POLİTİKA - 22 Kasım 2025 Cumartesi 10:43

Ablasının bağışı ona can oldu: Genç doktor adayı şimdi başkalarına umut olacak

A
A
A
Ablasının bağışı ona can oldu: Genç doktor adayı şimdi başkalarına umut olacak

Ankara Bilkent Şehir Hastanesinde ablasının donör olmasıyla karaciğer nakli olan doktor adayı Neslihan Coşkun, ikinci hayatında hastalara umut olmak istiyor.


Yaklaşık 5 yıldır takipli hasta olan Neslihan Coşkun son zamanlarda artan mide bulantısı, halsizlik gibi şikayetlerle Ankara Bilkent Şehir Hastanesi’ne başvurdu. Burada yapılan tetkikler sonucunda karaciğer yetmezliği olduğu öğrenilen hasta Coşkun, ablasının donör olmasıyla ikinci bir hayat şansı buldu. Aynı zamanda son sınıf tıp fakültesi öğrencisi olan Coşkun, artık karaciğer hastalıkları uzmanı olup hastaların hayatlarına dokunmak istiyor.


Hasta Neslihan Coşkun son sınıf tıp fakültesinde öğrenimine devam ettiğini belirterek, "Yaklaşık 2,5 ay önce Karaciğer nakli oldum. 2022 yılında öğrendim karaciğer hastalığı olduğumu. O zamandan beri tedavisini doktorlarla beraber yürütüyoruz" dedi.


"Bir organın değişeceğini öğrenmek garip bir duyguydu"


İlk nakil olacağını öğrendiğinde korkuları olduğunu aktaran Coşkun, "Mide bulantısı, karın ağrısı, karın şişliği gibi şikayetlerim vardı. İlk nakil olacağımı öğrendiğimde tabii ki de çok garip bir duyguydu. Bir organın değişeceğini öğrenmek garip bir duyguydu. Üzülmüştüm. Nakil öncesinde zaman zaman zorluklar çektim ama hep dayanmaya çalıştım. Nakil sonrasında yeniden hayata tutundum" ifadelerini kullandı.


"Bundan sonraki hayatımda da iyi bir doktor olup insanlara güzel bir hayat sunmak istiyorum"


Doktor olma hayalini gerçekleştirmek için çok çalıştığını aktaran Coşkun, "Tıp öğrencisiyim ve gerçekten çok değerli bir meslek doktorluk. İnsanların hayatlarına dokunabilmek çok güzel. Ben de ileride inşallah bu hastanede benim naklimi gerçekleştiren, benim takibimi gerçekleştiren doktorlar gibi değerli bir doktor olmak istiyorum. İnşallah da dahiliye, yan dal yapıp gastroenteroloji hepatalog yan dalıyla doktor olmak istiyorum. Ben karaciğer nakli sonrasında ikinci bir hayat şansı buldum. Bundan sonraki hayatımda da iyi bir doktor olup insanlara güzel bir hayat sunmak istiyorum" şeklinde konuştu.


Bilkent Şehir Hastanesi Koordinatör Başhekimi Prof. Dr. Levent Öztürk, Türkiye’nin en büyük ve en donanımlı sağlık kurumlarından biri olarak organ bağışı konusunda toplumun bilinçlendirilmesi için çalışmalar yürüttüklerini belirtti.


Prof. Dr. Öztürk, aynı anda 4 solid organ naklini gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip olduğunu vurgulayarak, "Yaklaşık 800 öğretim üyemiz, 500 uzman doktorumuz var. Hastanemizin bir özelliği 4 solid organ naklini aynı anda gerçekleştirebilecek hem doktor hem ekipmana sahip. Hastanemizde akciğer kalp karaciğer ve böbrek nakilleri aynı anda gerçekleştirilebiliyor. Açıldığı günden bu yana 155 karaciğer, 49 akciğer, 48 kalp ve 210’un üzerinde böbrek nakli ameliyatı gerçekleştirildi" dedi.


"Bir organ bir hayat"


Nakil ameliyatlarını yapacak imkanları olduğunu fakat organ bağışının yetersiz olduğunu dile getiren Öztürk, "Toplumda bunun farkındalığını oluşturmak ana hedefimiz. Organ bağışı için Türkiye’de bekleyen insan sayısı yaklaşık 32 bin. Bunun ağırlıklı olan kısmı böbrek nakli. Ama yaklaşık 6-7 bin tanesi de böbrek nakli dışında organ nakli bekleyen hastamız var. Eğer ki organ nakli, organ bağışı artarsa bunları da en kısa zamanda daha sağlıklı, normal hayatlarına döndürebileceğiz. Organ bağışı çok önemli bu konuda. Organ bağışını tekrar vatandaşlarımızın farkındalığını arttırmak için elimizden geleni yapacağız. Gerçekten bir organ bir hayat" şeklinde konuştu.


