SAĞLIK - 23 Mayıs 2017 Salı 10:31

Açlığınızın nedeni duygularınız olabilir

A
A
A
Açlığınızın nedeni duygularınız olabilir

Acıbadem Adana Hastanesi’nden Psikolog Meriç Mavi, duygulara yenik düşüldüğü zamanlarda vücudun, ihtiyacı olmadığı halde tepki anlamında tüketime geçtiğini, bunun sonucunda da ‘duygusal açlık’ olarak tanımlanan durumun ortaya çıktığını söyledi.

Acıbadem Adana Hastanesi’nden Psikolog Meriç Mavi, duygulara yenik düşüldüğü zamanlarda vücudun, ihtiyacı olmadığı halde tepki anlamında tüketime geçtiğini, bunun sonucunda da ‘duygusal açlık’ olarak tanımlanan durumun ortaya çıktığını söyledi.


Psikolog Meriç Mavi, yemek yeme alışkanlığının oluşmasında, yaşam tarzından yetişme şekline, yaşanılan bölgeden çalışılan işe kadar pek çok etkenin rol oynadığını belirterek, “Araştırmalar gösteriyor ki, tüm bunların yanında duygu durumumuz da beslenme şeklimizi belirlemede etkili bir rol oynuyor. Duygusal değişimler, besinleri fazla tüketmeye yönelttiği gibi iştah azalmasına da neden olabiliyor. Ancak, özellikle duygusal açlık durumu fazla tüketime bağlı obezite, hipertansiyon, diyabet gibi kronik hastalıklar açısından risk oluşturduğu için daha fazla önem taşıyor” dedi.


Kilo kontrolü yapmaya çalışan kişilerin bile duygusal açlık yaşamaları nedeniyle, olumsuz düşüncelerle kendilerini yemek yerken bulabildiğini ifade eden Mavi, üzüntülü zamanlarda kişinin kendisine “dur” diyemeyip, yemeye devam ederek mutsuzluğun üstünü örtmeye çalışmasının sorunu büyüttüğünü, alınan besin miktarının motivasyon sağlamak yerine kilo problemi ve buna bağlı diyabet, hipertansiyon gibi hastalıklara neden olabileceğini kaydetti.



Duygusal açlık yaşayanlar tokluk hissi duymuyor


Duygusal açlık yaşayan kişilerde, yeme düzeni geliştirilemediği için açlık hissinin çok gelişmediğini ve öğün saatlerinin olmadığını söyleyen Psikolog Meriç Mavi, “Bu durumun ciddi bir sorun noktasına ulaştığı kişiler, günde kaç öğün yapmaları gerektiğini bilmiyor ve 2 saat geçmeden yağ ve şeker yönünden oldukça zengin yiyecekleri tercih ediyorlar. Yemek yeme alışkanlıkları ve düzensizlikleri onları rahatsız etse de, fizyolojik olarak tok olduğunu anlamıyor. Açlıkla duygu bastırılmaya çalışılıyor” diye konuştu.


Duyguların yemek yeme üzerindeki etkisinin kişiden kişiye değişim gösterdiğine işaret eden Psikolog Meriç Mavi, “Örneğin bazı kişiler mutlu olduklarında daha büyük porsiyonlar yediklerini söylerken, bazı kişiler ise üzgün olmanın getirmiş olduğu depresif modla yemek yemeye olan ilgisinin tamamen söndüğünü ve çok sevdiği bir yemeğin dahi gözlerinde sıradanlaştığını belirtebiliyor” şeklinde konuştu.



Duygular yiyerek bastırılıyor


Meriç Mavi, kişilerin içerisinde bulunduğu stresli durumu atlatabilmek adına Binge Eating Bozukluğu (Tıkanırcasına yeme) adı altında değerlendirilen bir sendromla karşı karşıya gelebileceğini vurguladı. Mavi şöyle devam etti:


“Bu durumdaki kişiler yeme ihtiyacı olmadığı halde bastırılmış duygularını yemek yiyerek örtbas etmeye çalışıyor. Tıkanırcasına yeme bozukluğu yaşayan kişiler obez olmadıkları gibi kusma eğilimi de göstermiyor ve herhangi bir suçluluk hissine sahip olmuyor. Depresyonla yakından ilişkili olan ve psikolojik bir temeli olabileceğini düşünülen kişilerin terapiye yönlendirilmeleri gerekiyor.”



