POLİTİKA - 04 Ekim 2019 Cuma 13:50

Adalet Bakanı Gül: "Siyasi ve ekonomi istikrar kadar hukuk istikrarı da çok önemli"

A
A
A
Adalet Bakanı Gül: "Siyasi ve ekonomi istikrar kadar hukuk istikrarı da çok önemli"

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, siyasi ve ekonomi istikrar kadar hukuk istikrarınında bir devlet ve millet için çok önemli olduğunu söyledi.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, siyasi ve ekonomi istikrar kadar hukuk istikrarınında bir devlet ve millet için çok önemli olduğunu söyledi.


Adalet Bölge Değerlendirme Toplantısı Trabzon’da bir otelde Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’un katılımıyla gerçekleşti. Toplantının açılışnda konuşan Gül, bu tür toplantıların hem alandaki, adliyelerdeki meseleler, teşkilattaki insan kaynağı ihtiyacı, teknik ihtiyaçlar, mevzuat ihtiyaçları ve aksaklıkların yerinden tespiti adına çok önemli olduğunu belirtti. Gül, "Böylece, özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızın 30 Mayıs’ta açıkladığı Yargı Reformu Strateji Belgesinin de hedeflerini gerçekleştirmek adına çok önem verdiğimiz mecralardır çünkü reformlar sadece kağıt üzerinde kalmaz. Bunun sahada uygulamasını görmek lazım ve esasen oradan gelen talepleri de takip etmek, dikkate almak, uygulamadaki aksaklıkları görmek çok önemlidir, işte yargıya güveni artırmak adına bu toplantılarda ihtiyaçlarımızı, eksiklerimizi değerlendirmek adına çok önemli olduğunu düşünüyoruz ve böylece hedeflerimizin gerçekleştirilmesi, reformlarımızın bir bir hayata geçirilmesi adına 2019 yılını da bir milat olarak görüyoruz. Bu hedefi gerçekleştirmek siz değerli yargı mensuplarının elinde şekillenecektir. Bu yüzden bu toplantımızın hayırlı olmasını diliyorum ve hakiminden savcısına, mübaşirinden katibine kadar büyük bir aile olan adalet teşkilatının bu reforma sahip çıkması, bu reformun daha da iyi noktalara ulaşması hususundaki çabaları içinde ayrıca teşekkür ediyorum" dedi.



"Adalet duygusunu ayakta tutabilmek en büyük vazifemiz"


Adalet duygusunu ayakta tutabilmenin en büyük vazifelerinden biri olduğunu ifade eden Gül, "Haklıya hakkını vermek, suçluyu cezalandırmak vicdanları adaletle teskin etmek biricik vazifemizdir. Adelet duygusunu ayakta tutabilmek bizim en büyük vazifemizdir. Çünkü yeryüzünü ayakta tutan sütun adalettir, adalet olmazsa yer, gök bir araya gelir ve devletin, milletin bireylerin kendine ve geleceğine olan saygısı, güveni kalmaz. O yüzden adaletin tecelli edeceği yer de mahkemelerdir ve kapısını çaldığı adliyelerdir. Bu kapıya gelen herkes hakkına ereceğine inanmalıdır. Bu kapının önünden geçen herkes ’benim yolun Trabzon Adliyesine, Rize Adliyesine düşerse ben fakirim, ben şurada doğdum, ben şu düşünceye sahibim, şu yaşam tarzına sahibim bana bir ayrıcalık ya da ayrımcılık yapılmaz’ düşüncesine sahip olması en büyük arzumuzdur. Elbette böyle bir şey yoktur ama böyle bir duyguya bir an için bile bir vatandaşımız kapılıyorsa orada eksik bıraktığımız şeyler var demektir. Bizim hedefimiz 82 milyon, doğusu ile batısı ile zengini ile fakiri ile siyasi düşüncesi ne olursa olsun, yaşam tarzı ne olursa olsun ’adliyenin kapısından girersem bana adil davranacaklardır, ayrıcalık ayrımcılık yapmayacaklardır’ düşüncesini hakim kılmak bizim temel amacımızdır. İşte bu konuda nerelerde eksiklik varsa, bu konudaki eksiklerimizi gidermek bizim bu dönemde çok önemli tarihi bir sorumluluğumuzdur. Çünkü insanlar herkesten hayal kırıklığına maruz kalabilir. Arkadaşından, eşinden, dostundan, iş ortağından ama ömrü boyunca sığınacağı, güveneceği tek liman, tek kale yargı teşkilatıdır, yargı mercileridir. Bu güvene layık olmak, bir an bile olsun bir vatandaşımızı hayal kırıklığına uğratmamak bu aziz milletin Türk yargısından beklentisidir ve bu beklenti haklı beklentidir, bu beklentiyi de sizlerin en güzeli ile yerine getirdiğinize, getireceğinize eksikleri de gidererek bu konuda önemli gelişmeler sağlayacağımıza inanıyorum" ifadelerini kullandı.



