GÜNDEM - 12 Kasım 2025 Çarşamba 22:33

Diyanet İşleri Başkanı Arpaguş: "Bu zulme karşı sessiz kalmak gelecek nesillerin vicdanında kapanmaz yaralar açacaktır"

A
A
A

İstanbul’da düzenlenen "Uluslararası Gazze İnsani Yardım Zirvesi"nin sonuç bildirgesini açıklayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Safi Arpaguş, "Bu zulme karşı sessiz kalmak, sadece mevcut acıları derinleştirmekle kalmayacak, gelecek nesillerin vicdanında kapanmaz yaralar açacaktır" dedi.

Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) tarafından düzenlenen, 48 ülkeden 200’den fazla kurum ve kuruluşun temsilcisinin katıldığı "Uluslararası Gazze İnsani Yardım Zirvesi", iki gün boyunca yapılan oturumların ardından sona erdi. Gazze’de 2 yılı aşkın süredir devam eden insani krize kalıcı ve etkili çözüm bulmayı hedefleyen zirvenin sonunda Başkan Arpaguş, "Uluslararası Gazze İnsani Yardım Zirvesi Sonuç Bildirgesi"ni okudu. Arpaguş, "İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları çağımızın utanç verici ve en ağır insani trajedilerinden biri haline gelmiştir. Bu saldırılar, yalnızca binlerce masum sivilin yaşam hakkını gasp etmekle kalmamış aynı zamanda insanlığın ortak vicdanını ve uluslararası hukukun temel prensiplerini de açıkça ihlal etmiştir. Gazze’de sistematik biçimde yürütülen bu soykırım süreci, nesiller boyu sürecek derin toplumsal travmaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Gazze’de yerleşim alanları, hastaneler, okullar ve ibadethaneler hedef alınmış, şehirler yerle bir edilmiştir. Bununla birlikte, Gazze’nin tarihi dokusu ve kültürel mirası da kasıtlı biçimde yok edilerek bir halkın hafızası silinmek istenmiştir" dedi.

Gazze’de insani krizin her geçen gün daha vahim bir hal aldığı vurgulayan Arpaguş, "Zulmün zirveye ulaştığı bu dönemde, Gazze’de yaşanan insani kriz her geçen gün daha vahim hâl almaktadır. Temel yaşam hakları ihlal edilen Gazze halkı gıda, su, elektrik, tıbbi yardım ve barınma gibi en temel insani ihtiyaçlardan mahrum bırakılmaktadır. Özellikle çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve engellilerden oluşan savunmasız kesimler bu vahşetin en ağır mağdurları haline gelmiştir. Bu insanlık krizi, bölgesel bir mesele olmaktan öte, tüm insanlığın ortak vicdanını ilgilendiren küresel bir sorumluluktur. Ancak, Gazze’de açık bir soykırım yaşanırken uluslararası toplum etkisiz kalmaktadır. Bu süreçte Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Gazze’nin yeniden inşası ve desteklenmesi konusunda dünya ülkelerinin ortak hareket etmesi gerektiğini vurgulamış, Türkiye’nin her koşulda Gazze halkının yanında olacağını ifade etmiştir" ifadelerini kullandı.

"İstanbul Zirvesi uluslararası kamuoyunu harekete geçirmek amacıyla ortak bir irade ortaya koymuştur"

Gazze İnsani Yardım Zirvesi’nin önemini vurgulayan Arpaguş, "Bu bağlamda, Türkiye Diyanet Vakfı öncülüğünde İstanbul’da düzenlenen Gazze İnsani Yardım Zirvesi, bu kararlılığın küresel çapta somut bir adımı niteliği taşımaktadır. Bu zirveye Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya uzanan geniş bir coğrafyadan 30 ülkeden 200 insani yardım kuruluş ve 500’ün üzerinde uzman katılım sağlamıştır. Gazze’deki zulme sessiz kalmayan uluslararası kurumlar, akademisyenler ve medya temsilcileri, İstanbul Zirvesi’nde bir araya gelerek insani krize çözüm üretmek, yardım çalışmalarını daha etkili hâle getirmek ve uluslararası kamuoyunu harekete geçirmek amacıyla ortak bir irade ortaya koymuştur" diye konuştu.

