EĞİTİM - 23 Kasım 2017 Perşembe 15:49

YÖK Başkanı Saraç: "Hekim ve hemşire ihtiyacının 2024 yılında, ebe ve tıbbi sekreterlik mesleği ihtiyacının ise 2025 yılında tamamlanacağı öngörülmekte"

A
A
A
YÖK Başkanı Saraç: "Hekim ve hemşire ihtiyacının 2024 yılında, ebe ve tıbbi sekreterlik mesleği ihtiyacının ise 2025 yılında tamamlanacağı öngörülmekte"

Yükesköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof.

Yükesköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, "Toplam ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 1’ini aktif çalışan sağlık personeli ile sağlık alanında eğitim gören öğrenciler oluşturuyor. Bu rapora göre mezun olan ve mezun olacak olan kişilere göre hekim ve hemşire ihtiyacının 2024 yılında, ebe ve tıbbi sekreterlik mesleği ihtiyacının ise 2025 yılında tamamlanacağı öngörülmekte. 2024 yılı ve sonrası dönem; eğitim kontenjanları ve mezunların istihdamı açısından gözden geçirilmesi büyük önem arz ediyor" dedi.


YÖK Başkanı Prof. Dr. Saraç, YÖK Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen Hemşirelik Lisans Eğitimi Çalıştayı’nın açılışnda yaptığı konuşmada, “Üniversitelerimizin amaçları arasında meslek edindirmede bilgi ve beceri kazandırmak, nitelikli insan yetiştirmek alana özgü bilimsel araştırmalar yapmak ve toplumun hizmetine sunmak önemli yer tutmaktadır. Hemşirelik bölümlerinin amacı 21. yüzyılda öğrenen, paylaşan, uygulayan ve uygulamalarının sonuçlarını değerlendiren; değişen koşullara uyum sağlama kapasitesi yüksek nitelikli sağlık hizmeti sunan hemşirelik mensuplarını yetiştirmektir. Sağlığın korunması ve geliştirilmesinde hemşirelik çok önemli ve gerekliliğini ortaya koymuş bir meslektir. Hemşirelik bölümleri bugün üniversitelerimizin Sağlık Bilimleri Fakülteleri, Hemşirelik Fakülteleri ve Sağlık Yüksekokulları içinde yer almaktadır. Türkiye genelindeki hemşirelik bölümlerinde yürütülen lisans ve lisansüstü programlardaki dersler büyük ölçüde birbirine benzemekle birlikte genel olarak üç modelin uygulandığını görmekteyiz. Bunlar klasik eğitim modeli, entegre eğitim modeli ve probleme dayalı eğitim modelidir (PDÖ). Bu üç modelin teorik ve klinik uygulama özellikleri farklılık göstermektedir” diye konuştu.



"Hemşirelik programlarında 71 bin 538 lisans, 6 bin 157 yüksek lisans, bin 359 doktora öğrencisi olmak üzere toplam 79 bin 54 öğrencimiz var"


Türkiye genelinde uygulanan en yaygın modelin klasik eğitim modeli olduğunu söyleyen Saraç, “Hemşirelik eğitimi en az dört yıl veya 4 bin 600 saatlik teorik ve klinik eğitimi kapsıyor. Toplam eğitim süresinin en az üçte biri teorik eğitim, yarısı ise klinik eğitimdir. Bu nedenle hemşireler sağlık ekibi içinde önemli roller üstlenmektedir” ifadelerini kullandı.


1955’de kurulan Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulunda 1980’lere kadar 25 yıllık hemşirelik eğitim ve uygulamalarında gerçekleşen değişikliklerin hemşireler için uzmanlaşmayı gerektirdiğine dikkat çeken Saraç, “Zaman içerisinde lisansüstü hemşirelik programları geliştiriliyor. 1980 yılından sonra hemşirelikte yetişen bilim adamlarının yaptıkları araştırma konularını uygulama alanından alıp ve sonuçlarını yine uygulama alanına yansıtmaları gerekliliği ortaya çıkıyor” dedi.


Saraç, konuşmasına şöyle devam etti:


“Hemşirelik programlarında 71 bin 538 lisans, 6 bin 157 yüksek lisans, bin 359 doktora öğrencisi olmak üzere toplam 79 bin 54 öğrencimiz var. Yani 80 bin kişilik bir öğrenci kadromuz var. Öğretim elemanı sayımız bin 562’dir. 125 profesör, 140 doçent, 429 yardımcı doçent olmak üzere toplamda 694 öğretim üyemiz mevcut. Öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanı sayımız ise 868. Bunlar kafi değil, bunları arttırmak için bilimsel tahavvüller çerçevesinde nitelikten taviz vermeksizin bu sayıların arttırılmasına yönelik arayışlar içerisindeyiz. Bir takımda işlevsel işlemleri kararları da önümüzdeki günlerde yürürlüğe koymak istiyoruz.”


