YEREL HABERLER - 10 Aralık 2016 Cumartesi 17:27

Vali Tuna’dan 10 Aralık İnsan Hakları mesajı

A
A
A
Vali Tuna’dan 10 Aralık İnsan Hakları mesajı

10 Aralık İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ilan edişinin 68. yıldönümü nedeniyle Şanlıurfa Valisi Güngör Azim Tuna bir mesaj yayımladı.
Vali Tuna mesajında, “Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ilan edişinin 68. yıldönümünü kutluyoruz. Birleşmiş Milletlerin kurucu üyesi ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ilk onaylayan ülkeler arasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti, insan hakları konusundaki önemli sözleşmelere taraf olmuştur. Bütün insanlığı bir tarağın dişleri gibi eşit gören, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” şeklinde bir yönetim geleneğine sahip olan milletimiz insanı ulvi ve şerefli bir varlık olarak nitelemektedir. Hatta öyle ki gönlü Kabe’den üstün tutarak gönül yıkanların iki cihan bedbahtı olacağına inanan, güzel gönüllü insanların ülkesidir Türkiye. Özümüz, sözümüz, yönümüz, yolumuz, gönül Kabe’miz birdir. Onun için o gönlü incitmeyişimiz, o evin asıl sahibine olan hürmetimizden ileri gelmektedir. Bu bakımdan insan hakları konusundaki samimiyetimiz, her şeyden önce, bizim için, bir insanı öldürmenin bütün bir insanlığı öldürmekle eş değerde tutulduğu bir iman meselesidir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 14’te ’Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.’ İfadesinin ilanından çok önce, dünyaya adalet ve muhabbetle hükmeden bir ecdadın torunları olarak, ahirete uzanan bir vizyonla iyiliğe, güzelliğe, hayra ve barışa yönelik değerler üreten köklü bir milletiz. Halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak gören devletimiz ve devlet büyüklerimiz için mazlumun yanında olmak, her şeyden önce vicdani bir mesele ve insan olmanın gereğidir. Zalimin hasmı, mazlumun hısmı olmak asil milletimizin mayasında vardır. Nitekim bize sığınmış Suriyeli kardeşlerimize Şanlıurfalılar olarak, Halil İbrahim bereketiyle, ’Müslüman Müslümanın ancak kardeşidir’ hükmü gereği kardeşlik vazifemizi en güzel şekilde ifa etmeye devam edeceğiz. İnsanlık için ürettiğimiz değerlerle, iyilikte, güzellikte, hayırda ve barışta girdiğimiz yarışta gönüllere göçmek umuduyla Şanlıurfalı hemşehrilerimi en kalbi hislerle selamlıyorum” ifadelerine yer verdi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.