"Gazze’deki mevcut durum çok boyutlu biçimde ele alınmıştır"

Zirvede Gazze’deki durumun çok boyutlu olarak eli alındığından bahseden Arpaguş, "Zirve, sivil toplum kuruluşlarının bu derin insani kriz karşısında atacağı somut adımları belirlemek, ortak hareket stratejileri geliştirmek ve özellikle eğitim, sağlık, barınma ve gıda gibi temel alanlarda yaşanan insani krize yönelik kalıcı çözüm önerileri üretmek amacıyla düzenlenmiştir. İki gün süren program boyunca gerçekleştirilen oturumlar, panel ve çalıştaylarda, alanında uzman akademisyenler, uluslararası yardım kuruluşlarının temsilcileri ve saha tecrübesine sahip uzmanlar tarafından Gazze’deki mevcut durum çok boyutlu biçimde ele alınmıştır. Katılımcılar, zirve süresince bölgedeki insani yardım mekanizmalarının işleyişini değerlendirmiş; gıda, sağlık, eğitim ve barınma gibi temel alanları derinlemesine tartışmış ve krizin çözümüne yönelik somut öneriler geliştirmiştir" şeklinde konuştu.

Diyanet İşleri Başkanı Arpaguş, zirvenin sonunda hazırlanın sonuç bildirgesinin maddelerini şöyle sıraladı:

"Gazze’ye insani yardımın hızlı ve güvenli bir şekilde ulaştırılabilmesi için, Türkiye, Mısır ve Ürdün’ün öncülüğünde uluslararası bir koordinasyon merkezinin kurulması kararlaştırılmıştır. Gazze’de yetimlerimiz korunması ve tüm ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla, Yetim Himaye Programı acilen devreye sokulmalı ve bu konunun öncelikli olarak ele alınması sağlanmalıdır. Gazze’deki barınma krizine çözüm getirmek amacıyla, Zirveye katılan kurumlarca desteklenecek geçici barınma merkezleri kurulmalı ve bu merkezlerin ihtiyaç duyacağı altyapı çalışmaları ivedilikle başlatılmalıdır. Seyyar hastaneler ve acil müdahale birimleri ivedilikle devreye alınmalı, tıbbi malzemeler, ilaç ve ekipmanlar Gazze halkına ulaştırılmalıdır. Gazze’de tam teşekküllü hastane ve sağlık merkezlerinin inşası için sağlık bakanlıkları, uluslararası kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri koordineli biçimde harekete geçmeli; sürdürülebilir bir sağlık altyapısı oluşturulmalıdır. Anne-çocuk sağlığı ve psikolojik destek hizmetleri yaygınlaştırılmalı, travma sonrası destek merkezleri ve kronik hastalıkların takibi için özel birimler kurulmalıdır. Geçici eğitim merkezleri ve dijital öğrenme yöntemleri okulların yeniden inşa edileceği süreye kadar acilen devreye sokulmalı ve eğitimin devamlılığı sağlanmalıdır. Üniversiteler arası işbirliği anlaşmaları yapılmalı, Gazzeli öğrencilere yönelik tam kapsamlı burs imkânı sunulmalıdır. Saldırılar sonucunda yıkılan cami, mescit ve ibadethanelerin onarımı ve yeniden inşası acilen devreye sokulmalı, halkın manevi yaşamını sürdürme hakkı korunma altına alınmalıdır. Yerel kalkınma odaklı mikro-finans ve işletme destek programlarının başlatılmasına, mesleki eğitimlerin verilmesine ve STK’ların kendi uzmanlık alanlarına uygun projelerle bu eğitimleri desteklenmesine karar verilmiştir. Gazze’deki kriz ve insani yardım faaliyetlerinin uluslararası medyada görünürlüğü artırılmalı, Gazze’de yaşananlar unutturulmamalıdır. Gazze’deki savaş suçları ve insan hakları ihlallerine ilişkin soruşturmaların takibini yapmak üzere zirveye katılan kurumların temsilcilerinden oluşan uluslararası bir komisyon kurulmalıdır. İstanbul Zirvesi’nde alınan tüm kararların etkin şekilde uygulanmasının takibi ve güvenliği için gerekli tüm diplomatik girişimlerin devreye sokulmasına karar verilmiştir."