Stres sindirimi yavaşlatıyor


Herhangi bir nedenle ortaya çıkan kaygı bozukluklarının da beslenme üzerinde direkt etkisi olduğunu söyleyen Mavi, bu dönemde, vücudun sindirim sistemini bozmayacak nitelikte besinlere daha çok doyması gerekirken mideyi yorabilecek, faydası olmayan yiyeceklerin tercih edilebildiğini ifade etti. Psikolog Mavi, mide ve sinir sisteminin birbirini bu denli etkilediğinin yapılan araştırmalarla desteklendiğini belirterek ilişkiyi şöyle açıkladı:


“Mide, yaşanılan stresli dönemden fazlasıyla etkileniyor. Stresli olunan dönemde sindirimi düzenleyen sinir sistemi yerine tepkileri kontrol eden kısım harekete geçiyor ve bu nedenle sindirim yavaşlıyor. Sindirimin yavaşlamasıyla birlikte yaşanılan gerginlik vücudu teslim alabiliyor ve bu durum günlerce devam edebiliyor.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Amasya Amasyalı öğrenciler okulda ata tohumu ekip fide yetiştirdi Amasya’nın Taşova ilçesinde Emine Bursalı İmam Hatip Ortaokulu öğrencileri ve öğretmenleri okulda ektikleri ata tohumlarından fide yetiştirdi. Çileklerin ve diğer sebzelerin hasadı yapılırken ata tohumu domates fideleri de okul bahçesinde oluşturulan seraya dikildi. "Ata tohumlarını burada yetiştiriyoruz" Fen ve teknoloji laboratuvarında yetiştirilen ata tohumları, ‘Eğitimde Rehberlik ve Destekleme Modeli (ERDEM) Destek 2022 Programı’ çerçevesinde sağlanan 25 bin liralık destekle okul bahçesinde oluşturulan 25 metrekarelik seraya taşınarak öğrencilerin elinde toprakla buluştu. Çok heyecanlandıklarını belirten 7. sınıf öğrencisi Abdullah Ensar Sarıbaş, “Getirdiğimiz ata tohumlarını burada yetiştiriyoruz. Burada çilek, marul, maydanoz gibi bir sürü çeşit bitki bulunuyor” dedi. Arkadaşı Tuğçe Naz Aşık da, “Köyümüz uzak olduğu için git, gel yapamıyoruz. Okulumuzda bunun gibi sera olduğu için tarımdan da yararlanabiliyoruz. Laboratuvarda üretiyoruz. Sonra gelip buraya dikiyoruz” diye konuştu. "Amacımız akademik başarının yanı sıra evlatlarımızı hayata da hazırlamak" Çalışmanın öğrencilerinin gelişimi için fırsat olduğuna işaret eden Fen Bilimleri Öğretmeni Bayram Atalay, “3 sene önce kurulan serada çilek, domates, salatalık, karnabahar, roka yetiştiriyoruz. Çocuklara eğitim, öğretim faaliyetinin haricinde yaparak ve yaşayarak öğrenmeyi de öğretiyoruz” şeklinde konuştu. Amaçlarının akademik başarının yanı sıra evlatlarını hayata da hazırlamak olduğunu vurgulayan Okul Müdürü Ali Buğalı ise, “Son yıllarda küresel ısınmayla beraber gıdaya erişim konusundaki sıkıntıları göz önüne aldığımızda toplumumuzun üreten, kendi kendine yeten bir toplum olması açısından tarım faaliyetlerine yönelip her türlü sebze ve meyveyi yetiştirmeye çalışıyoruz. Onlara da örnek olmaya çalışıyoruz” diye konuştu.
Ankara TESK Genel Başkanı Palandöken: “İş sağlığı ve güvenliği en temel haklardan biridir” İş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin sadece yasal bir zorunluluk değil insanın en temel haklarından biri olduğunu vurgulayan TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “Ülkemizde, iş sağlığı ve güvenliği konusunda önemli adımlar atılmakla birlikte hala iyileştirilmesi gereken alanlar bulunmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği en temel haklardan biridir” dedi. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası vesilesiyle yazılı bir mesaj yayınlayan Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Bendevi Palandöken, “ILO verilerine göre 2023 yılında Türkiye, ölümcül olmayan mesleki yaralanmalar bakımından dünyada 11. sırada, ölümlü iş kazası sayısı bakımından ise 15. sırada yer alıyor. İş kazaları üzerine veriler toplayan ve paylaşan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin (İSİG) verilerine göre 2023 yılında en az bin 929 işçi hayatını kaybetti. Bir ülkede meydana gelen iş kazalarının sayısının azalması, o ülkenin iş sağlığı ve güvenliği açısından ne kadar başarılı olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. İş sağlığı ve güvenliği yönetiminin uygulanabilirliği ile iş kazalarının önceden engellenmesi oldukça önemlidir. Unutulmamalıdır ki her iş kazası önlenebilir nitelikte bir risktir ve bu konuda alınacak önlemler hayati önem taşır. Herkesin sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamına sahip olması, daha verimli ve mutlu bir işgücü oluşturmaya yardımcı olur” ifadelerini kullandı. İş sağlığı ve güvenliği konusunun seçenek değil zorunluluk olduğunu belirten Palandöken, “Çalışanların daha güvenli bir ortamda çalışmalarını sağlamak, hem işverenlerin hem de çalışanların ortak sorumluluğudur. İşverenlerin ve çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konusunda bilinçlenmeleri, uygun ekipmanların kullanımı, risklerin değerlendirilmesi ve önleyici tedbirlerin alınması önemlidir. Sağlıklı çalışma ortamları oluşturarak, çalışanların daha mutlu, daha sağlıklı ve daha verimli olmalarını sağlamak hem işletmelerin hem de toplumun yararınadır. Esnaf ve sanatkarlar için iş sağlığı ve güvenliği konularına uyum sağlamak, yasal sorunlardan kaçınmak ve işletmelerini güvende tutmak açısından hayati öneme sahiptir. İşletmelerin itibarını korumak için düzenli olarak iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmalı ve çalışanlara gerekli eğitimler verilmelidir. Bu vesile ile 4-10 Mayıs İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası’nda tüm işletmelere kazasız bir çalışma hayatı dilerken, bu konuda daha bilinçli, duyarlı ve sorumlu olmamız gerektiğinin altını çiziyorum” dedi.
Isparta Isparta’yı bu yıl gül kokusu erken sardı Türkiye’nin gül bahçesi Isparta’da yağışların az olması ve havaların sıcak gitmesiyle gül hasadı erken başladı. 12 bin ton rekoltenin beklendiği şehirde gül turizmi açısından da beklenti oldukça yüksek. Dünya gül yağı ihtiyacının yüzde 65’ini karşılayan Isparta’da bu yıl havaların sıcak gitmesiyle gül hasadı 15-20 gün erken başladı. Gül çiçeklerinin açmasıyla şehri gül kokusu sararken, sabahın erken saatlerinde gül bahçelerinde hummalı çalışmalar başlıyor. Özenle toplanan güller bölgedeki tesislere ulaştırılarak dev imbiklerde damıtılarak gül yağına ve gül suyuna dönüştürülüyor. Yaklaşık 4 ton gül çiçeğinden 1 kilogram gül yağı elde ediliyor. Gül yağının büyük bir kısmı ise ihraç ediliyor. Isparta’da bu yıl 12 bin ton gül çiçeği rekoltesi bekleniyor. Ülke ve bölge ekonomisine önemli katkılar sunan gül hasat döneminde ağırladığı ziyaretçilerle de bölge halkı için önemli bir turizm getirisi sağlanıyor. Bu yıl gül hasadının 45 gün sürmesi bekleniyor. Şehirde güllerin açtığı yerlerden birisi de Keçiborlu ilçesine bağlı Ardıçlı köyü. Ardıçlı köyünde sabahın erken saatlerinde toplanan güller çuvallara konularak, fabrikalara ulaştırılıyor. İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabirine açıklamalarda bulunan Ardıçlı köyü eski muhtarı ve üretici Yakup Yolcu, mevsim dolayısıyla hasadın erken başladığını belirterek, “Yağışlar olmaması sebebiyle gülün yoğunluğu tarla tarla değişiklik gösterdi iklim şartlarından dolayı. Bazı tarlalarda 3 metrede