POLİTİKA - 25 Şubat 2017 Cumartesi 14:15

Başbakan Yıldırım: "Biz dilden değil, gönülden ‘evet’ istiyoruz"

A
A
A
Başbakan Yıldırım: "Biz dilden değil, gönülden ‘evet’ istiyoruz"

Başbakan Binali Yıldırım, "Bizim siyasetimizde asla korkaklık yoktur. Millete hizmetkar olanlara korkaklık yakışmaz. Bizde zorlama, tehdit yok, bizde korku yok ama korkutmakta yok. Bizde kutuplaşma, ayrıştırma yok. Biz dilden değil, gönülden ‘evet’ istiyoruz. Biliyorsunuz ki milletimiz aklıyla, diliyle, mührüyle olduğu kadar kalbiyle de ‘evet’ diyecek" dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi halk oylaması tanıtım kampanyasının detaylarını Ankara Arena Spor Salonu’nda açıkladı. Yıldırım, "16 yıllık bu yolculuğumuz içinde bize her daim ’hayır’ diyenler oldu. Siz ’hayır’ siyaset yapamazsınız dediler. Biz evet yaparız dedik. Hayır, Recep Tayyip Erdoğan milletvekili olamaz. Muhtar bile olamaz dediler. Millet evet olacak dedi. Recep Tayyip Erdoğan’ı milletvekili de yaptı başbakan da yaptı. Onlar her reformda hayır dediler. Biz her seferinde evet dedik yolumuza devam ettik. 2007 yılında hayır siz cumhurbaşkanı seçemezsiniz. Biz seçeriz dedik. Millete gittik. Milletimiz ne dedi. Evet dedi ve cumhurbaşkanını seçti. Hayır, millet cumhurbaşkanı seçemez dediler. Biz seçeriz dedik milletimiz evet dedi cumhurbaşkanını bizzat millet kendi evet oylarıyla seçti. Gezi olayları bir provokasyondur dedik. Hayır dediler. Biz evet dedik. 17-25 Aralık kumpastır dedik. Hayır dediler. Biz evet dedik. 15 Temmuz’a ülkeyi işgale geldiler. Meclisi bombaladılar. Milli iradeyi ortadan kaldırmak istediler. Biz yıkamazsınız, böldüremezsiniz dedik. Daha ilk andan bu bir kalkışmadır dedik. Cumhurbaşkanımız ilk andan itibaren ’ölümüne milletimle’ diyerek kahramanca bütün bunların karşısında durdu. Biz onların hayırlarına evet diyerek bugünlere geldik. Onların hayır söylemleri karşısında eğer korksaydık, çekinseydik tarih bizden hesap sorardı. Millet bizden hesap sorardı. İnanın Allah bizden hesap sorardı" diye konuştu.

"Biz dilden değil, gönülden ‘evet’ istiyoruz"
"Şuanda asla unutmayalım, sevgili kardeşlerim sevgili gençler bir an hatırımızdan çıkarmayalım. Bizim İstiklal Marşımızın ilk kelimesi nedir? Korkma" ifadesini kullanan Yıldırım, "‘Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak, o benimdir, o benim milletimindir ancak.’ Bizim siyasetimizde asla korkaklık yoktur. Millete hizmetkar olanlara korkaklık yakışmaz. Bizim siyasetimiz cesur siyasettir. Bizim siyasetimiz yenilik siyasetidir, değişim siyasetidir, heyecan tazeleme siyasetidir, bizim siyasetimiz reform siyasetidir. Onun için sevgili kardeşlerim, 16 Nisan’a kadar meydan meydan gençler 16 Nisan’a kadar meydan meydan, sokak sokak, kapı kapı dolaşarak ne diyeceğimizi biliyoruz değil mi? Değişim için? Bizde zorlama, tehdit yok, bizde korku yok ama korkutmak da yok. Bizde kutuplaşma, ayrıştırma yok. Biz dilden değil, gönülden ‘evet’ istiyoruz. Kalpten ‘evet’ istiyoruz. Bunu da tek tek, tane tane anlatarak akıllara olduğu kadar, kalplere de hitap ederek başaracağız. Biliyorsunuz ki milletimiz aklıyla, diliyle, mührüyle olduğu kadar kalbiyle de ‘evet’ diyecek. Sandığa gittiğinde her bir vatandaşımız tüm kalbimle ‘evet’ deyip mührü pusulaya basacak" açıklamasında bulundu.

