SAĞLIK
26 Nisan 2024 Cuma - 17:11 Uzman Dr. Aylin Gözübüyükoğulları: "Gençlik aşısı cildi güneş lekelerinden korur" Liv Hospital Ankara Dermatoloji Uzmanı Dr. Aylin Gözübüyükoğulları, gençlik aşısının cildi güneş lekelerinden koruduğunu dile getirdi. Dermatoloji Uzmanı Dr. Aylin Gözübüyükoğulları, gençlik aşısı hakkında açıklamada bulundu. Gözübüyükoğulları, “Gençlik aşısı, Paris ışıltısı, nem aşısı, gençlik serumu, saten dolgu gibi farklı isimlerle bilinen bu uygulamalar aslında temel olarak hyaluronik asit ile birlikte çeşitli vitamin, mineral, büyüme faktörü ve peptitlerden oluşan hazır kokteyllerin cilde enjeksiyonunu içeren bir mezoterapi uygulamasıdır. Hyaluronik asit deride su tutan bir madde olduğu için bu işlem nem aşısı olarak da bilinir” diye konuştu. “Gençlik aşısında yaş sınırı yoktur” Gençlik aşısında yaş sınırının olmadığını belirten Dr. Gözübüyükoğulları, “Özellikle 30’lu yaşlardan sonra derimizde hyaluronik asitin azalması, kolajen yıkımının yapımına göre artması nedeniyle bu eksiklikleri tamamlamak amacıyla önerilmektedir. Yüz, boyun, dekolte ve el gibi alanlara uygulanabilmektedir” dedi. “İşlem sonrası hamam, sauna gibi sıcak ortamlardan kaçınılmalıdır” Gençlik aşısının çeşitlerinden bahseden Gözübüyükoğulları, “Standart bir uygulama protokolü bulunmayan gençlik aşısı çeşitleri, hastanın ihtiyacına göre doktor tarafından planlanır. Genel olarak en az 2-3 seans önerilmektedir. 2-4 hafta aralıklarla uygulanabilir. İğneli bir işlem olduğu için uygulama öncesi bölgeye lokal anestezik kremler sürülür. İşlemin ardından uygulama yapılan bölgede şişlik, kızarıklık veya morarma görülebilir. Ancak bunlar 2-3 günde kaybolur. İşlem sonrası hamam, sauna gibi sıcak ortamlardan kaçınılmalıdır. İşlem yapıldıktan sonra o gün yüz yıkanmamalı ve genel olarak sıcak banyo yapılmamalıdır” ifadelerini kullandı. “Herhangi bir deri hastalığı olanlara uygulanmaz” Gençlik aşısının bazı bireyler için uygun olmadığını söyleyen Uzm. Dr. Gözübüyükoğulları, “Gençlik aşısı, uygulama bölgesinde herhangi bir deri hastalığı olanlara, kanser hastalarına, hamile ve emzirenlere ve ürün içeriklerinden birine karşı alerjisi olanlara uygulanmamalıdır. Gençlik aşısının en önemli etkisi cildi nemlendirmesidir” ifadelerini kullandı. “Cildi güneş lekelerinden korur” Uygulama ile ciltte meydana gelen değişikliklere değinen Gözübüyükoğulları, “Cilde esneklik ve parlaklık kazandırır. Cildi güneş, akne ve yaşlılık lekelerinden korur. İnce kırışıklıkların azalmasını sağlar. Gençlik aşısı sonrası parlaklık, canlılık ve nemlenme 1 hafta içinde görülür. Derinin kolajen yapımını tetikleyerek kırışıklıklarda gerileme olur” açıklamasında bulundu.
26 Nisan 2024 Cuma - 16:42 2024 Yılı 1. Bölge ASKOM Toplantısı Kayseri’de gerçekleştirildi Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü’nün ev sahipliğinde gerçekleşen 2024 Yılı 1. Bölge Acil Sağlık Hizmetleri Koordinasyon Komisyonu (ASKOM) Toplantısı, Nevşehir ve Niğde İl Sağlık Müdürlükleri’nin katılımıyla gerçekleştirildi. Kayseri Şehir Hastanesi Başhekimlik Konferans Salonu’nda İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan başkanlığında gerçekleşen toplantıya, Niğde İl Sağlık Müdürü Uzm. Dr. Bahadır Karaca, Nevşehir İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Hasan Tartar, il sağlık müdürlüklerinin başkan, başkan yardımcıları, Erciyes Tıp Fakültesi Hastaneleri, kamu hastaneleri, il ambulans servisleri ve özel hastane başhekimleri ile ilgili birimlerin personelleri katılım sağladı. Kayseri İl Ambulans Servisi Başhekimi Uzm. Dr. Mehmet Biçer; Niğde İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Filiz Eroğlu ve Nevşehir İl Ambulans Servisi Başhekimi Dr. Çağrı Serçe’nin sunumları ile başlayan toplantıda, İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan, Niğde İl Sağlık Müdürü Uzman Dr. Bahadır Karaca ve Nevşehir İl Sağlık Müdürü Op. Dr. Hasan Tatar, yapılan 3’lü oturumla değerlendirmelerde bulundu. Konuşmasına katılımcılara teşekkür ederek başlayan Kayseri İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Erşan; "Periyodik aralıklarla gerçekleştirdiğimiz ASKOM toplantıları vasıtasıyla bölgemizdeki sunulan acil sağlık hizmetlerinin koordinasyonunu sağlamlaştırmak adına yapılabilecek çalışmaları değerlendiriyor hem de sahadan yaşanan aksaklıkların çözümüne yönelik ortak akıl oluşturma fırsatı yakalıyoruz" ifadelerini kullandı.
