EKONOMİ - 08 Kasım 2012 Perşembe 13:32

TZOB GENEL BAŞKANI BAYRAKTAR`DAN CANLI HAYVAN VE ET İTHALATI UYARISI

A
A
A
TZOB GENEL BAŞKANI BAYRAKTAR`DAN CANLI HAYVAN VE ET İTHALATI UYARISI

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, canlı hayvan ve et ithalatında gümrük vergileri yükseltilince ithalat lobilerinin yine ayaklandığını belirterek, "Ülkeyi, üreticiyi ve tüketiciyi değil kendi menfaatlerini düşünen bu lobiler, tatlı ve kolay paraya alışmışlar. Hükümetten beklentimiz, ithalat lobilerinin telkinlerine, baskılarına karşı durmasıdır" dedi.
Bayraktar, Ankara`da Atlı Spor Kulübü`nde düzenlediği basın toplantısında, hayvancılıkta son günlerde yaşananları değerlendirdi. Üreticiler olarak, öncelikle 2008 ve sonrasını yaşamak istemediklerini vurgulayan Bayraktar, "O dönemde olanları, kayıpları hatırlarsak neden aynı şeyleri yaşamak istemediğimiz daha net ortaya çıkacaktır" diye konuştu.
Bilindiği üzere 2008 ve 2009 yıllarında et ve süt fiyatlarının düşük seyretmesi nedeniyle üreticilerin büyük bir kesiminin hayvanlarını kesime sevk etmesinin, dönemde bir milyona yakın damızlık süt hayvanı kesime gitmesinin fiyatları artırdığını hatırlatan Bayraktar, şunları kaydetti:
"2009-2010 yılları arasında kuzu eti perakende fiyatların yükselmesiyle kamuoyunda gündeme gelen kırmızı et fiyat artışlarının, dana eti fiyatlarındaki yükselmeyle devam etmişti. Ancak genel olarak bakıldığında, o dönemde fiyat artışlarında bir değil, birden çok faktörün etkili olduğu görülmüştü. Özellikle iç piyasada az olan küçükbaş canlı hayvan ve etin Lübnan başta olmak üzere bazı Ortadoğu ülkelerine ihracatının artışıyla birlikte, piyasada arz-talep dengelerinin bozulması, sınır ülkelerde fiyatların yükselmesi nedeniyle söz konusu komşu ülkelere doğru illegal hayvan çıkışlarının artması, fiyatların yükselmesinde etkili oldu. Bütün bunlara ilaveten, fiyatları artıran başka unsurlar ise yem ve diğer girdi maliyetleri yükselirken, uzun süre üretici et fiyatlarında ciddi bir artışın görülmemesi idi. Ayrıca, yaşanan kuraklık sonucu yem temininde görülen zorluklar nedeniyle damızlıklar da dahil ciddi sayıda koyun kesilmesi fiyatları artıran bir diğer unsur olmuştu."
ET İTHALATI İÇİN YAPILANLAR
Bayraktar, sonuçta konunun, her kaotik fırsatta ortaya çıkan `ithalat lobileri`nin yoğun kulisleriyle "kapılar açılmalı, acilen ithalat yapılmalı" söylemlerine kadar geldiğini dile getirerek, bu kesimlerin, "et fiyatları 50 liraya kadar yükselecek" gibi, hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, mesnetsiz açıklamalarla gerek üreticiler gerekse tüketiciler arasında tedirginliğe ve korkuya yol açtıklarını belirtti.
Toplumu ithalata ikna etmek veya ithalat ister hale getirmek için bu kesimlerin, sıklıkla "ABD ve AB ülkelerinde 2-3 dolar veya 2-3 avro olan etin Türkiye`de 30-40 lira olduğu" gibi, gerçekdışı söylemleri o dönemde kamuoyunda dillendirmeye başladıklarını ifade eden Bayraktar, şöyle devam etti:
"Neticede gümrük vergilerinin indirilmesiyle birlikte Et ve Balık Kurumu (EBK) eliyle kasaplık canlı hayvanla başlatılan ithalat, her türlü besilik, kasaplık canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalat kapılarının sonuna kadar açılması noktasına kadar geldi. Hatırlanacak olursa, ithalat kararının alındığı ilk dönemlerde piyasada tam bir belirsizlik oluşmuş, bu belirsizlik, hayvan kesimlerini neredeyse durma noktasına getirmişti. Yaşanan bu süreçte çiftçilerimiz fiyatlarını aşağı çekerek riskli satışları başlatmış, piyasaya borçlu olan üreticilerimiz sıkıntıya girmişti. Hatta öyle bir noktaya gelinmişti ki, piyasada herkes fiyatların ne olacağını beklemeye başlamıştı. İthalat haberleriyle birlikte fiyatlar telaştan 15 liranın altına düşmeye başlamış, üreticiler kesime gelmeyen hayvanlarını bile kesime göndermişti. O dönemde yetkililerin, fiyat artışlarının üreticiden kaynaklanmadığını dile getirmelerine rağmen, ithalat kararı ilk önce üretici fiyatlarını düşürmeye başlamıştı. Bu dönemde hedef tüketici fiyatları iken, şaşmış, üretici fiyatları düşmeye başlamış, yük çiftçimizin sırtında kalmıştı."