"Başlanan bu kutlu yürüyüş 16 Nisan’da, aziz milletimizin ‘evet’ oylarıyla tamamlanacaktır"
16 Nisan’da yapılacak halk oylaması için bugün ‘haydi Bismillah’ derken bazı konuların altını çizmek istediğini ifade eden Yıldırım, "Ortalıkta yalan yanlış bir sürü şey söyleniyor. Bir de vatandaşlarımız işin aslın öğrensin. Evet, bu anayasa değişikliğini biz MHP ile beraber yapıyoruz. Bir uzlaşmayla yapıyoruz. Peki bu anayasa değişikliği neden yapılıyor. Önce onu bir anlamak lazım. Vatandaşlarımızın bunu mutlaka bilmesi lazım. Aksi halde ortalıkta aslı astarı olmayan, bir sürü yalan yanlış dedikodu dolanıp duruyor. Yıl 2007 cumhurbaşkanı seçimi yapılacak Meclis’te AK Parti var, 354 tane de milletvekili var. Cumhurbaşkanı seçeceğiz, ana muhalefet partisi yeni bir icat çıkardı. 367 icadı. 367 milletvekili Meclise girmezse oylama yapılmaz, seçim başlamaz. Cumhuriyet tarihinden beri hiç uygulanmamış bir yeni usulle, icatla karşı karşıya kaldık. Oylamayı yaptık. Ana muhalefet partisi hemen bu oylamayı Anayasa Mahkemesine taşıdı ve AYM’de jet hızla görüşerek bunu iptal etti. Biz bir oylama daha yaptık. Yine 367’nin altında çıktı. İş kilitlenmiştir. Kriz artık zirveye ulaşmıştır. Meclisin yapacağı bir şey kalmadı. Kavga edecek halimiz yok, biz milletin vekilleriyiz. Karar aldık. İşi aslına götürmeliydik, millete götürmeliydik ve hemen topladık, sayın genel başkanımız ‘seçime gidiyoruz, millete dönüyoruz.’ Seçim kararı aldık. 22 Temmuz 2007’de seçim gerçekleşti ve millet bize bir önceki seçimde verdiğinin çok üzerinde yüzde 47 destek vererek bu yanlışı düzeltti. Tekrar toplandık. Bu sefer dedik ki, ‘artık bu rezillik kepazelik bitsin, bu krizi çözelim.’ Referandum kararı aldık. referandumun konusu ne? Cumhurbaşkanını halk doğrudan seçsin. Bunu da o günkü cumhurbaşkanı geri gönderdi veto etti. Biz ısrar ettik. Meclis’ten tekrar çıkardık, tekrar gönderdik. Bu sefer Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer imzaladı ama konuyu mahkemeye taşıdı. Mahkeme bizim kararımız doğrultusunda karar verdi. 21 Ekim 2007 tarihinde referandum gerçekleşti. Milletimiz yüzde 69 katılımla, bir çoğunlukla ‘cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesini’ onayladı. Her şey artık ondan sonra değişti Türkiye’de. Bugün halk oylamasına götürdüğümüz anayasa değişikliği 2007’de başlayan işin eksiklerinin tamamlanmasıdır. Esasında cumhurbaşkanlığı sistemi 2007’de önemli adımı atılmıştır. Bu değişiklikle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini de anayasaya değiştirerek işlemiş oluyoruz. O gün Türkiye’nin bütün demokratik teamüllerini, milli iradenin kararlarını hiçe sayan tam bir kaos örneğini Türkiye’ye yaşatan ana muhalefet patisi CHP, sanki bu işin sorumlusu değilmiş gibi yine darbe anayasasının arkasına saklanarak ‘hayır’ diye var gücüyle bağırıp duruyordu. Ne yaparsanız yapın, Türkiye’nin demokratikleşmesi, aydınlık yarınlara ulaşması daima iktidar daima istikrara varması için asla başarılı olamayacaksınız. Başlanan bu kutlu yürüyüş 16 Nisan’da, aziz milletimizin ‘evet’ oylarıyla tamamlanacaktır" değerlendirmesinde bulundu.