Son dönemde Yükseköğretim Kurulunca önemli çalışmalar gerçekleştirildiğini ifade eden Saraç, “2008 tarihinde yayınlanan bir yönetmelikle başta tıp doktorluğu olmak üzere diş hekimliği, eczacılık, hemşirelik, ebelik ve fizyoterapi eğitim programlarının asgari eğitim koşullarını belirlendi. Bu yolla söz konusu mesleklere sahip bireylerin mesleki yeterliliklerinin Avrupa Birliği üyesi ülkelerde tanınabilmesi için bu alanlarda yürütülen yükseköğretim programlarının eğitim müfredatlarının ve eğitim sonunda kazanılması gereken bilgi, beceri düzeyleri belirlendi. 2013 tarihlerinde Afyonkarahisar’da gerçekleştirilen Sağlık Eğitiminde Sorunlar ve Çözüm Önerileri Çalıştayı’nda fakülte ve yüksekokullarda ‘eğitime başlama ölçütleri’ belirlendi. Tıp ve sağlık eğitimlerinin asgari eğitim öğretim içeriklerini belirlemek ve belli aralıklarla güncelleştirmek amacıyla ‘Ulusal Çekirdek Eğitimi Programı’ çalışmaları tıp fakülteleri, diş hekimliği ve eczacılık fakülteleri ile hemşirelik yüksekokulları için tamamlandı. Diğer alanlarda da bu konuda çalışmalar devam ediyor. Sağlık eğitimi programlarından mezun olan öğrencilerin diplomalarının Avrupa Birliği ülkelerinde de geçerliliğinin sağlanması için ulusal ve uluslararası akreditasyonların yapılması gerekliliği buna bağlı olarak da hem YÖK olarak hem de üniversitelerimizde ‘kalite ve akreditasyon süreçlerini’ içeren çalışmalara hız verildi. Bu bağlamada YÖK Kalite Kurulu ile birlikte üniversitelerin kalite kurulları kuruldu. Bu konuda iç ve dış paydaşlara ilişkin görüşler esas alındı” açıklamasında bulundu.



"Toplam ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 1’ini aktif çalışan sağlık personeli ile sağlık alanında eğitim gören öğrenciler oluşturuyor"


Yükseköğretim Kurulu olarak sağlık insan gücünün planlamasında Eğitim, Sağlık ve Maliye Bakanlıkları ile işbirliği içinde çalışmaya devam ettiklerini söyleyen Saraç, “Bizim en son baktığımız verilerde ülkemizde 150 bini aşan bir hemşire bulunduğunu görüyoruz. Bu yeterli mi? Yeterli değil. Ama bu sayının artması nitelikten de taviz verilmeksizin artırılması bizim önceliklerimiz arasında yer alır. Toplamda 150 bini hemşire olmak üzere 550 bine yaklaşan bir sağlık personeli bulunuyor ülkemizde. Bu veriler ülkemizde hizmet veren sağlık insan gücünün kapasitesini gösteriyor. Toplam ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 1’ini aktif çalışan sağlık personeli ile sağlık alanında eğitim gören öğrenciler oluşturuyor. Bu rapora göre mezun olan ve mezun olacak olan kişilere göre hekim ve hemşire ihtiyacının 2024 yılında, ebe ve tıbbi sekreterlik mesleği ihtiyacının ise 2025 yılında tamamlanacağı öngörülmekte. 2024 yılı ve sonrası dönem; eğitim kontenjanları ve mezunların istihdamı açısından gözden geçirilmesi büyük önem arz ediyor. Sağlık İş Gücü Planlamasının sağlıklı yapılması ve yürütülmesi için Sağlık Bakanlığı ile birlikte bir planlama yapılması gerektiği ortada. Biz bu bağlamda Sağlık Bakanlığı olarak bir partner olarak planlamayı, müşterek bir çalışmayı başlattık. Ayrıca sağlık eğitiminin her alanında uygulamalı eğitimlerin önemi aşikar. Nazari ve tatbiki müfredatın hemşirelik eğitiminde de aksamadan yürütülmesi hususunda eğitim kurumlarımıza önemli görevler düşmektedir.”