İTHALAT MİKTARI VE ÖDENEN DÖVİZ
Bugün gelinen noktada Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, ithalatın başladığı tarihten günümüze geçen yaklaşık 2,5 yıllık dönemi değerlendirmek istediğini bildiren Bayraktar, "2010 Haziran-2012 Eylül sonu arasını kapsayan bu dönemde; 300 kilogram ve üzeri canlı ağırlığa sahip yaklaşık 398 bin baş kasaplık sığır, yaklaşık 184 bin ton kuzu-sığır eti ithal edildi. 80 kilogram ile 300 kilogram arası canlı ağırlığa sahip, yaklaşık 397 bin baş besilik sığır ithal edilerek besiye alındı. 102 bin başı koyun, 1 milyon başı kuzu olmak üzere, yaklaşık 1 milyon 102 bin baş küçükbaş kasaplık canlı hayvan ithal edildi. Sonuç olarak, bu dönemde ithal edilen; kuzu-sığır etine yaklaşık 844 milyon dolar, kasaplık canlı sığıra yaklaşık 734 milyon dolar, besilik canlı sığıra yaklaşık 440 milyon dolar, kasaplık küçükbaş canlı hayvana ise yaklaşık 211 milyon dolar olmak üzere toplam 2 milyar 229 milyon dolar döviz ödendi. Bunların yanı sıra, süt hayvancılığını tekrar ayağa kaldırmak, krizin ana sebeplerinden biri olan kesilen damızlık hayvanların yerine yenilerini koymayı teşvik etmek amacıyla başlatılan sıfır faizli, selektif kredi uygulaması ve çeşitli hibe destekleriyle birlikte ciddi oranda damızlık sığır ve koyun-koç ithalatı yapıldı. Bu kapsamda 2010-2012 yılları arasında 134 bin baş damızlık düve ithal edildi ve karşılığında 480 milyon dolara yakın döviz ödendi. Aynı dönemde 9 bin başa yakın damızlık koyun-koç ithal edilirken, karşılığında da 3 milyon dolara yakın döviz ödemesi yapıldı. Yani hayvancılığı tekrar ayağa kaldırabilmeye yönelik olarak, damızlık hayvan için 483 milyon dolar civarında bir kaynak yurt dışına aktarıldı. Neticede ülkemiz, et kriziyle girilen ithalat sürecinin yaklaşık 2,5 yıllık döneminde, 2 milyar 712 milyon doların üzerinde dövizi kaybetti. Hayvancılığımıza 2011 yılında kesinleşmiş rakamlarla 1 milyar doların üzerinde destek verildiği düşünüldüğünde, dışa aktarılan dövizin hayvancılığımıza ayrılan kaynağın 2,7 katı olduğu görülmektedir. Yani hayvancılığı 3 yıl destekleyebilecek kadar bir para, ne yazık ki başka ülkelerin üreticilerini desteklemek için kullanılmış oldu" şeklinde konuştu.
"İTHAL EDİLEN ETLER DE KALİTELİ DEОİL"
İthal edilen etlerin de kaliteli olmadığına dikkati çeken Bayraktar, AB ve ABD`de kaliteli etlerin pahalı olduğunu, Türkiye`ye ucuz et geldiğini, oysa Türk çiftçisinin kalitesi yüksek et ürettiğini söyledi. Bayraktar, "Ödenen bu paraya çok daha kaliteli ve lezzetli etlerin ithal edilmesi gerekir. Bir de şu unutulmamalıdır ki ithalatla büyüyen bir ülke yoktur. İthalat bazılarını zenginleştirebilir fakat bir ülkeyi zenginleştirmez. Ülkeler üreterek, istihdam yaratarak, verimliliği artırarak, ihracat yaparak büyürler. Buna odaklanmamız gerekir. İthalat yanlışına saplanmamız gerekir" dedi.
"İTHALAT PERAKENDE FİYATLARI DÜŞÜRMEDİ"
Yine TÜİK verilerine göre, ithalatın başladığı Haziran 2010 tarihinde kilogramı yaklaşık 22,78 lira olan perakende dana eti fiyatının, 2012 Eylül ayı sonunda yüzde 6,1 oranında artarak, kilogramda 24,16 liraya yükseldiğini bildiren Şemsi Bayraktar, şunları söyledi:
"Bu dönemde, perakende koyun etinin kilogramı yaklaşık 22,42 lira iken, yüzde 14,5 artarak 25,68 lira, perakende sakatatın kilogramı 15,24 lira iken, yüzde 14,0 artarak 17,38 lira, perakende sosisin kilogramı 22,82 lira iken, yüzde 22,7 artarak 28,00 lira, perakende salamın kilogramı 25,40 lira iken, yüzde 9,1 artarak 27,70 lira, perakende sucuğun kilogramı ise 32,94 lira iken, yüzde 4,9 artarak 34,56 lira olmuştur. Görüldüğü üzere, perakende fiyatları düşürmeye yönelik yapılan ithalat, istenilen etkiyi göstermemiş, fiyatlar düşmek yerine bilakis artmıştır. Buna karşın, üretici fiyatları düşmüştür. Ziraat Odalarımızdan topladığımız verilere göre; ithalatın başladığı 2010 Haziran ayında üreticilerin sattığı dana karkasın kilogramı 15,48 lira iken yüzde 3,89 azalarak 2012 Eylül ayı sonunda 14,88 lira olmuştur. Rakamlardan da görüleceği üzere ithalattan birileri kazançlı çıkmıştır, ancak kazananlar, ne üreticiler ne de tüketiciler olmuştur."