"Sayın Kılıçdaroğlu istismarı bırakın, eğer yapmaya çalışırsanız eski kayıtları girer yaptığınız yanlışları bir bir önünüze koyarız"
Madde madde anayasa değişikliğiyle neler yapılacağını hatırlatmak istediğini kaydeden Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:
"18 madde. 1’inci maddede, anayasanın 9. maddesi ‘Yargı bağımsızdır’ diyor. Biz de diyoruz ki, yargı hem bağımsız olsun, hem de tarafsız olsun. Bağımsızın yanına tarafsız ibaresini de ekliyoruz. Peki bunun nesi yanlış? CHP buna niye karşı çıkıyor? CHP, yargının bağımsız ve tarafsız olmasını istemiyor mu? Milletimizin takdirine bırakıyorum. 2’inci madde, madde 75’te değişiklik yapıyor. Milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkıyor. 50 artış. Şimdi sayın anamuhalefet partisi bunu da istismar ediyor. Halbuki bunu söylerken CHP-DYP koalisyon hükümetinde anayasa değişikliğiyle milletvekili sayısını birden bire 450’den 550’ye çıkaranların kendileri olduğunu unutuyor. Efendim, yazıkmış günahmış israfmış. 100 arttırdınız, o zaman 100 milletvekili arttırdınız. Türkiye’nin nüfusu ne kadardı 59 milyon. Seçmen sayısı 29 milyon. Şimdi ne kadar nüfus 820 milyon yurtdışıyla beraber 59 milyon seçmenimiz var. Seçmen sayısı neredeyse iki katına çıkmış arttırdığımız 50. Bütün ülkelere göre seçmen sayısı başına düşen milletvekili adedi hala en az ülkeyiz. Onun için Sayın Kılıçdaroğlu istismarı bırakın, eğer yapmaya çalışırsanız eski kayıtları girer yaptığınız yanlışları bir bir önünüze koyarız. Üçüncü madde de mevcut anayasanın 76’ncı maddesini değiştiriyor. Milletvekili seçilme şartları. AK Parti iktidarı milletvekili olmayı 30 yaştan 25’e düşürdü. Şimdi de 18’e düşürüyoruz. Gençler hazır olun. Buna da karşı çıkıyorlar. ‘Ne lüzum var canım biz dururken, yaşını başını almış adamlar, hanımlar dururken gençlere ne oluyor, beklesinler. Oy verirken gençleri çağıracağız. Buyurun oy verin bizi seçin.’ ‘Ama bizde milletvekili istiyoruz’ dedikleri zaman ‘ne acelen var bekle.’ Seçen seçme yeterliliği olan mutlaka seçilir. Bu değişiklikle 7,5 milyon gencimize siyasete girmenin imkanı geliyor. Önleri açılıyor. 15 Temmuz’da ‘bu ülkenin gençleri memleket meseleleriyle ilgilenmez’ diyenler o gece göğsünü tanklara, toplara, mermilere, siper eden bu gençlerin ülkesine milletine bayrağına ne kadar sahip olduğunu bütün dünyaya gösterdiniz. Sizin bu yaptığınız karşısında bizim seçilme yaşını 18’e indirmemizin çok da büyük bir iş olmadığını buradan ifade etmek istiyorum."