"Yargı reformuna olumlu tepkiler alıyoruz"


Kamuoyuna açıklanan Yargı Reformu Belgesi’ne çok olumlu tepkiler aldıklarını kaydeden Gül, açıklamasını şöyle sürdürdü:


"Bu süreci biz yürütürken toplumun her kesimini dinleyerek, her kesimini paydaş kabul ederek bu belgeyi hazırladık. İşte bu süreçten sonra bir reform ikliminin oluşmasına da bu belge çok önemli katkıda bulundu. Reform konusundaki olumlu görüşlerini ifade edenler kadar eleştiren arkadaşların görüşleri de bizim için çok önemlidir. Çünkü dışlayıcı bir anlayışla reform yapılamaz. Tüm önerileri, tüm eleştirileri de bu çerçevede dikkate alarak bakanlık olarak revize eden dinamik bir süreci sürdürmeye çalışıyoruz. Bu iklimin korunması, demokrasi ve özgürlükleri daha da güçlendirme bizim temel görevimizdir ve bunu da hep birlikte gerçekleştireceğiz. 2023’e kadar gerek kanun gerektiren düzenlemeler, gerek Cumhurbaşkanlığı kararı gerektiren düzenlemeler, gerek bakanlık ya da kurumların karar alması gereken süreçler, reform birebir hayata geçerek uygulanmaktadır ve nitekim birinci paket olarak Meclise gelen bir teklif oldu. Özellikle pakette de ifade özgürlüğünü daha da güçlendiren, düşünce özgürlüğünü daha da tahkim eden, daha da güçlendiren çok önemli düzenlemeler bulunmaktadır ve yargının da iş yükünü hafifletecek yine vatandaşlarımızın günlük hayatlarını kolaylaştıracak düzenlemeler söz konusu. İfade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü hususunda Yargıtay yolunu açarak kanun yolunu genişletiyoruz ve böylece farklı istinaflarda da ortaya çıkan kararların bir yeknesak biçimde Yargıtay’da içtihat bütünlüğü içerisinde bir karara bağlanmasını amaçlıyoruz. Siyasi istikrar, ekonomik istikrar kadar hukuk istikrarı da bir devlet için bir millet için çok önemlidir. Hukuki istikrar da olmazsa insanların yargıya güveni olmaz. İşte bu nedenle hukuk istikrarını sağlamak adına da çok önemli bir düzenlemeyle iştahak birliğini de sağlayacak şekilde düşünce, ifade özgürlüğünü daha da güçlendirici bu düzenleme yine yürürlüğe girmektedir."




" ’Pardon’un önüne geçtik"


