EKONOMİ - 19 Aralık 2025 Cuma 15:14

Samsun TSO Başkan Yardımcısı Beytekin: "Önceliğimiz, üretim ve ihracat gücümüzü artırmak"

A
A
A
Samsun TSO Başkan Yardımcısı Beytekin: "Önceliğimiz, üretim ve ihracat gücümüzü artırmak"

"İhracatın Finansmanı Buluşmaları"nda konuşan Samsun Ticaret ve Sanayi Odası (TSO) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kadir Beytekin, "Oda olarak önceliğimiz, üretim ve ihracat gücümüzü artırmak, girişimcilerimize rekabet avantajı kazandıracak çözümleri üyelerimizle buluşturmak ve şehrimizin Türkiye’nin dış ticaret hedeflerine daha güçlü katkı sunmasına öncülük etmektir" dedi.


İhracatçıları ve finans sektörü temsilcilerini bir araya getiren "İhracatın Finansmanı Buluşmaları", Samsun Ticaret ve Sanayi Odası ev sahipliğinde gerçekleştirildi.



Beytekin: "Önceliğimiz, üretim ve ihracat gücümüzü artırmak"


Etkinliğin açılış konuşmasını gerçekleştiren Samsun TSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kadir Beytekin, Samsun’un, güçlü üretim altyapısı, lojistik avantajları ve hızla büyüyen ihracat kapasitesiyle Karadeniz’in yükselen ticaret merkezlerinden biri olduğunu belirterek, "Sanayicimizin ve ihracatçımızın finansmana erişimini kolaylaştıracak araçların sahada anlatılması, bankacılık sistemi ile reel sektörün doğrudan temas kurması son derece değerli. Bugün burada amaç; firmalarımızın ihtiyaç duyduğu finansman imkanlarına en doğru ve en hızlı şekilde ulaşmasını sağlamak, yeni pazarlara açılma süreçlerini desteklemek ve ihracatta sürdürülebilir büyümeyi teşvik etmektir. Paydaş kurumlarımızla birlikte yürütülen bu programın Samsun iş dünyasına önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz. Samsun TSO olarak önceliğimiz, üretim ve ihracat gücümüzü artırmak, girişimcilerimize rekabet avantajı kazandıracak çözümleri üyelerimizle buluşturmak ve şehrimizin Türkiye’nin dış ticaret hedeflerine daha güçlü katkı sunmasına öncülük etmektir. Bu değerli etkinlikte emeği geçen tüm kurumlarımıza teşekkür ediyor, firmalarımıza hayırlı olmasını diliyorum" diye konuştu.



"Finansmana erişim son derece değerli"


Karadeniz Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Eren Günhan Ulusoy ise yaptığı konuşmada, ihracatın, ülke ekonomisi için lokomotif görevi gördüğüne vurgu yaparak, "Türkiye ancak üretim ve ihracatla büyüyerek kalkınma yolculuğunda arzu ettiğimiz seviyelere ulaşabilecektir. Samsun, başta otomotiv, hububat, su ürünleri, çelik, elektrik ve elektronik sektörleri olmak üzere yıllık yaklaşık 1,6 milyar dolar ihracat gerçekleştiren önemli bir ihracat kenti konumunda yer almaktadır. İhracatçılarımızın son dönemdeki ortak sorunlarının en önemlilerinden birisinin finansmana erişimde yaşanan zorluklar olduğu bilinen bir gerçektir" ifadelerini kullandı.


"İhracatın Finansmanı Buluşmaları", "Bankacılık ve Finans Paneli" ile sona erdi. Büyük ilgi gören etkinliğe yaklaşık 200 ihracatçı katıldı.