"Uluslararası toplumun her bir üyesi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir"

Uluslararası toplumun her bir üyesinin Gazze’deki savaşın son bulması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğini vurgulayan Arpaguş, "Gazze İnsani Yardım Zirvesi, insanlık tarihinin bu karanlık döneminde, uluslararası topluma acil eylem çağrısında bulunmaktadır. Bu zulme karşı sessiz kalmak, sadece mevcut acıları derinleştirmekle kalmayacak, gelecek nesillerin vicdanında kapanmaz yaralar açacaktır. Bugün atılacak her adım, daha adil bir dünya için yarına miras bırakılacaktır. Bu bildirge, insanlığın ortak vicdanının ve değerlerinin yeniden inşası için tarihî bir belgedir. Uluslararası toplumun her bir üyesi, bu insanlık suçunun sona erdirilmesi ve yaraların sarılması için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmelidir. Gazze’nin yeniden inşası ve normalleşmesi, tüm insanlığın ortak sorumluluğu ve görevidir. Zirve katılımcıları, yukarıda belirtilen çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi için kararlı bir duruş sergilemekte ve tüm uluslararası aktörleri bu insani sorumluluk çerçevesinde harekete geçmeye davet etmektedir. İnsanlığın ortak geleceği için, bu çağrıya kulak verilmeli ve gerekli adımlar ivedilikle atılmalıdır" dedi.

Furkan Doğan



 