İstinafın Türk yargı sisteminde vatandaşlara büyük bir imkan sağladığını vurgulayan Bakan Gül "Ama uygulamadaki ihtiyaçları dikkate alarak istinaf düzenlemesiyle ilgili de istinafı daha da güçlendirici bir takım düzenlemeler getirdik. Bu da istinaf sisteminin daha da güçlenmesine ve kararların daha niteliğinin artmasına destek verecektir. Böylece vatandaşlarımız için yargı mensuplarımız için yine avukatlarımız için de çok önemli bir netice olacağına inanıyoruz ve itiraz mercii olarak daha önce istinafta daire kendi kararın itirazına da bakıyordu. Bunun itirazına bakacak bir kurul hususu da yine bu pakette yer almaktadır. Bu da daha dinamik bir süreci ortaya koyacaktır. İstinafta kesinleşen bazı suçlar ama aynı dosyada Yargıtay’a giden bazı hususlar infaz hususunda adaletsizlik ortaya çıkartıyordu yani aynı dosyada iki sanık dosyası Yargıtay’a gittiği için infazı bekliyor ama 5 yılın altında bir ceza almış, 3 yıl ceza almış aynı dosyada onun için kesinleşiyor. Dosya Yargıtay’a gitmiş esasen o cezaevine gidiyor, diğerleri Yargıtay’ı bekliyor. Yargıtay’dan dosya bozulsa, beraat edilse, ’maddi olarak böyle bir konu yoktur, baki değildir’ dense, o kişinin cezaevinde yattığı, ’pardon, özür dileriz, seni boşuna yatırmışız’ deme sonucu çıkar. Böyle bir ihtimali, böyle bir riski asla kabul edemezdik, işte bu nedenle dosya Yargıtay’a gittiğinde infazın ertelenmesi imkanı getiren bir düzenleme de yine bu pakette yer almıştır" şeklinde konuştu.



Azami tutukluluk süresi


Gül, pakette, soruşturma evresi için azami tutukluluk süresinin öngörüldüğünü belirterek, "Bildiğiniz gibi tutuklama istisnai bir tedbirdir. Ancak bunun bir esas mahkumiyet kararı gibi uygulanması, değerlendirilmesi yargıya olan güveni sarsan başlıklardan biriydi. Özellikle tutuklama süresinin bir şekilde çok uzun devam etmesi adeta mahkum olsaydı da yatacağı süre kadar soruşturmada tutuklu kalması bir infaz sonucu doğuruyordu. İşte bu nedenle azami tutukluluk öngören düzenlemede yer almıştır. Böylece çok az bile olsa, istisnai bile olsa uygulamada bu konuda yargıya güveni zedeleyen ve sanki siyasi ya da farklı sebeplerle ya da keyfi sebeplerle bu tutuklamalar oldu algısını, intibasını bile verecek bu tür düzenlemelerde asla ama asla istisnaen bile olmasını istemediğimiz için böyle bir düzenlemenin de yargıya güveni artıracağı, kişilerin yargıya olan inancını artıracağı ve kişi özgürlüğünü ve güvenliğini de yine daha da güçlendireceğine inanıyoruz" diye konuştu.


"Mağdur odaklı bir yaklaşım bizim temel yaklaşımlarımızdan birisi" diyen Gül, "İşte bu çerçevede adli görüşme odaları, çocuk izleme merkezleri gibi yerler ihdas edilerek burada cinsel saldırıya maruz kalmış, şiddete maruz kalmış kadın ya da çocuk bu suçun faili ile bir araya gelmeden ifade verebilecektir. Bu konuda uygulamada olan düzenlemeler yasal bir statüye kavuşmakta ve bu konuda Türkiye’nin her yerinde bu düzenlemelerin yapılması için bir kanun da düzenlemede var. Böylece istismara uğramış, şiddete maruz kalmış bir kişiyi faili ile aynı mahkemede yüzleştirdiğinizde ’sana bu mu şiddette bulundu, bu mu istismarda bulundu’ diye bir yüz yüze gelmesinin tekrar kadın veya çocuğun ya da mağdurun bir kez daha örselenmesine sebep oluyor. İşte bu düzenlemeyle bir kez daha örselenmeyi ortadan kaldıracak ve uzmanlar eşliğinde çocuk ya da kadının yargılamaya gerçek vakanın ne olduğunu katabileceği, anlatabileceği bir süreci bu pakette getireceğiz" ifadelerini kullandı.



"Davası başka bir ile nakledilenlerin masrafları devlet tarafından karşılanacak"


Davası başka bir ile nakledilenlerle ilgili de bir düzenleme getirildiğini kaydeden Gül, "Davayı güvenlik sebepleriyle naklediyorsunuz ama bu kişinin oraya gitmesi, gelmesi, konaklaması vesaire ayrı bir külfet, dolayısıyla devlet ’ben senin davanı başka bir yere nakletme zorunda kalınca, yargı bu kararı verince senin yapmış olduğun konaklama, iaşe giderlerini devlet olarak karşılayacağım’ diye bir düzenleme burada var. Bu da çok önemli bir düzenlemedir. Keza adli tıp işlemleri için adli tıpa kalemden gönderiyoruz ama yol masrafları ve diğer masrafları da karşılayamıyoruz bu kişinin de yargılamaya katkıda bulunması lazım. İşte bu masrafı da yine karşılama yönünde bir düzenleme. Bu da sosyal devlet adına, hukuk devleti adına çok önemli bir düzenleme" dedi.