İTHALATTA GÜMRÜK VERGİSİ ARTIŞI
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, gelinen noktada ithalatın, iç üretime zarar verdiğinin görüldüğünü, bundan dolayı, üreticileri koruma ve yapılan ithalatı azaltmaya yönelik kararlar alınmaya başlandığını, bunun sonucu olarak, canlı hayvan ve et ithalatında alınan gümrük vergisi oranlarının kademeli bir şekilde artırıldığını belirtti. Bu kapsamda atılan son adımın, geçtiğimiz ay sonunda yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı olduğunu bildiren Bayraktar, bu kararla birlikte, kasaplık canlı hayvanda ve 1 yaşından küçük kuzularda uygulanan yüzde 30 Gümrük Vergisi oranının, yüzde 40`a, ete uygulanan yüzde 75 Gümrük Vergisi oranının da yüzde 100`e çıkarıldığını hatırlattı.
Üreticinin maliyetlerinde önemli artışlar olduğuna dikkat çeken Bayraktar, şunları kaydetti:
"Bilindiği üzere; yem fiyatları bu yıl çok yükseldi. Üreticiler geçen yıl arpanın tonuna 500 lira öderken, bu yıl 610 lira ödüyorlar. Yine aynı şekilde fiyatlar, buğday kepeğinde 420 liradan 550 liraya, ayçiçeği tohumu küspesinde 360 liradan 550 liraya, yemlik buğdayda 520 liradan 610 liraya, besi yeminde ise 630 liradan 720 liraya yükseldi. Arpa yüzde 22, buğday kepeği yüzde 31, ayçiçeği tohumu küspesi yüzde 52,8, yemlik buğday yüzde 17,3 ve besi yemi de yüzde 14,3 pahalandı. Bunun yanında kaba yem açığı da ortaya çıkmıştır. Buğday üretiminin yaklaşık yüzde 40`ını sağlayan Doğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde ilkbahar yağışlarının yetersiz olması sonucu bitki gelişimi arzu edilen ölçüde gerçekleşmedi, buğday sap boyları kısa kaldı, saman veriminde düşüklük oldu. Dolayısıyla kaba yem olarak ağırlıklı samana dayalı besleme alışkanlığı olan birçok hayvan yetiştiricimiz düşen arza bağlı olarak saman bulmakta zorlanıyorlar. Bulanlar da talep nedeniyle yükselen fiyatlardan saman almak durumunda kaldılar. Yukarıda bahsedilen nedenlerle geçen yıl kilogramı ortalama 20-30 kuruştan satılan saman, bazı illerde Ağustos ayında 70 kuruşlara kadar çıktı. Saman dışında kaliteli kaba yem fiyatlarında da yükselme oldu. Özellikle yoncanın kilogramı geçen yıl ortalama 35-40 kuruş iken bu yıl bazı illerde 65-70 kuruşa kadar çıktı. Diğer bir alternatif kaba yem kaynağı mısır silajında geçen yıl ortalama 12-13 kuruş olan fiyat, bu yıl ortalama 18-20 kuruşlara kadar yükseldi. Özellikle yemde meydana gelen artışlar üreticilerimiz açısından çok önem arz etmektedir. Artan yem fiyatlarıyla birlikte yüksek maliyetli bir üretim sürecine girilmiştir. Dolayısıyla yemdeki bu artışlar, piyasada şekillenecek fiyatlar ve hükümetimizin belirleyeceği destekleme politikaları yetiştiricilerin bundan sonraki süreçte ne yapacakları konusunda belirleyici olacaktır. Üreticiler zaten zor bir süreçten geçerken, ülkeye ucuz canlı hayvan ve hayvansal ürünün girişini kolaylaştıracak her türlü eylem ülke üretimini daha da sıkıntıya sokacaktır. Bundan dolayı, üreticilerimizi rahatlatmaya yönelik atılmış bir adım olarak gördüğümüz canlı hayvan ve et ithalatında uygulanan gümrük vergisi oranlarının artırılması kararını sonuna kadar destekliyoruz. İç ve dış kaynaklı, ne tür baskılar olursa olsun, bu karardan geri adım atılmamasını bir zorunluluk olarak görüyoruz."
Canlı hayvan ve et ithalatında gümrük vergileri yükseltilince, ithalat lobilerinin yine ayaklandığına dikkati çeken Bayraktar, şöyle devam etti:
"Canlı hayvan ve et ithalatının bu ülkeye nelere mal olduğu ortadadır. Hükümetimizden beklentimiz, ithalat lobilerinin telkinlerine, baskılarına karşı durmasıdır. Biz bunlara katiyen fırsat verilmemesini istiyoruz. Bu lobiler tatlı ve kolay paraya alışmışlardır. İthalat lobileri ülkeyi, üreticiyi ve tüketiciyi değil kendi menfaatlerini düşünürler. Nitekim, bu lobiler, kararın ardından hemen kamuoyunda `bu kararla tüketici fiyatları artacak, et fiyatlarında tekrar eskiye dönülecek` gibi, tüketiciyi de tedirgin edecek, desteksiz, mesnetsiz propagandaya başladılar."