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Savaş arenasında modern saldırılar ile ilkel savunma stratejileri bir arada kullanılıyor Rusya ve Ukrayna arasında devam eden savaşta modern saldırılar ile ilkel savunma stratejileri bir arada kullanılıyor. Savaş arenasında 300 dolarlık ev yapımı droneların saldırısına karşı çatı sacı gibi basit çözümler ile tankların sıra dışı kalkanı dikkat çekiyor. Rusya ile Ukrayna arasında iki yıldır devam eden savaş, sahada da çeşitli modernizasyonları beraberinde getiriyor. Her iki ülke de savaş meydanın en etkili silahlarından tankları ve konvansiyonel silahları ev yapımı FPV droneların (yarış droneları) saldırılarından korumak için çatı sacı gibi ilkel yöntemlerle ile önlem alıyor. Modern saldırılara ilkel çözümler Gelişen teknolojinin etkisiyle kamikaze saldırılarına karşı konvansiyonel silah sistemlerinin korunması için basit ancak etkili modernizasyonlar dikkat çekiyor. Özellikle tankları ve zırhlı araçları giderek artan kamikaze saldırı tehditlerine karşı korumak amacıyla çeşitli önlemler görülüyor. Bu önlemler arasında, araçların üzerine yerleştirilen çatı sacı gibi basit ancak etkili kalkanlar öne çıkıyor. Rusya’nın sahada kullandığı kalkanlar ilk bakışta gecekonduya benzetilse de basit ama etkili modernizasyon olarak şu an için mevcut tehditlere karşı önemli bir savunma sağlıyor. Ukrayna’da 300 dolara üretilen ev yapımı FPV dronelar ile elektronik savaşlar Son zamanlarda Ukrayna’nın mühimmat sıkıntısı yaşaması, yeni çözüm arayışlarını da beraberinde getirdi. Önceleri keşif için kullanılan bin dolarlık DJİ marka dronelar artık cephenin en ön saflarında saldırı için kullanılıyor. Yukarıdan bomba bırakmak için kullanılan DJİ dronelarının yerini düşük maliyetli ev yapımı FPV kamikaze dronelar aldı. Özellikle 2024 yılının başı itibariyle Ukrayna ordusu ev yapımı kamikaze drone saldırılarına ağırlık verdi. Her iki ülke askeri de düşük maliyetle üretilen FPV yarış dronelarını kamikazeye dönüştürerek 20 km uzaklıktaki tanklar ve diğer hedefleri yüksek hassasiyetle etkisiz hale getirebiliyorlar. Hız konusunda diğer dronelara oranla avantajlı olan FPV’ler ani manevralar yaparak düşman birliklerini hazırlıksız yakalayabilecek kadar küçük olması nedeniyle de tercih ediliyor. FPV dronelarının savaş meydanındaki etkisi ve üstünlüğü, her iki ülkenin bu yeni silahın ne kadar önemli olduğunu fark etmesine yol açtı. YouTube üzerinden savunma sanatı; halk teknolojiyi silahlaştırıyor Ukrayna’da halk, internet üzerinden parça sipariş vererek FPV droneler üretiyor ve bunları orduya bağışlıyor. Kamikaze droneları ortalama 300 dolara mal eden siviller, Youtube’da, dronelerın nasıl üretileceği ve nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda eğitim videoları paylaşarak geniş kitlelere ulaşıyor. Sahada yaşanan bu gelişmeler ise teknolojinin savaşta ve savunmada nasıl kullanılabileceği konusunu gözler önüne seriyor.
