ÇEVRE - 07 Şubat 2025 Cuma 16:39

Prof. Dr. Şener: "Hasan Dağı’nda volkanik patlama riski yakın gelecekte görünmüyor"

A
A
A
Prof. Dr. Şener: "Hasan Dağı’nda volkanik patlama riski yakın gelecekte görünmüyor"

Jeolog Prof. Dr. Mehmet Şener, Aksaray ve Niğde sınırlarında yer alan Hasan Dağı’nda yakın bir zamanda volkanik bir patlamanın görünmediğini söyleyerek, "Muhtemel patlamaya hazırlıklı olmak gerekiyor" dedi.


Ege Denizi’nde yaşanan depremlerin ardından Yunanistan’ın Santorini Adası’nda artan sismik hareketlilik nedeniyle volkanik patlama riski yaşanması, Türkiye’de aktif yanardağ var mı, deprem yanardağı tetikler mi, yanardağ patlarsa neler olur sorularını yeniden gündeme taşıdı. MTA ve Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi’nde jeoloji alanında önemli çalışmalar yapan Prof. Dr. Mehmet Şener, Aksaray ve Niğde sınırında yer alan 3 bin 268 metre yüksekliğindeki Hasan Dağı’nda patlama riski olup olmadığı ile ilgili açıklama yaptı. Prof. Dr. Şener, Hasan Dağı’nda şimdilik herhangi bir patlama riskinin olmadığını ifade etti. Çatalhöyük’teki duvar resimlerinden yola çıkılarak Hasan Dağı’nda en son MÖ 6600 yılında patlamanın yaşandığını aktaran Şener, muhtemel volkanik patlama riskine karşı alınması gereken tedbirlerin neler olduğunu da açıkladı.



"Hasan Dağı aktif bir yanardağ"


Şener, "2020 ve 2023 yıllarında Hasan Dağı eteklerine yakın konumda bulunan 5.3 ve 5.1 büyüklüğünde depremler olmuş ve bu konu o zamanlar da gündeme gelmişti. Hasan Dağı’nda kratere yakın bölgelerde bulunan gaz çıkışları aktif olan volkanlarda olağan hadiseler. Aktif volkan demek de son on bin yılda faaliyet gösteren yanardağlara biz aktif yanardağlar diyoruz ve bunlardan biri de Hasan Dağı. Hasan Dağı’nın yaşını da Çatalhöyük’teki duvar resimlerinden çıkarak hesaplıyoruz. O duvar resimlerinde MÖ 6600’de patlama yaşanmış. 2000 sene de buraya eklersek, 8600 yıl önce resmedilmiş duvarlara. Dolayısıyla buna aktif bir faydır diyoruz. Böyle bir fayın da kratere yakın yerlerden çok ender olsa da gaz çıkışları normal ve Hasan Dağı’nın etrafında zaten jeotermal potansiyel olarak sıcak su kaynaklarının bulunması, karbondioksit çıkışlarının gözlenmesi ve bu karbondioksitin sanayide kullanılmak üzere üretiminin yapılması bile Hasan Dağı’nın aktif olduğunu gösteriyor" dedi.



"Muhtemel patlamaya hazırlıklı olmak gerekiyor"


Hasan Dağı’nın Santorini’ye bağlı olarak gelişecek bir takım jeolojik olaylardan etkilenmesinin mümkün olmadığını kaydeden Prof. Dr. Mehmet Şener, bölgedeki hareketliliğin kurulan istasyonla 7-24 takip edildiğini belirtti. Patlama olacak gibi hazır olmak gerektiğine de değinen Şener, "Hasan Dağı’nda herhangi bir patlama riski şu anda benim araştırmalarıma göre yok. Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, Aksaray Üniversitesi ve TÜBİTAK ortak bir proje yürütüyorlar ve Hasan Dağı’nda gözlem istasyonları var. 7 gün 24 saat saniye saniye kayıtlar inceleniyor ve herhangi bir faaliyet de yok. O tür faaliyet olması için de Hasan Dağı’nın etrafında deprem fırtınalarının gelişmesi gerekiyor. Herhangi bir olay olması halinde uyarı sistemleri otomatik olarak devreye girecektir. Burada esas önemli olan patlaması değil, patladıktan sonra ne yapacağımızı bilmemiz gerekiyor. Niğde AFAD’daki arkadaşlarımız şimdiden stratejilerini planlamış vaziyetteler. O zamanki meteorolojik şartlarda rüzgar Aksaray’dan Niğde’ye doğru estiği zaman Altunhisar’ı etkiler. 2 bin nüfuslu ilçede 2 bin adet gaz maskesi var mı diye sormak lazım ve Hasan Dağı patlarsa neler yapılacağını şimdiden planlamamız lazım. Bunun için ilkokuldan başlayarak orada yaşayan yöre halkını eğitmemiz gerekiyor. Acil toplanma yerlerinin planlanması lazım" diye konuştu.