Toz taşınımında 2,5 mikronun altındaki partiküller kana karışıp çeşitli sağlık risklerine neden oluyor
26 Nisan 2024 Cuma - 15:49 Toz taşınımında 2,5 mikronun altındaki partiküller kana karışıp çeşitli sağlık risklerine neden oluyor Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Sinan Bodur, “Türkiye de bazı dönemlerde yoğun bir şekilde toza maruz kalmaktadır. 10 mikronun üzerindeki toz partikülleri alt sonum yollarına iletilmeden üst solunum yollarında tutunmaktadır ve üst solunum yolu semptomlarına neden olmaktadır. Ama 10 mikronun altındaki partiküller alt solunum yollarına ulaşmakta, özelikle 2,5 mikronun altındaki partiküller alvollere kadar giderek ve kana karışarak çeşitli sağlık risklerine neden olmaktadır” dedi. Türkiye’nin bazı illeri birkaç gündür Kuzey Afrika üzerinden gelen toz taşınımının etkisi altında bulunuyor. Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Sinan Bodur, özelikle çölleşmenin artması ve iklim kriziyle toz taşınımının dünyada son yıllarda giderek arttığını söyledi. Bunun özelikle solunum yolu ve kalp hastaları, yaşlılar ve çocuklar üzerinde olumsuz etkileri olduğunu belirten Dr. Bodur, meteorolojinin uyarıları dikkate alındığı takdirde hassas olan grupların özelikle toz taşınımının fazla olduğu günlerde kapalı yerde kalmasını, sokağa çıkılması gerekiyorsa koruyucu maskelerle dışarı çıkmasını önerdiklerini vurguladı. “Yapılan çalışmalarda toz taşınımın arttığı zamanlarda kalp, solunum hastalıkları nedeniyle sıkıntılı olan hastaların hastaneye başvurdukları ve ciddi durumlarla karşılaştıkları çalışmalarda gösterilmiştir” diyen Dr. Bodur, “Türkiye de bazı dönemlerde yoğun bir şekilde toza maruz kalmaktadır. 10 mikronun üzerindeki toz partikülleri alt sonum yollarına iletilmeden üst solunum yollarında tutunmaktadır ve üst solunum yolu semptomlarına neden olmaktadır. Ama 10 mikronun altındaki partiküller alt solunum yollarına ulaşmakta, özelikle 2,5 mikronun altındaki partiküller alvollere kadar giderek ve kana karışarak çeşitli sağlık risklerine neden olmaktadır” dedi. Her yaş grubundan astım, KOAH ve dolaşım problemleri yaşayan kalp hastalarının bundan olumsuz etkilendiğinin altını çizen Dr. Bodur, “Olumsuz etkilenmede solunum semptomları giderek artmakta. Yapılan çalışmalarda göstermiş ki bu tarz hava olaylarında hastanelere başvurular artmaktadır. Astım hastalarının kontrolü zorlaşmakta ve ne yazık ki astımdan ve hava yolu hastalıklarından kayıplar (ölümler) bu hava olaylarında daha fazla görünmektedir” şeklinde konuştu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü 15. Bölge Müdürlüğü, Diyarbakır için “toz taşınımı” uyarısında bulunmuştu. 15. Bölge Müdürlüğünden yapılana açıklamada, yapılan son değerlendirmelere göre bu geceden itibaren Şanlıurfa’da Kuzey Afrika kaynaklı toz taşınımının etkili olacağı belirtilmişti. Açıklamada, cuma günü gece saatlerine kadar görülmesi beklenen toz taşınımının meydana getireceği başta sağlık problemleri olmak üzere görüş mesafesinde düşme, hava kalitesinde azalma, çamur şeklinde yağış ve ulaşımda aksamalar gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması istenmişti.
Yaşına uygun ve kurallı televizyon izlemeyen çocuklar, olaylar arasında ilişki kuramayabilir
26 Nisan 2024 Cuma - 15:42 Yaşına uygun ve kurallı televizyon izlemeyen çocuklar, olaylar arasında ilişki kuramayabilir Yaşına uygun ve kurallı bir şekilde televizyon izlemenin çocukta öykü şeması geliştirmeye katkıda bulunduğunu belirten Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hacer Nermin Çelen, öykü şeması geliştirmeyen çocuğun karmaşık şeyleri anlama şansını yitirdiğini, olaylar arasında ilişki kuramadığını söyledi. Çocuğun zarar görmeyecek şekilde teknoloji kullanmayı öğrenmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Çelen, çizgi filmlerin çocukla izlenerek algısal bakış açısını değiştirmek gerektiğini vurguladı. İstanbul Atlas Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hacer Nermin Çelen, 22-28 Nisan TV İzlememe haftası vesilesiyle yaptığı açıklamada televizyonun çocuk gelişimi üzerindeki etkilerini değerlendirdi. Çocuklara koltuk patatesi deniliyordu Kitle iletişim araçlarından biri olan televizyonun günlük yaşama dahil olmasından itibaren özellikle çocuklar üzerindeki etkilerinin de incelendiğini belirten Prof. Dr. Çelen, kıta Avrupası’nda televizyonun yavaş yavaş evlere girmesinin İkinci Dünya Savaşı sonrası olduğunu söyledi. Savaş sonrası televizyonun evlere girmeye başladığı zaman bu konuda çalışma yapanlar olduğunu belirten Prof. Dr. Çelen, “O dönemde araştırma yapanlar ‘Çocukları televizyon karşısına oturttuklarında televizyondan gelen bütün mesajları çocuklar içselleştiriyor’ diye düşündüler. Hatta o dönemde televizyondan gelen tüm mesajları içselleştirdikleri için çocuklara coach potatoes yani koltuk patatesi ya da zombi adını vermişler” açıklaması yaptı. Çocuklar seçme gücüne sahip Bu alandaki çalışmaların 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren devam ettiğini kaydeden Prof. Dr. Çelen, “Bu çalışmalarda ise çocukların zombi ya da coach potatoes yani koltuk patatesi olmadığı, çocukların bilişsel yapılarının yetişkinlerden belki farklı ama çocukların da neyi seyredebileceklerini seçebilecek güçte olduklarını söylüyorlar. Yani çocuk kendisine aşina olan şeyleri, animasyonları, cıngılları, reklamları ve kadın seslerini tercih ederek seyrediyor. Erkek seslerini tercih etmiyorlar” dedi. 1970’lerden itibaren farklı görüşlerin öne çıktığını, bu görüşlere göre çocukların seçici olduğunun ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Çelen, “Çocukların anlamadığı, senaryosu oldukça karmaşık bir dizi ilgilerini çekmiyor. Çalışmalarda aslında çocuğun seçici olduğu vurgulanıyor” diye konuştu. Öykü şemaları gelişmezse ilişki kuramıyor Yaşına uygun şekilde televizyon izlemenin çocukta öykü şeması geliştirmeye katkıda bulunduğunu belirten kaydeden Prof. Dr. Çelen, “Diyelim ki o evde televizyon seyredilmiyor. Bizim büyürken bazı vakaların nasıl örüntülendiğini görmemiz gerekiyor. Mesela hırsız-polis ne demek, şiddet ne demek, ne zaman şiddet ortaya çıkar? Şiddet çizgi filmlerde de var. Bu senaryoları çocuk izlemez ise gelecekte kavramlar arasında ilişki kuramıyor. Eve televizyonun geç geldiğini düşünelim: Çocuk 6-7 yaşından sonra televizyon izlediğinde bu öykü şemaları geçmişte geliştirmediği için karmaşık şeyleri anlama şansını yitiriyor yani bakıyor ama anlamıyor. İlişki kuramıyor” dedi. Çizgi filmlerde de şiddet var Çizgi filmlerin çocukla beraber izlenerek algısal bakış açısını değiştirmek gerektiğini belirten Prof. Dr. Çelen, “Tom ve Jerry çok masum bir çizgi film gibi. Tweety de çok masum görünüyor ama orada da şiddet var. Tom’un kuyruğu kesiliyor, köpeğe balyozla vuruluyor. Çocukla yan yana oturmak lazım. Çocuk kahkahalar atıyor. ‘Peki senin kuyruğun olsaydı ve senin kuyruğun kesilseydi ya da senin parmağın kesilseydi ister miydin?’ şeklinde sorular sorulmalı. Çocuk ‘istemem’ diyecek. ‘Bize komik geliyor ama güzel bir şey değil’ denilmesi gerekiyor. Böylece algısal bakış açısını değiştiriyorsun” şeklinde konuştu. Yasak yerine açıklama yapılmalı Televizyonda uygun içeriklerin belirli sürelerde izletilebileceğini kaydeden Prof. Dr. Çelen, “Evde saatlerce sabahtan akşama kadar televizyonun açık olduğu zamanlarda ebeveynlerin çocuğun seyredip seyredemeyeceği şeyleri kontrol etmesi mümkün değil. Yasak her zaman caziptir. Çocuk neden bunu yasakladılar diye kenardan bakıyor. Çocuğa her şeyi seyretmemesi gerektiğini açıklamamız gerekiyor” dedi. Çocuğun teknoloji kullanımı konusunda deneyim kazanması önemli Çocuğun mutlaka takip edilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Çelen, “Anne babaların örnek olması, kural koyması ve seçici olması gerekiyor. Çocuk ne oynuyor, hangi televizyon programını izliyor, takip ediyor, bunun bilinmesi lazım. Bazen geri bildirim vermek için çocukla beraber oturmaları gerekiyor. Anne ya da bakım veren tutumu önemli. Teknolojiden de uzak kalamayız. Çocuğun zarar görmeyecek şekilde teknoloji kullanmayı bilmesi gerekiyor. Çocuğun teknoloji kullanımı konusunda bir deneyimi olması da gerekiyor. Neyi ne kadar kullanması gerektiğini kurallarıyla öğrenmesi lazım” şeklinde konuştu.