Samsun TSO Başkan Yardımcısı Beytekin: "Önceliğimiz, üretim ve ihracat gücümüzü artırmak"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Çanakkale Cezayirli Hasan Paşa Köşkü’nü gün yüzüne çıkarmak için çalışmalar devam ediyor Çanakkale Valisi Doç. Dr. Ömer Toraman, Cezayirli Hasan Paşa Köşkü’nün 2025 yılı kazı ve temizlik çalışmaları hakkında yaptığı açıklamada, "Bu sene zor şartlarda da olsa yoğun bir çalışma yaptılar ve çiftliğin avlusunu ve müştemilatlarını açığa çıkardılar. Daha kazılacak alanlar, yerler var. İnşallah önümüzdeki yılda bunu devam ettirmek niyetindeyiz" dedi. Bilimsel sorumluluğunu Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Osman Uysal’ın yürüttüğü ve Troya Müzesi uzmanlarından oluşan bir ekip tarafından kazı çalışmaları sürdürülen çalışmalarda Osmanlı donanmasının önemli isimlerinden Cezayirli Gazi Hasan Paşa’ya ait olduğu belirlenen köşk ve çiftlik kalıntıları gün yüzüne çıkarılıyor. Ezine ilçesinde Mahmudiye köyü Kule mevki Troya Tarihi Milli Park alanı sınırları içerisinde kalan Cezayirli Hasan Paşa Köşkü, mülkiyeti hazineye ait olan bin 106 metrekare, yüzölçümlü 2016 parselde yer alıyor. Köşkten kalan en belirgin buluntu Hasan Paşa kulesi, yaklaşık 12 metre yüksekliğinde ve kare planlıdır. Duvarları taştan yapılan ve alçıyla sıvanan kulenin dört köşesinde de sekizgen biçimli gözetleme mevziileri yer alıyor. Köşk binasına yönelik olarak hazırlanan rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri ve kazı çalışması projeleri Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından 1 Aralık 2022 tarih ve 8505 sayılı kararla onaylanmıştı. Çanakkale Valiliğinin destekleriyle 2025 yılı Kasım ayı başında başlatılan restorasyona yönelik kazı ve temizlik çalışmalarında; Cezayirli Hasan Paşa Köşkü’nün hali hazırda korunmuş olan gözetleme kulesinin güneyinde yer alan plankarelerde kazı çalışmaları sürdürülerek yapı kompleksine ait duvarlar, doğuda yer alan çevre duvarının tamamı, kule önünde yer alan tonozlu yapı açığa çıkartıldı. Kazı çalışmalarında; mekânlara, taş döşeli yürüme yollarına, Osmanlı Dönemi seramik parçaları, demir aksamlar, ithal seramikler, girişi sağlamak için kullanılan tonozlu bir yapının kalıntıları açığa çıkartılırken Osmanlı Dönemi’ne ait sikkeler seramik parçaları, demir aksamlar, Maydos tuğlaları ve devşirme mimari parçalar bulundu. Cezayirli Hasan Paşa Köşkü ile 2025 yılı kazı ve temizlik çalışmalarını, Çanakkale Valisi Doç. Dr. Ömer Toraman, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, Prof. Dr. Ali Osman Uysal ve beraberindekiler bölgede incelemelerde bulundu. Çanakkale Türk denizcilik tarihi açısından çok önemli bir yer Çanakkale’nin denizcilik tarihi için önemli bir yer olduğun belirten Çanakkale Valisi Doç. Dr. Ömer Toraman, "Biliyorsunuz Çanakkale Türk denizcilik tarihi açısından çok önemli bir yer. Özellikle Osmanlı donanmasının teşkilatında çok kritik fonksiyonlar görmüş. Osmanlılara ait ilk tersane bu topraklarda kurulmuş ve ilk Kaptan-ı Derya Karargahı yine Gelibolu’da bu topraklarda konuşlanmış. İstanbul’un fethine kadar da burası Çanakkale, Gelibolu Osmanlı Donanmasının ana merkezi hüviyetinde olmuş. Öte yandan Çanakkale Deniz Harp tarihi açısından da çok önemli. En son 1. Dünya Savaşı’nda tarihin gördüğü en büyük deniz harplerinden bir tanesine sahne olmuş ve Çanakkale geçilmez sözünün tarihe geçtiği yer olarak da kayıtlara girmiş. Osmanlı’nın son dönem büyük kaptanı deryalarından Cezayirli Hasan Paşa bu bölgeyle de yakından ilgilenmiş ve bu bölgede şahsi bir çiftlik kurarak da bu bölgedeki varlığını hissettirmiş" dedi. "Bu eserleri korumak, ihya etmek ve gelecek nesilleri aktarmak için kendimizi mesul hissediyoruz" Tarihi değerde olan eserleri korumakla mesul olduklarını vurgulayan Vali Toraman, "Zamanın yıpratıcı etkisi bir taraftan, insanların ilgisizliği diğer taraftan, onun bir kompleks olarak oluşturduğu çiftliğin zaman içerisinde tahribine sebep olmuş. Elimizde şu anda en önemli parçası arkamızda gördüğünüz kule, köşk tabir edilebilecek yapı. Bu yapı da tabii çok tahrip olmuş bir durumda. Bununla ilgili bu eserleri korumak, ihya etmek ve gelecek nesilleri aktarmak için kendimizi mesul hissediyoruz. Bu çerçevede hem kulenin korunması ama bu yapı külliyenin yalnızca kuleyle sınırlı olmadığını etrafında da başka yapılar olduğu bilgisinden de hareketle Prof. Dr. Ali Osman Uysal hocamızın öncülüğünde bir kazı çalışması kararı aldık. Troya Müze Müdürlüğümüzün nezaretinde bir müze kazısı olarak bu sene köşkün etrafını hocamız kazmaya başladı" diye konuştu. "İnşallah önümüzdeki yılda bunu devam ettirmek niyetindeyiz" Gelecek sene de kazıların devam edeceğini söyleyen Vali Toraman, şu ifadeleri kullandı: "Kazı çalışmalarına biz İl Özel İdaresi olarak da destek sağladık. Amacımız bu külliyenin ortaya çıkarılması, en azından temel seviyesine de olsa çıkarılması ve resmin bütününü görebilmek ve ortaya çıkardıktan sonra da bunları koruma altına alabilmek. İleriki zamanlarda ihyası içinde geliştirecek projelere altlık oluştursun diye bu çalışmayı yürüttük. Ben kıymetli hocama ve kaza ekibine teşekkür ediyorum. Bu sene zor şartlarda da olsa yoğun bir çalışma yaptılar ve çiftliğin avlusunu ve müştemilatlarını açığa çıkardılar. Daha kazılacak alanlar, yerler var. İnşallah önümüzdeki yılda bunu devam ettirmek niyetindeyiz. Çanakkale’nin Türk denizcilik tarihine geçmişte sağlamış olduğu katkının bir nişanesi olarak bu eseri korumak ihya etmek ve gelecek nesile aktırmak vazifemiz diye düşünüyoruz."