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Hem kadın hem erkek infertilitesi tedavilerinde kapsamlı tedaviler uygulanıyor Acıbadem Sağlık Grubu, üremeye yardımcı tedavilerdeki köklü bilgi birikimini Ege Bölgesi’ne taşıyor. Mevcut fiziki altyapısı yenilenen Acıbadem Kent Hastanesi Tüp Bebek (IVF) Merkezi, infertilite tedavilerinde hem kadın hem erkek kaynaklı infertilite için çiftlere; kapsamlı ve kişiselleştirilmiş hHem kadın hem erkek infertilitesi tedavilerinde kapsamlı tedaviler uygulanıyor izmetler sunmaya başladı. İzmir’de sağlık hizmetlerinde güçlü bir konuma sahip olan Acıbadem Kent Hastanesi bünyesinde fiziki yapısıyla birlikte yeniden yapılandırılan Tüp Bebek (IVF) merkezi; modern laboratuvar teknolojileri, uluslararası standartlara uygun altyapısı ve uzman kadrosuyla çocuk sahibi olmak isteyen çiftlere özel hizmetler sunmaya başladı. Acıbadem Sağlık Grubu’nun üremeye yardımcı tedavilerindeki köklü birikimi Ege’ye taşıyan merkez, anne-baba olmak isteyen çiftlerin tıbbi, psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarını odağına alan bir yapıyla hizmetlerini sürdürüyor. Tıbbi, sosyal ve duygusal süreçleri de kapsayan bir hizmet anlayışı Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Eser Çolak, infertilitenin (kısırlık) yalnızca bir sağlık sorunu değil, çiftler için duygusal ve sosyal bir süreç olduğunu vurgulayarak: "Her 100 çiftten 15’i, bir yıl boyunca korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gebelik elde edemiyor ve üreme tedavilerine ihtiyaç duyuyor. İnfertilitenin nedeni yalnızca kadına ya da erkeğe bağlı olabileceği gibi, her ikisinden de kaynaklanabilir. Hatta bazı durumlarda, kapsamlı tetkiklere rağmen altta yatan neden saptanamayabiliyor" dedi. Tıbbi gelişmelerin infertilite alanında çiftlere güvenli ve etkili seçenekler sunduğuna dikkat çeken Çolak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Merkezimizde, ‘her çiftin hikâyesi farklı’ anlayışıyla kişiye özel tedavi modelleri uyguluyoruz. Acıbadem Kent Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’nin yenilen fiziki yapısı, teknolojisi ve uzman kadrosuyla, güncel tedavi yaklaşımların uygulandığı modern bir merkez niteliğinde hizmet verdiğini söyleyen Dr. Çolak, tıbbın imkanlarını kullanarak anne baba olmak isteyen çiftlerin ihtiyaçlarını bütüncül bir yaklaşımla ele aldıklarını ifade etti. Güncel teknoloji destekli yöntemler, tüp bebek tedavisinde önemli rol oynuyor Kadın Hastalıkları, Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Dr. Ömür Albayrak ise merkezde kullanılan laboratuvar donanım ve yeni nesil tedavi yöntemlerine ilişkin şu bilgileri paylaştı: "Embriyoloji laboratuvarımız; üst düzey hava filtrasyon sistemleri, yüksek çözünürlüklü mikroskoplar, yeni nesil mikroenjeksiyon ve embriyo kültürleme cihazlarıyla yenilendi. Oosit kalitesi ve embriyonun başarılı gelişimi için alt yapının çok önemli olduğunu vurgulayan Dr. Albayrak, bu sayede hamile kalma oranın artırdığına dikkat çekerek şunları söyledi; "Günümüzde, teknoloji tüp bebek alanında da hızla gelişiyor ve önemli rol oynuyor. Dolayısıyla sonuçlara da yansıyor. Merkezimizde embriyolarda genetik inceleme (PGT) uygulamaları. İleri sperm seçim teknikleri, piezoelektrik mikroenjeksiyon yöntemleri gibi güncel bilimsel ve teknolojik yaklaşımlar kullanılmaktadır. Tüp bebek tedavilerinin her aşamasında güncel bilimsel IVF protokollerinin uygulanmasına da çok önem veriyoruz. Amacımız; Acıbadem’in kalite, bilim ve etik standartlarını İzmir’e taşırken, çiftlerimizin ebeveynlik yolculuğunu etik, güvenli ve bilimsel yöntemlerle desteklemektir."