"FİYATLAR 2 LİRA ARTACAK DİYE HAYVANCILIОI BİTİRECEK KARARLAR MO ALINMALI"
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker`in `et fiyatlarının en fazla 2 lira artıracağı` yönündeki açıklamasını hatırlatan Bayraktar, "Yani ne yapılmalı, perakende fiyatlar 2 lira artacak diye ülkemiz hayvancılığı tekrar sıkıntıya mı sokulmalı, hayvancılığı bitirecek, milyonlarca insanın geçim kaynağını tehdit edecek kararlar mı alınmalı. Üç, beş kişi para kazanacak diye yanlışa mı gidilmeli. Bugün ülkemizde TÜİK verilerine göre 35,8 milyar dolarlık bir hayvan varlığı var. Bu, tehlikeye atılamayacak kadar büyük bir zenginliktir. Biz bunu büyütmeye çalışırken tehlikeye atılması doğru değil. Hükümetimizden beklentimiz bu serveti koruması ve daha da büyümesine yönelik her türlü tedbiri almasıdır. Eğer bu kesimler, böyle korku yayarak, gümrük vergilerini düşürterek hayvancılığımızı geçmişte olduğu gibi yine içinden çıkılmaz bir duruma sokacaklarını ve kolay para kazanmaya devam edeceklerini sanıyorlarsa, kesinlikle yanıldıklarını bilmelerinde fayda vardır. Böyle olacağını sanmasınlar. Karşılarında, bu acı deneyimi daha önce yaşamış çiftçimizi ve onların yasal temsilcisi Türkiye Ziraat Odaları Birliği`ni bulacaklardır. Türkiye`nin en büyük meslek ve çiftçi örgütü olan Ziraat Odaları, besilik ve kasaplık canlı hayvan ile et ithalatına kesinlikle karşıdır. Bundan dolayı, ithalatı zorlaştırıcı her kararı destekleyecek, sonuna kadar bu tür faaliyetlerin karşısında duracak ve haklı mücadelemizi sürdüreceğiz" ifadelerini kullandı.
Şemsi Bayraktar, Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak ithalat kararının alındığı ilk günden itibaren bu duruşlarından taviz vermediklerini, o dönem söyledikleri ilk şeyin, "Öncelikle ithalat kararından vazgeçilmeli, iç üretim desteklenmeli, maliyeti düşürücü (yem, canlı hayvan ve benzeri) tedbirler hayata geçirilmeli, ıslah çalışmalarına devam edilmelidir" önerisi olduğunu hatırlattı.
"BİZİM ASIL BEKLENTİMİZ İTHALATIN TAMAMIYLA YASAKLANMASIDIR"
Alınan kararla, bu önerilerinin hayatiyet bulmaya başlamasının üreticiler ve ülke hayvancılığı adına sevindirici bir gelişme olduğunu belirten Bayraktar, "Bu yeterli midir, hayır. Bizim asıl beklentimiz ithalatın tamamıyla yasaklanmasıdır" dedi.
Bayraktar, bundan ziraat odalarının halkın pahalı et tüketmesi istediğinin anlaşılmaması gerektiğini, tam tersine, üreticilerin, başta yem olmak üzere üretici maliyetlerinin düşürülmesini, verimliliğin artırılmasını, et ve sütte fiyatların istikrara kavuşturulmasını, üreticinin zarara uğramasının önlenmesini, tüketicinin de bu sayede hem sağlıklı hem de uygun fiyatla et ve süt tüketmesinin sağlanmasını istediklerini vurguladı.
"HAYVANCILIKTA MÜDAHALE KURUMU BİR AN ÖNCE ACİLEN KURULMALI"
Ülkenin et ithal edebilir noktaya nasıl geldiğinin unutulmaması gerektiğini bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:
"2008 yılında sütte yaşanan kriz, bu sürecin en kilit dönemini oluşturmuştur. İlerleyen dönemlerde tekrar aynı sıkıntıyı yaşamak istemiyorsak, öncelikle hayvancılıkta müdahale kurumunu bir an önce, acilen kurmalıyız. Et ve Balık Kurumu bünyesinde oluşturulması düşünülen bu kurumun faaliyete geçmesi, hayvancılığımız için zorunludur. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`a da ilettik. Başbakan`ın talimatına rağmen henüz yerine getirilmedi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı`nın olumlu karşıladığı müdahale kurumu oluşturulmasına, bazı bakanlıkların engel olduğunu duyuyoruz. O bakanlıklarımızı da uyarıyorum. Sanırım bilgi eksikliği var. İthalatçı olmak istemiyorsak. Hayvanları kasaba göndermek istemiyorsak bu yapılmalı. Sonunda olan devlete oluyor. Düşük süt fiyatları nedeniyle damızlık hayvanlar kasaba gidince milyarlarca dolarlık besilik, kasaplık canlı hayvan ve et ithal edilmesi, yurtdışından damızlık hayvan satın alınması, hayvancılığın eski hale gelmesi ve işletmelerin yeniden kurulabilmesi için sıfır faizli krediler verilmesi gerekiyor. Unutulmamalıdır ki, bunların hepsi, ülkemize ve Hazinemize yük demektir. Dünyanın önemli bir ekonomik darboğaz yaşadığı bu ortamda, ülkeyi böyle bir yükümlülüğün altına sokmak, asla doğru değildir. Ette ithalatçı olmak istemiyorsak, süt fiyatlarında da istikrarı sağlamamız, bunun için de müdahale kurumunu oluşturmamız şarttır."