Malatya Başkan Er: "Malatya eskisinden güzel yaşanabilir ve güçlü bir şehir olacak" Malatya Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı tarafından yürütülen "İklim Değişikliğine Uyum ve Kuraklıkla Mücadele Kapsamında Sulama Altyapısının Güçlendirilmesi" projesi kapsamında tarımsal üretime destek sürüyor. Sürdürülebilir tarımsal üretim için modern sulama projelerini hayata geçiren Büyükşehir Belediyesi, 250 mahalle ve mezrada kullanılmak üzere 250 bin metre sulama borusunu çiftçilere dağıtmaya devam ediyor. Bu kapsamda, maliyeti 70 milyon lira olan borular, üreticilere teslim edilirken, sulama suyunun hem ekonomik hem de verimli kullanılması sağlanıyor. Bu kapsamda Pütürge’de 120 lokasyonda, üreticilerin ihtiyaçları doğrultusunda farklı özelliklerde toplam 41 milyon lira değerinde muhtelif cins ve çapta 93 bin 500 metre boru çiftçilere ulaştırıldı. Bölgedeki sulama altyapısının modernize edilmesi, su kullanımında tasarruf sağlanması, verimliliğin artırılması ve çiftçilerin değişen iklim koşullarına karşı daha güçlü hale getirilmesi noktasında Pütürge’de üreticilere sulama suyu boruları düzenlenen törenle verildi. Pütürge Belediyesi Konferans Salonunda düzenlenen programa, Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er, Pütürge Belediye Başkanı Mikail Sülük, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Nusret Mum, Büyükşehir ilgili daire başkanları, Pütürge ve Doğanyol Ziraat Odası İlçe Başkanı Kürşat Ayaydın, siyasi partilerin ilçe başkanları, muhtar ve üreticiler katıldı. Malatya Büyükşehir Belediyesi Tarımsal Hizmetler Dairesi Başkanlığı tarafından yatırım ve hizmetlere dair sinevizyon gösteriminin ardından konuşan Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er, "Malatya depremde büyük bir yara aldığı için çok iş var. Çok büyük bir operasyon yürütülüyor. İşlerimiz rayına girdi inşallah. ‘Yirmi yılda, otuz yılda ayağa kalkmaz’ denen bir şehir, iki yılda ayağa kalktı" ifadelerini kullandı. Malatya’nın eskisinden daha güzel, yaşanabilir ve güçlü bir şehir olacağını dile getiren Başkan Er, "Cumhurbaşkanımızın güçlü liderliğinde, bakanlarımız deprem bölgesi ve Malatya için ellerinden gelen bütün gayreti gösteriyorlar. Yerelde de valimiz, vekillerimiz, belediye başkanlarımız ve kamu kurumlarımızla iyi bir sinerji yakaladık, Malatya’mız bir yılda ayağa kalktı. İnsanların umutları kırılmıştı. 90’lı yıllarda yaşanan depremlerde insanlar bir çaresiz kalmıştı ama hakikaten şimdi öyle değil artık. Güçlü bir liderle nasıl operasyonel bir şekilde işlerin düzeldiğini hep birlikte gördük. Malatya eskisinden daha yaşanabilir ve güçlü bir şehir olacak. Bundan hiç şüpheniz olmasın" dedi. Büyükşehir Belediyesi olarak kentin sanayisine, turizmine ve tarımına yön verme noktasında çalışmalar yaptıklarını ifade eden Başkan Sami Er, "Malatya’nın ekonomisi büyük oranda tarıma dayalı. Bütün ekonomimiz, tarım ekonomisinin etrafında dönüyor. Bir zirai don yaşadık. Allah, Cumhurbaşkanımızdan razı olsun, insanımızın zarar ziyanını karşıladı. Devletimiz bir taraftan sulama projeleri, Devlet Su İşleri de kanal ve barajlar yaparken biz de ’Büyükşehir olarak ne yapabiliriz? Nasıl katkılar sunabiliriz?’ diye yola çıktık ve bu hususta çalışmalar yürüttük. Bütün ilçelerde yürüttüğümüz bir proje geliştirdik. Malatya’ya 250 bin metre boru alarak çiftçilerimizle devlet-vatandaş iş birliği ile projeler gerçekleştirmeye başladık. Pütürge’ye de 93 bin 500 metrekarelik sulama suyu borusu desteği sağladık, değeri 41 milyon lira. Buradaki amaç hem suyumuzun boşa akmaması hem de ürünlerimiz ve bahçelerimizin susuz kalmaması. Yani insanlarımızın emeği yerde kalmasın. Sular çok hoyratça kullanılabiliyor. Kapalı boru sistemiyle hem suyumuzu tasarruflu kullanmış olacağız. Tabii küresel ısınma aslında dünyada büyük bir sorun. En az yağış alan bölge, Malatya ve Elazığ. Bu noktada yürütülen proje oldukça önemli" diye konuştu. Pütürge Belediye Başkanı Mikail Sülük ise vatandaşlara sağladığı destek ve hizmetlerinden dolayı Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Sami Er’e teşekkür etti. Sülük, "Allah devletimize zeval vermesin. Çok zor dönemin belediye başkanlarıyız. Göreve geldiğimizde bir ekonomik kriz vardı. Arkasından pandemi ve iki deprem. 2020’de bir Elazığ depremi ardından Pütürge depremi yaşadık. Daha onun yaraları sarılmadan büyük iki deprem daha Türkiye’yi sarstı. 11 ilimiz yıkıldı. Ama hamdolsun bir liderimiz var. Kendini köyde ve şehirde yaşayan vatandaşın yerine koyarak, bu yatırımları yapıyor. Depremin yaşandığı 11 ilde bu kadar hızlı toparlanma dünyanın hiçbir devletinin yapabileceği bir şey değil" şeklinde konuştu. Pütürge ve Doğanyol Ziraat Odası İlçe Başkanı Kürşat Ayaydın da, "Listeye bakıyorum Pütürge’ye 93 bin 500 metre boru desteğinde bulunulmuş. Bunun yanında jeneratörler, sıvatlar, mahallelerde yapılan projeler toplam değeri 41 milyon lira. Tarım ülke ekonomisinin bel kemiğidir. Üretmemiz lazım. Üretmezsek aç kalırız, üretebilmek için de o toprağı suyla buluşturmamız lazım. Bu konuda Büyükşehir Belediye Başkanımız Sami Er’e çok teşekkür ediyorum" ifadelerini kullandı.
Kocaeli İnsansız hava aracını bomba sandı, 3 günlük korku ihbarla son buldu Kocaeli’nin İzmit ilçesinde kırsal alana düşen insansız hava aracı (İHA), jandarma ekiplerince incelemeye alındı. İHA’nın düştüğünü gören vatandaş, "3 gün oldu, çarşamba günü gördüm. Ben tarladan inerken ses duydum. Düşeceğini anladım, ardından çarptı ve düştü. Korktuğum için yanına yaklaşamadım. Belki gelir alırlar diye kimseye söylemedim. Kötü bir şey olur, bomba olur diye korkudan yanaşamadım zaten" dedi. Edinilen bilgiye göre, ilçeye bağlı kırsal Çubuklubala Mahallesi’ndeki araziye düşen insansız hava aracı ihbarı üzerine olay yerine jandarma ve olay yeri inceleme ekibi sevk edildi. Güvenlik şeridi çekerek alanı korumaya alan ekipler, hava aracının düştüğü noktada ve çevresinde detaylı teknik inceleme başlattı. "Hava aracı çarşamba günü düştü" İHA’yı bulan İsmail Bayhan, hava aracının çarşamba günü düştüğünü söyleyerek, "3 gün oldu, çarşamba günü gördüm. Ben tarladan inerken ses duydum. Düşeceğini anladım. Tam şuraya çarptı ve düştü. Korktuğum için yanına yaklaşamadım. Vız vız ses geliyordu. Belki gelir alırlar diye kimseye söylemedim. Kötü bir şey olur, bomba olur diye korkudan yanaşamadım zaten. Korktuğum için kimseye söylemedim. Kimse gelip almayınca bugün muhtara söyledim. Muhtar da gelip baktı, o da ekiplere haber verdi" dedi. Çubuklubala Mahalle Muhtarı Muharrem Kaymaz ise yaptığı açıklamada, "İsmail amcamız çarşamba günü saat 11.00 sıralarında bahçesine giderken bir cismin uçtuğunu, biraz bekledikten sonra ise düştüğünü görüyor. Yanına yaklaşamıyor tabii korkudan. Belki sahibi alır diye haber de vermiyor, korktuğundan dolayı. Bugün durumu bize bildirdi, durumu anlattı. Bizde yetkililere haber verdik. Şuanda burada incelemeler yapılıyor, gereken çalışmalar yürütülüyor, detayları bilemiyoruz" diye konuştu.
