GENEL - 11 Eylül 2019 Çarşamba 10:02

12 Eylül’den 39 yıl sonra zulüm günlerini Ulucanlar Cezaevi’nde tekrar yaşadılar

A
A
A
12 Eylül’den 39 yıl sonra zulüm günlerini Ulucanlar Cezaevi’nde tekrar yaşadılar

12 Eylül darbesi döneminde Ulucanlar Cezaevi’nde yatan Taş Medreseli Ülkücüler Genel Başkanı Naim Yanık ve Genel Başkan Yardımcısı Ömer Girgeç, 39 yıl sonra yaşadıklarını cezaevinin koridorlarında İHA’ya anlattı.

12 Eylül darbesi döneminde Ulucanlar Cezaevi’nde yatan Taş Medreseli Ülkücüler Genel Başkanı Naim Yanık ve Genel Başkan Yardımcısı Ömer Girgeç, 39 yıl sonra yaşadıklarını cezaevinin koridorlarında İHA’ya anlattı.


12 Eylül öncesinde siyasi davalardan yargılanan ve çeşitli dosyalardan birçok ceza alan Taş Medreseli Ülkücüler Genel Başkanı Naim Yanık ve Genel Başkan Yardımcısı Ömer Girgeç, o dönem yaşadıklarını bir dönem yattıkları Ulucanlar Cezaevi’nde anlattı. Balgat olaylarından dolayı yargılanan ve müebbet hapse çarptırılan Naim Yanık, “6 kişiydik, Mustafa Pehlivanoğlu isimli bir arkadaşımız idam edildi. Diğerlerimiz çeşitli cezalar aldık. Cezamızı yattık ve 1991 yılında çıktık. Hayata yeniden başladık” diye konuştu.


“12 Eylül silindir gibi ülkücü hareketin üzerinden geçti” diyen Yanık, “Haksız yere, hukuksuz yere, bu cezaevi, topraklar, bulunduğumuz yer şahittir 3 tane arkadaşımız suçsuz yere asıldı. Zaman geçtikten sonra ‘eyvah, pardon’ dendi ama iş işten geçmiş oldu. Gencecik insanlar, 17, 18, 20 yaşındaki çocuklar idam edildi” ifadelerini kullandı.


Kendilerini 12 Eylül mağdurları olarak nitelendirdiklerini belirten Yanık, “Bu işte kaybeden Türkiye Cumhuriyeti oldu. İhtilallerle Türkiye’nin önü kesildi. Dünün zulasında saklı olarak duran örgütler 12 Eylül’den sonra darbe yönetimiyle birlikte tekrar ivme kazanarak yeni badirelerin olmasına, 15 Temmuz’a gelmemize sebep olmuştur. İhtilal bitirmiş, eski defterleri, yaraları kapatmış ve yeni ufuklar açmış değildi Türk milleti, yeni dertlerin açılmasına vesile olacak dertleri tekrar hazırlamıştır. Bu cemaatler için de geçerlidir, örgütler için de geçerlidir, özellikle PKK için geçerlidir. 12 Eylül’ün en büyük müsebbibi PKK’yı ortaya çıkarmasıdır” şeklinde konuştu.


Cezaevine girdiklerinde koğuşlarda 140-150 kişi kaldıklarını ve yataklarda çifter çifter uyuduklarını aktaran Yanık, “Bugünkü gardiyanlar neyse, dünkü gardiyanlar da oydu. İnsandı velhasıl kelam, eğitim görmedikleri için kabaydılar belki ama herkes vazifesini yaptı. Gardiyanlar da vazifesini yaptı, bizler de vazifemizi yaptık. Bizim de onlardan aşağı kalır tarafımız yoktu. Kimseye de boyun eğmedik” dedi.



"Bugün gerekirse aynı şeyleri yaşarız"


Asıl mağdurların anne ve babalar olduğunu belirten Yanık, “Cezaevlerinde bizlerden çok dışarıda kapı önünde eşya getiren, para pul getirmek için mücadele veren, yaz demeden kış demeden cezaevleri önünde sıra bekleyen analarımız ve babalarımız, mağduriyeti onlar yaşadı. Biz pişman mıyız? Yok. Bugün gerekirse aynı şeyleri yaşarız. Bu bayrağın inmemesi, bu ezanın dinmemesi için yaparız” dedi.


