olduğunu belirterek, “Adana deplasmanı birçok takım için çok zordur. Maç öncesi muhteşem bir koreografi vardı. Maç atmosferi çok güzeldi. Oyuna bakacak olursak da bizlerin ofansif anlamda çok kolay pozisyon ürettiğimiz oyunlardan biriydi. Oyun içerisinde rakibimizin de çok net pozisyonları vardı. Kaptanımız Muslera kendisi bir rekora imza attı. Galatasaray’ın kazandığı 3 puanda önemli bir rolü vardı. Rakibimize verdiğimiz pozisyonlardan dolayı mutlu değilim. Bugün buradan ayrılırken 7 puan önde ayrılıyoruz. Bir sonraki maça da hazırlanırken rakiplerimizin maçlarını da bekleyeceğiz. Kendi rekorumuzu geçtik, benim ve oyuncularım açısından çok önemli. Herkese teşekkür ediyorum. Hep beraber bu rekorları kırıyoruz. Büyük rekorlara imza atıyoruz. Daha büyük rekorlar ve başarılar bizi bekliyor. Bunun mutluluğunu yaşıyoruz” ifadelerini kullandı. Fenerbahçe ve Beşiktaş arasında oynanacak maç hakkında da sorulan soruya cevap veren Buruk, “Rakibimizin iki kanadı da çok geriye dönmedi. 56 kere ceza sahasına girip 25 şut atmışız. Rakibimiz iyi savunma yapamadı. Biz hep kendi maçımıza odaklanıyoruz. Biz kendi maçlarımızı kazandığımız için avantajlı olan biziz. Rakibimizin puan kaybetmesi halinde bu puan farkı 6 veya 7 olarak değişecek. Hiçbir şey bitmedi. Devam ediyoruz” diye konuştu.
Adana Hikmet Karaman: “Alkışlanacak bir mücadele ortaya koyduk” Y. Adana Demirspor Teknik Direktörü Hikmet Karaman, 3-0 mağlup oldukları Galatasaray maçı sonrası yaptığı açıklamada, “Futbolda bazen moral fiziksel kondisyonun önüne geçer. Gole kadar oyun anlamında, pozisyon anlamında alkışlanacak bir mücadele ortaya koyduk” dedi. Trendyol Süper Lig’in 34. haftasında Y. Adana Demirspor, evinde karşılaştığı Galatasaray’a 3-0 mağlup oldu. Maç sonu basın toplantısında konuşan Y. Adana Demirspor Teknik Direktörü Hikmet Karaman, “İlk 45 dakikada çok önemli pozisyonlar oluşturduk. Kaleci Muslera’yı tebrik etmek gerek. İkinci yarı 1-0 ve 2-0 oldu. Futbolcularım iyi mücadele etti. Gole kadar oyun anlamında, pozisyon anlamında alkışı hak eden bir performans ortaya koyduk. Maçın son bölümlerinde Galatasaray üstünlüğü ele aldı. Taraftarlarımıza da teşekkür ediyorum. Maç öncesi çok güzel bir atmosfer vardı. Galatasaray’a bundan sonra başarılar diliyorum” ifadelerini kullandı. "İlk 45 dakikada planlarımızın hepsi tuttu" Adana Demirspor’un zorluklar yaşadığını aktaran Karaman, “Bu takım 12 haftalık bir takım. Adana Demirspor takımı 12 haftadır birbirini tanımaya çalışan oyuncu gruplarıyla maça çıkıyor. Geçtiğimiz sezonların takımı ortada yok. İlk 45 dakikada planlarımızın hepsi tuttu. Yediğimiz gollerden sonra moraller bozuldu. Galatasaray gibi bir takıma karşı oynuyorsun ve ilk devre yakaladığın net pozisyonlar var. Futbolda bazen moral fiziksel kondisyonun önüne geçer. 2-0’dan sonra gördünüz ne kadar rahatladı. Yusuf Sarı ve Emre Akbaba çok önemli oyuncular ama yoklardı. Biz elimizdeki oyuncularla planlamayı en iyi şekilde yaptık. Müthiş bir maç izlendi. Futbol bir oyun, alkışlayacaksın. Bu oyunculara da sahip çıkacaksın. Zaman zaman kulüpler ekonomik ve sevk, idare anlamında zorluklar yaşayabilir. Biz de bunu şu anda kontrol ediyoruz. Semih Güler’in sakatlanması da bizi etkiledi. Alkışlanacak bir mücadele ortaya koyduk” diye konuştu.