"Türkiye’de 14 aktif yanardağ var"


Türkiye’de 14 aktif olarak tanımlanan yanardağın olduğunu ifade eden Şener, insanları tedirgin eden bilgi kirliliğinin arttığına dikkati çekerek, "Türkiye’deki aktif yanardağların patlamasıyla ilgili insanlarımızı tedirgin edecek, kamuoyunu yanlış bilgilendirecek birtakım bilgi kirlilikleri oluyor. Yurttaşlarımızın bu bilgi kirliliklerini çok dikkatli incelemelerini, konuyla ilgili bilim adamlarının yaptığı açıklamalarını dinlemelerini tavsiye ederim. Santorini’yle ilgili AFAD’la MTA Genel Müdürlüğü’nün hazırlamış olduğu bir rapor var ve kamuoyunun anlayabileceği şekilde hazırlanmış bu rapor çok güzel açıklamalar içeriyor. Vatandaşlarımızın o raporu okumasını, onun dışındakilere itibar etmemelerini öneririm" şeklinde konuştu.



Prof. Dr. Şener: "Hasan Dağı’nda volkanik patlama riski yakın gelecekte görünmüyor"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Rize Ortaya çıkan arşiv Türk Çayı’nın tarihine ışık tutuyor Rize’de çayın tarihinin yıllar sonra ortaya çıkan arşivle daha da eski tarihlere dayandığı ortaya çıktı. Rize’de bilinen tarihi 1938 olan çay üretiminin tarihi, 1934 yılında bugünün Ziraat Bahçesi dönemin ise Fidanlık Merkezi’nde işe Fen Memuru olarak işe başlayan Rauf Başar’ın ortaya çıkan arşivi ile netlik kazandı. İlk yapılan çalışmalardan Rize’nin toprak analizlerine kadar her şeyin yer aldığı arşivde sadece çayın değil birçok ürünün de Fidanlık Merkezi’nde üretildiği yine bu arşiv sayesinde ortaya çıktı. Mandalina, portakal ve limon fidanlarının üretildiği Fidanlık Merkezi’nde bu fidanlar o dönemlerde halka tamamen ücretsiz dağıtılmış. Ayrıca 1 sürgünde çay müstahsillerinden 500 bin tona yakın üretimi olan çayın da ilk yılında 35 kilogram olduğu, dönemin fen memuru Rauf Başar’ın tuttuğu belgelerin ortaya çıkmasıyla kayıtlara geçti. Arşivde en dikkat çekici konu ise o dönemlerde yapılan toprak analizleri sonucunda amonyum sülfat gübrenin bölgeyi sel bölgesi yapacağına dikkat çeken Başar, gübrenin yasaklanması gerektiğini yazmış. Ancak Başar’ın bu tavsiyesi 2019 yılında hayat bulmuş. "Çaya çok emek verdi ama ismi hiç geçmiyor" Çay tarımının ilk yılında sadece 35 kilogram yaş çay elde edildiğini ortaya çıkan arşivler sayesinde öğrendiklerini ifade eden Araştırmacı-Yazar Recep Koyuncu "Çayla ilgili yazılan kitapların büyük bir kısmında 1939 yılında, çok az bir kısmında ise 1938 yılında üretildiği yazar. Bizim elimizde olan bu belgelerin ışığında çayın tarihini 1931 yılına indirmiş oluyoruz. 1931 yılından itibaren Ziraat Çay Bahçesi dediğimiz alanda çay dikim işlemleri yapılmış. Bunlardan bir günlük sayesinde haberimiz oldu. Günlük toplanan yaş yaprak miktarları yazılmış. O dönemlerde çay elle yapılıyordu. O tarihlerde elde çay yapıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Rauf Başar’ın arşivindeki deftere göre ilk alınan yaş çay 35 kilogram. Fidanlıktan alındığını da bu arşiv sayesinde tespit ediyoruz. Onun da fotoğrafı var. Elle yapılan bu üretimin fotoğrafı çekilmiş. O da Rauf Başar’ın arşivinde yer almış" ifadelerini kullandı. Arşivi ortaya çıkan Fen Memuru Rauf Başar’ın arşivi ortaya çıkmadan önce kendisinin çay tarımına birçok hizmet vermesine rağmen çayın literatüründe adının yer almadığını ifade eden Koyuncu "Rauf Başar aslında bir Rizeli hemşehrimiz. 1934 yılında Ziraat’ta fen memuru olarak işe başlamış. 1942 yılında verem hastalığına yakalanmış ve 1945 yılında vefat etmiş. Kısacık ömrü hayatı boyunca çay tarımına çok önemli hizmetler yaptığını görmekteyiz. Fakat bugüne kadar çayla ilgili olan literatürde maalesef adı hiç geçmemekte" dedi. Araştırmacı Yazar Koyuncu, belgeler ortaya çıkmadan önce 1937 yılında İçişleri Bakanlığı’na sunulmak üzere hazırlanan belgelerin dönemin valisi tarafından hazırlandığının zannedildiğini ifade etti. Koyuncu "1937 yılından itibaren İçişleri Bakanlığı’na sunulan Rize’nin tarımsal yapısı, orman durumu ve üretim miktarlarıyla ilgili raporları biz vali beyin yazdığını düşünüyorduk fakat bu arşiv elimize geçtikten sonra bunları Rauf Başar’ın kendisinin hazırlamış olduğunu gördük. Birer kopyalarını kendi arşivinde saklamış, birer kopyalarını da vali beye sunmuş. Çay yetiştiricilerine pratik rehber adında bir kitapçık hazırlamış. 