İstanbul Kadıköy’de kanoya çarpan deniz taksi kaptanı adli kontrolle serbest Kadıköy Kalamış açıklarında deniz taksi ve kanonun çarpışması sonucu kanoda bulunan iki kadın da yaralanmıştı. Adli kontrol şartıyla serbest bırakılan deniz taksi kaptanı, “Kano, radar reflektörü olmadığı için cihazımda temas olarak gözükmedi” dedi. Kadıköy Kalamış açıklarında 27 Nisan tarihinde iddiaya göre denizde seyir halinde olan deniz taksi ile, üzerinde iki kadının bulunduğu kano çarpıştı. Çarpmanın etkisiyle iki kadın yaralanarak denize düştü. Yaralanan kadınlar hastaneye kaldırıldı. Olayın ardından gözaltına alınan deniz taksi kaptanı Ahmet Özkan ise adliyeye sevk edildi. “Kano muhtemelen radar reflektörü olmadığı için cihazımda temas olarak gözükmedi” Şüpheli kaptan Ahmet Özkan savcılık ifadesinde, “ ‘SH-FLORYA’ isimli deniz takside kaptan olarak görev yapmaktayım. Çatışma anında mevcut radar ve harita sistemimiz çalışmaktadır. Fakat çatıştığımız kano suya yakın ve çok küçük olduğu için radarın çalışma prensibi nedeni ile kano muhtemelen radar reflektörü olmadığı için cihazımda temas olarak gözükmedi. Seyir esnasındaki hızımız ise 15 KTS olup çatışma anında 14 KTS’ dir. Çatışmayı yaşadığımız esnada bir gürültü duydum. Duyduğum gürültü üzerine arıza yaptığımı düşünerek makineyi boşa aldım ve kanoyu arka tarafımda tespit ettim. Denizde bulunan bir kano yolcusunu kurtarmak için 180 derece dönerek kurtarma manevramı yaptım. Onu kurtarırken 20-25 metre açıklarında bilinci kapalı ve can yeleği olmadığı için kafası su içinde ikinci bir kano yolcusu olduğunu fark ettim” dedi. “İlk yolcunun bir aciliyeti bulunmadığından tekneyi gemicime bırakarak denize atladım” Şüpheli Özkan ifadesinin devamında, “İlk yolcunun bir aciliyeti bulunmadığından tekneyi gemicime bırakarak denize atladım. Bilinci kapalı kano yolcusuna ulaşıp başını suyun üzerine çıkardım ve civardaki bir yattan yardım istedim. Bahsedilen mevkiinde genellikle yelkenliler mevcut olduğu için hali hazırda dikkatli ve emniyetli seyir yapıyorduk. Hava poyraz akıntı ve rüzgar sağ tarafımızdan geliyordu. Kuvvetle muhtemel kano akıntı, rüzgar ve kürek gücünün etkisiyle bordamızdan gelip arka tarafımızdan çıktı. Üstüme düşen her şeyi yaptım. Kanonun etrafında herhangi bir güvenlik botu bulunmamaktadır” dedi. Hakimlik, suçun niteliği, her ne kadar kuvvetli suç şüphesi mevcut ise de şüphelinin uzun süredir aynı adreste oturuyor olması ve delillerin büyük oranda toplanmış olması nedeniyle şüpheli Ahmet Özkan’ın ’Taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma’ suçundan adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasına karar verdi.
Ağrı ’Çilek Abla’ köy okulu öğrencilerini baharla süslenmiş çileklerle buluşturdu Daha önce hiç çilek tatmamış çocukları çilekle buluşturduğu için “Çilek Abla” lakabıyla tanınan Zeynep Taşdemir, Kocaeli’den Ağrı’ya iyilik köprüsü kurarak onlarca çocuğa unutamayacakları bir gün yaşattı. Köy okulu öğrencilerine yardım etmek amacıyla geçen yıl Ağrı’ya gelen ve burada gittikleri bir köy okulunda okuyan öğrencilerin daha önce hiç çilek yemediklerine şahit olan Zeynep Taşdemir, hem öğrencilere çilek tattırmak hem de onlara unutamayacakları bir gün yaşatmak için arkadaşlarıyla beraber Kocaeli’den Ağrı’ya doğru yola çıktı. Ağrı merkeze bağlı Doğutepe köyüne doğru yola çıkan gönüllüler, kasalar dolusu çileklerle çocuklara ulaştı. Çocukların kahkahalarının havada uçuştuğu etkinlikte pastalar kesildi, oyunlar oynanıp müzisyenler eşliğinde şarkılar söylendi. Etkinliğin sonunda çeşitli hediyeler alan öğrencilerin mutlulukları ise yüzlerinden okundu. Bütün çabasının çocuklara çileği tattırmak ve onlara unutamayacakları bir gün yaşatmak olduğunu söyleyen Zeynep Taşdemir, "Kocaeli’de yaşıyorum. Bugün buraya tekrar gelmemin nedeni çocukluktan hayalim olan ve geçen sene de katılım sağladığım köy okulunda çocukların hiç çilek yemediğini ya da pastaların