Antalya "Mide koruyucu" adı yanlış yönlendiriyor Antalya’da düzenlenen 42. Ulusal Gastroenteroloji Haftası’nda halk arasında "mide koruyucu" olarak bilinen mide asidi baskılayıcı ilaçların yaygın ve gereksiz kullanımına dikkat çekildi. Türk Gastroenteroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ayhan Hilmi Çekin, "Bu ilaçlar mide asidini çok güçlü baskılayan ve ülser hastalığında eskiden yapılan ameliyatları tarihe gömen ilaçlardır. Doktor kontrolünde kullanıldığında çok etkili ve güvenilirdir fakat ‘mide koruyucu’ adı nedeniyle halk arasında yanlış ve gereksiz kullanım çok fazla. Bu ilaçları diğer ilaçları aldığınız için kullanmanıza gerek yok; hekiminize danışın" dedi. Türk Gastroenteroloji Derneği’nin (TGD) Antalya’da düzenlediği 42. Ulusal Gastroenteroloji Haftası programı, sindirim sistemi hastalıklarına ilişkin güncel bilimsel gelişmelerin ele alındığı oturumlarla gerçekleştirildi. Karaciğer yağlanması, obezite, reflü, bağırsak sağlığı, safra taşları ve mide ilaçlarının kullanımına dair bilimsel veriler, alanında uzman hekimler tarafından münazara edildi. Kongre sonrası değerlendirmede bulunan Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ayhan Hilmi Çekin, "Türk Gastroenteroloji Derneği 1959 yılında kurulan bir derneğimiz. 1974 yılından itibaren kongreler yapıyoruz. Kongrelerin amacı gastroenteroloji camiasının bir araya gelerek bir yıl içinde biriktirdiği, eriştiği, ulaştığı bilgileri paylaşmaktır. Burada bir bilimsel şölen yaşanır. Gerçekten yabancı katılımcılarla birlikte çok ciddi güzel oturumların olduğu iyi bir kongre geçiriyoruz. Burada önemli konular konuşuldu" dedi. "Kronik kullanımda mide ilaçları öneriyoruz" Toplumda "mide koruyucu" olarak bilinen ilaçlara yönelik yaygın algıya da değinen Prof. Dr. Çekin, vatandaşların sıkça sorduğu sorulara değinerek şunları söyledi: "Mide koruyucu deyince ne gelir aklınıza? Tansiyon ilacı alıyorum, mide koruyucu almazsam tansiyon ilacı bana zarar verebilir ya da şeker ilacı kullanıyorum, acaba mide koruyucu da mı almam gerekir? Bazı ilaçlarla birlikte mide koruyucu almak gerekiyor. Bunlar mideye ve sindirim sistemine zarar verebilecek, ülser, kanama yapabilecek ilaçlar. Kronik kullanımlarında mutlaka mide ilaçlarını öneriyoruz." "Ülser hastalığında eskiden yapılan ameliyatları tarihe gömen ilaçlar" Mide asidini baskılayıcı ilaçların farmakolojik etkisine ve ülser tedavisindeki yerine dikkat çeken Prof. Dr. Çekin, şu ifadeleri kullandı: "Aslında bu ilaçlar mide asidini çok güçlü baskılayan ilaçlar ve artık kanama ve delinme gibi riskleri içeren ülser hastalığında eskiden yapılan ameliyatları tarihe gömen ilaçlar. Çok etkili, çok güçlü ilaçlar. Doktor kontrolünde iyi kullanıldıkları zaman elimizdeki çok güçlü silahlar ama bu yanlış bilgi nedeniyle mide koruyucu ismini kim taktıysa bu isim nedeniyle halk arasında yanlış kullanım çok fazla." Son dönemde özellikle internet ortamında dolaşan söylemlerin bu ilaçlarla ilgili haksız bir korku oluşturduğunu vurgulayan Çekin, şöyle devam etti: "Son zamanlarda da internetteki yanlış bilgiler nedeniyle bu ilaçların fazlaca aslında suçlandığını da görüyoruz. Bazı yan etkilerinin abartılarak ortamda konuşulması nedeniyle ilaçların korkulacak ilaçlar olduğu gibi bir imaj da oluşturulmaya başlandı. Öyle bir şey de söz konusu değil." "Mide kanserine, kemik erimesine, diğer hastalıklara yol açmazlar" Doğru endikasyon ve hekim kontrolü gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Çekin, mide ilaçlarının güvenilirliğine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: "Bu ilaçlar doğru endikasyonlarda, uygun zamanlarda kullanıldığı zaman, hekimler tarafından özellikle önerildiği zaman çok iyi ilaçlar, çok güvenilir ilaçlar. Mide kanserine, kemik erimesine, diğer hastalıklara yol açmazlar. Güvenilir ilaçlar ama mide koruyucu adını da hak etmeyen ilaçlar. Bu ilaçları diğer ilaçları aldığınız için kullanmanıza gerek yok. Hekimlerinize danışmanızı öneririz, biz gastroenteroglar hazırız."
