ÇEVRE - 15 Temmuz 2025 Salı 09:26

Termik santral çevresindeki zeytinlerde ağır metal alarmı

A
A
A
Termik santral çevresindeki zeytinlerde ağır metal alarmı

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü tarafından yürütülen bilimsel araştırmada bir termik santralin çevresindeki zeytin ağaçlarında ağır metal birikimi tespit edildi.


Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) tarafından yürütülen ve TÜBİTAK-COST 2515 Aksiyon Üyeleri Ar-Ge Destek Programı kapsamında desteklenen bilimsel projede, bir termik santralin çevresinden farklı uzaklıklardaki üç bölgeden toplanan zeytin örneklerinin insan hücreleri üzerindeki etkileri analiz edildi. Araştırma dahilinde laboratuvar ortamında yürütülen deneylerde, zeytin yaprakları ve meyvelerinden özütler elde edildi. Bu özütler, akciğer ve göz epiteli gibi farklı tiplerdeki normal insan hücreleriyle temas ettirildi. Sonuçlarda, santrale yakın bölgelerden alınan zeytin örneklerinin hücrelerde belirgin toksik etki oluşturduğu tespit edildi. Aynı özütlerin kanser hücreleri üzerindeki etkileri de laboratuvar ortamında incelendi. Elde edilen veriler, santral yakınına ait zeytinlerin kanser hücrelerini normalden daha yüksek oranda öldürdüğünü ortaya koydu.



Termik santrali etrafındaki zeytinler antimikrobiyal aktivite göstermiyor


Ağır metal analizleriyle desteklenen çalışmada, santrale yakın örneklerde zeytinin hem yaprak hem de meyve dokularında kurşun, kadmiyum gibi toksik ağır metallerin biriktiği belirlendi. Uzmanlar, bu birikimin bitkide biyolojik işlev kaybına ve insan hücreleri üzerinde zararlı etkilere neden olabileceğini ifade etti. Ayrıca zeytinin bilinen antimikrobiyal özellikleri de değerlendirildi. Yapılan testlerde, santrale yakın bölgelerden alınan zeytin yaprağı ve meyvesinin, mikroplara karşı etkisini önemli ölçüde yitirdiği gözlemlendi. Araştırmacılar, elde edilen bulguların yalnızca zeytin özelinde değil, çevresel kirliliğin diğer tarım ürünlerine ve insan sağlığına etkilerinin de araştırılması açısından yol gösterici nitelikte olduğunu vurguladı.



Proje derinleştirilecek


Projenin yeni fazında, santral çevresinden Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında zeytin örnekleri yeniden toplanacak. Bu aşamada Zeytincilik Araştırma Enstitüsü de projeye dahil edilirken, örneklerin araziden toplanması süreci enstitüde görevli bir araştırmacı tarafından yürütülecek. Derinleştirilen araştırmada Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden (ODTÜ) Dr. Öğretim Üyesi Emre Aksoy’un da dahil olduğu ekip, bu kez zeytin bitkisinin kendi fizyolojisinde ağır metalin oluşturduğu biyolojik ve epigenetik değişiklikleri araştıracak. Zeytinde ağır metal birikiminin bitkinin dokularında, genetik ifadesinde ve biyolojik savunma mekanizmalarında ne tür etkilere yol açtığı, transkriptomik ve epigenetik düzeyde incelenecek.



Doç. Dr. Selcen Çelik Uzuner: "Ağır metal birikimiyle zeytin toksik hale gelmiş oluyor ve bu normal hücrelere zarar vermiş oluyor"