SÜT-YEM PARİTESİ
Süt piyasasında ikinci istikrar unsurunun süt/yem paritesinde oluşan denge yani üreticinin yem alım gücü olduğunu anlatan Bayraktar, şunları kaydetti:
``Bundan dolayı süt/yem paritesi çok önemlidir. Uzmanlar, süt sığırcılığında süt/yem paritesinin 1,5`in altına düşmemesi, 2 civarında seyretmesi gerektiğini belirtmektedirler. Yani üreticimizin süt üretiminden para kazanabilmesi için, 1 kilogram süt sattığında, en az 1,5 kilogram yem alabilmesi gerekmektedir. Geçen aya kadar sütün 80 kuruş olduğu bir ortamda üreticilerimiz 85-90 kuruşa yem alıyordu. Yani zararına üretim yapıyorlardı. Biz üretici örgütleri olarak bu duruma itiraz ettik, fiyatın maliyet artışları dikkate alınarak yeniden revize edilmesi gerektiğini, aksi takdirde 2008 yılında yaşanan damızlık hayvan kesimlerinin tekrarlanabileceği uyarımızı yaptık. Süt sanayicilerinin ve Bakanlığımızın da katıldığı toplantıda, çiğ sütün litre fiyatı, endişelerimiz dikkate alınarak 90 kuruş olarak revize edildi. Bakanlık da litre başına 4 ile 6 kuruş arası verdiği süt teşvik primini 10 kuruşa yükselteceği taahhüdünü verdi. Böylelikle fiyatlar, şimdilik maliyetleri karşılayabilecek noktaya geldi. Beklentimiz, fiyatlarda, üretici lehine istikrarlı seyrin devam ettirilmesi, bu konuda politikaların devreye alınmasıdır. Artık bu ülkede piyasa istikrarsızlığı nedeniyle bir baş damızlık hayvanın bile mezbahaya gönderilmesine tahammülümüz yoktur.
Biz artık hayvancılıkta, üretimin süreklilik arz etmesini, sektörün dünya pazarlarına açılmasını ve ülkemizin bu alanda dünyanın en önemli aktörlerinden biri olmasını istiyoruz. Nitekim, 2011 yılında süt üretimimiz rekor kırarak 15 milyon tonu aştı. Ancak, bu seviye de, kanımızca, yeterli bir seviye değildir. Türkiye boyutlarında bir ülke, yılda en az 25 milyon ton dolaylarında süt üretebilmelidir. Hedefimiz buna ulaşmaktır. Buna ulaşmanın tek yolu da üreticinin desteklenmesi ve piyasa istikrarın sağlanmasıdır."
KREDİ KOMİSYON KESİNTİSİ
Şemsi Bayraktar, üreticilerin güncel olarak yaşadığı bir diğer konunun ise, Ziraat Bankası`nın kullandırdığı selektif (düşük faizli) kredilerde yapılan komisyon kesintisi olduğunu bildirdi.
Üreticilere kullandırılan kredilerden vadesi bitene kadar her yıl yüzde 1 oranında komisyon alındığını belirten Bayraktar, "Hükümetimiz, zor durumda olan üreticilerimize kolaylık sağlamak ve ülke içi üretimi artırmak için sıfır faizli kredi kullandırırken, bunun tersi hareket edilmesi, zor durumda olan ve ancak, her şeye rağmen ve inadına üretmek isteyen üreticilerimize karşı ticari beklenti içine girilmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Komisyon peşinde olunmasını anlamakta güçlük çekiyorum. Bunu fevkalade yanlış buluyoruz. Bunu anlamakta zorluk çekiyoruz" dedi.
Ziraat Bankası yetkililerine buradan seslenmek istediğini belirten Bayraktar, "Gelin bu komisyon kesintisinden vazgeçin, üreticilerimize siz de bir katkı sağlayın. Ticari hesap olarak bakmayın. Üretimi zora sokmayın, kolaylaştırın. Bu ülkede üretici kazandıkça, büyüdükçe siz de kazanıp, büyüyeceksiniz. Pasta büyüsün ki herkesin payı artsın. Lütfen komisyon kaldırılsın" diye konuştu.
YAPILMASI GEREKENLER
Bayraktar, ülke hayvancılığının daha da ileriye götürülmesi, önündeki engellerin kaldırılması, sorunların çözülmesi için yapılması gerekenleri ise şöyle özetledi:
"Canlı hayvan ve et ithalatı tamamen yasaklanarak ülke gündeminden çıkarılmalıdır. Başta yem olmak üzere üretici maliyetleri düşürülmelidir. Bunun için bitkisel üretimin sorunlarını giderecek şekilde mazot, gübre, elektrik, tohum gibi temel girdilerin fiyatları kontrol altında tutulmalı ve bunların üzerindeki vergi yükleri en aza indirilmelidir. Verimliliği artırmak için hayvan ıslahı çalışmaları son sürat devam etmelidir.
Yem bitkileri, süt teşvik primi ile besiciliğe verilen 300 liralık destek başta olmak üzere hayvancılık destekleri artırılmalıdır. Et ve sütte fiyat istikrarının sağlanması ve sürdürülmesi için bir müdahale kurumu acilen oluşturulmalıdır. Beslenmedeki ve sağlıklı nesillerin yetiştirilmesindeki önemi göz önünde bulundurularak hayvansal ürün tüketiminin artırılması için çaba sarf edilmelidir. Hayvancılığa sağlanan selektif (düşük) ve sıfır faizli krediler artırılarak devam etmeli ve bu kredilerde komisyon ve benzeri kesintiler alınması önlenmelidir. Bu yıl olduğu gibi gerekli olan hallerde üreticinin üretimini sürdürebilmesi için kredi ve diğer borçları yeniden yapılandırılmalı ve ertelenmelidir."