Türkiye’de iki yeni usulü, ceza muhakemesi sistemimize bu pakette kazandırdıklarını belirten Gül, "Bir seri yargılama, iki basit yargılama usulü. Seri yargılamada da özellikle ispatı kolay, önem derecesi düşük bazı suçlar için Cumhuriyet Savcısı ile sanığın bir anlaşmaya, bir kabule bağlı olarak yine yargılamanın nihayete ermesine ilişkin bir düzenleme yine mahkeme tabi kararı verecek savcının bu hazırlık aşamasından sonra, böylece indirilmiş bir cezanın da verilmesi suretiyle, şartları varsa hakim bunu kontrol edecek, bakacak, uygun görürse kararı vermiş olacak. böylece yaklaşık 200 bin dosya mahkemenin önüne gelmeden, yıllarca sürüp, iki yıl, üç yıl sürüp sonra da hükmün açılmasını geri bırakma, erteleme adeta yargıya böyle işi uzatıp, yargıya iş yükü getiren tüm uygulamaları böylece sistemde daha rasyonel bir hale getiriyoruz" diye konuştu.



" ’Seni mahkemede sürüm sürüm süründüreceğim’ lafları tarih olacak"


Bakan Abdulhamit Gül, yeni yargı reformu belgesi ile ilgili yapılan değişikliklerin önemine vurgu yaparak "Trabzon meydanında bir fil meydana geliyor, meydanın kamerasında görülüyor. Her şey belli savcı bakıyor, ondan sonra gösteriyor. Orada bir şoför aracını sürerken gelmiş bir magandanın birisi bir fiil işlemiş, aleni bir şekilde kamera kayda almış, her şey açık, burada aslında 3 yılda sürse dava, 5 yılda sürse ne ceza çıkacağı belli, fiil belli, cezası belli. Oturup savcı hemen konuşacak o da herşey açık, ortada olduğu için anlaşma olacak. Mahkemede uygun görürse anında, belki 3-5 günde bitecek. Böylece mahkemeye olan güveni, yargıya olan güveni de artıracağız. Zaten bu tür davaların sonunda bakıyorsunuz ya yüzde 50’si savcılık takipsizlik veriyor ya mahkemeye geliyor. Mahkeme yüzde 50’sini veriyor ama bütün bir adliye teşkilatına vatandaşlar ’yarın duruşmam var, önümüzdeki ay duruşmam var’, ’duruşman bitti mi?’, ’yok.’ Üç yıl geçti, basit bir mesele, basit ama devlet bunu çok önemsiyor, bir türlü karar vermekte bir neticeye varamadı. İşte bunu çok acil bir şekilde... Savcılarımız da sayı itibariyle yeterli bu konuda savcılarımıza geniş yetki veren bir yaklaşımla bu paketin inşallah yargıya önemli katkı sağlayacağını, vatandaşlarımıza önemli katkı sağlayacağına inanıyoruz. Öyle bir şey çıkıyor ki yargı ile vatandaşın ilişkisi şöyle oluyor, diyor ki ’Seni mahkemede sürüm sürüm süründüreceğim, burnundan fitil fitil getireceğim.’ Yani şunu demiyor, ’mahkemeye seni vereceğim, hakkımı sonuna kadar alacağım görürsün’, biliyor çünkü o da sonunda ya hükmün geriye bırakılması alacak, erteleme alacak, verse bile 18 ayın altı infazı mümkün değil, içeriye girmeyecek, hakim de biliyor avukat da biliyor vatandaş da biliyor. Ne oluyor? yargıya güven azalıyor. ’Seni sürüm sürüm süründüreceğim’ demeyecek, ’mahkemeye seni vereceğim, hakkımı söke söke alacağım’ diye bu sistemlere ayar getirerek, bu sistemleri kurarak yargıya güveni inşallah artırmış olacağız" dedi.