1942 yılında yazmaya başladığı fakat hastalığı döneminde tamamlayamadığı da yine bir kitabı vardı. Bunu yayınlamak da geçen yıl arşivin eline geçmesiyle bizlere nasip oldu" şeklinde konuştu. "Sözleri dikkate alınsaydı Rize sel bölgesi olarak anılmayacaktı" Ortaya çıkan belgelerin içerisinde Rauf Başar’ın 1942 yılında Rize’nin sel bölgesi olmaması için amonyum sülfat gübrenin yasaklanması gerektiğini yazdığını ancak gübrenin 2019 yılında yasaklandığına dikkat çeken Koyuncu "Rauf Başar’ın 1942 yılında yapmış olduğu toprak analizleri de bizim bu arşivimizde var. O tarihteki analizleri sonucunda Rize topraklarında amonyum sülfat kesinlikle kullanılmaması gerektiğini, eğer kullanılırsa Rize topraklarını yumuşatacağını, Rize bölgesinde sellerin önüne geçilemeyeceğini o tarihte yazmış. Gübrenin 2019 yılında çay tarımında kullanılması kesinlikle yasaklanmış. Maalesef yaklaşık 70 yıl sonra bu dikkate alınmış. Bu sözleri dikkate alınmış, o gübrenin kullanımı yasaklanmış olsaydı bugün Rize sel bölgesi olarak anılmayacaktı" diye konuştu. "Yok etmek çok basit, biz zora talip olduk" Arşiv saklamanın, belgelerin korunmasının tarih için çok önemli olduğunu ifade eden Koyuncu sözlerini şöyle tamamladı: "Elimize ulaşan bu arşivi Rahmetli Rauf Başar’ın ağabeyinin oğlu Tanıl Başar ağabeyimiz bizlere ulaştırdı. Bizde bunları insanların hizmetine sunduk. 1934 ile 1939 yıları arasında yapılan çalışmaların fotoğrafları da bizim elimizde veri yoktu, duyumlar vardı ama belge yoktu. Bizim en çok üzerinde yaptığımız çalışma rahmetli Zihni Derin adıydı. Ama şimdi bu belgelerin içerisinde Zihni Derin’in yaptığı çalışmalar ve talimatnameler de var. Bunların hepsini biz Rauf Başar’ın arşivi sayesinde tedarik ettik."
Gaziantep Kadooğlu Yağ’a Gaziantep’in Yıldızları ödülü Kadooğlu Yağ, ihracat performansı ve uluslararası pazarlardaki istikrarlı büyümesiyle Gaziantep Sanayi Odası tarafından Gaziantep’in Yıldızları Ödül Töreni’nde ödüllendirildi. Yıl boyunca üretim gücü, kalite standartları ve sürdürülebilir ihracat yaklaşımıyla dikkat çeken Kadooğlu Yağ, bu anlamlı ödülle 2025 yılını bir başarıyla daha tamamlamanın gururunu yaşadı. Gaziantep Sanayi Odası’nın en prestijli organizasyonlarından biri olan Gaziantep’in Yıldızları, yıl boyunca çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından bir çok ödüle layık görülen Kadooğlu Yağ için ayrı bir anlam taşıyor. "Bu ödül, emeğimizin ve vizyonumuzun bir yansımasıdır" Kadooğlu Yağ Yönetim Kurulu Üyesi Azime Kadooğlu Akbulut, ödüle ilişkin değerlendirmesinde, "Gaziantep gibi üretim ve ihracat kültürü çok güçlü bir şehirde, Gaziantep Sanayi Odası tarafından böyle kıymetli bir ödüle layık görülmek bizim için büyük bir gurur kaynağı. Bu ödül, sadece ihracat rakamlarımızın değil ekip ruhumuzun, kalite anlayışımızın ve uzun vadeli vizyonumuzun da bir göstergesidir. Yılın son ödülünü almak, bu başarıyı daha da anlamlı kılıyor. Başta çalışanlarımız olmak üzere emeği geçen tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyorum" dedi. İhracatta istikrarlı büyüme vurgusu Kadooğlu Yağ, farklı coğrafyalara uzanan ihracat ağı, yüksek üretim kapasitesi ve güçlü tedarik zinciriyle Gaziantep’in ihracat başarısına katkı sunmaya devam ediyor. Firma, önümüzdeki dönemde de katma değerli üretim ve sürdürülebilir büyüme odağıyla uluslararası pazarlardaki etkinliğini artırmayı hedefliyor.