Bayraktar, üreticilerin sorunlarının sadece üreticilerin sorunları sanılmaması gerektiğini bildirerek, "Şu asla unutulmamalıdır ki; üreticinin sorunu, aynı zamanda tüketicinin, aynı zamanda ülkenin sorunudur. Biz üretemezsek, Türkiye aç kalır" dedi.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Şanlıurfa Şanlıurfa ’2029 Dünya Gastronomi Şehri’ unvanına aday gösterildi Şanlıurfa, köklü gastronomi mirası, kültürel zenginliği ve sürdürülebilir üretim geleneği sayesinde Uluslararası Gastronomi, Kültür, Sanat ve Turizm Enstitüsü tarafından 2029 Dünya Gastronomi Şehri unvanına aday gösterildi. Gastronominin kadim merkezlerinden biri olarak kabul edilen Şanlıurfa, uluslararası alanda önemli bir adaylıkla gündeme geldi. Tarihi ve kültürel mirasının yanı sıra köklü mutfak geleneğiyle öne çıkan tarihi kent, Uluslararası Gastronomi, Kültür, Sanat ve Turizm Enstitüsü (IGCAT) tarafından verilen 2029 Dünya Gastronomi Şehri (World Region of Gastronomy) unvanına aday gösterildi. Türkiye’nin bu alanda aday gösterilen ilk şehri Şanlıurfa oldu. Yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan Şanlıurfa mutfağı; lahmacun, kebap çeşitleri, borani ve yöreye özgü birçok lezzetiyle hem Türkiye’de hem de dünyada tanınmaktadır. Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Kasım Gülpınar, 2029 Dünya Gastronomi Şehri (World Region of Gastronomy) unvanına aday gösterilmesi konusunda basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Haliliye Belediye Başkan Vekili Halil Yetkin, Eyyübiye Belediye Başkan Vekili Hüseyin Aslıhan, Karaköprü Belediye Başkan Vekili Fırat Sultan, Harran Üniversitesi Rektör Yardımcısı Ahmet İlyas ve Şanlıurfa Ticaret Borsası Başkan Yardımcısı Nasan Bülbül katıldı. Toplantıda konuşan Gülpınar, Şanlıurfa’nın gastronomi alanında uluslararası ölçekte yeni ve güçlü bir sürecin resmi adımını attığını belirterek, IGCAT tarafından verilen Dünya Gastronomi unvanının yalnızca mutfak lezzetlerini değil; kültürel mirasın korunmasını, yerel üretimin desteklenmesini ve sürdürülebilir kalkınmayı esas alan çok yönlü bir vizyonu temsil ettiğini vurguladı. "Mutfak kültürümüz insanlık tarihinin en eski dönemlerine uzanıyor" Şanlıurfa’nın gastronomi geçmişinin insanlık tarihinin en eski dönemlerine dayandığını ifade eden Gülpınar, Karahantepe ve Göbeklitepe kazılarında ortaya çıkarılan yiyecek kalıntıları, taş tezgahlar, öğütme ve ezme taşları ile tahıl işleme izlerinin bu durumu açıkça ortaya koyduğunu söyledi. Gülpınar, ortak sofralar, üretim alanları ve paylaşım kültürünün "Halil İbrahim Sofrası" geleneğiyle bugün hala yaşatıldığını dile getirdi. Gülpınar, resmi adaylık süreci kapsamında kapsamlı bir gastronomi stratejisi ve eylem planı hazırlıklarına başlanacağını açıkladı. Bu süreçte, unutulmaya yüz tutmuş yerel yemeklerin gün yüzüne çıkarılarak kayıt altına alınması ve turizme kazandırılması, ata tohumları ile yerel üretimin desteklenerek gastronomi ile tarımın birlikte güçlendirilmesi hedefleniyor. Ayrıca hijyen, gıda güvenliği ve sertifikasyon alanlarında standartların yükseltilmesi planlanırken, yerel mutfağın Şanlıurfa’nın UNESCO Müzik Şehri kimliğiyle bütünleştirilmesiyle çok duyulu kültürel etkinliklerin hayata geçirilmesi amaçlanıyor. Tüm bu çalışmalarla Şanlıurfa’nın gastronomi alanında ulusal ve uluslararası ölçekte örnek gösterilen bir şehir haline getirilmesi hedefleniyor. "Amacımız gastronomi mirasını gelecek kuşaklara aktarmak" Konuşmasında hedeflerini de paylaşan Gülpınar, "Amacımız; Şanlıurfa’nın gastronomi mirasını dünyaya tanıtmak, nitelikli gastronomi turizmini geliştirmek ve bu zenginliği gelecek kuşaklara güçlü bir vizyonla aktarmaktır" dedi. Gülpınar ayrıca Harran Üniversitesi, ilçe belediyeleri, GAP Bölge Kalkınma İdaresi, Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası ve Slow Food Türkiye’ye desteklerinden dolayı teşekkür etti. Basın toplantısı, Başkan Gülpınar’ın gazetecilerin sorularını yanıtlamasıyla sona erdi. IGCAT Dünya Gastronomi Şehri unvanının önemi IGCAT (International Institute of Gastronomy, Culture, Arts and Tourism) Dünya Gastronomi Şehri unvanı; gastronomiyi yalnızca yemek kültürü olarak değil, kültürel mirasın korunması, yerel üretimin desteklenmesi, sürdürülebilir kalkınma, hijyen ve gıda güvenliği başlıklarıyla birlikte ele alan saygın bir uluslararası değerlendirme sistemi. IGCAT, çalışmalarını Dünya Turizm Örgütü (UN Tourism) ilkeleriyle uyumlu şekilde yürütmekte; şehirlerarasında uluslararası iş birlikleri, bilgi paylaşımı ve ortak projeler geliştirilmesini teşvik ediyor. Bu yönüyle unvan, şehirler için yalnızca prestij değil, küresel ölçekte sürdürülebilir gelişim ağına dâhil olma fırsatı sunuyor. Şanlıurfa, Türkiye’den bu unvan için resmi aday ilan edilen ilk şehir Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi ile IGCAT arasında gerçekleştirilen ön görüşmelerin ardından; Şanlıurfa’yı temsil etmek üzere Harran Üniversitesi, Haliliye Belediyesi, Eyyübiye Belediyesi, Karaköprü Belediyesi, GAP İdaresi, Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası ve Slow Food Türkiye’nin dahil olduğu güçlü bir paydaşlık komisyonu oluşturulmuştur. Hazırlanan başvuru dosyası, Barcelona’da düzenlenen IGCAT Danışma Kurulu Toplantısı’nda değerlendirilerek Şanlıurfa, Türkiye’den bu unvan için resmî aday ilan edilen ilk şehir oldu.