Kastamonu Kastamonu Üniversitesi’nde "Sağlık Turizmi ve Kapsayıcı Sağlık Yaklaşımları" masaya yatırıldı Kastamonu Üniversitesi tarafından "Sağlık Turizmi ve Kapsayıcı Sağlık Yaklaşımları" sempozyumu düzenlendi. Kastamonu Üniversitesi, "Yaşlı ve Engelli Bireylerin Sağlığının Korunması ve Geliştirilmesinde Kastamonu Sağlık Turizmi Potansiyeli" başlıklı sempozyuma ev sahipliği yaptı. Merkez Kütüphane Cemil Meriç Salonu’nda gerçekleştirilen sempozyumda, yaşlı ve engelli bireylerin sağlık hizmetlerine erişimi, kapsayıcı sağlık uygulamaları ve Kastamonu’nun sağlık turizmi alanındaki potansiyeli çok yönlü olarak ele alındı. Sempozyuma, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Abdülkadir Tuna, Tosya Meslek Yüksekokulu Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Orçun Çağlar Kurtuluş ile akademisyenler ve öğrenciler katıldı. Tosya Meslek Yüksekokulu İş Sağlığı ve Güvenliği Programı öğretim üyesi Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Özdemir, "Günümüzde yaşlı ve engelli bireylerin sağlığının korunması ve geliştirilmesi; yalnızca sağlık hizmetleriyle sınırlı olmayan, sosyal, çevresel ve insani boyutları da kapsayan bütüncül bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Bu yaklaşım, bireyin yaşam kalitesini artırmayı, bağımsızlığını desteklemeyi ve toplumsal hayata aktif katılımını güçlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu noktada Kastamonu; tarihi birikimi, doğal zenginlikleri, gelişmekte olan sağlık altyapısı ve insana dokunan yaklaşımıyla önemli bir potansiyele sahiptir. Sahip olduğu doğal kaynaklar, termal imkanlar, huzurlu çevresi ve sağlık hizmetleriyle Kastamonu’nun, özellikle yaşlı ve engelli bireyler için sağlık turizmi alanında güçlü bir alternatif oluşturduğuna inanıyoruz. Bu sempozyumda; yaşlılık sürecinin değişen dinamiklerinden hemşirelik uygulamalarına, engellilikte güncel sağlık yaklaşımlarından toplumsal yapının güçlendirilmesine ve Kastamonu’nun sağlık turizmi potansiyeline kadar pek çok değerli konu, alanında uzman akademisyenlerimiz tarafından ele alınacaktır. Paylaşılacak bilgi ve deneyimlerin, bilimsel çalışmalara ve uygulamalara ışık tutacağına yürekten inanıyoruz" dedi. Sempozyumun ilk oturumu Prof. Dr. Nimet Ovatoylu ve Doç. Dr. Filiz Özel Çakır’ın başkanlığında gerçekleştirildi. Prof. Dr. Ovatoylu, konuşmasında yaşlı ve engelli bireylerin sağlık hizmetlerinden etkin biçimde yararlanabilmesinin sosyal devlet anlayışının temel unsurlarından biri olduğunu belirterek, üniversitelerin bu alandaki bilimsel sorumluluğuna dikkat çekti. Doç. Dr. Filiz Özel Çakır ise, disiplinler arası çalışmaların önemine vurgu yaparak, sağlık, sosyal hizmetler ve turizm alanlarının bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini dile getirdi. İlk oturumda Prof. Dr. Ayşe Gül Kale, "Yaşlılık, Değişen Yaşam Dinamikleri ve Huzurevleri" başlıklı sunumunda yaşlı bireylerin değişen ihtiyaçlarına dikkat çekti. Ardından Doç. Dr. Ayla Demirtaş ise "Yaşlı Bireylerin Güçlendirilmesinde Hemşirelik Uygulamaları" konulu sunumunda koruyucu ve destekleyici sağlık hizmetlerinin önemini dikkate çekerek, "Hemşirelik bakımında yaşlı insanları güçlendirme aslında ihmal edilmiş bir alandır. Profesyonelliğe yönelik yeni yaklaşımlar kendine yardım etmeyi, büyümeyi ve gelişmeyi destekler. Hemşireler yaşlı bireyleri güçlendirmek için belirli yeterliliklere ve birden çok çözüme sahip olduğunu anlatmalı ve göstermelidir. Güç temelli hemşirelik yaklaşımı, yaşlı bireylerin fiziksel ve psikososyal ihtiyaçlarını gidermek için çevrelerinde mevcut olan kaynakları değerlendirmelerine yardımcı olarak yaşam kalitesinin geliştirilmesine odaklanır" diye konuştu. "Engellilerin