ÇEVRE - 04 Ağustos 2025 Pazartesi 12:13

Profesörden korkutan açıklama: "Gıda krizi artık kapımızdan değil evimizden içeri girdi"

A
A
A
Profesörden korkutan açıklama: "Gıda krizi artık kapımızdan değil evimizden içeri girdi"

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Demir, küresel iklim değişikliğinin tarımsal üretim üzerindeki etkilerine dikkat çekerek, 2025 yılını "tarım açısından felaket yılı" olarak nitelendirdi. Prof. Dr. Demir, yaşanan kuraklık, zirai don, dolu ve fırtına gibi aşırı hava olaylarının sadece ürün miktarını değil, kaliteyi de ciddi şekilde düşürdüğünü söyledi.


Türkiye başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde, tarımda 2025 yılının "felaketler yılı" olarak anılmaya başlandığı ifade eden Prof. Dr. Yusuf Demir, "Yılın ilk 6 ayında tarım alanları kuraklık, zirai don, dolu, fırtına, aşırı yağış ve diğer felaketlerin etkisi altında kalmıştır. Ülkemizde ilk ve en etkili süreç kuşkusuz ki 9-13 Nisan tarihlerinde yaşanan zirai dondur. Bu yılın ilk 6 aylık döneminde, kuraklık, 3 defa zirai don, dolu yağışı, fırtına ve daha birçok doğal afetle karşı karşıya kalan tarım ürünlerinde büyük zarar oluşmuştur. Ülkemizde ilk olarak 21-25 Şubat tarihlerinde Adana, Mersin ve Hatay’da etkili olan zirai dondan sert çekirdekli meyveler, patates, marul, limon, portakal, sera ürünleri, buğday, arpa, mısır olmak üzere çok ürün zarar görmüştür. İkinci olarak 21-22 Mart’ta Ege Bölgesi’nde yaşanan zirai dondan üzüm bağları, erkenci çeşit meyveler ciddi zarar görmüştür. Asıl büyük felaket 9-13 Nisan tarihlerinde yaşanan zirai don ile gerçekleşmiş, yaklaşık 65 ilde etkili olan bu zirai don felaketinden meyveler başta olmak üzere ekili, dikili birçok ürün zarar görmüştür. Zirai dondan en çok zarar gören meyvelerin başında, armut, ayva, badem, ceviz, elma, erik, fındık, kayısı, kiraz, limon, mandalina, nektarin, portakal, şeftali, üzüm ve fıstık gelmektedir" diye konuştu.


İlk tahminlere göre Malatya’da kayısıda yüzde 90 hatta yüzde 100 zarar gören yerler bulunduğunu, diğer ürünlerde de kayıpların olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yusuf Demir, "Fındıkta 450 rakımın üstü yerlerde zarar yüzde 50, rakım yükseldikçe zarar da büyümektedir. Türkiye’nin dünyada üretimde ve ihracatta lider konumda olduğu sultaniye kuru üzümünde zarar yüzde 70-80 seviyelerinde olması hesaplanmaktadır. Niğde ve Karaman’da elmada zararın en az yüzde 70 olduğu tahmin edilirken, bu zararın Isparta’da yüzde 50 seviyesinde olması beklenmektedir. Şubat, mart ve nisan aylarında görülen don, mayıs ayında birçok ilimizi etkileyen dolu yağışı ve aylardır süren kuraklık afeti ülkemizde tarımsal üretimi önemli ölçüde etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Ülkemizde kış yağışları mevsim normallerinin yüzde 32, geçen yılki kış yağışlarının ise yüzde 27 altında meydana gelmiştir. Yağış azlığının yanı sıra kış aylarında sıcaklıklar da mevsim normallerinin üzerinde gerçekleşmiştir. 2025 yılı ocak ayı son 55 yılın en sıcak 3’üncü ocak ayı olmuştur. Kış aylarının kurak ve sıcak geçmesi sebebiyle ilkbahar yağışları kritik hale gelmiş, ancak ilkbahar yağışları da ülkemizin pek çok bölgesinde istenilen seviyede gerçekleşmemiş ve tahıllarda verim kayıpları meydana gelmiştir. Yaz aylarını yaşadığımız dönemde maalesef yağışlar oldukça yetersiz düşmekte, son yılların en sıcak günlerini yaşamaktayız. Bu süreç sonucunda ülkemizin tahıl depolarından biri olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde buğday, arpa ve mercimekte yaklaşık yüzde 80’e yaklaşan verim kayıpları görülmektedir. Belli bölgelerimizde çiftçiler üretilen ürünün maliyetleri kurtarmaması nedeniyle tarlasına biçerdöver sokamamıştır. Konya’da yapılan arpa hasadında dekara verim 250-300 kilogram arasında beklenirken 50 ila 150 kg arasında değiştiği görülmüştür. İç Anadolu’da üretilen ve hasadı başlanan tahıl üretiminde önemli düzeyde verim kayıplarının olduğu gözlenmektedir" şeklinde konuştu.



