ÇEVRE - 19 Mayıs 2020 Salı 11:26

Bozulmamış doğasıyla yerli ve yabancı turistleri cezbeden Hamsiköy bugünlerde sessizliğe büründü

A
A
A
Bozulmamış doğasıyla yerli ve yabancı turistleri cezbeden Hamsiköy bugünlerde sessizliğe büründü

Tarihi İpek yolu güzergahındaki Zigana Dağı eteklerinde, bozulmamış doğasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağında bulunan Trabzon’un Maçka ilçesine bağlı Hamsiköy Korona virüs salgını nedeniyle bugünlerde sessizliğe büründü.

Tarihi İpek yolu güzergahındaki Zigana Dağı eteklerinde, bozulmamış doğasıyla yerli ve yabancı turistlerin ilgi odağında bulunan Trabzon’un Maçka ilçesine bağlı Hamsiköy Korona virüs salgını nedeniyle bugünlerde sessizliğe büründü.


İl merkezine 50, ilçe merkezine 20 kilometre uzaklıktaki Hamsiköy, doğası kadar yöreye has sütlacı ile de son yıllarda özellikle Arap turistlerin ilgi odağındaydı. Renk cümbüşü ve doyumsuz manzarası ile misafirlerine sütlaç keyfi sunan Hamsiköy, trekking ve safari sporlarına da uygun yapısı, şelaleleri ile yerli ve yabancı turistleri cezbediyordu. Her yıl Mayıs ayından itibaren hareketliliğin yaşandığı ve gelen vatandaşların araçlarını bile park etmeye yer bulamadığı Hamsiköy Korona virüs salgını nedeniyle bugünlerde sessizliğe büründü. 2017 yılında coğrafi işaret alarak tescil edilen, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından gelen turistleri lezzetiyle kendine çeken Hamsiköy sütlacını üreten tesislerin çoğu hem Korona virüs hem de Ramazan ayı nedeniyle üretime ara verdi.


Yöre sakinlerinden Nurettin Aydemir, Hamsiköy’ün sessizliğe büründüğünü belirterek, “Normalde Hamsiköy’de bu zamanlarda araba bile park etmeye yer bulamıyorduk. Ama şuada çok sakin. Hamsiköy’ün tam yaşanılacak dönemi. Şuanda sadece yöre halkı var. Bugünlerde sessizliğe büründük” dedi.


Hamsiköy’de sütlaç ve ekmek üretimi yapan Seydi Konak ise “Biz beklemedeyiz. Bu sadece bizim değil tüm dünyanın bir sorunu. Fazla gelen olmadığı için sütlaç üretmiyoruz. Gelen oluyor ama çok az. Onları için sütlaç yapsak zarar ederiz. Ramazan’dan sonra inşallah bu durumlar düzelir” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Bitlis Prof. Dr. Palabıyık akademisyenlere seslendi: “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” Bitlis Eren Üniversitesi’nde (BEÜ) görevli Akademisyen Prof. Dr. Adem Palabıyık, ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde akademisyenlerin desteği ile devam eden İsrail protestolarına karşı Türkiye’deki akademisyenlerin seslerinin kısık kaldığını belirterek, “Gazze için konforunuzu bozun ve cübbenizi giyin” dedi. ABD ve Avrupa’daki üniversitelerde süren Gazze eylemlerine ilişkin açıklama yapan Prof. Dr. Palabıyık, “Ülkemizdeki akademisyenlerden hala güçlü bir ses duyamadık. Tüm dünya akademisyenleri ayaktayken ülkemizdeki akademisyenlerin ayağa kalkmaması beni üzüyor. Sessiz kalmak ahlaki ve insani vefasızlıktır akademik utançtır” dedi. “PKK’ya terör demeyenler İsrail’e sustu” “7 Ekim’den itibaren başlayan kıyıma karşı sesimizi hep yüksek tuttuk ve bunu ekranda da dile getirdik” diyen Palabıyık, “Cübbemi ve kefiyemi giyerek erkândan çağrı da yaptım. Elbette akademisyenlerin bütünü için ifadelerim geçerli değil, lakin Boğaziçi’nde dikilen akademisyenlerin, sadece dikilişi kadar bir gündem oluşturmak neden mümkün olamıyor anlamış değilim. Barış Beyannamesi denilen ve devletimizi neredeyse katliam yapmakla suçlayan akademisyenler, İsrail’e karşı neden sessiz? Bu nasıl ikiyüzlülüktür? Binlerce bebeği kundakta katleden PKK terör örgütü için sözde Barış Beyannamesi imzalayanlar, İsrail karşısında neden sus pus oldu?” “Akademisyenler artık konforlarını bozsunlar” Akademisyenlerin en büyük korkusunun konfor alanlarının bozulması olduğunu belirten Palabıyık, sözlerine şöyle devam etti: “Çünkü akademisyenler, sahip olduğu şartların aleyhlerine dönme ihtimalinden çok korkarlar. Bu sadece maddi güç değil, aynı zamanda Bourdieu’nün bahsettiği ’fildişi kulelerini’ de kaybetme korkusudur. Çünkü akademisyen ancak üniversitedeki ofisi ile ontolojisini koruyabilir, dışarıda asosyal olduğu için bir hiçtir. Kulesinden bakan akademisyen, olayları da ancak yukarıdan gördüğü gibi yorumlar, sahanın bir parçası olamaz. Daha doğrusu toplumu bir parya modeli olarak görür. Odası, yani kulesi, onu yalıtan en büyük etkendir. Artık bu konfor Gazze için bozulmalıdır.” “28 Şubat’tan hala korkuyorlar” Palabıyık, “Akademisyenler hala 28 Şubat’ın hayaletinden korkuyorlar ve bu hayaletin hala ortalıkta dolaştığını iddia ediyorlar. Bir yandan fişlenme, öte yandan değişebilecek iktidar gibi olgular onlara inanılmaz bir korku aşılıyor. Akademik cübbe üzerine Filistin kefiyesi giymek ve bu halde çekilebilecek bir fotoğraf karesinin gelecekte önlerine çıkma ihtimali hala onlar için çok güçlü bir hayali varsayımdır. Bu kâbus üzerinden inşa ettikleri gündelik hayata dair korku, onların sonraki yıllarda yaşayabileceği olumsuzlukların önüne geçmek için kullanılan bir araçsal cihazlara dönüşmüş durumdadır. Maalesef, bu korku kendini muhafazakâr ve Müslüman olarak tanımlayan akademisyenlerde daha fazla görülüyor. Buna ahlaki ihanet veya muhafazakâr vefasızlık demek yanlış olmayacaktır” diye konuştu. “Feminist akademisyenler çürük kokuyor“ Gazze için hiçbir öğrenciye söz hakkının tanınmadığını ifade eden Palabıyık, “Lümpen burjuva denilecek bu kesimin özellikle Gezi ve feminist söylemlerle hareket ettiğini de unutmadık. Feminizmi LGBT’ye sürükleyen aklı evvellerin kendi derslerini Gezi Parkı’nda devam ettirmek için öğrencilerini üniversiteden çıkardıkları ve Gezi eylemlerine katılmalarını tavsiye ettikleri de gün gibi biliniyor. Lakin konu Gazze olunca tek bir öğrenciye söz hakkı tanınmıyor. Çünkü Gazze, Müslümanların yüzakı olduğu için, onların direnişinin ahlaki yönü engellenmek isteniyor. Bu nasıl bir akademik buhrandır? Bunlar insanlıklarını kaybetmiş” dedi.