Aydın Kuşadası’nda son bir haftada 3 deniz kaplumbağası ölü bulundu Kuşadası kıyılarında son bir haftada biri yeşil deniz kaplumbağası, ikisi caretta caretta olmak üzere üç deniz kaplumbağası ölü olarak bulundu. Yapılan ilk incelemelerde kaplumbağaların hedef dışı av nedeniyle boğulmuş olabileceği değerlendirildi. Kuşadası kıyılarında son bir hafta içerisinde üç deniz kaplumbağasının ölü olarak bulunması dikkat çekti. Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) tarafından yapılan açıklamaya göre, kaplumbağalardan ikisi kumsala vururken, biri Kuşadası Sahil Güvenlik ekipleri tarafından denizden çıkarıldı. Ölen kaplumbağalardan birinin Yeşil Deniz Kaplumbağası, ikisinin ise İribaşlı Deniz Kaplumbağası olduğu belirlendi. Kaplumbağalar üzerinde yapılan incelemelerde herhangi bir yara ya da darp izine rastlanmazken, her üç kaplumbağanın da büyük balıkçı teknelerinin ağlarına hedef dışı av olarak takılarak nefes alamadıkları için boğulmuş olabilecekleri düşünülüyor. Bölgede deniz kaplumbağalarının ölüm nedenleri arasında genellikle trol ve gırgır gibi büyük balıkçı teknelerinin ağları, denize atılan plastik ve naylon atıkların yutulması ile sürat yapan teknelerin çarpması olduğuna dikkat çeken EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü; "Kuşadası kıyılarında son bir haftada 3 deniz kaplumbağası ölü olarak bulundu. Kaplumbağalar üzerinde yapılan incelemelerde, herhangi bir yara gibi bir bulguya rastlanmadı. Her üç kaplumbağanın da büyük balıkçı teknelerinin ağlarına hedef dışı av olarak yakalanıp, boğuldukları düşünülmektedir. Bölgemizde deniz kaplumbağalarının ölüm nedenlerine bakıldığında, genellikle trol, gırgır gibi büyük balıkçı teknelerinin ağlarına hedef dışı av olarak yakalanıp, nefes almak için su yüzeyine çıkamadıklarından dolayı boğuldukları görülmekte, bazen denize atılan plastik naylonları deniz anası sanarak yuttuğundan, bazen de sürat yapan teknelerin çarpmaları sonucu yaşamlarını kaybettikleri tespit edilmektedir. Denizler bu nadir canlıların yaşam alanları olduğundan, özellikle deniz insanlarının bu konuda duyarlı olmaları, kıyılarımızda plastik, naylon gibi atıkların suya atılmaması, her an su yüzeyine nefes almak için çıkabilecek bir kaplumbağanın çarpılmaması için süratten kaçınılması çok önemlidir. Her üç kaplumbağanın ölçüleri, doku ve keratin örnekleri alınarak, DNA çalışması yapılması için bilim danışmanımız ADÜ Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Türkozan’a gönderildi. Caretta carettalardan birinin dişi olduğu, Sahil Güvenlik ekiplerinin denizden çıkardığı kaplumbağanın ise 122 cm boyunda erişkin erkek bir deniz kaplumbağası olduğu görüldü" dedi. Denizlerde nadir görülen erkek carettanın ölmesinin popülasyonun geleceği için çok üzücü olduğunu belirten Prof. Dr. Oğuz Türkozan ise yapılan bilimsel çalışmalardan, çiftleşme dönemlerinde erkek bireylerin birden fazla dişiyle çiftleşerek neslin devamı için genetik çeşitliliği artırdığını, deniz kaplumbağalarının eşeysel olgunluğa ulaşmasının 25-30 yıl sürdüğünü ve aynı zamanda iklim değişikliği ile gelecekte dişi ağırlıklı popülasyonların beklendiği bir dönemde, Kuşadası’nda ölen bu erkek bireyin kaybının popülasyonun devamı açısından çok önemli olduğunu söyledi.
