KÜLTÜR SANAT - 14 Aralık 2018 Cuma 16:56

10. Türkiye-İran Tarihi ve Kültürel İlişkileri Sempozyumu Konya’da gerçekleştirildi

A
A
A
10. Türkiye-İran Tarihi ve Kültürel İlişkileri Sempozyumu Konya’da gerçekleştirildi

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumu, İran İslam Cumhuriyeti Kültür Müsteşarlığı ve Selçuk Üniversitesi iş birliğiyle Konya’da " Türkiye-İran Tarihi ve Kültürel İlişkileri Sempozyumu" düzenlendi.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumu, İran İslam Cumhuriyeti Kültür Müsteşarlığı ve Selçuk Üniversitesi iş birliğiyle Konya’da " Türkiye-İran Tarihi ve Kültürel İlişkileri Sempozyumu" düzenlendi.


Selçuk Üniversitesinde 12-13 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilen sempozyumun açışında konuşan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs, bugün Batı dünyası ile Doğu dünyası arasında süren çatışmaların kültürel yönüne değindi. Barışı ve bir aradalığı öngören ve geçmişte bu değerlere olan bağlılığını ispat etmiş olan Doğu ile insan hakları, demokrasi gibi konularda kendilerinden olmayan toplumlara karşı ikiyüzlü davranan Batı’nın hayata bakışları arasındaki farklılıkların altını çizen Prof. Dr. Örs, bugün çeşitli toplumsal mühendislik projeleriyle İranlılar, Türkler, Araplar gibi İslam dünyasının büyük nüfusunu oluşturan milletlerin barış ve huzur içerisinde yaşamamaları ve birbirlerine düşman olmaları için oyunlar tezgahlandığını ifade etti. Sömürgeci küresel güçlerin gelişmekte olan ülkeleri kültürel ve ekonomik olarak sömürdükleri, kendilerine yabancılaştırdıkları, değerlerini başkalaştırdıkları bir dünyada sömürülen ülkelerin en güçlü silahının kendi medeniyet değerlerine sahip çıkmaları olduğunu söyleyen Prof. Dr. Örs, küresel güçlerin planları tersine çevirmek için çok çalışmak gerektiğini dile getirdi. Zaman zaman inişli çıkışlı seyreden Türkiye-İran ilişkilerini anlamak için zihinlere dayatılan kalıpların dışına çıkarak bu toplumların dinamiklerini, tarihi, kültürel değerlerini öğrenmenin ve bunları geniş kültürel ilişkilere dönüştürmenin gerekli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Örs, bu bakımdan en önemli görevin kültür insanlarına düştüğünü dile getirdi. Prof. Dr. Örs, ortak tarihsel ve kültürel noktalardan hareket ederek toplumları ve devletleri birbirlerine yaklaştırmanın kendi coğrafyalarımız üzerinde söz sahibi olmayı sağlayacağını da sözlerine ekledi.


Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan ise, tarihte iki toplumu birbirine yaklaştıran isimlere ve olaylara yer verdiği konuşmasında, hem bölgenin hem de dünyanın göz ardı edilemez ağırlığa sahip iki ülkesi olan Türkiye ve İran’ın tarih boyunca çok güçlü halkalarla birbirlerine bağlandığını söyledi. Hoca Saadettin’den Afrasyab’a, Anuşirvan’a, Tuğrul Bey’den Melikşah’a, Nizâmülmülk’ten İsmail Safevi’ye ve İmam Humeyni’ye kadar uzanan bir siyasal zincir halkasının iki milleti birbirine bağlamaya devam ettiğini belirten Prof. Dr. Turan, iki toplum arasındaki bağların sadece siyasal halkalardan ibaret olmadığını, bu derin bağlılığın Firdevsî, Abdülkadir Geylanî, Zaloğlu Rüstem, Şirazî ve Mevlânâ gibi isimlerle kültür, edebiyat, fikir alanında da sürdüğünü kaydetti. İki devletin 1639’dan beri hiç savaşmadıklarına, sınırların da yüzyıllardır değişmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Turan, yaklaşık 400 yıllık bu barışın örneğine dünyada az rastlandığını ifade etti.