içerisindeki çilekler için kavga ettiklerine şahit oldum. Bugün de bu hikaye ile tekrar buraya adım attım. Böyle büyük bir şenlik düzenlemek istedim. Bugün gelen misafirlerimin çoğu benim gibi Kocaeli’den, farklı şehirlerden gelen iyilik dostlarımızdı. Ve onlar da çocukların bire bir gözündeki ışıltıya şahitlik ettiler. Onların çocuklarıyla kendi çocukları kaynaştı. Böyle bir projede olduğum için ve yanımda destekçim oldukları için çok mutluyum. Bundan önce sosyal sorumluluk projelerinde de bulundular. Kitap çıkarttım bu alanda ve bu kitabı çıkarttığım zaman nasıl bir destek aldıysam şu anda da aynı destek devam ediyor. Bunlar her zaman benim içimi kıpır kıpır eder ve çocuklarınla mutluluğuna, o çilek abla demelerine şahit oluşum beni çok mutlu ediyor. Bunların da devamlılığı olması adına istiyorum, devam etsin her zaman farklı şehirlerde farklı yerlerde bu tarz etkinlikler olsun ve çocukların mutluluğuna orada şahitlik edelim. Bugün burada farklı keyifler yaptık, gelenekler köy şenliği gibi oldu aslında. Köydeki o güzel geçmişe dayalı oyunlar, şarkılar, türküler; müzisyen arkadaşlarımızla çocuklarla beraber söyledik ve bu çok güzel bir şeye şahitlik etti. Çocuklar gelip ’Abla ilk defa işte bu tarz şeylerle karşılaştık, ilk defa dron gördük’ diyen çocuklar oldu, bu beni çok mutlu etti. Bugün buraya gelen iyilik dostlarımızdan kimisi kadın girişimcilerdi ve bunlar kurabiyeler yapıp gelenler oldu, çilek sepetiyle gelenler oldu, oyuncaklarla gelen gelenler oldu ve bu beni çok mutlu etti. Hayalimdeki projeyi kendim yaptım ama beni yalnız bırakmayarak buraya gelip kendi çocuklarıyla okuldaki çocuklarla oynamalarına şahitlik etmek ekstra beni mutlu etti" diye konuştu.
Ankara Hak-İş Başkanı Arslan: “Türkiye, dünyada gelir eşitsizliği sıralamasında dördüncü” Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, “Türkiye, dünyada gelir eşitsizliği sıralamasında Meksika, Şili ve Kosta Rika’dan sonra dördüncü sırada” dedi. Türkiye Yüzyılında Çalışma Hayatı: “Emeğin, Sendikal Örgütlenmenin ve İstihdamın Geleceği” başlıklı 13. Çalışma Meclisi Toplantısı Ankara’da düzenlendi. Toplantıya Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay katıldı. Gelişmiş ülkelerde asgari ücretin istisnai ücret olduğunu hatırlatan Hak-İş Başkanı Arslan, asgari ücrette çalışanlara Avrupa Birliği ülkelerinde sosyal destek verildiğini söyledi. Türkiye’de asgari ücrette çalışma oranının toplam çalışanların yüze 40’ı olduğunu ifade eden Arslan Türkiye’de asgari ücretin genel bir geçim ücreti olduğunu söyledi. “Türkiye, dünyada gelir eşitsizliği sıralamasında dördüncü” Gayrisafi milli hasıladan emeğin aldığı payın yüzde 24 olduğunu dile getiren Arslan, “Dünyada gelir eşitsizliği sıralamasında Türkiye; Meksika, Şili ve Kostarika’dan sonra dördüncü sırada. Türkiye gibi büyümesi devam eden, gayrisafi milli hasılatı 3 kat artmış bir ülke gelir adaletsizliği ve eşitsizliği bakımdan dünyanın en sondan dördüncü ülkesi. Bu bize yakışmıyor. Gayrisafi milli hasıladan emeğin aldığı pay OECD ülkelerinde ortalama yüze 50-60 seviyesinde. Avrupa Birliği ortalaması yüzde 60- 70. Türkiye’de ise yüzde yirmidört. Yazıktır” dedi. Stokçuluk yapanların merhametsiz olduğunu dile getiren Türk-İş Genel Başkanı Atalay, “Bizim ülkemizde asgari zamcıları var. Asgari ücret konuşulduğu zaman harekete geçiyorlar. Bu her zaman böyleydi. Adam stokçuluk yapıyor. Et yerine başka bir şey kesiyor. Şimdi