Hemşirelik Çalıştayı’nda elde edilecek bilgilerin, ortaya çıkan çözüm önerilerinin, sorunların tespitine yönelik sunulacak görüşlerin çok önemli olduğunu söyleyen Saraç, bu çalıştayın sonuçlarının YÖK’ün ilk ya da ikinci genel kurulunda tartışılması konusunda söz verdi.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Konya Nakipoğlu Mahallesi’ndeki evlerin restorasyonu tamamlanıyor Konya’nın merkez Karatay ilçesinin geçmişini yansıtan ve ilçenin çeşitli noktalarında bulunan 100 yılı aşkın tarihe sahip yapılar, Karatay Belediyesi’nin çalışmalarıyla bir bir yeniden ayağa kaldırılıyor. Söz konusu yapıların korunup geleceğe taşınması amacıyla Nakipoğlu Mahallesi’nde devam eden restore çalışmalarını yerinde inceleyen Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca; “Tarihimizi korumaya ve yaşatmaya devam ediyoruz” dedi. Konya’ya özgü mimari özellikleri yansıtan; kerpiç, ahşap ve taş kullanılarak inşa edilen tarihi yapılar, Karatay Belediyesi’nin yürüttüğü restorasyon çalışmalarıyla eski günlerine yeniden döndürülüyor. Bu çerçevede Nakipoğlu Mahallesi’nde 125 yıllık geçmişe sahip iki tarihi ev, Karatay Belediyesi ekipleri tarafından restore ediliyor. Söz konusu yapıların restorasyon çalışmalarında artık sona gelinirken; Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, çalışmaları yerinde inceledi. “Konya’mızın tarihi değerlerine sahip çıkıyoruz” Konya ve Karatay’ın yüzlerce yıllık geçmişini yansıtan tarihi evleri gelecek kuşaklara aktarmak için yürüttükleri restorasyon çalışmalarının başarılı bir şekilde sürdüğünü söyleyen Başkan Kılca, “Konya’mızın tarihi mimari özelliklerini taşıyan ve zaman içinde tahribata uğrayan evlerimizi tek tek tespit ederek önce korumaya alıyoruz. Konya’mızın tarihi değerlerine sahip çıkıyoruz. Şu anda tarihi bir Konya evindeyiz. Bu tür evlerimizi kamulaştırarak, restore ediyoruz. Nakipoğlu Mahallemizde tarihi bir evimizin restoresini tamamlamak üzereyiz. Burada eski yüklüklerimiz, aynalıklarımız ve sahanlıklarımız var. Ahşaptan ve hepsi el emeği ürünler. Bunları gelecek nesillerimize taşımış oluyoruz. Eski evlerimizde kerpiç ve ahşap malzemeler ve hasır tavanlardan oluşan bu yapıyı gelecek kuşaklara aktarmamız önemli. Bu tür yapılara sahip çıkacağız. Evde detaylar çok etkileyici. 125 yıl öncesine ait bir aynalığımız var ve bunu koruma kurulunun da görüşünü alarak eski haline uygun restore ediyoruz. Karatay Belediyesi olarak bu tür projelerimize sahip çıkarak Konya’mızın ve Karatay’ımızın kadim geçmişini yüzyıllar ötesine aktarmaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Diyarbakır Uzmanlar, yaz ayalarının gelmesiyle göz sağlığını tehdit eden güneş gözlüğüne dikkat çekti Diyarbakır’da uzmanlar, yaz ayalarının gelmesiyle gözlük tercihi ve kullanımında dikkat edilmediğinde göz sağlığını tehdit eden sağlık sorunlarına dikkat çekti. Güneş gözlüğü, genellikle havaların ısınmasıyla birlikte yaz aylarında ağırlıklı olarak kullanımı tercih ediliyor. Uzmanlar ise, güneş gözlüğünün her mevsim göz sağlığı için önemli olduğuna dikkat çekerken, gözlük tercihinde standartlara uyulmadığı taktirde göz sağlığında ciddi sağlık sorunları ile karşılaşacağını vurguluyor. Diyarbakır’da Memorial Hastanesi’nde Op. Dr. Belgin Ekmekçiler, güneş gözlüklerinin çoğunlukla aksesuar amaçlı düşünüldüğünü ve bunun tam tam tersi bir şey olduğunu söyledi. Güneş gözlüklerini koruyucu bir tedavi olarak uyguladıklarını belirten Dr. Ekmekçiler, çünkü güneş ışınlarında göze zarar ultraviyole dedikleri gözle görülmeyen ışıkların olduğunu kaydetti. Bu