Projenin yürütücülüğünü yapan Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Selcen Çelik Uzuner, araştırma sürecinin bir öğrencilerinin gözlemiyle başladığını belirterek, "2 yıl önce o bölgede yaşayan Esra Gürbüz isimli lisans öğrencimiz ‘termik santralinin etrafındaki zeytinler daha küçük oluyor, 10-15 kilometre uzaklıktaki zeytinlik daha büyük oluyor bunlarla ilgili bilimsel bir çalışma yapabilir miyiz’ diye sordu. Deneyebiliriz dedik sonra bu TÜBİTAK tarafından 2209A lisans öğrenci projesi olarak desteklendi. Termik santrale en yakın, orta uzaklıkta ve en uzakta olan 3 bölgeden örnek topladık. Bunlardan özütler elde ettik. Elde ettiğimiz özütleri normal hücrelere verdik. Bunları akciğer, göz epitel hücreleri gibi farklı insan hücreleri ile muamele ettik. Termik santrali etrafındakilerin insan hücrelerine toksik olduğunu gözlemledik. Sonrasında bunu derinleştirdik. Ağır metal analizlerine baktığımızda termik santrali yakının olan zeytinin yaprak ve meyvesinde ağır metallerin biriktiğini gözlemledik. Ağır metal birikimiyle zeytin toksik hale gelmiş oluyor ve bu normal hücrelere zarar vermiş oluyor. Biz sadece zeytine odaklandık ama bu bütün tarım ürünleri için denenebilir" dedi.



"Ağır metaller gördüğümüz kadarıyla 10 kilometre kadar etki edebiliyor"


Termik santralinin 10-15 kilometre etrafındaki bir tarım arazisinin olmamasını önerdiklerini belirten Uzuner, "Biz epigenetik ve kanser araştırma grubuyuz. Kanser araştırmaları yaparken bir yandan da normal hücrelerle ilgileniyoruz. Zeytin normalde faydalı bir bitki, kansere iyi geldiği biliniyor. Acaba ağır metal birikimi gösteren örnekler kanser hücrelerinde nasıl bir etki gösterecek. İşin güzel tarafı kanser hücrelerini de daha fazla öldürdü. Termik santral etrafında biriken ağır metal kanser hücrelerinde toksik oluşturdu. Normalde zeytin normal hücrelere zarar vermezken, termik santral etrafındakiler zarar vermiş hale geliyor. Dolayısıyla burada normal hücre mi kanser hücresi mi ayırt etmemiş oluyor. Termik santrali etrafında zeytinlerin olması bir tarafı iyi bir tarafı kötü gibi oluyor. Termik santraller günümüzün enerji ihtiyacı için çok önemli. Dolayasıyla bunlar mutlaka hayatımızda olacak ama burada termik santralleri yaparken bunların nerelere konumlandırılacağının çok ciddi çalışılması gerekiyor. Bizim yaptığımız çalışmaya göre 10-15 kilometre etrafında herhangi bir tarım arazisinin olmamasını öneriyoruz. Tarım arazisiyle beraber yaşam alanının da olmamasını öneririz. Ağır metaller gördüğümüz kadarıyla 10 kilometre kadar etki edebiliyor. Bunları iyi planlarsak hem termik santralden yeterince fayda görmüş oluruz hem tarım açısından avantajlı olur hem de insan sağlığına zarar vermemiş oluruz" şeklinde konuştu.



"Baştan örneklerimizi toplayacağız"


Projenin ikinci ayağında çalışmaların derinleştirileceğini vurgulayan Uzuner, "Kanser hücrelerini öldürmesine çok şaşırmadım ama sağlıklı hücrelerin biraz daha dirayetli olmasını bekliyordum. Bilim zaten bizi şaşırtmak için var. Biz her zaman şaşırırız. Şaşırmadığımız zaman bilim olmuyor. Bu proje için sonrasında TÜBİTAK’a başvurduk. Çünkü kabaca bir sonuç elde ettik biz şimdi bunu hücresel düzeyde nasıl oluyor hangi genler değişiyor hangi genler daha fazla ve daha az çalışıyor gibi bunun epigenetik kontrolü nasıl oluyor bunu anlamak için TÜBİTAK’a başvuruda bulunduk ve COST projesi kapsamında yani uluslararası bir TÜBİTAK projesi olarak desteklendi. Şimdi baştan örneklerimizi toplayacağız. Bu sefer işin içerisinde Zeytincilik Araştırmacılık Enstitüsü de var. Enstitüden Dr. Özgür Dursun hocamız zaten zeytin konusunda uzman. Örnekleri o toplayacak. Sonra ağır metal analizleri yapılacak. Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında toplayacağız. Bu sefer ki projede ODTÜ’den de Dr. Öğretim Üyesi Emre Aksoy hocamız bizimle olacak. Biz sadece insan hücrelerine baktık Emre hocamız da zeytinin kendinde ne oluyor ona bakacak. Ağır toksik birikimi insan hücrelerinin dışında zeytinin asıl kendisinde ne yapıyor buna bakılacak. Ayrıca Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Kimya Bölümünden Doç. Dr. Emine Akyüz Turumtay hocada bu özütlerin içeriğini (zeytine özel olan bazı moleküller, fenolik bileşikler) analiz edecek. Bu bilimsel araştırmanın sonu yok. Aldığınız bir sonucu yeni sorularla başka bir yere taşıyorsunuz. Sonrasındaki aşama için kapsamlı bir çalışma yaptık" diye konuştu.