gül çiçeği varken 5 metrede yok. Şu günlerde yağış gösteriyor, eğer yağış olursa hasat uzun sürecek; sürmezse bu sene gülün erken bitme ihtimali çok yüksek. İnşallah iyi ve bereketli bir sezon olur. Çiftçimizin yüzü güler” dedi. Gül hasadının erken başlamasının turizmi de etkilediğini belirten Yolcu, “Turizmciler programlarını gül hasadının normal tarihine aldılar ama bizim mevsim dolayısıyla hasat erken başladı bu sebeple turizm biraz durgun. İnşallah ilerleyen zamanlarda yoğun geçer. Bütün üreticilere bereketli ve hayırlı kazançlar dilerim” şeklinde konuştu. Ardıçlı köyünde 100 dekar alanda 20 yıldır üreticilik yapan Tolgahan Sarıkaya ise babasından kalan mesleği devam ettirdiğini belirterek, gül çiçeği hasat yoğunluğunun erken başladığını söyledi. Sarıkaya konuşmasının devamında, “Gülcülük iyi bir meslek, sadece son dönemlerde işçilerle alakalı sıkıntılarımız oluyor. Gül tarlası önceden bu kadar çok yoktu. Piyasamızda modern tarımsal aletler eksik olduğu için herkes bu kadar çok gül işi yapmıyordu. Herkes az bir dekar alanda iş yapıyordu. Teknolojinin gelişmesiyle insanlar 50-100 dekar alanda üretim yapıyor artık, bu sebeple işçi bulma sıkıntısı yaşıyorduk. Onun haricinde bir problemimiz yok” açıklamalarında bulundu. Bir başka üretici Yusuf Yıldırım ise sezonun iyi başladığını söyleyerek, “Bu sene 20-25 güne yakın erken başladı. Verim gayet iyi şükürler olsun” dedi. Yıldırım konuşmasının devamında üreticilerin masraflarının fazla olduğunu söyleyerek, “Mazot olsun, ilaçlar olsun, işçilik olsun ağır olduğu için üreticiler çok da bir şey kazanmıyor. Çok kazanıyor diye bir şey yok yani anca işte ucu ucuna emeğini koruyor” açıklamalarında bulundu.
Kocaeli İstinat duvarındaki 241 yıllık tarih Kocaeli’nin İzmit ilçesinde bir binanın istinat duvarına gömülü şekilde bulunan tarihi çeşme, 241 yıldır ayakta duruyor. Tarihi Kapanca Sokak’ta yer alan Zeliha Hanım Çeşmesi, 1783 yılında hayırsever Zeliha Hanım tarafından yaptırıldı. Bir binanın istinat duvarına gömülü halde bulunan çeşme, uzun yıllar bölgedeki vatandaşların su ihtiyacını karşıladı. Susayan herkesin durak noktası olma özelliğini taşıyan 241 yıllık Zeliha Hanım Çeşmesi, 3 Temmuz 1987’de İstanbul 2 nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun kararıyla tescillendi. Tarihi çeşmenin kitabesinde ise, "Maşallah. Bu çeşme haznesi tecdidin eyleyen merhum İnce El-Hac Mehmed Ağa zevcesi Zeliha’dır. Deyince besmele her derde ider derman. Hayat-ı cümle-i eşya kamu mine’ l-ma’ dır. Sene Hicri 1198 Miladi 1783" ifadeleri yer alıyor. "Evler restore edildikten sonra mahalle turist alan bölge haline geldi" Uzun yıllardır Kapanca Sokak’ta ikamet eden Zerrin Sakçı, "Burası eski, köklü bir yer. Hatta mübadelede İzmit’e yerleşenlerin oturduğu ilk yer olarak bilinir. Mahallemiz birçok tarihi yapıya ev sahipliği yapıyor. Terk edilmiş evler restore edildikten sonra turist alan bölge haline geldi" dedi. "Çeşmenin 241 yıllık tarihi var" Zeliha Hanım Çeşmesi’nin yıllar boyunca kullanıldığına dikkat çeken Sakçı, "Çocukluğumuzda çeşmenin suyundan içerdik. Bir dönem çeşme kullanılmaz duruma geldi. Sonradan İzmit Belediyesi tarafından onarıldı. Yolu kullanan insanlar çeşmedeki suyla elini yüzünü yıkıyor, suyundan içiyor. Tarihi sokak ve çeşme düğünlerde ve nişanlarda gelin ile damadın fotoğraf çekim mekanı olarak kullanılıyor. Çeşmenin 241 yıllık tarihi var. Kendimi bildim bileli bu çeşme kullanılıyor. Tarihimizin bilinmesini, bizden sonraki nesle geçmesini arzu ediyoruz" şeklinde konuştu.