Koru Ankara Hastanesi’nde yenilikçi hizmet anlayışında yeni dönem
26 Nisan 2024 Cuma - 15:28 Koru Ankara Hastanesi’nde yenilikçi hizmet anlayışında yeni dönem Koru Ankara Hastanesi, hastalarına daha iyi hizmet vermek amacıyla yenilikçi hizmet anlayışında yeni bir dönemin kapılarını araladı. Hastaların, Hastaneye girişinden tüm tedavi ve konaklama süreçlerine kadar dönüşümüne giden Koru Ankara Hastanesi, açtığı dijital dönüşüm ofisi ile de hem yurtiçi hem de yurtdışındaki birçok farklı noktaya da üstün nitelikte hizmet sunabilecek. Ankara’nın önde gelen sağlık kuruluşlarından Koru Sağlık ve Turizm Grubu, “Koru’da Yeni Dönem” başlığıyla başlattığı dönüşüm çalışmalarını düzenlediği lansman toplantısı ile paydaşlarına duyurdu. Koru Sağlık ve Turizm Gurubu Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Hasan Biri, burada yaptığı konuşmada, sağlık alanında dünyadaki tüm gelişmeleri takip ettiklerini belirterek, “2024 yılı bizim açımızdan yeniden gelişim ve dönüşüm yılı olacak. Bu kapsamda yurtiçinde ve yurt dışında yeni projeleri uygulamaya koyduk. Bugün geniş katılımlı paydaşlarımızla bir araya geldik. Sağlık sistemlerinin geldiği noktayı ve kurum olarak da neler yaptığımızı paylaştık” ifadesini kullandı. “İngiltere, ABD ve Irak’ta Merkezler Oluşturuldu” Koru Sağlık Grubu’nun yurtdışında da çalışmalarına hız kesmeden devam edildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Biri, “Dünya’da 3 merkezde yeni açılımlar yaptık. İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri New York’ta merkez oluşturduk. New York’ta kendi şirketimizin merkezini kurduk ve aynı zamanda bir sağlık turizmi ofisi açtık. Benzer bir şekilde Irak’ta da çalışma yaptık. Dünyanın çeşitli ülkelerinde sağlık turizmi alanında çalışmalarda yapıyoruz” diye konuştu. “Paydaşlarımızla Birlikte Hareket Ediyoruz” Söz konusu çalışmaları uyumlu bir şekilde iş ortaklarıyla beraber gerçekleştirdiklerini anlatan Prof. Dr. Biri, “Hizmet standartlarımızı da yükseltmek için dijital dönüşüm ofisi kurduk. Dijital ofis aracılığıyla hem sistemimizi dönüştürmeye hem de dünya ile entegre olmaya gayret ediyoruz. Tüm çalışanlarımızın eğitimi ile de ‘e-nokta’ adı altında bir eğitim platformu ile arkadaşlarımızı yeni dönüşüm dönemine hazırlamaya gayret ediyoruz” ifadelerini kullandı. Koru Sağlık ve Turizm Grubu COO ve İcra Kurulu Üyesi Uzm. Dr. Ali Özön de Hastanenin teknolojik ve akademik dönüşümü verdiği bazı örneklerle dile getirdi. Yatan hasta katlarında 150 metrekare 3 king suit odanın yanı sıra 4 suit oda ve 13 connect oda çok konseptini çok yakında hayata geçireceklerini ifade Uzm. Dr. Ali Özön, bu konseptin Ankara’da başka bir örneğinin olmadığına dikkat çekti. Uzm. Dr. Ali Özön, Hastanede fark oluşturan bazı hizmet alanlarını şöyle sıraladı: “1000 metrekareye yayılan alanla Türkiye’nin tek yapı altında en donanımlı Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine sahibiz. Kadın Hastalıkları ve Doğumla ilgili tüm işlemler bu alanda gerçekleştirilmektedir. Ankara’da 7/24 Acil Servis, Pediatri, Kadın Hastalıkları ve Doğum, hizmeti veren tek hastaneyiz. Çok yakın zamanda 7724 evde bakım hizmetimiz de devreye girecek. Hastane içinde bir kat tamamen Pediatri Kliniğine ayrılarak diğer tüm branşlardan ayrı tutulmuştur. Ankara’da uçuş hekimliğine ev sahipliği yapan nadir Hastaneler arasında bulunmaktayız. Patoloji haricinde şu anda modent tıpta tanılı ve tadevi için kullanılabilecek tüm bölümler aynı çatı altında ev sahipliği yapıyoruz. Hastanemizde toplam 31’i prof., 14’ü doçent olmak üzere 120 hekimle hizmet vermekteyiz. Önemli bir akademik kadroya sahibiz. Koru Ankara Hastanesi, son teknoloji ürünü da Vinci Robotik cerrahi sistemi ile ülkemizin nadir robotik cerrahi merkezlerinden biridir. Robotik cerrahide yaklaşık iki bin 500 ameliyat gerçekleştirdik. Ameliyathanelerimizde ileri teknoloji ile donatılmış; 10 adet operasyon odası, 3 adet laminer folow donanımlı, 2 adet skopi uyumlu, 1 adet da Vinci Robotik Cerrahi ameliyat odamız bulunmaktadır. Hastanemiz bünyesinde Girişimsel Nöroradyolojide kullanılan cihaz en ileri teknoloji ürünüdür. Bu kapsamda hocalarımız dünya çapında isim sahibi hocalarımızdır. Birçok laboratuvar testini kendi laboratuvarımız bünyesinde gerçekleştirmekteyiz. Hemşirelik bakımı konusunda hasta deneyimi açısından son derece yüksek deneyime sahiptir. Teknolojik anlamda tüm teknolojiler bina içinde bulunmaktadır. Bu nedenle hastalar herhangi bir sebeple başka bir mekze yöneltecek hiçbir eksik bölüm bulunmamaktadır. Gastroenteroloji merkezi Ankara’da en kapsamlı merkez olma özelliğine sahipdir. 2 profesör hekim tarafından yönetilmektedir. EUS gibi ileri teknoloji ürünü cihazlarla donatılmıştır. Türkiye’deki 7 gama knife cihazından birine ev sahipliği yapıyoruz. Beyin tümörlerinde hastanın kafa tası açılmadan işlem gerçekleştirilebilmektedir. Kardiyoloji kliniğimizde kalp ritim bozukluklarında kullanılan son teknoloji ürünü ‘Carto 3’ cihazı kullanılmaktadır. Mikro ultrason füzyon biyopsi, ABD’li Johns Hopkis ile geliştirilen bir teknoloji. Ülkemizde ilk olarak hastanemizde uygulanmaya başlandı. Özellikle prostat kanseri tedavisinde kullanılan en ileri teknolojidir.”