Bursa Sonbahar alerjilerine dikkat Sonbahar ayları ile birlikte alerjik hastalıklarda artış görüldüğünü belirten uzmanlar, ilkbahar ve yaz aylarının bitmesine rağmen, özellikle geçmeyen öksürük, geniz akıntısı ve burun tıkanıklığı gibi şikayetlerin devam ettiği hatta şiddetlendiğini söyledi. Sonbaharda alerji sebebi olarak, artış gösteren küfler, ev tozları veya yabani ot polenlerinin artması gösterilebileceğini ifade eden Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülay Kaplan, sonbahar mevsiminin güzellikleri yanında bazı kişiler için sorun olabilecek sürprizleri de beraberinde getirdiğini söyledi. İlkbahar ve yaz mevsimlerinden sonra büyük bir umutla beklenilen sonbahar aylarında da alerjik hastalığı olanları ilgilendiren bazı değişiklikler meydana geldiğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülay Kaplan, "Havaların serinlemesiyle beraber rüzgâr ve rutubet bu dönemde yaşanan iklim değişikliğinin önemli özelliklerindendir. Polenler, rüzgârlar ile çok uzak bölgelerden taşınabilir. Yaz sonu ve sonbaharda bazı yabani ot polenleri atmosferde yoğundur. Yağmurlarla toprağa düşen polenler kuru yapraklar altında uzun süre kalabilirler. Yürüyüşler ve rüzgârlar ile bu polenler havaya karışıp solunum yolu ile alındığında bazı hastalıklara sebep olabilir" dedi. Rutubetin küf mantarlarının üremesi için de uygun ortam sağlamakta olduğuna dikkat çeken Kaplan, "Yine doğada toprakta, çürümüş bitki artıkları üzerinde büyüyen mantar sporlarına bahçe işleri ile uğraşırken, bu alanlarda yürüyüş yaparken maruz kalabilirsiniz. Bu mantar sporları yine rüzgâr ile uzak bölgelere taşınabilir. Rutubetin artması sadece doğada değil, aynı zamanda iç ortamlarda, yaşam alanlarımızda da akar (mite) ve küf oluşumu için de uygun şartlar oluşturmaktadır. Evimizde, okullarda ya da işyerlerimizde akar ve küf oluşumuna bağlı olarak yaz aylarından sonra bu alerjenlere bağlı olarak sorunlarımız ortaya çıkmaya başlayacaktır. Bunların sonucunda duyarlı kişiler alerjik rinit ve astım hastalıklarında alevlenme yaşayabilirler" şeklinde konuştu. Polen ya da küf mantarlarına karşı alerjisi olan hastaların dış ortamda yapacakları aktiviteler konusunda iyi planlama yapması gerektiğini belirten Kaplan, "Özellikle sabah saatlerinde, rüzgarlı havalarda zorunlu değilse dışarı çıkmaması, sportif faaliyetler için kapalı alanları tercih etmeleri alerjenlerden korunma için önemlidir. Yaşanılan ortamlarda polen ya da mantar sporlarının içeri girmesini önlemek için pencerelerin kapalı olması ve eve gelindiğinde giysilerin değiştirilerek duş alınması üzerimize yapışan alerjenlerden temizlenmek amacıyla yapılması iyi olabilir. Özellikle ormanlık alanlarda bitkisel artıklarda mantar sporları bulunduğundan buralardaki aktivitelerden kaçınılması gerekir. İç ortam alerjenlerinden olan akarlar (mite) ve mantar sporları (küf), sonbahar aylarında rutubetin artması ile tekrar sorun olmaya başlayacaktır" dedi. Gözlerde kaşınma, kızarma ve batma Ev ortamının akarların yaşayamayacağı şekilde düzenlenerek, banyo ve mutfak gibi alanlarda daha sık görülen küf mantarları özenle yok edilmesi gerektiğini belirten Kaplan, "Bu önlemlerin etkili olması için rutubetin azaltılması da son derece önemlidir. Havalandırma sistemlerinin de bu açıdan büyük risk oluşturduğu unutulmamalı ve bu cihazların bakımları düzenli olarak yapılmalıdır. Bahar alerjisine bağlı yakınmalar kişiden kişiye farklılıklar gösterebilir. Birçok kişide burun akıntısı, tıkanıklığı, burun içinde kaşıntı, arka arkaya hapşırıklar, geniz akıntısı, gözlerde kaşınma, kızarma, batma, gözaltlarında torbalanma ve morarma, boğazda ağrı, kaşıntı ve ses kısıklığı, kulaklarda doluluk ve kaşıntı olabilir" dedi.