"Bitkisel üretimde düşüş"


Sebze ve meyvelerde yaşanacak düşüş ve artıştan örnekler veren Yusuf Demir, "İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri Türkiye buğday üretiminin yüzde 55’ini, arpa üretiminin ise yüzde 61’ini karşılamaktadır. Böylesine önemli üretim bölgelerinde yaşanan verim kayıpları endişe vericidir. Yalnızca bu bölgelerde değil ülkemizin birçok bölgesinde çiftçilerimiz tarımsal kuraklıkla karşı karşıya kalmışlardır. Kuraklık neticesinde verim düşmekte, bu da çiftçilerimizin gelirlerine yansımaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ilk tahminlerine göre, 2025 yılında bitkisel üretimde genel bir düşüş yaşanacağı hesaplanmıştır. İlk tahminlere göre tarla ürünlerinden tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 5,3, sebzelerde yüzde 1,7, meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde ise yüzde 24,4’lük azalma beklendiği bakanlık açıklamalarında görülmektedir. Ancak her geçen gün etkisini artıran küresel iklimin olumsuz etkisi nedeniyle ülkemiz tarımsal üretimdeki düşüşün daha da yüksek olabileceği tahmin edilmektedir. Bu hesaplamalara göre sebze üretiminde domates yüzde 5,7, salçalık kapya biber yüzde 3,7, taze fasulye yüzde 4,5 azalırken, karpuz yüzde 3,5, kuru soğan yüzde 2,6 ve patlıcan yüzde 3,3 oranında artış göstereceği tahmin edilmektedir. Meyve üretiminde ise elma yüzde 38,7, şeftali yüzde 32,1, kiraz yüzde 55,7 ve üzüm yüzde 18,6 oranında düşüş yaşanacağı hesaplanmaktadır. Turunçgillerden mandalina yüzde 0,6 artarken, portakal yüzde 12,4 ve limon yüzde 20,9 azalacağı ifade edilmektedir. Zeytin üretimindeki yüzde 40’lık keskin düşüş ve sert kabuklu meyvelerde fındık yüzde 27,5, ceviz yüzde 27,7, Antep fıstığı yüzde 54,6 oranında azalacağı yönündeki tahminler tüm tarımsal üretim üzerine iklim değişiminin etkisinin büyüklüğünü göstermektedir" ifadelerini kullandı.



"Türkiye’nin çok ciddi anlamda tarım politikalarını gözden geçirmesi gerekiyor"


Türkiye’nin su kaynaklarında çok ciddi azalmalar meydana gelmeye başladığının altını çizen Demir, "Son aylarda birçok yerde su kesintilerine, su kısıntılarına gidilmeye başladı. Bu uyarıları baştan beri veriyoruz. Önümüzde 2 aylık süreç yine benzer iklim olaylarını yaşayacağımız bir süreç olarak görülüyor. Bu süreçte pek çok metropolde su krizimiz artarak devam ediyor. Önümüzdeki ayları rahat geçirmek için tedbirler almanın son eşiğindeyiz. İstanbul’da kişi başına günlük 200 litre, İzmir’de 220 litre, Ankara’da ise 246 litre su tüketildiğini görüyoruz. Halbuki Türkiye ortalaması yaklaşık 130 litre civarındadır. Bu metropollerde çok yüksek rakamlarda ulaşmış durumda. Bu da israfın ne kadar büyük boyutlara ulaştığını gösteriyor" değerlendirmesinde bulundu.



"Ben torunlarıma yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorum, ya siz"


Prof. Dr. Yusuf Demir, sözlerine şöyle devam etti:


"Bu süreçte en önemli tedbirlerden biri israfı azaltmaktır. Doğal kaynaklarımızın sürdürülebilirliği ve israfının önlenmesi temel politikamız olmalıdır. Gıda israfını önlemek için bireyler olarak daha bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirmeli ve toplum genelinde farkındalığı artırmalıyız. Bunun yanı sıra, yerel üreticileri desteklemek ve mevsimsel ürünleri tercih etmek de hem çevreye hem de ekonomiye katkı sağlayacaktır. Gıda güvenliğini sağlamak adına, uluslararası işbirlikleri kurmak ve kriz durumlarında hızlı müdahale edebilmek için etkili stratejiler geliştirmek de önemlidir. Bu süreçte, hükümetlerin ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği yapması, daha güçlü ve dayanıklı bir gıda sistemi oluşturmak için kritik bir adımdır. Herkes üzerine düşeni yapmalı, bilinçli tüketici olmaya özen göstermeli ve çevresini bu konuda bilgilendirilmelidir. Küçük adımların büyük değişimlere yol açabileceğini unutmadan, daha sürdürülebilir bir gelecek için her birey üzerine düşeni yapmalıdır. Bir damla suyun can olduğu gerçeği ile, yarınlara yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için insanlık ayağa kalkmalıdır. Hava, su ve toprak geleceğimizdir. Torunlarımızın yeşil bir dünyada, doğal gıdalarla buluşabilmesi için hep birlikte çözümler üretmeliyiz. Tahrip ettiğimiz doğamızı ya onaracağız, ya da yok olacağız. Ben torunlarıma yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorum, ya siz. Bu zorluklarla başa çıkmak için sürdürülebilir tarım uygulamalarına yönelmek, yerel gıda üretimini desteklemek ve iklim dostu politikalar geliştirmek zorunlu hale gelmektedir. Küresel iş birliği ve yenilikçi çözümlerle bu sorunların üstesinden gelmek, küçük değişikliklerle büyük farklar oluşturmak mümkündür."