"Zeytinin kendisi ve yaprağı antimikrobiyal aktivite göstermiyor"


Termik santral etrafında alınan örneklerde zeytinin kendisi ve yaprağının antimikrobiyal aktivite göstermediğini belirten Uzuner, "Zeytinler mikroplara karşı etkili bildiğimiz bitkiler. Antimikrobiyal aktivitesi değişiyor mu diye ona da baktık. Onu da bölümümüz asistanı Funda Bilgin Tetikoğlu incelemişti. İşin ilginç kısmı termik santral etrafındaki örnekler zeytinin kendisi ve yaprağı antimikrobiyal aktivite göstermiyor. Zeytinin o bildiğimiz aktivitesi azalmış oluyor. Bu durumda aslında o bölgedeki zeytinin bazı işlevleri yerine getiremediği söyleyebiliriz" ifadelerini kullandı.



Termik santral çevresindeki zeytinlerde ağır metal alarmı

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Amasya Ferhat diyarı Amasya’da pekmez için dağı deldiler, gören şaştı kaldı Ferhat’ın Şirin uğruna dağları deldiği aşk efsanesinin yaşandığı Amasya’da bu kez pekmez için açılan mağaralar gündem oldu. Yol kenarındaki kayalık alanda kazmayla açılan oyuklar, görenleri şaşkına çevirirken işin aslı sonradan ortaya çıktı. Şeyhcui Mahallesi’nde orman yolu olarak bilinen mevkide üstü ağaçlık kayalık alanda kazılan mağaralar her geçen yıl genişledi. İçerisine birden çok insanın rahatlıkla sığabileceği hale dönüştü. Bölgeden geçenler durumu araştırdı. Mağaraların üzüm pekmezi yapımında kullanılan killi toprağın temini için kazıldığı anlaşıldı. Son 3 yıldır daha da genişledi Zaman zaman insanların buradan toprak götürdüklerini gördüklerini belirten mahalle sakinlerinden Sevgi Taşağıl, "İlk başta toprak kayması gibi düşündüm. Sonra pekmez için kazıldığını öğrendik" dedi. Esra Başkol da, kazılan alanın son 3 yıldır daha da genişlediğini söyledi. "Buraları Ferhat gibi kazmışlar" Üzüm pekmezi yapımında bu tür toprağın kullanıldığını anlatan Ercan Eftelioğlu, "Buraları Ferhat gibi kazmışlar. Ama pekmez toprağı için kazmışlar. Bu toprak kullanılmazsa pekmezin kıvamı istenildiği gibi tutmuyor. Üzüm pekmezinde kullanılıyor. Pekmez aşkı böyle böyle şey" diye konuştu. Yoldan geçerken karşılaştığı bu durumun tehlike oluşturduğuna işaret eden Cem Yeni ise, "Ağaçların kökleri dışarı çıkmış. Eğer biraz daha kazarlarsa ağaçlar yolun kıyısındaki elektrik tellerinin üstüne devrilebilir. Yetkililerin önlem alması gerektiğini düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Kocaeli Gölcük’e yeni mezarlık alanları hazırlandı 17 Ağustos Mezarlığı’nın dolmasıyla birlikte Gölcük ilçesinde ortaya çıkan mezarlık ihtiyacına çözüm üretmek amacıyla Hisareyn ve Panayır mahallelerinde yeni mezarlık alanları hazırlandı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Gölcük ilçesinde artan mezarlık ihtiyacını karşılamak üzere kapsamlı bir çalışmayı daha hayata geçirdi. Mezarlıklar şube müdürlüğü koordinesinde yürütülen çalışmalar kapsamında Gölcük Hisareyn Mahallesi’nde bulunan 7.566,12 metrekarelik alan, Orman Genel Müdürlüğü’nden tahsis edildi. Tahsis işleminin ardından alanda zemin düzenleme ve tesviye çalışmaları tamamlandı. Mezarlık içi ulaşımı sağlamak