SAĞLIK - 25 Kasım 2014 Salı 15:51

Kanser Hastalarına Grip Aşısı Uyarısı

A
A
A
Kanser Hastalarına Grip Aşısı Uyarısı

Tıbbi Onkoloji Uzmanı Dr. Dilek Erdem, kanser hastalarının tedavi bitimi veya tedaviye başlamadan mutlaka grip aşısı olması gerektiğini söyledi.
Medical Park Samsun Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği’nden Uzm. Dr. Dilek Erdem, kanser hastalarında aşıların önemi hakkında bilgi verdi. Dr. Erdem, “Bağışıklık sistemi bozulan hastalarda enfeksiyondan korunmak büyük önem kazanır. Enfeksiyon riskinde artış olması; kanserin kendisinden ya da yetersiz bağışıklık nedeniyle olabilir. Bu hastalarda basit enfeksiyonlar bile ağır seyrederek ağır hasarlara ve hatta ölümlere yol açabilir ve elimizdeki mevcut enfeksiyon tedavileri yeterli olmayabilir. Kanser hastasında enfeksiyon olması sıklıkla kanser tedavisinin gecikmesine neden olarak tedavi sonucunu olumsuz etkileyebilir” dedi.
Uzm. Dr. Dilek Erdem şöyle devam etti: “Aşılar, bağışıklığı kuvvetlendirmenin en etkili yollarından biri olarak görülürken; bağışıklığı bozuk kişilerde aşılara yeterli yanıt alınamaz. Daha da ötesi, canlı aşılarla bağışıklık sağlama zayıf suşların kontrolsüz çoğalmasına neden olabilir. Kanser hastasında enfeksiyona yakalanma ve aşılar ile bu enfeksiyonlardan korunma ihtimali, hastanın bağışıklığının baskılanması ve hastalığının şiddeti ile doğru orantılıdır. Yani hastanın bağışıklık sistemi ne kadar zayıfsa, yapılacak aşıya yanıt o kadar az olur. Kanser hastaları mümkün olduğunca ’grip aşısı’ gibi inaktif aşılarla aşılanmalıdır. Aşılanma; kemoterapi, radyoterapi gibi tedaviler öncesi yapılmalıdır. İnaktif aşılar kemoterapi esnasında verilirse vücutta istenen koruyucu düzeye erişemez. Kemoterapi bitiminin 3. ayında belli tedavileri almamış hastalarda canlı aşılar yapılabilir; belli birtakım tedaviler verilmişse 6. ayı beklemek daha doğru olur.”
Birçok aşı hakkında konuşulabilir ancak özellikle birkaç aşı üzerinde bilgi vereceğini belirten Dr. Erdem, “Bunlardan biri ’pnömokok aşısı’ adı verilen önemli bir aşıdır. Bu aşı özellikle hipertansiyon, diyabet ya da diğer eşlik eden hastalıkları olan 65 yaş üstü tüm kişilerde önerilir. Pnömokok enfeksiyonları, kanser hastalarında da ciddi rahatsızlıklara ve hatta ölüme neden olabilir. Bu aşının da diğer aşılar gibi verilecek kanser tedavisi öncesi yapılması önemlidir. Bu aşı her sene tekrar edilmelidir” diye konuştu.
Bir diğer önemli aşının ise grip aşısı olduğunu vurgulayan Dr. Dilek Erdem, “Gribal enfeksiyonlar özellikle ikincil komplikasyonlar olan alt solunum yolu enfeksiyonu, sinüzit, kulak iltihabı gibi hastalıklara yol açabilir. Yüksek riskli popülasyon olarak adlandırılan; sağlık çalışanları, 65 yaş üstü kişiler, bağışıklık sistemi bozuk ya da kronik hastalığa sahip kişiler ile kanser hastalarında önerilir. Özellikle kanser hastasında bu risk kemoterapi alanlarda belirgin artar” şeklinde konuştu.
Uzm. Dr. Dilek Erdem sözlerini şöyle tamamladı: “Yapılan çalışmalar kanser hastalarında grip aşısının gribal enfeksiyonlarla mücadelede önemli olduğunu ve ikincil komplikasyonları önlemesi nedeniyle kanser hastasında tedavisi bitimi veya tedaviye başlamadan mutlaka grip aşısı olması gerekliliğini vurgulamıştır. Bu durumun tek istisnası ’B hücre antikoru’ tedavisi alan belirli hasta grubudur ki bu hastalarda aşılanma için 6 ay beklenmelidir. Kanser hastalarının aile bireylerine de mutlaka grip aşısı önerilmelidir.”
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.