İnsanoğlunun her şeyi unutabileceğini söyleyen Yanık, “Rabbim ölümü dağa taşa vermiş kabul etmemiş, insan ölümü kabul etmiş. Arada Karşıyaka Mezarlığı’na gidiyoruz, üst kısmı mahalle, alt tarafta millet ağlaşıyor, üst tarafta millet oynuyor. Hayat böyle bir şey yani, pişmanlık duymanın ‘ah, vah’ demenin alemi yok. Kul kaderini yaşar. Biz bunları yaşayacaktık. Taşıyacağımız yük oydu, biz o yükü taşıdık. Biz, bizden sonra gelecek nesil bu ağır yükü taşımasın diye mücadele etmeye devam ediyoruz” diye konuştu.




"Devlete küskünlük olmaz, biz devlet için varız"


12 Eylül darbesi yaşanmadan hüküm giyerek cezaevine giren ve bir dönem çeşitli cezaevlerinde yatan Ömer Girgeç de, o dönem cezaevinde görüşe gelen aile bireyleri ile görüşmenin zorluklarını anlatarak, “Belirli saatlerde görüşebiliyorsunuz. Her zaman görüşme şansınız yok. Ziyaretçileriniz karşı tarafta, siz buradasınız. 40-50 kişinin hep birlikte sevdiklerini görmeye çalıştığı, sesini duyurabilirse duyuracağı bir ortam, burası işkencenin diğer bir hali. Rahat rahat görüş diye bir şey yok. Görüşürken arkadaşlarınız sizi koruyacak, arkanızı korumanız gerekiyor” ifadelerini kullandı.


12 Eylül öncesinde ülkücülük ya da solculukta herhangi bir çizgi olmadığını söyleyen Girgeç, “Ailemizden gördüğümüz inanmışlık, milliyetçi muhafazakar bir aile yapısında olduğumuz için o kaos ortamında olmamız gereken yer ülkücü hareketin içinde ama ülkücülüğün ne olduğunu dışarıda yaptığınız mücadelede anlamak mümkün değil, bilmiyorsunuz. O anarşi ortamında, evlerinize bildiriler atıyorlar, dininize laf söylüyorlar, sizde bir yerde duruş sergiliyorsunuz. Neticede bu bir mücadeleye dönüşüyor. Bu mücadelenin silahlı kavgalar, siyasi olaylar neticesinde cezaevlerine düştük. Silahlı olaylar neticesinde cezaevlerine düştük. Düştükten sonra neden düştüğümüzü öğrenelim diye. Epeyce bir okuma neticesinde ülkücü olduğumuzu anladık. Ülkücülüğün kitabını biz cezaevlerinde okuduk. Savunduğumuz ideolojinin teorisini cezaevlerinde gördük. Dışarıda ameli eğitimini yaptık” şeklinde konuştu.


13 ayrı dosyadan yargılandığını ve idam sehpasından döndüğünü ifade eden Girgeç, 400 sene ceza aldığını, cezayı aldıktan sonra idam cezası almadığı için sevindiğini söyledi. “Zaman her şeyin ilacıdır” diyen Girgeç, “Bugün buradayız. Karşınızdaki fotoğrafta yaşıyorum. Oradan buraya, karşıdaki fotoğraf 39 senelik, bizden bir şey götürdü mü? Belki fiziki olarak götürdü. Ama ruh olarak hep aynıyız. Bugün Türkiye Cumhuriyeti için, devletimiz için devlete küskünlük olmaz. Biz devlet için varız. Devlet, her zaman 18 yaşındadır. Bazen uyuyor gözükür ama uyumaz. Devletinize küsmeyeceksiniz, idam edebilir, yanlış insanların eline geçebilir o güç, bu yanlış insanların ellerine geçti diye devlete küsemezsiniz. Ülkücü hareketin temelinde devlete itaat vardır. Ben devletimin hiçbir şeyini sorgulamam ama ona itaat ederim” dedi.



"Mamak zulmün kalesiydi"


Cezaevinde yattığı dönemde gardiyanların acımadan kendilerine saldırdıklarını belirten Girgeç, “Gardiyanlar, korku filmlerinde seyrettiğiniz gibi ama içerisinde vicdanlı insanlar yok mu var ancak örneğiniz hep kötü. O zaman iyi olanlar ise istisnaydı. 12 Eylül’den sonra gardiyan diye bir mefhum yok, asker var” diye konuştu.


