SAĞLIK - 01 Aralık 2025 Pazartesi 13:06

"Gizlemek ve utanmak hastalığı azaltmıyor"

A
A
A
"Gizlemek ve utanmak hastalığı azaltmıyor"

"1 Aralık Dünya AIDS Günü" kapsamında açıklama yapan Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, HIV/AIDS kayıtlarının Türkiye’de artış eğiliminde olduğunu belirterek "Gizlenmek, utanmak, yok saymak hastalığı azaltmıyor; aksine yayılımını hızlandırıyor" dedi.


Dünya Sağlık Örgütü’nün 1988 yılından bu yana 1 Aralık’ı "Dünya AIDS Günü" ilan ettiğini hatırlatan Dr. Dinççağ, HIV/AIDS’in hâlâ küresel halk sağlığını tehdit eden önemli hastalıklardan biri olduğuna dikkat çekti. Dünya genelinde 1981’den bu yana 40 milyon kişinin HIV/AIDS nedeniyle yaşamını yitirdiğini, bugün ise 39 milyon kişinin HIV taşıyıcısı olduğunu kaydetti.



"Türkiye’de vakalar azalmak yerine artıyor"


Türkiye’de 1985-2024 yılları arasında 2 bin 438 AIDS vakası ve 45 bin 835 HIV pozitif birey kayıtlara geçti. Dr. Dinççağ, Batı ülkelerinde düşüş gözlenirken Türkiye’de tam tersi bir artış yaşandığını belirterek şu ifadeleri kullandı:


"Hastalığın gizlenmesi, dışlanma korkusu, toplumsal baskı, utanma duygusu ve boşvermişlik, bireyleri sağlık kuruluşlarına geç başvurmaya itiyor. Bu durum hem yayılımı hızlandırıyor hem de tedaviyi güçleştiriyor."



"Tedavi edilebilir bir hastalık; test yaptırmaktan korkmayın"


HIV’in günümüzde hem kontrol altına alınabilir hem de bulaşması önlenebilir bir hastalık olduğunu vurgulayan Dr. Dinççağ, erken tanının kritik önem taşıdığını belirterek, "HIV testi utanılacak veya korkulacak bir tetkik değildir. Birçok hasta tanısını rutin taramalarda, ameliyat öncesi kontrollerde tesadüfen alıyor. Oysa belirtileri olan ya da risk grubundaki bireylerin gecikmeden sağlık kuruluşlarına başvurması hayat kurtarır" diye konuştu.


Ateş, üşüme, gece terlemesi, halsizlik, boğaz ağrısı, lenf bezi büyümesi, ağız yaraları, zona, kurdeşen ve egzama gibi bulguların önemsenmesi gerektiğini ifade eden Dinççağ, bağışıklık sistemi zayıf kişilerin daha dikkatli olması gerektiğini söyledi.



"HIV pozitif bir bireyin AIDS’e dönüşme oranı yaklaşık yüzde 5"


Uzmanlar, toplumda tespit edilen HIV pozitif kişi sayısının resmi rakamların en az iki katı olabileceğini değerlendiriyor. Türkiye’de yalnızca 1 Ocak-7 Kasım 2024 arasında bin 527 kişiye HIV tanısı konurken, 40 kişi AIDS nedeniyle tedavi altına alındı. Dr. Dinççağ, yayılımın hızlandığını belirterek daha ciddi ve kapsamlı tedbirlerin alınması gerektiğini söyledi.



"Toplumun bilinçlendirilmesi en etkili önlem"


HIV/AIDS ile mücadelenin temelinin eğitim ve toplumsal farkındalık olduğunu belirten Dr. Dinççağ, medyaya, öğretmenlere, eğitimcilere ve halk sağlığı önderlerine önemli sorumluluklar düştüğünü ifade ederek, "Virüs nasıl bulaşır, belirtileri nelerdir, nasıl korunulur? Bu soruların cevabını toplumun tüm kesimleri bilmeli. Bilinç artarsa yayılım azalır" şeklinde konuştu.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.