"Doktor adayı son sınıf öğrencisi hepatolog olmaya karar verdi"


Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Organ Nakli Mesul Müdürü, Karaciğer Nakli Sorumlu Uzman Yardımcısı Prof. Dr. Erdal Birol Bostancı, hastanın takipli hasta olduğunu ve şikayetlerinin zamanla arttığını belirterek, "Vücudun kendisi, kendi organlarına saldıran bir immün sistem hastalığı. Bunun sonucunda da karaciğerin safra yollarında bozulmalar meydana geliyor ve ona bağlı kaşıntı, sarılık ve karaciğer yetmezliğine bağlı halsizlik gelişiyor. Bu hastamızı da 2020 yılından beri takip ediyorduk ve bu hastada endoskopik işlemler de yapılıyordu. Bu hastamıza da 7 kere endoskopik işlem yapılmıştı. Fakat en son hastalığı biraz daha ilerledi. Yetmezliği arttı, şikayetleri de ilerleyince konseyimizde organ nakli kararı aldık ve organ naklini kardeşinden gerçekleştirdik. Kendisi doktor adayı son sınıf öğrencisi. Bizim için de şöyle güzel bir şey oldu. Kendisi hepatolog olmaya karar verdi. Yani karaciğer hastalıkları uzmanı olmaya karar verdi. Bu da bizim kazancımız" ifadelerini kullandı.