Mamak Cezaevi’ni “zulmün kalesi” olarak nitelendiren Ömer Girgeç, “Asker acımasızca çocuklara saldırıyor. Sana zulüm ediyor. Ben beş sene Mamak’ta yattım. Mamak zulmün kalesiydi. Böyle bir zulüm yeryüzünde görülmemiştir. Yaşadıklarımı anlatsam siz inanmazsınız. Anlatmaya başlasam yaralarım depreşecek. O dönemleri zamana gömdük kaldı. O zamanlar bize yapılanlar kabul edilecek şeyler değil. Bazen terbiye müsaade etmez anlatacağımız şeylere, çok zulüm ettiler” ifadelerini kullandı.


Koğuşun üst kısmında gardiyanların gözetleme pencereleri olduğunu ve zaman zaman gözetlendikleri yerden yiyecek atıldığını söyleyen Girgeç, zaman zaman gözetlendikleri yerden et vb. yiyeceklerin koğuşa atıldığını kaydetti. 12 Eylül dönemi bittikten sonra rahatladıklarını anlatan Girgeç, “1986-1987’den sonra biraz daha rahatlama, sivil otoritenin biraz daha yerleşik düzene geçmesiyle cezaevleri rahatladı. Ama 1979-1986 süreci korkunç bir işkence dönemidir. O dönem tez konusudur aslında, üniversitedeki hocaların bunu kesinlikle işlemesi lazım” dedi.