Profesörden korkutan açıklama: "Gıda krizi artık kapımızdan değil evimizden içeri girdi"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun Samsun Şehir Hastanesi Başhekimi Ulubay’dan MHRS randevuları için uyarı Samsun Şehir Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Mahmut Ulubay, MHRS üzerinden alınan randevularda yaşanan karışıklık nedeniyle vatandaşları dikkatli olmaları konusunda uyardı. Başhekim Doç. Dr. Mahmut Ulubay yaptığı açıklamada, Aralık ayı itibarıyla Eğitim ve Araştırma Hastanesi Ana Bina, Atakum Polikliniği, Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları ile Onkoloji Ek Hizmet Binalarının MHRS randevularının Samsun Şehir Hastanesi bünyesi üzerinden verilmeye başlandığını belirtti. MHRS randevu ekranında randevu alınan kurumun "Samsun Şehir Hastanesi" olarak göründüğünü, muayene olunacak yer bölümünde ise ilgili ek hizmet binasının yer aldığını ifade etti. Ancak randevu ekranındaki harita bölümünde ek hizmet binalarında alınan randevular için de konum olarak ana hastane olan Samsun Şehir Hastanesinin gösterilmesi nedeniyle, bazı vatandaşların Atakum’daki ek hizmet binaları yerine Canik ilçesinde yeni hizmete giren ana binaya gittiği bilgisinin kendilerine ulaştığını aktaran Ulubay, bu durumun mağduriyete yol açabildiğini söyledi. Başhekim Ulubay, şu an itibarıyla Canik ilçesindeki Samsun Şehir Hastanesinde yalnızca Göğüs Hastalıkları Kliniğinin hizmet verdiğini, diğer ek hizmet binalarının ise taşınma süreci tamamlanana kadar kendi mevcut binalarında hizmet vermeye devam edeceğini kaydetti. Vatandaşların mağduriyet yaşamamaları için MHRS üzerinden randevu aldıktan sonra randevu ekranında muayene olacakları hizmet binasını mutlaka kontrol etmeleri ve muayene için belirtilen ek hizmet binasına gitmelerinin büyük önem taşıdığını vurgulayan Ulubay, süreçle ilgili yeni gelişmeler oldukça kamuoyunun bilgilendirileceğini de sözlerine ekledi.
Ankara Ankara’da tek kişilik yol çalışması Ankara’nın Keçiören ilçesindeki köprü çalışmasında tek bir işçinin çalışması, iş çıkış saatlerinde uzun araç kuyruklarına sebep oluyor. Keçiören ilçesinde bulunan Fatih Köprüsü’nde yol genişletme çalışmaları nedeniyle trafik yoğunluğu yaşanıyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) tarafından, Keçiören’in önemli geçiş noktalarından biri olan köprüde trafiği rahatlatmak amacıyla başlatılan çalışmalar sebebiyle 4 şeritli köprüde bazı şeritlerin kapatılması, özellikle iş çıkış saatlerinde uzun araç kuyruklarına sebep oluyor. Uzun süre trafikte beklemek zorunda kalan sürücüler ve bölge sakinleri, köprüde çalışmaların tek bir mini ekskavatör ile yürütülmesi nedeniyle sürecin uzadığını belirterek, çalışmanın bir an önce tamamlanması için yetkililere çağrıda bulundu. "Bu köprü gerçekten trafiğe darbe vuruyor" Fatih Köprüsü’nde yürütülen çalışmaların sabah ve akşam saatlerinde uzun araç kuyruklarına neden oluğunu belirten Cavit Eğitmenoğlu, "Bu köprü gerçekten trafiğe darbe vuruyor. Ufacık bir kepçeyle iki ay sürdürmeden, yol iki günlüğüne kapatılsa veya başka yan yollardan verilse, isteyen burayı iki günde çözer. Bu yapılan hizmet değil, oyalanma. Bana göre bu çalışma hizmet yapıyormuş görünme gibi geliyor. Daha çok iş makinesiyle bir gün veya iki gün trafiği kapat, en azından yarısını yaparsın, yarısını da diğer güne bırakırsın. İki aşamalı da yapabiliyorsun ama öyle yapmıyorsun. Bir aydır, iki aydır devamlı oyalanma, göstermelik başka bir şey değil. Yetkililerden göstermelik değil de gerçekten vatandaşı rahatlatacak çalışmaların yapılmasını isterim. Akşam ve sabah çok trafik oluyor, buradan şehir hastanesine gitmek istiyorum ama tıkanıyor. Onun için bir an önce bu köprünün yapılmasını isterim" dedi. ABB sosyal medya hesabından Fatih Köprüsü’ndeki çalışmanın tek bir mini ekskavatör ile yürütülmesine ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: "Söz konusu bölgede yürütülen yol çalışmaları personel yetersizliğinden kaynaklanmamakta olup, mevcut köprü yapısına ve altyapıya herhangi bir hasar verilmemesi amacıyla kontrollü, aşamalı ve teknik zorunluluklar çerçevesinde sürdürülmektedir. Çalışma alanının aktif trafik akışı içinde bulunması ve hassas mühendislik yapıları içermesi nedeniyle sürecin yavaş ilerlemesi köprünün zarar görmesi ya da yıkım riski oluşmaması için can ve mal güvenliğini esas alan sorumlu bir kamu yönetimi anlayışının doğal sonucudur." Geçmiş dönemlerde, yapılan işler gece gündüz çalışılarak kısa sürede tamamlanıyordu.
İstanbul Pegasus Hava Yolları, Chelsea Futbol Kulübü’nün resmi havayolu partneri oldu Pegasus Hava Yolları, dünya futbolunun önde gelen kulüplerinden Chelsea ile gerçekleştirdiği global ortaklıkla uluslararası marka yolculuğunda yeni bir sayfa açtı. Pegasus Hava Yolları, global marka yolculuğunda önemli bir adım atarak, dünyanın en köklü ve en çok takip edilen spor kulüplerinden Chelsea Futbol Kulübü ile global bir iş birliği gerçekleştirdi. Anlaşma kapsamında Pegasus, Chelsea Futbol Kulübü’nün erkek ve kadın futbol takımlarının Resmi Havayolu Partneri oldu. Chelsea Futbol Kulübü’nün güçlü global erişimi ve dünya genelindeki geniş taraftar kitlesiyle desteklenen bu iş birliği kapsamında havayolu şirketi, öncelikli yurt dışı pazarlarda yenilikçi iletişim kampanyaları hayata geçirmeyi hedefliyor. Pegasus Hava Yolları Ticaret Genel Müdür Yardımcısı Onur Dedeköylü iş birliğine ilişkin şunları söyledi: "Bu iş birliğiyle yenilikçilik, küresel büyüme ve insanları birbirine bağlama vizyonunu paylaşan iki güçlü marka bir araya geliyor. Futbolun evrensel gücüyle, global marka yolculuğumuzu daha da ileri taşımayı hedefliyoruz. Chelsea’nin global taraftar kitlesi, bizim uluslararası erişimimizle güçlü bir şekilde örtüşüyor. Birleşik Krallık, beş farklı noktaya uçtuğumuz ve büyümeyi sürdürdüğümüz önemli pazarlarımızdan biri. Chelsea Futbol Kulübü iş birliğiyle taraftarlar ve misafirlerimiz için ilham veren deneyimler oluşturmayı sabırsızlıkla bekliyoruz." Chelsea Futbol Kulübü İş Ortaklıkları Satış Direktörü Oliver Boden; "Pegasus Hava Yolları’nın son yıllardaki büyüme performansı ve seyahati herkes için erişilebilir kılma vizyonu son derece etkileyici. Hava yolu sektörünü dönüştürme hedefleri ve filo yatırımları, ne kadar büyük düşündüklerini açıkça ortaya koyuyor. Şirket ile iş birliği yapmaktan gurur duyuyor; yolculuklarının bir sonraki aşamasında onları desteklemeyi ve birlikte benzersiz bir ortaklık inşa etmeyi hedefliyoruz" dedi.