amacıyla iç yol serimleri yapılırken, güvenlik ve sınır bütünlüğü için alanın çevresinin taş duvar ve tel çit ile çevrilmesi planlandı. Mezarlık altyapısına uygun hale getirilen alan, "Gölcük Kent Mezarlığı" olarak düzenlendi. Defin işlemleri resmen başladı Tüm düzenleme ve altyapı çalışmalarının tamamlanmasının ardından yeni mezarlık alanında defin işlemlerine resmi olarak başlandı. Hisareyn’de hayata geçirilen kent mezarlığı, Gölcük’ün uzun vadeli mezarlık ihtiyacını karşılayacak önemli bir yatırım olarak öne çıkıyor. Büyükşehir belediyesi, yalnızca mevcut kapasiteyi artırmakla kalmıyor, aynı zamanda gelecekte oluşabilecek ihtiyaçları da öngörerek yeni mezarlık alanlarının tespiti için çalışmalarını sürdürüyor. İlçede ihtiyaç duyulan bölgelerde alan taramaları yapılırken, kurumlar arası görüşmeler devam ediyor. Gölcük Panayır Mahallesi’nde ise 5.385,55 metrekarelik alanın Orman Genel Müdürlüğü’nden tahsisi gerçekleştirildi. Alanın planlama, düzenleme ve altyapı hazırlıklarını kapsayan mezarlık oluşturma çalışmalarının kısa sürede başlatılması hedefleniyor.
İstanbul Paribu Cineverse, Emaar Square Mall’daki yeni "ScreenX Salonu" ile sinema deneyimini yeniden tanımlıyor Paribu Cineverse, Emaar Square Mall’da hayata geçirdiği Türkiye’nin en büyük ScreenX salonu ile sinema teknolojilerinde yeni bir dönemin kapılarını araladı. Birden fazla yeni nesil sinema teknolojisini aynı salonda buluşturan bu özel deneyim alanı; görüntü, ses ve konforu bütünsel bir yaklaşımla ele alarak izleyicilere alışılmışın ötesinde bir sinema deneyimi sunuyor. Paribu Cineverse, Emaar Square Mall’da hayata geçirdiği yeni ScreenX salonu ile sinema teknolojilerinde önemli bir adım attı. Ana perdenin yanı sıra yan duvarlara kadar uzanan panoramik görüntü alanı sayesinde izleyiciyi filmin merkezine taşıyan salon, görüntü, ses ve konforu bütünsel bir yaklaşımla ele alarak sinemayı yalnızca izlenen değil, yaşanan bir deneyime dönüştürüyor. Türkiye’de ilk kez Paribu Cineverse Emaar Square Mall’da 19 Aralık’ta, "Avatar: Ateş ve Kül" filmiyle kapılarını açan yeni ScreenX salonu, yalnızca ana perdeyi değil; salonun yan duvarlarına doğru genişleyerek izleyicinin tüm görüş alanını kapsıyor. Bu sayede sahneler izleyiciyi çevreliyor, seyir deneyimi daha derin ve etkileyici bir boyut kazanıyor. "Bu format seyircide bir filmin izleyicisi olma değil; o sahnenin içinde yaşıyor olma hissini uyandıracak" CGV Mars Cinema Group Dijital Sinema Sistemleri Müdür Yardımcısı Ferhat Ersoy, ScreenX formatlı yeni salonda seyircilere sunulacak olan yüksek teknoloji sinema deneyimiyle ilgili şu ifadelere yer verdi: "Bugün burada açmış olduğumuz salon ’ScreenX’ formatında gösterim yapacağımız bir salon. Bu format ana perdenin yanı sıra yan duvarlarda da görüntü verme esasına dayanıyor. Bu sayede izleyiciler ana perdede akan sahnenin devamını salonun sağ ve sol duvarlarında da izleyerek filmin tamamen içerisindeymiş gibi bir his yaşayabiliyor. Biz geleneksel sinemada hep ana perdeye ve tek bir merkeze odaklanıyoruz fakat bu sahnenin