Kene tutunmasına dikkat: "Sigara basıp, kolonya dökmeyin" uyarısı
26 Nisan 2024 Cuma - 15:12 Kene tutunmasına dikkat: "Sigara basıp, kolonya dökmeyin" uyarısı DÜZCE (İHA) – Düzce’de havaların ısınmasıyla birlikte kene ısırması sonucu acil servise başvuran hasta sayısında artış yaşandığını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Erdinç Şengüldür, "Keneleri vücuttan uzaklaştırmak amacıyla üzerlerine sigara basmak, kolonya veya gazyağı dökmek gibi yöntemlere başvurulmamalıdır" dedi. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Erdinç Şengüldür, yaz aylarında artan kene ısırıklarına karşı alınabilecek önlemler hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Havaların ısınmasıyla birlikte kene ısırması sonucu acil servise başvuran hasta sayısında artış yaşandığını söyleyen Şengüldür, alınacak önlemlerle kenelerden korunulabileceğinin altını çizdi. Kenelerin soğuk havalarda toprak altına çekilerek yaşadıklarını söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Şengüldür, havaların ısınmasıyla birlikte kenelerin dışarı çıkarak beslenmek amacıyla etraflarında bulunan canlılara tutunmaya başladıklarını ve bu esnada kenelerin diğer hayvanlardan ya da direkt olarak topraktan insana geçtiğini ifade etti. "Keneler, vücutta tespiti zor alanlarda da tutunabilir" Kenelerin yoğun olarak ormanlık alanlarda, çalılık ve çayırlık yerlerde bulunduklarını söyleyen Erdinç Şengüldür, "Buralarda yaşayan hayvanlara ve insanlara tutunarak beslenmeye çalışırlar ve konaklarını enfekte ederler. Kene maruziyeti nedeniyle başvuran hastalarda genellikle kırsal alanlarda yaşayan kişilerden ya da bu alanlara piknik ya da gezi nedeniyle gitmiş kişilerden oluşmaktadır. Kene vücutta herhangi bir yere tutunabilir. Kollar ve bacaklar gibi tespit edilmesi kolay yerler olabildiği gibi koltuk altları kasıklar gibi kıvrımlı, tespiti zor alanlarda da tutunabilmektedir" dedi. "Vücudunuzu sık sık kontrol edin" Kene ısırıklarına karşı alınabilecek önlemler hakkında da bilgiler veren Öğr. Üyesi Şengüldür, "Kenelerin bulunabileceği yerlerde, bacakları kapatan kıyafetler tercih edilip uzun kollu giysiler giyilmeli, pantolonlar çorapların içine sokulmalı ve kapalı ayakkabılar giyilmelidir. Ayrıca açık renkli kıyafetler kene tespitini kolaylaştıracağından tercih edilmelidir. Vücudun açıkta kalan yerlerine böcek uzaklaştırıcı maddeler sürülmesi yararlı olmaktadır. Günlük aktiviteler sırasında vücut (koltuk altı, kulak içi ve çevresi, göbek deliğinin içi, dizlerin arkası, saç ve kıllı bölgelerin içi ve çevresi, bacak arası, bel bölgesi başta olmak üzere) kene yönünden sık sık kontrol edilmeli; akşam eve dönüşlerinde mutlaka ayrıntılı bir vücut muayenesi yapılmalıdır. Ayrıca çocuklarda kene tutunması yönünden anne babalar tarafından günlük olarak kontrol edilmelidir" diye konuştu. "Sigara basmak, kolonya veya gazyağı dökmek gibi yöntemlere başvurulmamalıdır" Vücuda tutunan kenenin ne kadar erken çıkarılırsa hastalığın bulaşma riskinin de o ölçüde azalacağını vurgulayan Şengüldür, "Kenenin düzgün çıkarılması hastayı daha fazla enfekte etmemesi açısından önemlidir. Bu nedenle kene tarafından ısırılan vatandaşlarımızın öncelikle en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalarını öneriyoruz. Eğer bir sağlık kuruluşuna gitmek mümkün değilse kişinin keneyi vakit kaybetmeden çıplak elle dokunmadan (bir pensle sağa sola oynatarak, ezmeden, çivi çıkarır gibi) kendisinin çıkarmasını veya çıkarttırmasını tavsiye ediyoruz. Kenenin uzaklaştırılmasından sonra eller su ve sabunla yıkanmalı, kenenin tutunduğu bölge tentürdiyot, kolonya veya deterjanlı su ile temizlenmelidir. Vücuduna kene yapışan kişiler 10 güne kadar ani başlayan ateş, baş ağrısı, yoğun halsizlik, bulantı ve kusma gibi şikayetler yönünden kendilerini izlemeli, böyle bir şikayetin olması durumunda en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır. Keneleri vücuttan uzaklaştırmak amacıyla üzerlerine sigara basmak, kolonya veya gazyağı dökmek gibi yöntemlere başvurulmamalıdır" ifadelerini kullandı.
