ÇEVRE - 31 Ocak 2015 Cumartesi 13:41

Samsun'da Belediye Başkanları Termik Santrale Karşı Birleşti

A
A
A
Samsun'da Belediye Başkanları Termik Santrale Karşı Birleşti

Samsun’un Terme ilçesinde kurulması planlanan kömürlü termik santrale karşı Terme, Ünye, Çaybaşı, Salıpazarı ve İkizce Belediye başkanları birlikte hareket ediyor. Yaklaşık bir yıldır Terme bölgesine kömürlü termik santral kurmak için Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu almaya çalışan Avrasya Yatırım Danışmanlık İnşaat Madencilik ve Enerji Üretim Şirketi, hem halkın hem de siyasilerin tepkisiyle karşılaştı.
Terme Çevre Platformu (TERÇEP), Termik Santralin Zararları konulu bir panel düzenledi. Terme Kültür Merkezi’nde yapılan panele Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, Ünye Belediye Başkanı Ahmet Çamyar, Çaybaşı Belediye Başkanı İsmet Yanık, Salıpazarı Belediye Başkanı Halil Akgül, İkizce Belediye Başkanı Bahri Söğüt, Terme ve çevre ilçelerin sivil toplum örgütleri, siyasi parti temsilcileri dernek ve vakıf başkanları ile vatandaşlar katıldı.
Panele konuşmacı olarak katılan Metin Telatar, Avukat Melike Özman, Hayati Tosun, Prof.Dr. Koray Topgül ve Prof.Dr. Bahtiyar Öztürk, termik santralin zararları konusunda bir sunum yaptı. Santralin zararlarını verdiği örneklerle anlatan Prof.Dr. Koray Topgül, “Bir termik santral günde 17 bin ton kömür yakıyor. Bu aynı zamanda Muğla merkezinde 1 yıl boyunca yakılan kömür miktarına eşit. Bu olay daha dramatik bir şekilde durumun ne olduğunu izah ediyor” dedi.
“VAZGEÇİN BU KARA SEVDADAN”
Terme Belediye Başkanı Şenol Kul da şirket yetkililerine seslenerek, “Hiç kimsenin sığınacak bir mazereti yok. Şirket bu santrali tabi ki yapmak isteyecek ama biz burada olduğumuz sürece, bu santral buraya yapılmayacak, yapılamaz, bunu net söylüyorum. Buradan şirket yetkililerine sesleniyorum, vazgeçin bu kara sevdadan. Çünkü biz bu mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Ünye Belediye Başkanı Ahmet Çamyar da, Türkiye’nin enerji ihtiyacı olduğunu ancak insana zarar verecek bir üretimin olmaması gerektiğini vurguladı.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.