Ablasının bağışı ona can oldu: Genç doktor adayı şimdi başkalarına umut olacak

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye genç bilim kadınlarını ödüllendirmeye devam ediyor Tekno-güzellik şirketi L’Oréal Türkiye’nin UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" programı 23 yıldır devam ediyor. Program, bugüne kadar Türkiye’den 128 bilim kadınını destekledi. Bu yıl Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nden Doç. Dr. Banu İyisan, Üçlü Negatif Meme Kanseri için tamamen doğal biyomalzemelerle akıllı ve hedefli nanoilaç teknolojileri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle ödüllendirildi. Türkiye’nin önde gelen kurumsal sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" programında, bu yıl ödül alan bilim kadınları L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen tören ile duyuruldu. Bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Banu İyisan, tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri (ÜNMK) tedavisinde hedefli ve akıllı nanoilaç sistemleri geliştirmeyi amaçlayan projesiyle öne çıkıyor. Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanserinin agresif alt türlerinden Üçlü Negatif Meme Kanseri’ne yönelik bu çalışma, mevcut tedavilerin sınırlılıklarını aşmayı hedefleyen önemli bir yaklaşım sunuyor. Eğitim ve araştırma yolculuğu: Almanya’dan Türkiye’ye uzanan bilim kariyeri Programın uluslararası ayağı olan L’Oréal-UNESCO For Women in Science, 140’dan fazla ülkede 4 bin 700’den fazla bilim kadınını desteklemiş ve bu isimlerden 7’si daha sonra Nobel Ödülü’ne layık görülmüştü. Türkiye, bu programın en aktif yürütüldüğü ve en çok destek veren ilk beş ülkeden biri olarak öne çıkıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünde lisans ve yüksek lisansını tamamlayan Doç. Dr. Banu İyisan 2012 yılında doktora eğitimi için Almanya’ya taşındı. Leibniz Polimer Enstitüsü’nde biyomedikal nanomalzemeler, kontrollü ilaç salım sistemleri, sentetik biyoloji ve biyosensör uygulamaları üzerine çalıştı; 2016’da Dresden Teknik Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. Doktora sürecinde International Helmholtz Research School for Nanoelectronic Networks (IHRS NANONET) programında nanoteknoloji ve malzeme bilimi üzerine eğitim alan araştırmacı, 2017-2020 yılları arasında Max Planck Polimer Araştırma Enstitüsü’nde yürütülen bir AB projesinde, meme kanseri teşhisi için nanofotonik sistemler geliştirmeye yönelik doktora sonrası çalışmalar yaptı. 2023 yılında Max Planck Partner Grup Lideri seçilerek, MPIP ile uluslararası iş birliğini güçlendirdi. Üçlü negatif meme kanserine yönelik yenilikçi tedavi yaklaşımı Yürüttüğü akıllı hibrit nanoilaç teknolojisi projesiyle, meme kanserinin en agresif alt türlerinden biri olan Üçlü Negatif Meme Kanseri’nin hedefli tedavilere yanıt vermemesi ve mevcut kemoterapi ilaçlarının ciddi yan etkilere yol açması nedeniyle ortaya çıkan ihtiyaca çözüm sunmayı amaçlayan İyisan, proje kapsamında tamamen doğal biyomalzemeler kullanarak Üçlü Negatif Meme Kanseri hücrelerini seçici biçimde hedefleyebilen ve pH gibi çevresel uyarılara duyarlı çalışan akıllı hibrit nanoilaç taşıyıcılarının tasarlanmasını hedefliyor. Bu yaklaşım, tedavi etkinliğinin artırılmasına ve yan etkilerin önemli ölçüde azaltılmasına katkı sağlamayı amaçlarken, sürdürülebilir teknolojilerle geliştirilen sistemin gelecekte farklı agresif kanser türlerinde de uygulanabilir olması hedefleniyor. 2020 yılından bu yana Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü’nde görev yapan Doç. Dr. Banu İyisan aldığı fonlarla Biyofonksiyonel Nanomalzeme Tasarım Laboratuvarı’nı kurarak araştırmalarını burada sürdürmeye devam ediyor.
Erzincan Erzincan’da 111 bin tuz çalısı toprakla buluşturuldu Erzincan’da 3 köyde 1000 dekarlık mera alanına dikilen tuz çalısı, erozyonla mücadele ve hayvancılıkta kaba yem ihtiyacına katkı sunacak. Erzincan İl Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen proje kapsamında, kent genelinde mera kalitesini artırmak ve hayvancılıkta kaba yem açığını azaltmak amacıyla bir çalışma hayata geçirildi. Bu kapsamda Erzincan’da 3 köyde toplam 1000 dekarlık mera alanına 111 bin adet Atriplex Halimus (Tuz Çalısı) fidanı dikildi. Son yıllarda hem hayvan beslenmesinde hem de erozyonun önlenmesinde etkin şekilde kullanılan tuz çalısı bitkisi, özellikle kurak ve tuzlu topraklara uyum sağlamasıyla dikkat çekiyor. Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürlüğü de bu özelliklerinden dolayı tuz çalısını meraların ıslahında yaygınlaştırarak, hayvancılığın sürdürülebilirliğine katkı sağlamayı hedefliyor. Proje kapsamında Mollaköy Mahmutlu Mahallesi’nde 300 dekarlık alana 33 bin 300 adet, Pınarönü köyünde 450 dekarlık alana 49 bin 950 adet ve Aydoğdu köyünde ise 250 dekarlık alana 27 bin 750 adet tuz çalısı fidanı toprakla buluşturuldu. Tarım ve Orman Bakanlığı Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü tarafından finanse edilen projenin toplam maliyeti ise 2 milyon TL olarak açıklandı. Proje sahasında incelemelerde bulunan Erzincan Tarım ve Orman İl Müdürü Alper Koçaker, Erzincan’ın yüzölçümünün yaklaşık üçte birinin meralardan oluştuğunu belirterek, bu alanların verimliliğinin artırılmasının hayvancılık açısından büyük önem taşıdığını ifade etti. Hayvancılık sektörünün ihtiyaç duyduğu kaba yemin önemli bir bölümünün meralardan karşılandığını vurgulayan Koçaker, özellikle küçükbaş hayvancılığın meralara bağımlı olduğuna dikkat çekti. Erzincan’da her yıl ortalama 3 meranın ıslah ve amenajman projelerine dahil edildiğini belirten İl Müdürü Koçaker, tuz çalısı projelerinin de bu çalışmaların önemli bir parçası olduğunu söyledi. Tuz çalısının derin ve kazık kök yapısı sayesinde toprağı tutma kapasitesinin yüksek olduğunu ifade eden Koçaker, bu özelliğiyle erozyonla mücadelede etkili bir bitki olduğunu kaydetti. Koçaker açıklamasında, "Tuz çalısı kuraklığa dayanıklı, iklim değişikliği ve çölleşmeye karşı dirençli, sorunlu ve tuzlu topraklarda bile yetişebilen çok önemli bir bitkidir. Kış mevsiminde yaprağını dökmemesi ve yoncaya eş değer besin değerine sahip olması hayvancılık açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hayvanlar tarafından sevilerek tüketilen tuz çalısı, tuzlu yapısı sayesinde hayvanların tuz ihtiyacını da doğal yoldan karşılamaktadır. Mahmutlu, Pınarönü ve Aydoğdu köylerimizde 111 bin adet tuz çalısı fidanını toprakla buluşturduk" ifadelerini kullandı. Hayata geçirilen proje ile birlikte Erzincan’da meraların verimliliğinin artırılması, erozyonun azaltılması ve hayvancılıkta sürdürülebilir yem kaynaklarının güçlendirilmesi hedefleniyor.