sağında ve solunda da akan görüntü olduğu zaman ve bunu ayarlanabilen, yatabilen koltuklarla birleştirdiğimiz zaman izleyici bütün bir filmi hiç kaçırmadan izleyebiliyor olacak. Bu da seyircide bir filmin izleyicisi olma değil; o sahnenin içinde yaşıyor olma hissini uyandıracak." "Seyirci ’ben bu filmi izlemiyorum, ben bu filmi yaşıyorum’ diyecek" ScreenX formatının geleneksel sinemaya göre pek çok farklı ve özel deneyim sunduğuna değinen Ferhat Ersoy, "Bu formatın geleneksel sinemadan ayrılan en büyük özelliği ana perdenin haricinde sağ ve sol duvarlarda da görüntünün olması. İzleyici burada öncelikle standart bir sinema filmini izlermiş gibi izlemeye başlayacak; yani perdeye odaklanacak ve perdeyi izleyecek. Ardından bir anda sağında ve solunda da görüntüler akmaya başlayınca, ’ben bu filmi izlemiyorum, ben bu filmi yaşıyorum’ diyecek. Elbette ki özel ses sistemimiz sayesinde görüntüyle birlikte ses de izleyiciyi kapsadığında izleyici adeta filmin bir kahramanı olacak. Misafirlerimiz tüm konforuyla ve rahatlığıyla o filmin bir karakteri ve oyuncusu olabilecek" dedi. "ScreenX formatını sinemanın geldiği son versiyon olarak adlandırıyoruz" Aksoy, son dönemlerde artan seyirci sayısının yeni nesil sinema deneyimine olumlu yönde katkı sunacağına inandığını belirterek, "Diğer formatlardan farklı olarak biz burayı ’sinemanın son versiyonu’ olarak adlandırıyoruz çünkü tek bir teknolojiyle sınırlı değil; farklı teknolojilerin ve farklı tasarımların bütünleştirdiği bir salon. Bu noktada özellikle yılın son aylarında yükselen seyirci sayıları, bizi hem bu yıl için hem de gelecek yıllar için umutlandırıyor. Başka bu salonumuz olmak üzere bütün seyircilerimizi ve sinemaseverlerimizi bu sinema salonumuza bekliyoruz" şeklinde konuştu. "Aksiyon sahnelerinde sanki biz de onlarla beraber uçuyormuşuz, birlikte yüzüyormuşuz gibiydi" Yeni salonda filmin ilk izleyicilerinden olan Dilara Pınaryolu, salonun çok keyifli ve gerçek bir deneyim sunduğunu dile getirerek, "Daha önce hiç deneyimlemediğimiz bir şeydi. İlk başta çok şaşırdık, yanlarda ekran olduğunu görmek garip geldi ama sonrasında filmin tamamen içine girebildik. Hele ki böyle bir filmde gerçekten bizi o dünyanın içine aldı diyebilirim. Özellikle aksiyon sahnelerinde yan ekranlar çok kullanıldı; o sahnelerde sanki biz de onlarla beraber uçuyormuşuz, birlikte yüzüyormuşuz gibiydi. Bizim için çok güzel bir deneyimdi" dedi. "Filmin içinde bulunmak ve her açıdan her duyguya hitap eden bir şeyin içinde yer almak çok keyifliydi" İzleyicilerden Itır Ataç salonla ilgili düşüncelerini, "Sinemayı çok seviyorum, film izlemekten de çok keyif alıyorum. İlk kez böyle bir şey deneyimledim, çok güzeldi. Filmin içinde bulunmak ve her açıdan her duyguya hitap eden bir şeyin içinde yer almak çok keyifliydi. Bir yandan da sanki evdeymiş gibi bir rahatlık vardı, hem de normal bir sinema salonunda filmi sadece tek bir açıdan izlerken burada 3 farklı perdeden izleyebilmek çok güzel bir deneyim oldu" diyerek aktardı. "Gerçekten oradaymışım gibiydi, filmi sanki içinde