İran İslam Cumhuriyeti Kültür Müsteşarı Mahmut Sıtkızade de konuşmasında ikili ilişkilerin ele alındığı bu gibi toplantıların ülkelerin birbirini tanımasına vesile olduğunu belirterek, 20 yıldır sürdürülen sempozyum serisinin gerçekleştirilmesinde emeği geçenlere teşekkür etti.


Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Okka ise sempozyuma ev sahipliği yapmaktan memnuniyet duyduklarını belirterek, İran’la ilişkileri sürdürmekte kararlı olduklarını, öğrenci değişimi gibi yeni projeler gerçekleştirerek kültürel ilişkilerin gelişimine katkıda bulunmak istediklerini söyledi.


Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığının “Belgelerle Türk İran İlişkileri” sergisinin de ziyarete açıldığı sempozyuma Türkiye’den ve İran’dan katılan bilim insanları, geçmişten bugüne Türkiye-İran ilişkileri hakkında değerlendirmelerde bulundu. 10 oturumun düzenlendiği sempozyumda, Türklerin ve İranlıların ortak tarihinde edebiyat ve felsefe gibi kültürel etkileşim alanları, iki halkın İslam medeniyetine katkıları, tarih boyunca yaşadıkları çatışmalar ve kurdukları ittifaklar konuşuldu. Katılımcılar, iki toplumun ortak değeri olan Hz. Mevlânâ ve Mevlevlik kültürünü de bu yıl 7-17 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilen Hz. Mevlâna’nın 745. vuslat yıl dönümü anma törenlerinin (Şeb-i Arûs) atmosferi içerisinde değerlendirme fırsatı buldu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul EHF EURO 2026 organizasyon sözleşmeleri imzalandı Antalya’nın da ev sahipliği yapacağı 2026 EHF Kadınlar Avrupa Hentbol Şampiyonası için, EHF ve ev sahibi ülke federasyonları ile sözleşmeler imzalandı. Polonya’nın Katowice kentinde düzenlenen imza törenine; Türkiye Hentbol Federasyonu Başkanı Uğur Kılıç, Avrupa Hentbol Federasyonu (EHF) Başkanı Başkanı Michael Wiederer ve diğer ev sahibi federasyon yetkilileri katıldı. Türkiye’de Antalya’nın ev sahibi olacağı, 3-20 Aralık 2026 tarihlerinde düzenlenecek olan 2026 EHF Kadınlar Avrupa Hentbol Şampiyonası’na, Çekya, Polonya, Romanya ve Slovakya da ev sahipliği yapacak. 24 ülke takımının katılacağı şampiyonada eleme grupları; Antalya, Oradea, Cluj-Napoca, Brno, Katowice ve Bratislava’da oynanacak. Açılış maçında A Milli Takım, Macaristan ile karşılaşacak A Milli Hentbol Takımı, tarihinde ilk kez katılacağı ve 24 ülke takımının mücadele edeceği EHF Kadınlar EURO 2024’te fikstür belli oldu. Turnuvanın açılış maçını ev sahibi Macaristan ile A Milli Takım oynayacak. Macaristan’ın Debrecen kentindeki Fönix Arena’da 28 Kasım’da yapılacak karşılaşma TSİ 20.00’de başlayacak. Şampiyonada dörder takımlı altı gruptan oluşan Ön Tur maçları, Debrecen (Macaristan), Basel (İsviçre) ve Innsbruck’ta (Avusturya) oynanacak ve her şehir iki gruba ev sahipliği yapacak. Grupları ilk iki sırada tamamlayan 12 takım, Ana Tur’a yükselecek. Ön Tur ve Ana Tur’daki tüm maçlar TSİ 17.30, 20.00 veya 22.30’da başlayacak. Debrecen ve Viyana’da oynanacak Ana Tur’da 12 takım