Paramediklerin survivor gibi yarışları nefes kesti
26 Nisan 2024 Cuma - 15:01 Paramediklerin survivor gibi yarışları nefes kesti Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi (ALKÜ) ev sahipliğinde, Antalya İl Sağlık Müdürlüğü paydaşlığında düzenlenen 16 farklı üniversiteden 26 ekip; 9 farklı etaptan oluşan “VIII. Ulusal Tralli Travma Rallisi"nde kıyasıya yarıştı. Yarışma araç içi trafik kazası, motosiklet kazası, otobüs kazası, yüksekten düşme vakası, KBRN yanığı vakası, ileri yaşam desteği, dar alan (enkaz), bilgi ve taşıma teknikleri etaplarında gerçekleşti. Öğrencilerin zaman, hız, bilgi ve doğru müdahale ile ter döktükleri yarışmayı, katılımcılar ve sağlık sektörünün öncüleri takip etti. Anonslarla birlikte harekete geçen paramedikler, önceden hazırlanan senaryolar ve temsili olaylara hızla müdahale etmek için çabaladılar. Trafik kazalarına yüksekten düşme vakalarına, dar alanlarda sıkışan yaralılara ulaşmak için bile mücadele eden paramedikler, olay yerindeki ilk müdahaleyi de hakemler eşliğinde yapıp puan almaya çalıştılar. Olay ylerinde yapılan ilk müdahalenin ardından sıra yaralıları ambulansa taşımaya geldiğinde ise yarışmacıları yine zor anlar bekledi. İki görevlinin taşıdığı yaralı kimi zaman dar tünellerden geçirilip merdivenlerden indirildi, arazi şarlatına göre uyarlanmış alandan ambulansa ulaştırıldı. 9 etabın her birinde yarışan öğrenciler hünerlerini, uygulamaya dökerek gösterdi. Heyecan dolu yarışmada ekipler gerçeği aratmayan bir mücadele sergiledi. Soluk soluğa geçen yarışmada öğrencilerin etaplarda gösterdikleri performanslar uzman hakemlerce değerlendirildi. “Her an hazırız” Yarışma sonrası ödül töreninde konuşan, aynı zamanda Acil Tıp Uzmanı olan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atıf Bayramoğlu, Türkiye’de son yıllarda paramedik sayısının hızla arttığından vakalara anında müdahale edildiğine vurgu yaptı. Türkiye’de 1993 yılında 9 Eylül Üniversitesinin girişimiyle paramedik mesleğinin eğitimlerine başlandığını hatırlatan Prof. Dr. Atıf Bayramoğlu, “Günümüzde Sağlık Bakanlığına bağlı 112 acil sağlık hizmetlerimizin ülke genelinde toplam istasyon sayısı 3 bin 402’ye, il sağlık hizmetlerinde kullanılan kara ambulans sayısı ise 5 bin 738’e ulaşmış durumda. Paramedik; dağ, taş, köy, göl, sokak, yol, ev demeden yardım etmeye koşan, işini aşkla heyecanla en iyi şekilde yapmaya çalışan 112 çalışanlarıdır. Vatan için, millet için, bayrak için ve tabii ki sizler için ülkemizin dört bir yanında hep en iyisini yapmayı hedefler. Yılmadan, bıkmadan çalışmaya devam eder. Paramedik siren sesiyle, tepe lambasıyla, vakanın stresiyle yaşamaktan mutludur. İsimsiz kahramanlarımız yerinde, zamanında ve yeterli ekipmanlar ile hizmet vermeye her an hazırdır. Gözünüz arkada kalmasın, acil sağlık hizmetleri paramediklere emanet. Türkiye’nin Acil Sağlık Hizmetlerindeki gücü tartışılmaz. Bu gücün paydaşı olan paramediklerin özverisi hayranlık uyandırıcı. Her biriyle gurur duyuyor, VIII. Ulusal Tralli Travma Rallisi sebebiyle kendilerine şükranlarımızı sunuyoruz. Bu vesileyle siz kıymetli öğrencilerimize ve tüm paramediklere başarılar diliyorum” dedi. 9 etabın sonucunda genel derecelendirmede birinci, ikinci ve üçüncü olarak kupa alan üniversiteler törenle kupalarını aldılar.
Alerjik reaksiyonlar gün geçtikçe artıyor
26 Nisan 2024 Cuma - 14:58 Alerjik reaksiyonlar gün geçtikçe artıyor Özel Ümit Batıkent Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Yüzüak, göğüs hastalıkları ve alerjik reaksiyonların nedenleri ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Alerjik reaksiyonlar ile göğüs hastalıklarının sağlık alanında oldukça önemli ve birbiriyle sık sık ilişkilendirilen konular olduğunu belirten Dr. Yüzüak, “Günümüzde alerjik reaksiyonlar, insanların yaşamlarını derinden etkileyen yaygın sağlık sorunlarından biridir. Alerjiler, bazen yaşamı tehdit eden ciddi durumlara yol açabilirken, bazen de günlük yaşamı rahatsız eden belirtilerle kendini gösterebilir” diye konuştu. "Bu reaksiyonlar dünya genelinde oldukça yaygındır ve giderek artmaktadır" Alerjiyi bağışıklık sisteminin, zararsız maddelere karşı normalde tepki vermemesi gereken bir şekilde tepki vermesi durumu olarak tanımlayan Dr. Murat Yüzüak, “Bu tepki, alerjik reaksiyon olarak adlandırılır ve vücutta çeşitli semptomlara yol açabilir. Alerjik reaksiyonlar dünya genelinde oldukça yaygındır ve giderek artmaktadır. Özellikle besin alerjileri ve alerjik astım gibi durumlar sık görülmektedir. Bunun arkasında yatan nedenler arasında genetik yatkınlık, çevresel faktörlerin etkisi ve modern yaşam tarzı yer almaktadır” dedi. Göğüs hastalıkları ve alerjik reaksiyon ilişkisi Dr. Yüzüak, göğüs hastalıkları ile alerjik reaksiyonlar arasında sıklıkla bir ilişki olduğunu belirterek şöyle devam etti: “Alerjik astım, solunum yollarını etkileyen ve astım semptomlarına neden olan bir durumdur. Alerjenlere maruz kalmak, astım ataklarına yol açabilir. Ayrıca, alerjik rinit (saman nezlesi) ve bronşit gibi durumlar da göğüs hastalıklarıyla ilişkilendirilmiştir. Alerjik reaksiyonlarla en sık ilişkilendirilen göğüs hastalıkları arasında alerjik astım, alerjik rinit, kronik bronşit ve KOAH gibi solunum yolu hastalıkları yer alır. Bu hastalıkların çoğu alerjenlere maruz kalmanın tetiklediği semptomlara sahiptir. Alerjik reaksiyonlar, göğüs hastalıklarının semptomlarını şiddetlendirebilir ve kontrol altına alınmasını zorlaştırabilir. Örneğin, alerjik astımı olan bir kişi, alerjenlere maruz kaldığında solunum problemleri yaşayabilir ve astım atağı riski artabilir. Alerjik rinit ise burun tıkanıklığı, hapşırma ve burun akıntısı gibi semptomlara neden olarak yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir." Nasıl mücadele edilir? Alerjik reaksiyonlarla mücadele etmek için hangi tedavi seçeneklerinin kullanıldığına ilişkin konuşan Yüzüak, konuşmasının devamında, "Alerjilerle başa çıkmak için ilk adım, alerjenlerden kaçınmaktır. Alerjik reaksiyonların tedavisinde birkaç farklı yöntem kullanılabilir. İlaçlar, semptomları hafifletmek ve kontrol altına almak için kullanılır. Ayrıca, immünoterapi (alerji aşıları) alerjik reaksiyonların altında yatan immünolojik mekanizmaları hedefleyerek uzun vadeli tedavi seçeneği sunar" ifadeleri kullanıldı. Yanlış bilinen doğrular Alerjilerle ilgili yanlış bilinen birçok şeyin olduğuna dikkat çeken Dr. Yüzüak, sözlerini şöyle sürdürdü: "En yaygın yanlışlardan biri, bir alerji testinin mutlaka gerekliliği üzerinedir. Ancak alerji testleri, semptomlara neden olan belirli alerjenleri belirlemekte yardımcı olabilir, ancak her zaman kesin bir tanı koymak için tek başına yeterli değildir. Bu nedenle, bir uzmana danışmadan önce kapsamlı bir değerlendirme yapılması önemlidir. Alerjiler, günümüzde yaygın ve ciddi sağlık sorunlarından biridir. Ancak doğru bilgi ve uygun tedavilerle, alerjik reaksiyonlarla başa çıkmak mümkündür.”