izliyormuşum gibiydi" Son olarak Parla Evliyazade ilk kez karşılaştığı yeni nesil film izleme deneyimiyle alakalı olarak, "Çok güzeldi, kendimi oradaymış gibi hissettim. Çok heyecanlıydı, ilk kez böyle bir deneyim yaşadım, çok güzeldi. Gerçekten oradaymışım gibiydi, filmi sanki içinde izliyormuşum gibiydi. Kesinlikle bir daha geleceğim, herkese de öneriyorum" ifadelerini kullandı. ScreenX ile görüntüde sınırlar ortadan kalkıyor Paribu Cineverse Emaar Square Mall’daki ScreenX salonu, Türkiye’de birden fazla yeni nesil sinema teknolojisini aynı salonda buluşturan, eşi benzeri olmayan bir deneyim alanı olarak öne çıkıyor. Türkiye’de ilk ve tek olan yeni nesil RGB lazer projektör ile 4K çözünürlükte sunulan kusursuz görüntü kalitesi; bu kaliteyi izleyiciye en doğru şekilde yansıtan özel geliştirilen sinema perdesi, ScreenX formatında sunulan Türkiye’nin en geniş görüntü alanı ile sinema deneyimini zirveye taşıyor. 16,92 x 9,14 metre ölçülerindeki salon, Türkiye’nin en büyük ScreenX perdesine ev sahipliği yapıyor. Öte yandan özel tasarım geniş ve ayarlanabilir koltuklar ile izleyicinin maksimum konforla filme odaklanmasını hedefleyen 176 kişilik kapasiteye sahip bu yeni salon, sinemayı yalnızca izlemekle kalmadan, seyirciye adeta filmin içinde yer veren bir deneyim yaşamak isteyen tüm sinemaseverleri bekliyor.
İstanbul İnmede belirtilere dikkat: "1 dakika bile çok önemli" Dünyada ve Türkiye’de her yıl çok sayıda kişiyi yaşamdan koparan inmenin önlenebilir bir rahatsızlık olduğunu aktaran uzmanlar, "Belirtileri ‘Geçer’ diye düşünmemek lazım. Bazen küçük bir güçsüzlük ya da uyuşmayla başlayıp yaşamı tehdit eden seviyelere ulaşabiliyor. Yaş ilerledikçe inme için risk artıyor, genç popülasyonda da artık tansiyon, şeker, kalp rahatsızlıklarını fazlaca görüyoruz, inme sıklığının arttığını net bir şekilde söyleyebiliriz. Hasta, ne kadar hızlı ve erken başvurursa başarı oranımız o kadar yüksek. Bazen 1 dakika bile çok önemli" dedi. İnme (felç) her yıl çok sayıda kişiyi yaşamdan koparırken uzmanlar uyarıyor. Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Bölümü Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr. Nevin Pazarcı ve Girişimsel Radyoloji Uzmanı Dr. Mustafa Demir inmenin yüzde kayma, çekilme, konuşmada bozulma, aynı taraf kol ya da bacakta güçsüzlük, kol ve bacak bölgesinde uyuşma gibi belirtileri olduğunu aktardı. İnmede risk faktörlerine dikkat edilmesi gerektiği söyleyen uzmanlar, hastalığın önlenebilir olduğunu söyleyerek tedavisine ilişkin konuştu. Genellikle ileri yaş hastalığı olarak düşünüldüğü belirtilirken gençlerde de olabildiğine dikkat çekildi. Geçmişte inme sebebiyle hastanelerine getirilen 45 yaşındaki Şef Rüzgar Sünbül’ün başarılı tedavisine yönelik de bilgi verilirken Sünbül ise yaşadıklarını anlattı. "Hastaneye gelişlerin 112 üzerinden olmasını tercih ediyoruz, çok fazla vakit harcayabiliyorlar" "Dünyada inme sıklığı oldukça artıyor çünkü hem yaş artıyor hem farkındalık artıyor" diyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Nevin Pazarcı, "İnme