altışarlı iki gruba ayrılarak, tek devreli lig usulüyle mücadele edecek. Viyana’da 10 bin seyircili Wiener Stadthalle’de yapılacak final haftasında; grup birinci ve ikincileri yarı finalde eşleşirken, grup üçüncüleri beşincilik maçında karşılaşacak. Şampiyona 15 Aralık’ta oynanacak üçüncülük ve final maçı ile sona erecek. A Milli Takım’ın maçları A Milli Takım’ın da yer aldığı A Grubu ve B Grubu’nun maçları Macaristan’ın ikinci büyük şehri olan Debrecen’de bulunan 6 bin 500 seyirci kapasiteli Fönix Arena’da oynanacak. Ön Tur A Grubu müsabakalarında A Milli Takım, 28 Kasım’da ev sahibi Macaristan ile oynayacağı açılış maçının ardından, 30 Kasım günü saat 22.30’da Kuzey Makedonya ile ve gruptaki son maçında ise 2 Aralık günü saat 22.30’da İsveç ile karşılaşacak. EURO 2024 grupları ve maçların oynanacağı yerler şöyle: A Grubu İsveç, Macaristan, Kuzey Makedonya, Türkiye B Grubu Karadağ, Romanya, Sırbistan, Çekya C Grubu (İsviçre, Basel, St. Jakobshalle Stadion) Fransa, İspanya, Polonya ,Portekiz D Grubu (İsviçre, Basel, St. Jakobshalle Stadion) Danimarka, İsviçre, Hırvatistan, Faroe Adaları E Grubu (Avusturya, Innsbruck, Olympiaworld Innsbruck) Norveç, Avusturya, Slovenya, Slovakya F Grubu (Avusturya, Innsbruck, Olympiaworld Innsbruck) Hollanda, Almanya, İzlanda, Ukrayna
Mersin Mersin’de feci kaza yaşanan can pazarı kamerada: Otomobilin çarptığı yaya metrelerce savruldu Mersin’de otomobilin kırmızı ışıkta geçip yayalara çarparak ortalığı savaş alanına döndürdüğü ve 32 yaşındaki kadın hayatını kaybettiği kazanın güvenlik kamerası görüntüleri ortaya çıktı. 1 kişinin öldüğü 3 kişinin de yaralandığı o anlarda hızla gelen otomobilin önce yayalara çarparak metrelerce uçurması ardından da ağaca çarpıp takla atarak alev aldığı anlar yer aldı. Edinilen bilgiye göre kaza, sabah saat 07.20 sıralarında merkez Toroslar ilçesi Demirtaş Mahallesi GMK Bulvarı Demirtaş Kavşağında meydana geldi. İddiaya göre, A.D. idaresindeki 33 ARD 405 plakalı otomobil, kavşakta kırmızı ışıkta geçiş yaptığı sırada sürücüsünün kontrolünden çıktı. Yoldan çıkan otomobil yayalara ve ağaca çarptı. Kazada yayalardan 32 yaşındaki Sultan Sedef hayatını kaybetti, sürücü ile birlikte 3 kişi de yaralandı. Ağacın devrildiği, takla atan otomobilde yangının çıktığı kaza yeri ise adeta savaş alanına döndü. Çevredekilerin haber vermesi üzerine olay yerine sağlık, itfaiye ve polis ekipleri sevk edildi. İtfaiye ekipleri ağacı keserek bir yaralıyı kurtardı. Yaralılar ambulanslarla şehirdeki hastanelere sevk edildi. Feci kaza saniye saniye kaydedildi Kazayla ilgili soruşturma sürerken güvenlik kamerası görüntüleri de ortaya çıktı. Bir iş yerinin güvenlik kamerasına yansıya görüntülerde, ışık ihlali yapan otomobilin, kavşaktan dönen başka araca çarpamamak için ani haraketliyle yoldan çıkarak yayalara ve ağaca çarpıp ters döndüğü anlar yer aldı. Görüntülerde hayatını kaybeden kadın ile çöp konteynerinin metrelerce savrulması da dikkat çekerken, takla atan aracın alev aldığı görüldü. (VEG-HSK-