kanun çalışmaları var. Bu suçu işleyenlere ceza vereceğiz. Bu işi yapanlar merhametsiz adamlar. İsteseniz kadar ceza verin. Onların parayla ilgili ilişkisine kesmezseniz merhametsizce zam yapmaya devam ederler” dedi. “Ekonominin kötü yönetimi var” Toplumun büyük bir bölümünde alım gücünün düştüğünü kaydeden Atalay, “Ekonominin kötü yönetimi var. Bunu bedelini emekli, çitçi ve işsiz ve asgari ücretli ödüyor. Öyle bir noktaya geldik ki kamuda 20 yıl çalışan işçiler asgari ücretin bir tık üzerinde ücret alacak seviyede. Önceden kamudaki işçi ücretleri özel sektöre örnek oluyordu” ifadelerini kullandı. “Kamuda 950 bin kişi, örgütlülüğün dışında” Türkiye’de yaklaşık 4 milyon kamu emekçisinin olduğunun altını çizen Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Emeğin ve işin geleceği tartışılıyor. Onun için geleceği soyut normlar değil, somut olaylar denilecek. Esnek çalışmanı tartışıldığı bir zemindeyiz. İstihdamın konuşulduğu bir zemindeyiz. İşin ve emeğin geleceğini konuşacaksak bu konuyu yine emeğin bileşenleri, sendikalar, kamu ve eğitim kurumları olarak hep beraber bu konuları tartışmamız lazım. Bunun için de bu sosyal diyalog ortamını arttırmakta fayda görüyorum. Kamuda 4 milyona yaklaşık kamu emekçisi var. Memur emeklisi sayısı 2 milyon 300 binin üzerine çıkmış durumda. Dolayısıyla altı milyonu aşan geniş bir kitleden bahsediyoruz. Örgütlenme boyutuna baktığınız zaman kamuda 950 bin kişi, örgütlülüğün dışında duruyor. Örgütlülüğün kapsamının ve örgütlülük alanının genişletilmesine ihtiyaç var. Bu konuda yeniden tartışmaya ihtiyaç var” dedi.
Elazığ Elazığ’da ‘kadına yönelik şiddetle mücadele’ semineri verildi Elazığ genelinde hizmet veren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi çalışanlarına “kadına yönelik şiddetle mücadele” ve “erken yaşta ve zorla evliliklerle mücadele” eğitim semineri verildi. Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM) koordinasyonunda İl Emniyet Müdürlüğü ve İl Jandarma Komutanlığı katkılarıyla il genelinde hizmet veren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezi çalışanlarına yönelik seminer düzenlendi. Ahmet Tevfik Ozan Fuar ve Kongre Merkezinde düzenlenen seminerde sinevizyon gösterimi destekli ‘kadına yönelik şiddetle mücadele’ ve ‘erken yaşta ve zorla evlilikler ile mücadele’ konuları hakkında sunumlar gerçekleştirildi. Seminerde, şiddetin tanımı, türleri, yaygınlığı, şiddet mağduru kadınlara sunulan hizmetler, aile içi şiddetle mücadelede yasal mevzuat, erken yaşta ve zorla evliliklerde yasal mevzuat ve tedbir kararları ve elektronik kelepçe konuları anlatıldı. Öte yandan, kolluk kuvvetleri tarafından Kadın Destek Uygulaması (KADES) ile Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele İl Eylem Planı ve 6284 sayılı kanun ile ilgili bilgilendirmelerde bulunarak broşür dağıtıldı. Gerçekleştirilen seminer hakkında bilgi veren Elazığ Aile ve Sosyal Hizmetler il Müdürü Ömer Faruk Ergün, “İlimiz 2022-2025 yılları kadına yönelik şiddetle mücadele il eylem planı çerçevesinde Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi çalışanlarına yönelik ‘kadına yönelik şiddetle mücadele’ ve ‘erken yaşta ve zorla evliliklerle mücadele’ farkındalık eğitim çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kadına yönelik şiddetin her türlüsünü önlemek amacıyla toplumun her alanına inebildiğimiz, gidebildiğimiz her alana ulaşmak için çalışmalarımızı yürütüyoruz” dedi.