bazen uyuşma bazen konuşmada takılma, konuşamamayla, bilinç değişiklikleriyle baş dönmesi, dengesizlik, çift görme gibi problemlerle geliyor. Ani olarak gelişen beyinde bir damarın tıkanması ya da kanaması şeklinde ortaya çıkan tabloları inme olarak değerlendiriyoruz. Yaş ilerledikçe inme için risk artıyor çünkü inmeye yol açacak hastalıkların sıklığı da artıyor. Tansiyon, şeker, yüksek kolesterol, sedanter yaşam, sigara ciddi bir risk faktörü. Genç hastalarda gördüğümüz inmelerde biraz daha genetik, damarın kendi yapısına ait faktörler mevcut. Kadınlarda özellikle doğurganlık çağında, gebelik, doğum, doğum sonrası lohusalık dönemi ve kullanılan gebelik önleyici ilaçların getirdiği bir takım farklı inme tablolarını da görebiliyoruz. Kesinlikle hastaneye gelişlerin 112 üzerinden olmasını tercih ediyoruz çünkü kendi imkanlarıyla gelmek isterken çok fazla vakit harcayabiliyorlar" ifadelerini kullandı. "İnme sıklığının arttığını net bir şekilde söyleyebiliriz" Belirtilere kulak vermenin önemine dikkat çeken Doç. Dr. Pazarcı, "Geçer, hafif bir şey, gitmeyelim’ diye düşünmemek lazım. Bazen küçük bir güçsüzlük ya da uyuşmayla başlayıp birkaç saat sonrasına ciddi yaşamı tehdit eden, hayatın kalan kısmında büyük zorluklar çıkartabilecek seviyelere ulaşabiliyor. Genç popülasyonda da artık tansiyon, şeker, kalp rahatsızlıklarını fazlaca görüyoruz. Bu nedenle inme sıklığının arttığını net bir şekilde söyleyebiliriz. Hem girişimsel olarak damar içi işlemlerle tedavi yapılırken her zaman tıkalı ya da yırtılmış bir damar görmeyebiliyoruz. O durumlarda da uyguladığımız damar yolundan verdiğimiz yüksek seviyedeki kan sulandırıcılarla erken dönemde müdahale yapılabiliyor. Tıkanıklığa bağlı inmelerde ilk 4,5 saat içerisinde hastanede olmuş olmak çok değerli. Hastalığı tedavi etmek değil önlemek hedeflerimiz. Hastalarımızın büyük çoğunluğu Rüzgar Bey gibi toparlıyor. İnme önlenebilir bir hastalık, inme gelişmeden önce risk faktörlerinin kontrol altında tutulması çok değerli" diye konuştu. "Hasta ne kadar erken başvurursa tedavideki başarı oranımız o kadar yüksek" Geçmişte inme tedavisi gerçekleştirdikleri hastasının durumuna yönelik konuşan Uzm. Dr. Mustafa Demir, "Uzun süre önce Rüzgar Bey geldiğinde bilinç tamamen kapalıydı. Sağ tarafında hem kol hem bacakta belirgin güç kaybı vardı, tamamen felçliydi. Şikayetleri ortalama 1,5 saat önce başlamıştı, acile başvurmuş, inme düşünülünce hızlıca bize geldi. Görüntülemeyle tıkalı damarı bulup pıhtıyı çıkarma işlemi yaparak tedavi ettik. Vatandaşların en çok dikkat etmesi gereken nokta; şöyle biliniyor, ‘İnmenin ya da felcin tedavisi yoktur’. Tedavideki en önemli faktör; zaman. Hasta, ne kadar hızlı, erken başvurursa tedavideki başarı oranımız o kadar yüksek. 