"Geç gelen adalet, adalet değildir"


Geç gelen adaletin adalet olmadığını kaydeden ve bunun da önüne geçeceklerini ifade eden Gül "Basit yargılama usulünde asliye cezanın görevine giren ve iki yıla kadar olan suçlarda yine mahkeme yazılı savunmaları alacak. Duruşma yapılmaksızın karar verebilecek ve burada da hakim yine basit yargılama itibariyle kararı yine az önceki benzer usulle duruşmasız verecek ve herkes bu kararı alacak. Elbette verilen hükümlere karşı itirazlar mümkün olacak, itiraz olursa duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılamaya devam edilecek. Böylece bu basit yargılamada da yaklaşık 350 bin dosya bu kapsama girmektedir. Bunların anlamı, Trabzon Adliyesinde, Türkiye’nin herhangi bir adliyesinde böyle artık uzun fermanlara dönen duruşma listeleri yerine, asliye cezalarda, ağır cezalarda vatandaşın gecikmeksizin çok nitelikli davaları ile ilgili hemen hakim ve savcılarımız da buralara yoğunlaşacak. Elbette diğer suçlarda çok önemli, bunları da önemli olduğu için gecikmeksizin yerine getiriyoruz. 3 yıl sonra şurada meydana gelmiş belli suçlarla ilgili üç gün içerisinde veriyorsanız insanın yüreği soğuyor, ’adalet tecelli etti’ diyor. ’Üç yıl sonra gelecek adaleti ben ne yapayım, geç gelen adalet adalet değil’ diyor. Oralarda da adaletin tez tecelli etmesi ne oluyor, gerçekleşmiş oluyor. İşte bu anlamdaki sistem sizlerin eliyle ortaya çıkacak, kanunların çıkması yeterli değil, önemli olan yine bu kanunların uygulayıcılar elinde daha da güzel şekillenmesi" vurgusunda bulundu.



"Cinsel suç mağdurlarının mahremiyeti korunacak"


Cinsel suç mağdurlarının kayda alınan beyan ve görüntülerinin de kişisel veri olarak dava dosyasına saklanması ve gizliliği için her türlü tedbirlerin alınması yasal bir yükümlülük olarak geleceğini belirten Gül, "Gerek sağlık, gerek farklı sebeplerle dosyada bulunan bu belgeler bakıyorsunuz sosyal medyada yayınlanıyor, dolaşıyor. Bu çocuk büyüyecek, bu çocuk sosyal hayata girecek, bu çocuğun kamuda tüm bu verilerinin yayınlanması, alenileşmesi bu kişi için en büyük istismardır, öbür fiil kadar istismardır, işte bunun gizliliğini sağlayacak, mahkeme dosyasında muhafaza edecek şekilde de bir düzenleme yer almaktadır" dedi.


Türkiye’de hukuk eğitimin kalitesinin çok yukarıya çıkmasına inandıklarını belirten Gül, sözlerini şöyle tamamladı:


"Açılan çok fazla hukuk fakülteleri, kontenjanların daha yukarıya çıkması bizim için önemli ve bu başarı puan sıralamasında yukarıya çıkması en azından sistemde fakültenin sayısı fazla olsa bile niteliği, öğrenci niteliğini artıracaktır. Şuanda 200 bin başarı puanındaki kişiler giriyor ama biz bunu 100 bin olmasının doğru olduğuna inanıyoruz en azından. Bu konudaki düzenlemeler hukuk eğitiminin kalitesini artıracaktır. Türkiye’de hukuk sorununun temelinde nitelikli hukukçu sorunu da olduğunu unutmamamız lazım. İşte bu da hukuk eğitiminin kalitesinin ne kadar olduğunu gösteriyor. Bunun bir nebze de olsa kalitesini artırmak için hukuk mesleklerine giriş sınavı da yine bu düzenlemede yer almaktadır. Böylece bu sınavda başarılı olmanın icabı sebebiyle hem hukuk fakülteleri üniversitede eğitim kalitesini artıracak hem de öğrenci arkadaşlar yoğun bir şekilde teori ve pratiklerini güçlendireceklerdir. Bu da hem avukatlık mesleği hem hakimlik mesleği hem noterlik mesleği adına çok önemli bir gelişme olacaktır, kaliteyi artıracaktır, bu sınavda çıtayı yukarıya inşallah çıkaracaktır. Keza hakimler ve savcıların alımına ilişkin şuanda sadece bakanlık yöneticilerinin mülakat kurulunda olduğu bir sistem var. Bu sisteme Yargıtay, Danıştay ve HSK’dan da görevlilerin, ilgililerin katılımı ile sürecin daha katılımcı bir şekilde mülakat kurulunun oluşmasını hedefliyoruz. Böylece yargıya olan güvenin artması yönünde çok önemli düzenlemelerin hayata geçmesi ama daha önemlisi bunların daha güzeliyle uygulamada, uygulayıcıların, sizlerin elinde şekillenmesi çok önemli. Ben sizlerin elinde bu reformların bir şahesere döneceğine ve vatandaşlarımızın yargıya olan güveninin daha da artacağına inancım tamdır."