yüzde 74,6 sağlık hizmetlerine erişimde en az bir engelle karşılaşıyor" İkinci oturum, Prof. Dr. Özlem Ovayolu başkanlığında, Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Özdemir’in oturum başkan yardımcılığında gerçekleştirildi. Oturumda Doç. Dr. Havva Kaçan, "Özel Bireyler İçin Toplumsal Yapının Güçlendirilmesi" başlıklı sunumunda engellilik olgusunun sosyal boyutuna değinirken; Prof. Dr. Gülendam Karadağ ise "Engellilikte Sağlık: Koruyucu, Destekleyici ve Geliştirici Güncel Yaklaşımlar" başlıklı sunumuyla güncel sağlık politikalarına ilişkin bilgiler paylaştı. Türkiye’de 2 milyon 511 bin engelli bulunduğunu söyleyen Karadağ, "Tahminlere göre bugün dünyada 1,3 milyar insan ciddi engellilik yaşamaktadır. Bu rakam dünya nüfusunun yüzde 16’sına, yani her 6 kişiden 1’ine denk gelmektedir. Ülkemizdeki durum ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2022 verilerine göre; Ulusal Engelli Veri Sisteminde kayıtlı ve hayatta olan engelli sayısı 2 milyon 511 bin 950’dir. 2021 yılında yapılan çalışmada, katılımcılar arasında sağlık hizmetlerine erişim oranı yüzde 25,4 olarak belirlenmiştir. Bu katılımcıların yaklaşık dörtte üçü (yüzde 74,6) sağlık hizmetlerine erişimde en az bir engel yaşadığı tespit edilmiştir. Ülkemizde yüzde 61,5’i fiziksel engeli, yüzde 62,7’si tıbbi ekipmanla ilgili engeli ve yüzde 59,3’ü iletişim engeli bulunuyor. 2024 yılında yayınlanan sistematik bir inceleme, engelli bireylerin ağız sağlığına ve diş bakımına büyük önem verdiğini, ancak diş hizmetlerine erişimde önemli zorluklarla karşılaştıklarını vurgulamaktadır. Özellikle down sendromlu çocukların neredeyse yarısı yüzde 47’si, fiziksel engellilerin üçte birinden fazlası yüzde 37’si ilk diş muayenelerini 6 yaş ve üzeri yaşlarda yaptırmıştır" diye konuştu. Son oturum ise Prof. Dr. Serap Parlar Kılıç başkanlığında, Prof. Dr. Gülendam Karadağ’ın oturum başkan yardımcılığında yapıldı. Bu oturumda Dr. Öğretim Üyesi Hakkı Çılgınoğlu, "Kastamonu Sağlık Turizmi Potansiyeli" başlıklı sunumunda ilin doğal kaynakları, iklim özellikleri ve sağlık altyapısının sağlık turizmi açısından sunduğu fırsatları değerlendirdi. "2050 yılına kadar dünyadaki her altı kişiden biri 65 yaş üstü olacak" Dr. Öğretim Üyesi Zeynep Arabacı, "Yaşlı Bireyler İçin Sağlık Turizmi" konulu sunumunda yaşlı dostu turizm uygulamalarının önemine değindi. Dünya nüfusunun yaşlandığını, ancak bu büyümenin yüzyılın sonuna doğru zirveye ulaşacağını söyleyen Arabacı, "Dünyadaki hemen hemen her ülke, nüfuslarındaki yaşlıların sayısı ve oranında artış yaşıyor. 2070’lerin sonlarına doğru, 65 yaş ve üzeri küresel nüfusun 2,2 milyara ulaşarak 18 yaş altı çocuk sayısını geçeceği tahmin ediliyor. 2030’ların ortalarına gelindiğinde ise, 80 yaş ve üzeri 265 milyon birey olacak ve bu sayı bebek sayısını geçecek. Dünya Nüfus Beklentilerine göre, 2050 yılına kadar dünyadaki her altı kişiden biri 65 yaş üstü olacak. Bu oran 2019’da her 11 kişiden biriydi. Ülkemizde de yaşlı nüfus 9 milyon 112 bin 298 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2019 yılında yüzde 9,1 iken, 2024 yılında yüzde 10,6’ya yükseldi. Yaşlı nüfusun 2024 yılında yüzde 44,6’sını erkek nüfus, yüzde 55,4’ünü kadın nüfus oluşturdu. Yaşlı bağımlılık oranı 2024 yılında yüzde 15,5 oldu. Çalışma çağındaki yüz kişiye düşen yaşlı sayısını ifade eden yaşlı bağımlılık oranı da 2019 yılında yüzde 13,4 iken bu oran 2024 yılında yüzde 15,5’e yükseldi. Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre yaşlı bağımlılık oranının 2030 yılında yüzde 19,5, 2040 yılında yüzde 26,5, 2060 yılında yüzde 45,5, 2080 yılında yüzde 61,9 ve 2100 yılında yüzde 61,6 olacağı öngörüldü" diye konuştu. "Türkiye’de 1 milyon 750 bin 900 yaşlı tek başına yaşıyor" Yaklaşık her 4 haneden birinde en az bir yaşlı ferdin bulunduğunu söyleyen Arabacı, "Türkiye’de 2024 yılında toplam 26 milyon 599 bin 261 haneden 6 milyon 726 bin 583’ünde yaşlı nüfus olarak tanımlanan, 65 ve daha yukarı yaşta en az bir fert bulunduğu görüldü. Diğer bir ifadeyle, hanelerin yüzde 25,3’ünde en az bir yaşlı fert yaşadığı görüldü. Türkiye’de 1 milyon 750 bin 900 yaşlının tek başına yaşadığı görüldü. En az bir yaşlı fert bulunan 6 milyon 726 bin 583 hanenin 1 milyon 750 bin 900’ünü tek başına yaşayan yaşlı fertler oluşturdu. Bu hanelerin yüzde 74,0’ını yaşlı kadınlar, yüzde 26,0’ını ise yaşlı erkekler oluşturdu. Görmede çok zorlanan ya da hiç göremeyen yaşlıların oranı yüzde 10,1 oldu. Yaşlı nüfusun 2023 yılında yüzde 57,7’si tarım sektöründe çalıştığını belirtti. Yaşlılar 2023 yılında en fazla dolaşım sistemi hastalıklarından hayatını kaybetti. Alzheimer hastalığından ölen yaşlıların oranı 2023 yılında yüzde 3,2 oldu" şeklinde konuştu. Önümüzdeki 30 yıl içinde yaşlı nüfusta bir artışın yaşanacağını belirten Arabacı, "Sağlık ve uzun süreli bakım sistemlerini güçlendirerek, sosyal korumanın sürdürülebilirliğini sağlayarak ve yeni teknolojilere yatırım yaparak önemli demografik değişimlere hazırlanmaları gerekecek. Kadınların genel olarak erkeklerden daha uzun yaşadığı göz önüne alındığında, politikaların emeklilik haklarına eşit erişimi sağlaması, cinsiyete özgü sağlık hizmetleri ihtiyaçlarını ele alması ve bakım yükünü hafifletmek için sosyal destek sistemlerini güçlendirmesi gerekiyor. Küreselleşme, teknolojik gelişmeler (örneğin ulaşım ve iletişim alanlarında), kentleşme, göç ve değişen toplumsal cinsiyet normları, yaşlıların yaşamlarını doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Halk sağlığı müdahalesi, bu mevcut ve öngörülen eğilimleri değerlendirmeli ve politikalarını buna göre şekillendirmelidir" ifadelerini kullandı. Dr. Öğretim Üyesi Kerim Güney ise, "Kastamonu Doğasında Gelen Şifanın Yaşlı ve Engelli Sağlığındaki Yeri" başlıklı sunumuyla doğa temelli sağlık uygulamalarına dikkat çekti. Sempozyum, soru-cevap bölümünün ardından konuşmacılara teşekkür belgelerinin takdim edildi.
Ankara HAK-İŞ Başkanı Arslan: "HAK-İŞ olarak ülkemize ait hangi sorun varsa orada olmak zorundayız" Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) Genel Başkanı Mahmut Arslan, "HAK-İŞ olarak bundan sonra ülkemize ait hangi sorun varsa, insanlık adına hangi sorun varsa orada olmak zorundayız" dedi. Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ) "HAK Arama ve Kurtarma Umut Timinin Kapsamının Genişletilmesi Projesi’nin faaliyetleri sonrası kapanış toplantısı Ankara’da özel bir otelde gerçekleştirildi. Kapanış toplantısına, HAK-İŞ Konfederasyonu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve ilgili kurum ve kuruluşlardan yetkililer katıldı. Program, HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Ahmet Aydın’ın konuşmaları ardından proje kapsamında eğitimlerin gerçekleştirildiği Samsun, Ankara ve Van’da eğitim gören kursiyerlere sertifika takdim töreni ile sona erdi. "Hayalimizi çok önemsedik ve bunun gerçekleşmesi için de ilk adımları atmış olduk" HAK Arama ve Kurtarma Umut Timinin Kapsamının Genişletilmesi Projesi’nin uzun soluklu bir yatırım olacağını belirterek, "Bu afet projemiz, AFAD ile yürüttüğümüz uzun geçmişe dayalı bir çalışmanın sonuçları olarak 2015 yılında konfederasyonumuz genel kurulumuz öncesi yaptığımız çalışmalarda yönetim kurulumuz tarafından hayata geçirilmesini planladık. Ancak bu projenin hayata geçirilmesi 2019 yılından itibariyle gerçekleşti. Küçük bir hedefle başladık. Ankara’da bir