’Göğüs büyüklüğü bazı sağlık problemlerine yol açabilir’
26 Nisan 2024 Cuma - 13:23 ’Göğüs büyüklüğü bazı sağlık problemlerine yol açabilir’ Göğüslerin büyük olmasının bireye etkilerinden bahseden Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Kağan Bekircan, “Göğüs büyüklüğü genellikle hastalarımızda boyun ağrısı, boyunda düzleşme, göğüs altlarında pişik, sütyen bağlarının omuzlarda çukurluk yapması gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Özellikle bu grup hastalarımıza göğüs küçültme ameliyatını önermekteyiz” dedi. Liv Hospital Samsun Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Kliniği’nden Opr. Dr. Kağan Bekircan, meme estetiği hakkında bilgilendirmelerde bulundu. “Meme estetiği öncesi her hastada tarama yapıyoruz” Kadında vücut estetik görseli oluşturan yapılardan birinin göğüslerinin olduğunu dile getiren Opr. Dr. Bekircan, “Özellikle kadınlarda özgüven yokluğuna neden olmaktadır ve bu durum sosyal hayatlarına yansımaktadır. Göğüslerin çeşitli estetik bozuklukları mevcuttur ve bunlar estetik ameliyatlar ile çözülebilmektedir. Göğüs yapısının büyüklüğü, küçüklüğü veya sarkmasına yönelik estetik cerrahiler günümüzde sıkça yapılmaktadır. Göğüs ameliyatlarından önce her hastalarımıza meme taraması yapıyoruz. Estetik ameliyatından önce memede herhangi bir kitle olup olmadığını yaptığımız görüntüleme yöntemleri ile tarıyoruz. Kitle olması durumunda ilgili bölüme yönlendiriyoruz” diye konuştu. “Göğüs büyüklüğünü problemlere neden olabilir” Göğüslerin büyük olmasının bireye etkilerine dikkat çeken Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs büyüklüğü genellikle hastalarımızda boyun ağrısı, boyunda düzleşme, göğüs altlarında pişik, sütyen bağlarının omuzlarda çukurluk yapması gibi şikâyetlere neden olmaktadır. Özellikle bu grup hastalarımıza göğüs küçültme ameliyatını önermekteyiz. Bu ameliyattan önce hastamıza detaylı çizimler ile ameliyat planı yapmaktayız ve fazla olan cilt ve meme dokusunu çıkarmaktayız. Ameliyattan sonra göğsün altından başlayıp yukarı uzanan ters T şeklinde bir ameliyat izi kalabilmektedir. Bu iz başta kırmızı renkte olur ve ameliyattan sonra altıncı aya doğru solarak ince çizgi haline dönmektedir. Bu izin azalması için çeşitli iz giderici tedavileri hastalarımıza öneriyoruz” dedi. “Göğsün küçük ya da büyük olması genetik olabilir” Göğüslerde küçüklük olması veya göğüslerin hiç büyümemesinin, genetik ve çeşitli hormonal dengesizlik durumlarına bağlı gelişebildiğini söyleyen Opr. Dr. Bekircan, şu bilgileri paylaştı: “Bu hastalarımızın göğüs hacmini kazandırmak için göğüs protezi önermekteyiz. Çeşitli şekillerde, hacimlerde ve yüksekliklerde protezle bulunmaktadır. Hastanın göğüs yapısına ve isteğine göre bu protezlerden en uygun olanını seçiyoruz. Bu ameliyatta göğüs altında yapılan kısa bir kesi yardımıyla girilerek uygun olan göğüs protezini yerleştiriyoruz. Bu ameliyatta yaptığımız iz kısa ve göğüs altındaki katlantıda gizleneceğinden dolayı belirgin bir iz kalmamaktadır. Bu iz ilk altı ay kırmızı renkte olup sonrasında solarak normal cilt rengine dönmektedir. Protezler ömür boyu kullanılabilmektedir ve değişmesi gerekmemektedir. Göğüs büyütme ameliyatından sonra gebelik durumunda hasta emzirebilmektedir. Bu ameliyatla süt gelmesinde azalma görülmemektedir.” “Gebelik sonrasında göğüs sarkması olabilir” Göğüslerde sarkmanın genellikle kilo verme ve gebelik sonrasında oluşabildiğini söyleyen Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs ucunun göğüs katlantı hattından aşağıda olması olarak tariflenebilir. Bu durumdan şikâyeti olan hastalarımıza yeterli dokusu olması durumunda meme dikleştirme ameliyatını önermekteyiz. Meme dokusu yetersiz olan hastalarımızda protez ile birlikte meme dikleştirme ameliyatını önermekteyiz. Bu ameliyatta meme küçültme ameliyatından daha kısa olan ters T şeklinde bir iz kalabilmektedir. Bu iz ameliyattan sonraki altıncı aya doğru solarak normal cilt rengine yaklaşmaktadır. Bu ameliyattan sonra gebelik durumunda hasta emzirmesi durumunda süt gelmesinde azalma olabilmektedir” diye konuştu. “Ameliyat sonrası 2 gün misafir ediyoruz” Ameliyat sonrası dikkat edilmesi gerekenlere değinen Opr. Dr. Bekircan, “Göğüs ameliyatlarından sonra hastalarımızı ortalama olarak 2 gün kadar hastanemizde misafir etmekteyiz. Hastalarımıza taburculuk sonrasında 2 aya kadar korse dediğimiz ayarlanabilir sütyen kullanmasını öneriyoruz. Bu süre zarfında hastamızın ağır işlerden kaçınmasını öneriyoruz. Hastalarımız gündelik hayatlarına bir hafta içerisinde dönebilmektedirler. Bu ameliyatlar ile hastalarımıza daha estetik ve doğal bir görünüm kazandırmaktayız. Bununla birlikte hastalarımızın özgüvenleri artmaktadır ve bu durumda hastalarımızın sosyal hayatına yansımaktadır” ifadelerini kullandı.