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul TBMM Başkanı Kurtulmuş: "ABD’de öğretim üyeleri işgalci İsrail’in zulmünü anlatmaya çalıştığında işlerine son veriliyor" İbn Haldun Üniversitesi’nde düzenlenen söyleşide gençlerle buluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Numan Kurtulmuş, "Amerika Birleşik Devletleri’nin önemli üniversitelerinin hemen hepsinde sadece öğrenciler değil öğretim üyeleri de işgalci İsrail’in zulmünü anlatmaya çalıştığında işlerine son veriliyor. Bir bilim yuvasından sesleniyorum, şu anda dünyanın dört bir yanında Siyonist baskıdan bunalmış olan vicdan sahibi, ilim sahibi tüm öğretim üyelerine Türkiye’nin üniversitelerinin kapıları sonuna kadar açıktır” dedi. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, İbn Haldun Üniversitesi’nde gençlerle bir araya geldi. Kurtulmuş yaptığı konuşmada, "Türkiye’nin önemli bir tarihsel dönüm noktasından geçtiğimiz bu süreçte örnek şahsiyetlerin genç nesillere tanıtılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Ben Sabahattin Zaim hocanın öğrencisiyim. Bizim dönemimizin örnek isimlerinden birisidir kendisi. Türkiye’ye hizmet etmek için kollarını sıvayan ve kalkınması için hizmet eden bir kişidir. Çok sayıda öğretim üyesi ve öğrencinin yetişmesine vesile olmuştur. İslam ekonomisi terimi yeni ortaya çıktığı zamanlarda, az sayıda bilim adamlarının İslam iktisadıyla alakalı fikirlerini Türkiye’ye taşımıştır” ifadelerini kullandı. "Siyonist baskıdan bunalmış öğretim üyelerine Türkiye’nin üniversitelerinin kapıları sonuna kadar açıktır” Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bazı üniversitelerde İsrail zulmünü anlatan akademisyenlerin işlerine son verildiğini belirten Kurtulmuş, "Tarihlerde Nazi Almanya’sında oradaki Nazilerin zulmünden kaçan bilim adamları varsa şimdi ise Amerika Birleşik Devletleri’nin önemli üniversitelerinin hemen hepsinde sadece öğrenciler değil öğretim üyeleri de işgalci İsrail’in zulmünü anlatmaya çalıştığında işlerine son veriliyor. Onlarca bilim insanı üniversitelerden atıldı. Almanya’da aynı şekilde ders ve konferans veren hocalar anti-siyonist fikirleri nedeniyle işlerinden atıldı. Bir bilim yuvasından sesleniyorum, şu anda dünyanın dört bir yanında siyonist baskıdan bunalmış olan vicdan sahibi, ilim sahibi tüm öğretim üyelerine Türkiye’nin üniversitelerinin kapıları sonuna kadar açıktır” dedi. Konuşmalarına devam eden Kurtulmuş, “İlmin başı merak ortası sabır sonu ise kendini bilmektir. Şunu söylemek isterim, bizim geleneğimizde nesillerden nesillere aktarılan bir eğitim sistemidir, hoca öğrencisine öğretir, o bir başkasına öğretir. Biz bu intikali önemsememiz lazım. Bilim adamlarından sadece iki kere ikinin dört ettiğini değil, söyledikleri sözleri, oturmalarını, kalkmalarını her şeyi öğrenmemiz gerekiyor. İnsanın yanılgısı kendisini çok önemsemesidir. Kim olursan ol, kendinizi mühim insan kabul etmeyin. Mühim insan görmek istiyorsak Fatih Camii avlusu, Süleymaniye Camii avluları çok çok büyük insanlarla dolu. Dolayısıyla hiçbirimiz büyük insan değiliz” şeklinde konuştu.