1’inci saat ile 3-4 saat sonra tedavi ettiğimiz hasta arasında ciddi farklar var. Bazen 1 dakika bile çok önemli. Hasta geldiği zaman acilde görüntülemesini yapıyoruz, damarsal bir durum var mı? Atan pıhtı veya bir yırtılması varsa tespit edip hemen tedavi etmek, o anki acil problemini çözdükten sonra neden olan altta bir rahatsızlık var mı? Bulmak için sonraki süreçte araştırma yapıyoruz. Altta yatan hastalıklar olabiliyor; kalp ritim bozuklukları, damar daralmaları, bazı genetik hastalıklar inmeye neden olabilecek hastalıklar. Tedavide bir kateter yardımıyla beyne ulaşıyoruz, beyindeki tıkalı damarı bulup bazen kateterlerle bazen stentlerle pıhtıyı çıkarıp tedavi ediyoruz. Hastaya göre değişmekle ortalama 2-3 saatlik bir işlem. Genelde şu bulgularla başlar; yüzde kayma, kolda güç kaybı, ağız kenarında kayma. Genelde hastaların yüzüne soğuk su dökme, başka bir uyarıcı vererek tedavi etmeye çalışılır tamamen yanlış, zaman kaybettirdiği için ekstra zararı var" dedi. "Konuşuyorum sanıyorum ama anlamıyorlar" Mutfağa gönül verdiğini söyleyen Şef Rüzgar Sünbül, "3,5-4 sene önce geldim, rahatsızlığı evde yaşadım. Kendime geldikten sonra önce konuşuyorum sanıyorum ama dışarıda anlamıyorlar, hiç konuşamadım, sadece sesler geliyordu. Şu anda şefim zaten yemek yapıyorum, yazıyorum, konuşuyorum. Ellerim, ayaklarım hatta gözlerim boşa düştü, kemer kullanıyordum, bir türlü takamadım. Bulanık görmeye başladım, ne oluyor diyorum, ‘Herhalde kahvaltı yapmadım, kahve içmedim’ gibi aklıma gelen oydu. Pıhtıyı hiç bilmiyorum o zamana kadar araştırmadım, sonra öğrendim ki böyle bir hastalık varmış. Öncesinde hiçbir şeyim yoktu. Şansım; Ümraniye Hastanesi benim için çok iyiydi" şeklinde konuştu.
Kocaeli "Üç Jokerli Konken" Almanya’da beğeni topladı Kocaeli Şehir Tiyatroları, Almanya’da düzenlenen 10. Türk-Alman Tiyatro Festivali’ne bu yıl sevilen oyunu "Üç Jokerli Konken" ile damgasını vurdu. Tek perde olarak sahnelenen komedi oyunu festival programının öne çıkan yapımlarından biri olurken, seyirciler oyunu dakikalarca ayakta alkışladı. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Şehir Tiyatroları, 10. Türk-Alman Tiyatro Festivali için gittiği Almanya’da büyük beğeni topladı. Şehir Tiyatroları’nın hem güldüren hem de düşündüren oyunu "Üç Jokerli Konken" bu kez yurtdışında izleyicisiyle buluştu. Festivalde salonu dolduran tiyatroseverler, oyunun hem güçlü oyunculuklarına hem de sahne üzerinde kurduğu samimi ve eğlenceli atmosfere adeta hayran kaldı. Almanya’da büyük ilgiyle karşılanan "Üç Jokerli Konken" özellikle konusuyla dikkat çekti. Oyun, üç yakın arkadaşın yıllardır süren konken buluşmalarında beklenmedik sırlar, kırılmalar ve komik çatışmalarla dolu yüzleşmeye dönüşmesini konu alıyor. Bu üç arkadaşın evrensel dostlukları da bu yanıyla izleyiciyi hem güldürdü hem de duygu dolu anlar yaşattı. İzleyiciden özgü dolu yorumlar Oyun sonunda yapılan söyleşide seyirciler, özellikle karakterlerin içtenlikli performansları ile oyunun ritmi ve sahneleme dili hakkında övgü dolu yorumlarda bulundu. Festival yetkilileri, Kocaeli Şehir Tiyatroları’nı Türk tiyatrosunun Almanya’da güçlü temsilcisi olmayı sürdürmesinden dolayı tebrik etti. Kocaeli Şehir Tiyatroları, uluslararası festivallerde yer almaya devam ederek hem Türkiye’yi hem de kentin kültür sanat vizyonunu gururla temsil etmeyi sürdürüyor.