Cezaevindeyken ruhen sıkıntılı süreçler geçirdiklerini anlatan Girgeç, “Mustafa Karaca isminde bir arkadaşımız vardı. Karar mahkemesine çıkacak ve idam alması kesin, her mahkemede de babası geldiği için ‘gideceğim idam alacağım da inşallah babam gelmez, idam aldığımı duymaz, iyi olur’ dedi. Hazırlandı, mahkemeye gitti. Döndüğünde seviniyordu. Ne oldu dedim. ‘İdam cezasını aldım da babam gelmedi, idam aldığımı da görmedi’ dedi. Bilmiyor ki televizyonlar idam alanları haberlerde söylüyor. Bir ay sonra açık görüş var. Döndü morali bozuk, meğer babası mahkemeye gelirken trafik kazasında hayatını kaybediyor. O günkü haberler aynen şu şekilde; ‘Bursa davası sanıklarından Mustafa Karaca idam cezasına çarptırıldı. Bir sonraki haber ise, Hatay’dan Ankara’ya gitmekte olan otobüs kaza yapıyor ve Hamit Karaca hayatını kaybediyor.’ O evdeki hali siz bir düşünün, bizim yaşadıklarımızdan sadece bir tanesi bu” şeklinde konuştu.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Samsun Boğazı kesilerek öldürülen kadının katili akrabası çıktı: 3 adet altın bilezik için öldürmüş Samsun’da boğazı kesilerek öldürülen 2 çocuk annesi kadının katili aynı binada oturan akrabası çıktı. Katil, kadını kolundaki 3 adet bilezik için öldürmüş. Olay, Samsun’un Atakum ilçesi Balaç Mahallesi’ndeki 17 katlı sitenin 13.katında meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Fatih Yıldırım (41) eşinden haber alamayınca evine gitti ve komşusunun da yardımıyla tornavida ile yangın merdiveninin kapısını açıp eve girdiler. Fatih Yıldırım, 2 çocuk annesi eşi Kader Yıldırım’ı (39) boğazı kesilmiş halde hareketsiz olarak buldu. Olay 112 Acil Çağrı Merkezi’ne haber verildi. Eve giden polis ve sağlık ekipleri, Kader Yıldırım’ın hayatını kaybettiğini tespit etti. Kadının cansız bedeni polisin olay yerindeki incelemesinin ardından otopsi için Adli Tıp Kurumu Samsun Grup Başkanlığı’na gönderildi. Koca Fatih Yıldırım ifadesine başvurulmak üzere Samsun Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü. Yıldırım, eşinin kolundaki altın bileziklerin çalınmış olduğunu söyledi. Polis olayla ilgili yaptığı araştırma sonucu cinayet olayını gerçekleştiren şahsın aynı binanın 3’üncü katında oturan ölen kadının eşinin halasının oğlu M.I. (32) olduğu tespit etti. Yakalanarak gözaltına alınan M.I.’nın 300 bin TL borcu olduğunu, kadının bilezikleri almak için cinayeti gerçekleştirdiğini itiraf etti. Polis M.İ.’nin cinayet sonrası kadının kolundan aldığı 3 adet altın bileziği ele geçirdi. Olayla ilgili soruşturma devam ediyor.
Muğla Muğlalı arıcılara damızlık ana arı dağıtımı Muğla İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün, Hayvancılık Genel Müdürlüğü desteğiyle başlattığı ‘Muğla Arısının Seleksiyon ve Islahının Sürdürülebilirliği Projesi’ kapsamında 20 arıcıya 5’er adet olmak üzere toplam 100 adet damızlık ana arı teslim edildi. Hastalığa karşı dirençli hatlar oluşturuldu Muğla İl Tarım ve Orman Müdürü Barış Saylak, 2011 yılından bu yana Muğla Arı Yetiştiricileri Birliği ve Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü destekleriyle çeşitli ıslah projeleri uyguladıklarını anlatarak, Muğla’da yerel arı ırkının ıslahı konusunda titizlikle çalıştıklarını söyledi. Saylak, “İlimizde ve ülkemizde arıcılık faaliyetlerinin sürdürülebilirliği için bölgeye uyumlu, yüksek verimli, hastalıklara ve zararlılara karşı dirençli ana arıların elde edilmesi ve bu arıların bölge üreticileri tarafından kullanımının sağlanması büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’nün ‘Muğla Bal Arısında Amerikan Yavru Çürüklüğü Hastalığına Karşı Direnç Geliştirilmesi’ projesi ile ‘Muğla Bal Arısında Varroaya Karşı Islah Kolonilerinin Geliştirilmesi ve Yetiştirilmesi’ projeleri başarıyla yürütülmüş ve gelinen nokta itibariyle; Amerikan Yavru Çürüklüğüne ve Varroaya dirençli hatlar oluşturulmuştur” dedi. Saylak, her iki proje kapsamında 2018-2021 yılları arasında toplam 80 üreticiye; 160 yapay döllenme damızlık ana arı, 240 doğal döllenme damızlık ana arı olmak üzere toplam 400 ıslah edilmiş ana arı dağıtımı yapıldığını sözlerine ekledi. Barış Saylak, İl Müdürlüğü’nün proje iştirakçisi olduğu ‘Apiterapik Arıcılık Ürünleri Ar-Ge İnovasyon ve İşleme Merkezi Projesi’ ile de 2022-2023 yıllarında 61 genç arıcıya ana arı üretim eğitimleri verilerek, üreticilerin sertifikalandırıldığını söyledi. Toplam 530 bin TL bütçeli proje ile Muğla arıcılığında yeni dönem Tarım ve Orman Bakanlığı Hayvancılık Genel Müdürlüğü’nün destekleriyle hazırlanan toplam 530 bin TL bütçeli, ‘Muğla Arısının Seleksiyon ve Islahının Sürdürülebilirliği Projesi’ kapsamında arıcılara dağıtılan 100 adet damızlık ana arının 80 tanesinin doğal döllenme yoluyla, 20 tanesinin ise yapay tohumlanmadan elde edildiği belirtildi. Proje ile Muğla arısının ıslah çalışmalarında önemli aşama kaydedilmesi ve ıslah merkezinin sürdürülebilirliğinin sağlanması hedefleniyor. Bu çerçevede, ilimizdeki arıcılık faaliyetlerinde üretimin çeşitlendirilmesi, kaliteli ve sağlıklı ana arı kullanımının teşvik edilmesi ve bölgemizin damızlık ana arı ihtiyacının sertifikalı üretim şekliyle karşılanması gibi önemli hedefler adım adım hayata geçirilecek. Fethiye İncirköy’deki Muğla Arı Yetiştiricileri Birliği (MAYBİR) Islah Merkezi’nde düzenlenen dağıtım törenine, AK Parti Muğla Milletvekili Yakup Otgöz, HAYGEM Müdürü Salih Çelik, Muğla Vali Yardımcısı İsmail Soykan, İl Tarım ve Orman Müdürü Barış Saylak, TAB Başkanı Ziya Şahin ve MAYBİR Başkanı Veli Türk ile arıcılar katıldı.