ışıkların gözün birçok yapısına hasar verdiğinin altını çizen Dr. Ekmekçiler, şöyle konuştu: "Ciltten başlayıp retinaya kadar. Örneğin cildimizde kırışıklıkları artırıyor, et büyümesi yaparak görmemizi etkiliyor. Yine lensimiz dediğimiz gözümüzün merceğinde proteinleri de denature ederek katarak oluşmasını hızlandırıyor. Ve en önemlisi de gözümüzün arkasındaki fotoğraf filmi dediğimiz retinada sarı nokta oluşmasına sebep olarak da geri dönüşümü olmayan ciddi görme kayıplarına sebep oluyor. Biz de bu sebepten dolayı hastalarımızı ışıklardan korumak için güneş gözlükleri öneriyoruz." Güneş gözlüklerinin birçok yerde aksesuar olarak alınabildiğine dikkat çeken Dr. Ekmekçiler, “Ama güneş gözlüğünün asıl özelliği ultraviyole blokajının olması gerekiyor. Bu blokaj olmadan sadece renkli olmasında hiçbir anlamı olmuyor. Hatta siyah camlar göz bebeğimizi büyüterek gözümüze ultraviyole ışınlarının daha çok girmesine sebep olarak hasarı daha da katlayarak artırabiliyor. Bu sebepten güneş gözlüğü alacağımızda bunun aksesuardan çok koruyucu bir tedavi olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ve aldığımızın camları hangi özellikte olduğunu, daha iyi bilmemizi gerektiriyor dedi. "Bizim açımızdan çerçeve önemli değil, camın üstünde olan ultraviyole blokajları" “Bizim açımızdan çerçeve önemli değil, camın üstünde olan ultraviyole blokajları” diyen Dr. Ekmekçiler, “Bunu da ancak nasıl anlayabiliriz? Gözle anlayabileceğimiz bir özellik değil. Ancak aldığımız gözlüklerin garanti belgelerinde ultraviyole yüzde 100 koruma şeklinde yazar. Ya da güneş gözlüklerinin CE belgesi dediğimiz denetlenmiş, kurumlar tarafından verilen özellikleri vardır. Bunun mutlaka olması gerektiğini kontrol etmemiz gerekiyor ki gözümüzü bu yüksek doz ultraviyoleden koruyabilelim” şeklinde konuştu. 21. Bölge Güneydoğu Optisyenler Gözlükçüler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Abdurrahim Erdoğan ise, güneş gözlüğü mevsimsel olarak kullanılabilecek bir gözlük olmadığını, ultraviyole denilen olayın her ne kadar yaz aylarında özelikle bölge itibariyle güneş ışınlarının dik geldiği dönemlerde daha çok gözde ve ciltte hasara sebebiyet verse de, yılın geri kalan periyodlarında da ultraviyole yoğunluğu olduğu dönemler olduğunu söyledi. Güneş ışınların en dik geldiği baharın sonları ve yaz aylarının başlangıcına denk gelen mevsimde ultraviyole özellikli güneş gözlüğü takılması göz ve görme sağlığı adına ciddi bir önem arz ettiğini kaydeden Erdoğan, “Tüketicilerimizin dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan biri her koyu renkli gözlük korucuyu bir güneş gözlüğü değildir. Bunu kesinlikle bilmemiz lazım. Hatta güneş gözlüğü camları ultraviyoleden değil de, boyadan elde edildiği takdirde daha koyu bir hal alır. Bu koyu cam rengi gözbebeğinin olağandan daha çok büyümesi, dolayısı ile ultraviyole dediğimiz sarı nokta görme alanlarına daha çok gelmesi, daha çok zarar vermesine sebebiyet verir. Bir güneş gözlüğü muhakkak suretle Sağlık Bakanlığının denetimi altında olan optisyenlik müesseselerinden temin edilmesi gerekir. Çünkü rutin olarak bakanlık ve sağlık müdürlüğü denetimi altında. Buna bağlı olarak ultraviyoleden elde edilen Avrupa standartlarına uyumlu güneş gözlükleri satışı mevcut” ifadelerine yer verdi. Müşterilerden Çağrı Eren, yaz aylarında genelde Diyarbakır çok sıcak olduğu için maalesef takmak zorunda olduklarını söyleyerek, “Gözlerimizi de güneş ışınlarından korumamız gerekiyor. O yüzden gözlüğümü tamire getirmiştim ve yenisini de almayı düşünüyorum” dedi.