Erzincan Erzincan’da yaylalara göç başladı Erzincan’da havaların ısınmaya başlamasıyla birlikte besiciler sürülerini yaylalara götürmeye başladı. Kentte geçimini hayvancılıkla sağlayan vatandaşlar, küçük ve büyükbaş hayvanlarını sürü halinde 2500 rakımlı yaylalara götürüyor. Kentten yaylalara ulaşmak için 100- 150 kilometre yol kat eden besiciler, günde ise yaklaşık 15-20 kilometre yol alabiliyor. Kemah ilçesindeki besiciler 2800 rakımlı Munzur ve Keşiş Dağında bulunan yaylalara göç etmeye başladı. Sürü göçünün Haziran ayına kadar süreceği belirtildi. Erzincan’ın Kemah, Tercan, Çayırlı ilçelerindeki 2 bin 800 rakımlı yaylalarda kalan göçerler, koyunlarından süt ve et açısından daha iyi verim alabilmek yoğun çaba harcıyor. Erzincan’da Munzur ve Keşiş Dağı eteklerindeki yaylalar serin havası, soğuk su kaynakları ve verimli otlaklarıyla her yıl çok sayıda göçer aileyi misafir ediyor. Yaz aylarında hayvanlarını otlatmak için yaylalara çıkan göçerler, yılın yaklaşık 5 ayını 2 bin 800 rakımlı yaylalarda geçiriyor. Genellikle bitki çeşitliliğinin zengin olduğu alanları tercih eden göçerler, doğayla iç içe ancak çadırlarda zorlu bir yaşam sürerek hayvanlarının besin ihtiyaçlarını karşılıyor. Koyunlarını dağlarda otlatan göçerler, hayvanlarını günde iki kez yayla yerlerine getirerek süt sağım işlemini gerçekleştiriyor. Ürettiklerini satarak geçimlerini sağlıyorlar Koyunlarından elde ettikleri sütle tulum ve salamura peyniri üreten göçerler, sattıkları ürünlerle geçimlerini sağlıyor. Yayla yollarında da at, eşek ve katırlardan faydalanan göçerler, bozayı ve kurtların koyunlara saldırısına karşı da geceleri nöbet tutuyor. El fenerleri ve Kangal köpekleri eşliğinde hayvanlarını koruyan göçerler, havaların iyice soğumaya başladığı eylül ayında yaylalardan köylerine inmeye başlıyor. Göçerlerden Reyhan Koçan, her yıl hayvanlarıyla yaylalara çıktıklarını söyledi. Günün erken saatlerinde uyandıklarını belirten Koçan, şöyle konuştu: "İlk iş olarak önceki günden hazırladığım peyniri çocuklarım çadıra götürüyor. Burada tüccar, peynirin kilogramına bakarak satın alıyor. Sonra çocuklarım tekrar yayla yerine geliyor ve beraber kahvaltı yapıyoruz. Öğlen vakti de koyunlarımız dağlardan yayla yerine geliyor. Hayvanlarımızı sağıyoruz ve birkaç saat dinleniyoruz." Küçük yaştan itibaren hayvancılıkla uğraştıklarını kaydeden Musa Demir’de, “Göçerlik zor bir hayat. Ayılar her zaman yayla yerine geliyor ve akşamları çocuklarım nöbet tutuyor. Yayla şartları zaman zaman bizleri olumsuz etkiliyor. Bazen üzerimize kar yağıyor ve geceleri hava çok soğuk oluyor. Hayvanlarımızı gece otlatıyoruz ve bu yüzden ayı ile kurtlarla da mücadele ediyoruz. Koyunlarımızı günde iki defa sağıp sütünden peynir üretiyoruz. Peynirimiz Türkiye’nin en kaliteli ürünlerinden biri diyebilirim. Tamamen doğal yöntemlerle üretiyoruz ve satıp aile bütçemize katkı sunuyoruz." ifadelerine yer verdi.