Sakarya Sakarya’da 12 kişinin yaralandığı kazada midibüsün freni patlamış Sakarya’nın Pamukova ilçesinde 12 kişinin yaralandığı kazanın midibüsün freninin patlaması sonucu meydana geldiği ortaya çıktı. Kazayla ilgili Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesinden de açıklama yapıldı. Kaza, saat 16.00 sıralarında Pamukova ilçesi Eskiyayla Mahallesi’nde meydana gelmişti. Edinilen bilgiye göre, Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi (SUBÜ) Sağlık Kültür ve Spor Başkanlığı tarafından Akçay Baraj Gölü’ne doğa yürüyüşü gezisi düzenlendi. Gezi dönüşünde, bir firmadan kiralanan 54 S 0579 midibüsün frenleri patladı. Kontrolden çıkarak yol kenarında bulunan araziye devrilen midibüste bulunan 11 üniversite öğrencisi ile 1 üniversite personeli olmak üzere toplamda 12 kişi yaralandı. Durumun haber verilmesi üzerin bölgeye sevk edilen sağlık ekiplerince, yaralılar çeşitli hastanelere kaldırılarak tedavi altına alındı. Öte yandan kazanın, midibüsün freninin patlaması sonucu meydana geldiği ortaya çıktı. Üniversiteden kazaya ilişkin açıklama Meydana gelen kazanın ardında SUBÜ sosyal medya hesabı üzerinden açıklama yayınladı. Yapılan açıklamada, "Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığımız tarafından Akçay Baraj Gölü’ne düzenlenen doğa yürüyüşü gezisi dönüşü firmadan kiralanan bir minibüsün teknik arıza nedeniyle devrilmesi sonucu 11 öğrencimiz ve 1 personelimiz yaralanmıştır. Kaza neticesinde hayati tehlikesi olan ve durumu ağır olan öğrenci ve personelimiz bulunmamaktadır. Pamukova Devlet Hastanesi’nde müşahede altındaki 2 öğrencimiz kısa süre içerisinde taburcu edilecektir. Sadıka Sabancı Devlet Hastanesi’ndeki 3 öğrenci ve 1 personelimizin tedavisi devam etmektedir. Sakarya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki 6 öğrencimizden birisinin kolunda kırık bulunmaktadır. Tomografi ve tetkikler devam etmektedir” ifadeleri yer aldı.
Sakarya Dünya pazarında Türk Kuruyemişi ve kuru meyve tercihi yükseliyor 3 kıtada yer alan 30 farklı ülkeye Türkiye’den kuruyemiş ve organik ürünler ihraç ediliyor. Kuru meyve kategorisinde, tüketicilerin ilk tercihi genellikle kayısı olurken, kuruyemişte ise Antep fıstığı öne çıkıyor. Açılış konuşmasını Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yaptığı Uludağ Ekonomi Zirvesi Sapanca’da devam ediyor. Bu yıl 13’üncü kez düzenlenen zirve, Türkiye ve dünya genelinden birçok iş dünyası lideri ve akademisyeni ağırlıyor. Dün açılış konuşmaları ve ilk gün oturumlarının olduğu zirve, bugün ise çeşitli paneller ile devam ediyor. İş insanları sektörleri ile alakalı konuları zirvede değerlendirirken, kuru yemiş ve kuru meyve ihracatındaki artış dikkat çekti. 3 kıtada yer alan 30 farklı ülkeye Türkiye’den kuruyemiş ve organik ürünler ihraç ediliyor. Kuru meyve kategorisinde tüketicilerin ilk tercihi genellikle kayısı, kuruyemişte ise Antep fıstığı olduğu ifade edildi. Türk ürünlerini diğerlerinden ayrılan en büyük özelliği ise organik tarım yöntemlerine dayalı olarak üretilmeleri oluyor. Organik tarım yöntemlerine dayalı olarak yetiştirilen Türk organik kuru meyve ve kuruyemişi global pazarda daha fazla tercih edilmeye başlandı. 