arama-kurtarma timini oluşturma heyecanımızı, hayalimizi çok önemsedik ve bunun gerçekleşmesi için de ilk adımları atmış olduk. Bu projenin hayatı geçirildiği sırada henüz asrın depremini yaşamamıştık. Ama hep şunu biliyoruz ki bu ülkenin tamamı deprem, yangın, sel ve benzeri afetlere maruz kalan bir ülke. O nedenle HAK-İŞ olarak sendikacılığımızla beraber sosyal sorumluluklarımızın da yerine getirmesi konusundaki niyetimizi ve bu niyetin ortaya çıkardığı bu projeyi hayata geçirme konusunda gerçekten önemli bir kararlılık sergiledik. Projenin hayata geçirilmesi HAK-İŞ’in kendi kaynaklarından büyük ölçüde gerçekleştirdik. Projemiz, Bakanlığımız tarafından o zamanki İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu’ya ilettik. Bizi inanılmaz derecede teşvik etti ve olumlu buldu. İlk defa bir konfederasyonun böyle bir projede yer almak isteyeceğinden çok mutluluk duyduk" diye konuştu. "Türkiye genelinde iş sağlığı ve iş güvenliği gibi ciddi projelere ihtiyacımız var" Türkiye genelinde afetlere ve iş sağlığı konularında projelerde üretmek istediklerini ve HAK-İŞ olarak Türkiye’deki her probleme çözüm odaklı projeler üretmeye çalıştıklarını vurgulayan Arslan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye genelinde iş sağlığı, iş güvenliği dediğimiz zaman kaybettiğimiz çocuklarımız, evlatlarımız, iş kazalarında kaybettiklerimiz, meslek hastalıklarında yakalanan sadece kaybettiklerimiz değil, gerçekten pek çok arkadaşımız engelli olarak, pek çok zorluklarla beraber hayatlarını devam ettirmek isteyenler var. Bunların olmaması için de iş sağlığı, iş güvenliği ve bunları hayata geçirecek ciddi projelere ihtiyacımız var. Önümüzdeki yıl için inşallah timimizi çıkaracak bir modeli şimdiden planlamış olacağız. HAK-İŞ olarak bundan sonra ülkemize ait hangi sorun varsa, insanlık adına hangi sorun varsa orada olmak zorundayız. Ülkede hangi sorun varsa bizim orada konuşacak, söyleyecek sözümüz olur. HAK-İŞ gücü Türkiye’nin gücü. HAK-İŞ’in sorumluluğu aslında bir taraftan Türkiye’nin sorumluluğu. Bu projede heyecan duyduğumuz, gerçekten başarı hikayesini gördükçe daha çok gururlandığımız bir günü yaşıyoruz." "Kullanılan 71 ekipmanın toplamda 51’ini yerlileştirmiş durumdayız" Umut Timinin tarafından kullanılan ekipmanların yerlileştirilmesine devam edileceğini ifade eden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Ahmet Aydın ise, "Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanlığı olarak bizler sendikalarımızı sosyal devlet anlayışımızın olmazsa olmaz bir paydaşı olarak görüyoruz. HAK-İŞ Konfederasyonu’nda bu anlayışın sahadaki en güçlü temsilcilerinden biridir. Burada sadece üyelerinin haklarını ve menfaatlerini korumakla yetinmeyen, eğitimden sosyal yardımlara, afet bilincinden arama kurtarma faaliyetlerine kadar geniş bir alanda sorumluluk üstlenen bir sendikal anlayışı hep birlikte görüyoruz. Nitekim bugün kapanışın yapmış olduğumuz bu proje, bu sorumluluk bilincinin çok somut bir tezahürü konumundadır. Gerçekten de baştan beri yapılan konuşmalarda da bunu gördük. Arkadaşlarımız konfederasyonumuzun önceliğinde çok güzel bir birlikleri konuşturmuşlar. Çok kıymetli bir işi aslında başarmışlar ve şimdi biz bu işi nasıl büyütürüz hesabı içerisindedir. Tim sayımızı nasıl 10’a çıkaracağız, ekipman maliyetlerini nasıl fiyatlarını düşüreceğiz diye bir gayretin içerisindeler. Az önce AFAD’daki ilgili arkadaşlarımız şunu ifade etti, biz şu anda ekipmanları yerlileştiriyoruz, millileştiriyoruz. AFAD ile Sanayi Bakanlığı arasında ciddi protokoller yapıldı ve şu anda kullanılan 71 ekipmanın toplamda 51’ini yerlileştirmiş durumdayız ve inşallah bu devam edecek" açıklamalarında bulundu.