Gaziantep İnfertilite tedavisinde erken başvuru uyarısı Çocuk sahibi olmak isteyen ancak doğal yollarla gebelik elde edemeyen çiftlerde infertilite oranı her geçen yıl artıyor. Medical Point Gaziantep Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Sedat Baylar, infertilitenin bir hastalık değil, tedavi edilebilir bir durum olduğunu belirterek çiftleri "gecikmeden başvuru" konusunda uyardı. Toplumda her 6-7 çiftten birinde infertilite görüldüğünü söyleyen Op. Dr. Sedat Baylar, hem kadın hem de erkek kaynaklı birçok faktörün gebeliği zorlaştırabileceğini ifade etti. Hormonal bozukluklar, yumurtlama problemleri, tüplerin tıkalı olması, endometriozis, ileri yaş ve erkeklerde sperm sayısının ya da hareketliliğinin düşük olmasının en yaygın nedenler arasında bulunduğunu açıkladı. "İnfertilite tedavisinde kişiye özel yaklaşım şart" Tedavinin başarısının, doğru tanı ve kişiye özel planlama ile arttığını belirten Op. Dr. Baylar, "İnfertilite, çoğu çift için duygusal olarak yorucu bir süreçtir. Bu nedenle hem tıbbi hem psikolojik olarak çiftlerin yanında olmak çok önemlidir. Önce detaylı bir değerlendirme yapıyor, ardından çiftin durumuna göre en etkili tedavi yöntemini belirliyoruz" dedi. Baylar, yumurtlama tedavileri, aşılama (IUI) ve tüp bebek (IVF) uygulamalarının çiftlerin durumuna göre başarıyla uygulanabildiğini söyledi. "Bir yıl denemeye rağmen gebelik yoksa uzman değerlendirmesi gerekli" Op. Dr. Sedat Baylar, 35 yaş altında bir yıl, 35 yaş üzerinde ise altı ay düzenli ilişkiye rağmen gebelik oluşmazsa mutlaka bir uzmana başvurulması gerektiğini vurguladı. Ayrıca sigara kullanımı, fazla kilo, düzensiz beslenme ve stresin kadın ve erkek fertilitesini olumsuz etkilediğini belirterek yaşam tarzı değişikliklerinin de tedavide önemli bir yer tuttuğunu ifade etti.
Kayseri Erciyes’te sezon 18 Aralık’ta başlıyor Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç; Erciyes Kayak Merkezi’nde yeni sezon için tüm hazırlıkların tamamlandığını belirterek, "Türkiye’nin ve dünyanın gözdesi Erciyes’te pistlerimiz kayak severleri bekliyor. Erciyes’te her şey tamam, sezon 18 Aralık’ta başlıyor" dedi. Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Memduh Büyükkılıç, Erciyes Kayak Merkezi’nde 18 Aralık 2025 itibarıyla, ilk etapta Tekir Kapı 13 No’lu pistte kış sezonunun başlayacağını duyurdu. Dünya standartlarındaki altyapısı, geniş pist ağı ve modern tesisleriyle Erciyes’in yeni sezona hazır olduğunu vurgulayan Başkan Büyükkılıç, Kayseri’nin turizmdeki iddiasını her geçen gün daha da güçlendirdiğini ifade etti. Toplam 112 kilometrelik pist uzunluğu, 19 mekanik tesis ve 41 farklı pist ile Erciyes’in, Türkiye’nin en büyük ve en donanımlı kayak merkezlerinden biri olduğunu belirten Büyükkılıç, geçtiğimiz sezon yaklaşık 3 milyon ziyaretçiyi ağırlayan merkezin yalnızca kış turizmiyle sınırlı kalmadığını söyledi. Büyükkılıç, Erciyes’in, Yüksek İrtifa Kamp Merkezi, uluslararası spor organizasyonları ve yıl boyu süren etkinlikleriyle Kayseri’nin sporuna, turizmine, ekonomisine ve tanıtımına büyük katkı sağladığını dile getirdi. Erciyes’in uluslararası alandaki başarısına da dikkat çeken Başkan Büyükkılıç, "Erciyes, ‘Dünyanın En İyi 25 Kayak Merkezi’ listesinde Türkiye’den yer alan tek merkez oldu. Bu gurur tablosu, doğru planlama ve güçlü vizyonun bir sonucudur" dedi. Başkan Büyükkılıç, Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin vizyon projelerinden biri olan Erciyes Kayak Merkezi’nin, Türkiye’nin en gelişmiş yapay karlama altyapısına sahip olduğunu da hatırlattı. Erciyes A.Ş. bünyesindeki 154 adet suni karlama makinesi ve saatte 9 bin metreküp kar üretme kapasitesi sayesinde, doğal kar yağışı olmasa dahi pistlerin kayak severlerle buluşturulduğunu belirten Büyükkılıç, sezonun ilkbaharın sonlarına kadar uzadığını kaydetti. İlk etapta Tekir Kapı 13 No’lu pist, misafirlerini ağırlayacak "Erciyes’te her şey tamam. Tüm kayak tutkunlarını, 18 Aralık’ta başlayacak yeni sezonda Erciyes’e bekliyoruz. İlk etapta Tekir Kapı 13 No’lu pist, misafirlerini ağırlayacak, diğer pistler de ilerleyen günlerde hazır oldukça açılacak" diyen Başkan Büyükkılıç, Kayseri’nin turizmde yükselen marka değerinin Erciyes ile taçlandığını sözlerine ekledi. Öte yandan pist ve teleferik güncel bilgisi, Erciyes A.Ş.’nin resmi internet sitesi www.kayserierciyes.com.tr adresinden takip edilebilecek.