3 kıtada yer alan 30 farklı ülkeye Türkiye’den kuruyemiş, kuru meyve ve bakliyat ihraç ettiklerini belirten Orgibite CFO’su Gökçen Şeker, Türkiye’den ihraç ettikleri ürünlerin genel profili hakkında bilgi vererek, tüketicilerin kuru meyve kategorisinde kayısı ve kuruyemişte Antep fıstığını tercih ettiğini dile getirdi. Ayrıca, Türk ürünlerinin diğerlerinden ayıran en önemli özelliğin organik tarım yöntemlerine dayalı olarak üretildiğinin altını çizdi. “En büyük fark organik tarım yöntemlerine dayalı olarak yetiştirilmeleri” Panel sonrası açıklamalarda bulunan Gökçen Şeker, Türkiye’den ihraç edilen kuru meyve ve kuruyemişlere en yoğun talebin Amerika Birleşik Devletleri’nden geldiğini belirtirken, Avrupa Birliği ülkeleri, Orta Doğu ve Asya pazarlarındaki ülkelerin de Türk ürünlerine ilgi gösterdiğini vurguladı. Türkiye’nin tarımsal potansiyeli ve ürün kalitesinin global pazarda rekabet avantajı sağladığını ifade eden Şeker, Türkiye’den 30 farklı ülkeye kuru meyve, kuruyemiş ve bakliyat gönderdiklerinin altını çizdi. Şeker, ayrıca ürün portföyleri içinde en çok tercih edilenin kuru meyve kategorisinde kayısı, kuruyemiş kategorisinde ise Antep fıstığı olduğunu belirtti. Türk organik ürünlerinin diğerlerinden farkının, organik tarım yöntemlerine dayalı olarak yetiştirilmesi olduğunun önemini anlatan Şeker, "Sağlık bilincine sahip tüketicilerin tercih sebebi haline geldi. 2023 yılında hem organik hem de konvansiyonel ürün ihracatında önemli bir artış yaşandı. Bu artışın devam edeceğine inanıyoruz. 2024’ün ikinci yarısı ve 2025 yıllarında organik kuru meyve, kuruyemiş ve bakliyat ihracatını artırarak global pazardaki varlığımızı güçlendirmeyi hedefliyoruz" dedi. “Dijital dönüşüm ile dünyada rekabet gücümüzü artırdık” Dijital dönüşümün, hem iç pazarda hem de dış pazarda rekabet gücünü artırdığını vurgulayan Şeker, "Dijital platformlara yapılan yatırımlarımızla, online satış kanalları ve dijital pazarlama stratejileri sayesinde organik ürünlerimizin geniş kitlelere ulaşmasını sağladık. Bu durum, hem müşteri memnuniyetini hem de operasyonel verimliliği artırmamıza imkan tanıdı. Dijitalleşme, tüketicilere daha hızlı ve etkili bir şekilde ulaşmamızı ve onların ihtiyaçlarını daha iyi anlamamızı sağlıyor. Ayrıca, Türk kuru meyve, kuruyemiş ve bakliyatlarının dünya genelinde tanınırlığını ve talebini artırmaya yönelik pazarlama stratejilerimizde de dijitalleşme önemli bir rol oynamaktadır" diye konuştu. “Organik ürünlerin sertifikalandırılması” Gökçen Şeker, pazarlama ve markalaşmanın önemine vurgu yaparak, "Türk organik ürünlerinin tanınırlığını artırdık. İhracat rakamlarını artırmak için, kalite standartlarının yükseltilmesi ve pazar çeşitliliğinin önemli olduğunu biliyoruz. Markalaşma çalışmalarını önemseyerek lojistik süreçlerde de verimliliği arttırdık. Ar-Ge yatırımları ve yeni pazarlara açılım da ihracatı artırmak için etkili stratejilerdir. Bununla birlikte, organik ürün ihracatını artırmak için, sektör olarak organik tarımın teşvik edilmesi ve organik ürünlerin sertifikalandırılması önemli. Pazarlama ve markalaşma çalışmalarıyla organik ürünlerin bilinirliğinin artırılması ve yeni pazarlara açılım sağlanması gerekmektedir" şeklinde konuştu.