’Plastik ajanlar’ sağlığı tehdit ediyor
26 Nisan 2024 Cuma - 13:22 ’Plastik ajanlar’ sağlığı tehdit ediyor TEMD Genel Sekreteri Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, insan hayatının her aşamasında olan plastik ürünlerin, çeşitli hastalıklara yol açtığına dikkat çekti. Ertörer, "Alınabilecek en iyi önlemlerden biri, iç mekan havalandırmasının çok iyi yapılması ve plastik kaplarda ısıya maruz kalmış gıdaları asla tüketmemek. Gebelerin çok fazla güneş kremi kullanmaması gerekiyor" dedi. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (TEMD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, Antalya’da katıldığı 45. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Kongresi’nde, "Endokrin Bozucular ve Sağlığımız" başlıklı sunumunda, plastik ajanların sağlığı tehdit ettiğine dair açıklamalarda bulundu. "Birden fazla endokrin bozucu ajana, kümülatif etkilerine maruz kalabiliyoruz" Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, endokrin bozucuları, üreme ve gelişimsel süreçlerin dengesi için gerekli hormonların; sentezi, salgısı, dolaşımı, metabolizması, duyarga bağlanma fonksiyonu ve yıkımı ile etkileşime geçen dış maddeler olarak ifade etti. Ertörer, "Plastik ajanlar, günlük hayatımızın her alanına girmiş, endüstrileşmenin getirdiği bir takım dış maddeler. Bu ajanların içinde, ftalat gibi endokrin bozucu olarak adlandırılan, endokrin sistemin üzerinde üreme ve gelişimsel süreçleri olumsuz etkileyen maddeler var. Bu ajanlar, kısırlık, mükerrer düşüşler, meme ve rahim kanseri, erkekte prostat kanseri, diyabet, obezite, astım gibi olumsuzlara sebep olabiliyor, çocuklarda ise dikkat eksikliği sendromuna neden olabiliyor. Çevreye karıştığı takdirde, bu ajanların etkileri 10 yıllarca besin zincirine girerek, nesilden nesile aktarılıyor ve nefes yolunda birikiyor. Ağız, cilt ve solunum yoluyla alınabiliyor. Biz aynı anda birden fazla endokrin bozucu ajana, kümülatif etkilerine maruz kalabiliyoruz" diye konuştu. Güzel kokulu deterjanlar endokrin bozucu Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, plastik ajanların insanları birçok alanda etkileyebileceğine vurgu yaparak, sık maruz kalınan yerleri açıkladı. Ertörer şöyle konuştu: "Bu ajanlar, plastik şişenin içinde plastiği sertleşmek için kullanılan, iki plastiği birbirine yapıştırmada kullanılan ajanlar. Güneş kremleri ve kozmetiklerin içinde varlar, özellikle koku molekülleri içine entegre olmuş olanlar var. Bu ajanlara nasıl maruz kalınabiliyor? Örneğin; bir plastik içeriği, mikrodalga fırında ısıttığınızda, içeriğine geçiyor. Bir plastik şişede bulunan su, güneşte beklediği zaman, sıvı içeceğine geçebiliyor. Bir oda kokusu sıktınız ya da banyoyu çok iyi bir deterjanla yıkadınız, bu deterjanların içindeki kokularda var. Eğer çok iyi havalandırmazsanız, o ortama maruz kalabilirsiniz. Bu ajanlar, pestisit denilen tarımda verimliliği artırmak için kullanılan ajanlar, endokrin bozucu olarak geçmekte." "Bu konuya kaynak aktarılması gerekiyor" Prof. Dr. Melek Eda Ertörer, son olarak plastik ajanlarla nasıl mücadele edileceğine dair bilgiler de verdi. Hastalıkların önlenmesi için, öncelikle yasa koyucuların harekete geçmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Ertörer, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: "Alınabilecek en iyi önlemlerden biri, iç mekan havalandırmasının çok iyi yapılması ve plastik kaplarda ısıya maruz kalmış gıdaları asla tüketmemek. Bebeği soya bazlı mamalarla değil, anne sütüyle beslemek de bir diğer korunma yöntemi. Gebelerin çok fazla güneş kremi kullanmaması gerekiyor. Çok fazla derin su balığı tüketmememiz lazım, çünkü ağır metaller de endokrin bozucu ajanlar olarak sayılmakta. Alınabilecek önlemler basit önlemler ama maliyetli, plastik ucuz ama cam pahalı. Yasa koyucuların bu konuda çok akıllıca davranması, dünyada bu konuya çok mesai harcayan bağımsız uluslararası kuruluşlarla beraber çalışılması gerekiyor. Bu konuya, kaynak aktarılması gerekiyor. Endüstriyel atıkların, çevreye karışma sürecinde evrensel olarak uygulanan kuralların, hayata geçmesinin sağlanması gerekiyor."
Sahte güneş gözlüğünde görme kaybı tehlikesi
26 Nisan 2024 Cuma - 12:54 Sahte güneş gözlüğünde görme kaybı tehlikesi Sahte güneş gözlüklerinin gözde katarakt oluşmasına sebep olduğunu ifade eden Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, katarakt oluşumun ise görme azlığına hatta görme kaybına kadar ilerleyebileceğini belirtti. Hangi tür malzemeden yapıldığı ve içinde ne tür kimyasal maddelerin bulunduğu bilinmeyen sahte güneş gözlüklerinin göz sağlığına kalıcı zararlar verdiğini belirten uzmanlar, bu tür güneş gözlüklerinin kullanılmamasını öneriyor. Yaz aylarının gelmesiyle beraber güneş ışınlarının etkisini daha da hissettirdiğini belirten Medicana Konya Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Güneş gözlüğü alırken birtakım özelliklere dikkat edilmesi gerekiyor. Alacağımız güneş gözlüğü mutlaka optikçiden olmalı. Özellikle artık giyim mağazalarında, kıyafet mağazalarında satılan ya da işporta dediğimiz dış merkezde satılan sahte güneş gözlükleri de olabiliyor. Bu tarz durumlara düşmemek için öncelikle mutlaka bir optikçiden güneş gözlüğü almalıyız. Güneş gözlüğü alırken temel iki özelliğe dikkat etmeliyiz. Birinci özellik Ultraviyole 400 koruma olmalı bunu optikçiye belirtmeliyiz. İkincisi ise CE sertifikası olmalı. Bu sertifikanın önemi Avrupa standartlarında üretilmiş camlar demektir. Mutlaka optikçiye belirtip alacağımız güneş gözlüğünün sertifikasını sorup buna göre alışveriş yapabiliriz" dedi. "Güneş gözlüğü alırken koruyuculuk bakımından rengin bir önemi yok" Güneş gözlüğü alırken hangi renk alınması, nasıl bir tercih yapılması gerektiğinin sıkça sorulduğunu ifade eden Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Güneş gözlüğü alırken koruyuculuk bakımından rengin bir önemi yok. Kahverengisi, siyahı, grisi, yeşili UV 400 koruma olduktan sonra hepsi gözü korur. Sadece hastaların görüş kaliteleri, kontrast duyarlılıkları değişebilir. Ama göze gelen zararlı ışınları hepsi engelleyecektir. Polarize olan güneş gözlükleri güneş yansımalarını daha çok azaltır, görüş konforu sağlar ama polarize olmayan bir güneş gözlüğü de UV 400 korumayı içeriyorsa sizi yeterince güneşten koruyacaktır" şeklinde konuştu. "Katarakt, sarı nokta hastalığının ilerleyişini artırabilir" Sahte güneş gözlüklerinin güneş ışığından, UV ışınından koruyuculuğunun olmadığını belirten Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Hiç gözlük takmasak bile gözümüz doğal mekanizma olarak güneşe çıktığımızda göz bebeğimizi küçültür ve bizi zararlı ışınlardan korumaya çalışır. Ama sahte bir güneş gözlüğü taktığımız zaman etrafı karartacağı için göz bebeğimiz büyür gözümüzün içine daha çok güneş ışınları girer. Bu sefer koruyucu özelliği olmadığı için birtakım hasarlara neden olur. Katarakt, sarı nokta hastalığının ilerleyişini artırabilir. Kornea dediğimiz gözün yüzeyinde ışık reaksiyonları oluşturabilir, kızarıklıklara ve yaralara neden olabilir. O yüzden sahte bir güneş gözlüğü, uygun olmayan bir güneş gözlüğü alacağımıza hiç almamak veya hiç kullanmamak daha iyi bir seçenek olacaktır" diye konuştu. "Görme bulanıklığına ve görme azalmasına neden olabilir" Güneş gözlüğünün sahte olmasının katarakt gelişimine neden olabileceğini ifade eden Op. Dr. Lütfi Seyrek, "Katarakt gelişimine ve görme azlığına sebep olur. Tam olarak körlük diye ifade etmesek de görme kaybına neden olabilir. Özellikle yaşlı hastalarda sarı nokta hastalığı dediğimiz görme kaybına neden olan hastalığın ilerleyişini hızlandırabilir ayrıca gözün yüzeyinden koruyuculuğu olmadığı için yüzeye gelen ışıklar gözün yüzeyinde yara yapıp yine görme bulanıklığına ve görme azalmasına neden olabilir. Bu yüzden mutlaka optikçiden alınmış kaliteli bir güneş gözlüğü kullanmalıyız. Sahte güneş gözlüğünü kesinlikle kullanmamamız gerekiyor" ifadelerini kullandı. "Kalitesiz camlar gözü korumasız hale getiriyor" Uzun yıllardır gözlük sektöründe olan Optisyen İbrahim Acaz da güneş gözlüğü alırken camların kalitesinin çok önemli olduğunu, göz sağlığını koruması gerektiğini söyledi. Gözlüğün mutlaka optikçiden alınmasını gerektiğini ifade eden İbrahim Acaz, "Tüm optikçiler orijinal gözlük alır. Sertifikalı, garanti belgeli gözlükler alır. Dışarda satılan ürünler veya başka yerde satılan ürünler, kıyafet mağazaları gibi farklı yerlerdekiler genelde sertifikasız oluyor. Ürünlerin modelleri güzel ama camları kalitesiz oluyor. Kalitesiz camlar gözü korumasız hale getiriyor" şeklinde konuştu.
KKKA hastalığı hakkında uyarılarda bulunan Halk Sağlığı Uzmanı Doktor Nilay İçkilli, “Kulak arkası, koltuk altı, diz arkası, kasık bölgeleri sıklıkla kontrol edilmeli”
26 Nisan 2024 Cuma - 12:05 KKKA hastalığı hakkında uyarılarda bulunan Halk Sağlığı Uzmanı Doktor Nilay İçkilli, “Kulak arkası, koltuk altı, diz arkası, kasık bölgeleri sıklıkla kontrol edilmeli” Hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) vakalarına karşı vatandaşları uyaran Halk Sağlığı Uzmanı Doktor Nilay İçkilli, bahçe veya piknik alanlarına gidildikten sonra vücudun kontrol edilmesi gerektiğini belirtti. İçkilli, “Kulak arkası, koltuk altı, diz arkası, kasık bölgelerinde kene gizlenebildiği için bu yerlere tekrar tekrar önemle bakılması gereklidir” dedi. Hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte KKKA vakaları da görülmeye başlandı. Bingöl’de geçtiğimiz yıl 32 kişiye KKKA tanısı konmuş ve bunlardan biri hayatını kaybetmişti. Ülkemizde de son günlerde karşılaşılan vakaların ardından, Bingöl İl Sağlık Müdürlüğü’ne bağlı Toplum Sağlığı Merkezi’nde görevli Halk Sağlığı Uzmanı Doktor Nilay İçkilli, vatandaşları uyardı. Halk Sağlığı Uzmanı Doktor Nilay İçkilli, “KKKA karşımıza çoğunlukla enfekte olan kenelerin sağlıklı kişileri ısırmasıyla bulaşır. Nadiren de olsa enfekte olan kenelerin elle ezilmesi veya enfekte olan hayvanların yada insanların vücut sıvılarının direkt temas yoluyla da kişiye bulaşmasıyla karşımıza çıkabilir. KKKA hastalığı isminden de anlaşıldığı gibi yüksek ateş ve vücudun çeşitli yerlerinde olan kanamalarla karakterizedir. Kuduz hastalığıyla benzer olarak her kedi köpek ısırığının kuduz hastalığına yol açmadığı gibi her kene ısırığı da KKKA hastalığına yol açmaz. Bu hastalığa yol açması için kenenin o hastalığa yol açan virüsün enfekte olması gerekir. Eğer kene bu virüsle enfekte değilse kene ısırığı tıpkı bir sinek ısırığı gibi minik bir rezyon oluşturarak iyileşir. Fakat kene bu virüsle enfekte ise kene ısırmasıyla kişiye bu hastalığı bulaştırabilir. Bu nedenle virüs ile enfekte olan kenelerin coğrafyası hastalık açısından çok kıymetlidir. Ülkemizde daha çok İç Anadolu Bölgesi, Orta Karadeniz, Batı Karadeniz’in bir kısmı, Doğu Anadolu’nun kuzey bölgelerinde sıklıkla bu virüsle enfekte olan keneyi görüyoruz. Bu nedenle özellikle bu bölgelerde olan kene temasının önlenmesi ve temas sonrasında müdahale konusunda toplum eğitimi çok kıymetlidir” diye konuştu. “Açık renk kıyafetler giyilmeli, çocuklar sık sık kontrol edilmeli” Bahçe ve piknik alanlarına gidilirken açık renk kıyafetlerin tercih edilmesi gerektiğini belirten İçkilli, “Bağ, bahçe, orman, piknik alanlarına gidildiği zaman kenenin görülebilmesi için açık renk kıyafet giyilmesi, yine kenenin vücuda temasını engellemek için pantolon paçalarının çorapların içine konulması ve bu etkinliklerden sonra özellikle çocuklarda kene teması açısından tüm vücut kontrollerinin sağlanması çok önemlidir. Özellikle kulak arkası, koltuk altı, diz arkası, kasık bölgelerinde kene gizlenebildiği için bu yerlere tekrar tekrar önemle bakılması gereklidir. Bu kontroller sırasında herhangi bir kene ısırığı görüldüğü zaman kenenin üzerine kesinlikle kolonya, antiseptik, tentirdiyot, alkol gibi hiçbir şey sıkmadan kesinlikle keneye çıplak elle dokunmadan, cımbızla veya iple keneyi patlatmadan iğnesi içeride kalmayacak şekilde keneyi vücuttan ayırabiliyorsak çok kıymetli. Keneyi vücuttan ne kadar hızlı bir şekilde ayırırsak kişiye hastalığın bulaşmasını da o derece engellemiş oluyoruz. Bu nedenle mümkünse temas fark edildiğinde kenenin vücuttan uzaklaştırılması gerekmektedir. Keneyi çıkaramadıysak tekrarlayan durumlarda keneyi patlatmamak için hızlıca bir sağlık kuruluşuna başvurmalıyız. Sağlık kuruluşlarında kene profesyonel aletlerle vücuttan ayrılır ve kene ısırması olan kişiye daha sonraki takiplerinde bize yardımcı olması için kan tahlili yapılır. Ve kişi 10 gün boyunca ateş ve kanama takibine alınır” şeklinde konuştu. "Bingöl’de 2023 yılında 32 vaka görüldü" Bingöl’de geçtiğimiz yıl 32 vakanın görüldüğünü ve bir kişinin hayatını kaybettiğini aktaran İçkilli, “Bingöl’de 2023 yılında kayıtlara göre 32 kişi KKKA hastalığı tanısı almış ve bu kişilerden ne yazık ki bir kişi hayatını kaybetmiştir. 2024 yılının nisan ayında olmamıza rağmen şuan da bir kişi KKKA hastalığı tanısı almıştır, iki de şüpheli pozitif var” dedi.