EKONOMİ - 05 Ekim 2022 Çarşamba 11:35

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez: “Bor daha çok komplo teorilerine ve şehir efsanelerine konu oldu”

A
A
A
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Dönmez: “Bor daha çok komplo teorilerine ve şehir efsanelerine konu oldu”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Bor daha çok komplo teorilerine ve şehir efsanelerine konu oldu.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Bor daha çok komplo teorilerine ve şehir efsanelerine konu oldu. Bor teknik olarak hakkında çok az şey bilinen fakat üzerinde çok fazla yorum yapılan konuların başında geliyor maalesef” dedi.


Bakan Dönmez, Uluslararası Bor Sempozyumu’na (BORON 2022) çevrimiçi katıldı. Burada yaptığı konuşmada Dönmez, “Bor cevheriyle ilgili bugüne kadar pek çok şey yazıldı, çizildi, konuşuldu. Ne yazık ki bunların çoğu bilimsel tartışmaların epey uzağındaydı. Bor daha çok komplo teorilerine ve şehir efsanelerine konu oldu. Bor teknik olarak hakkında çok az şey bilinen fakat üzerinde çok fazla yorum yapılan konuların başında geliyor maalesef. Özellikle sosyal medyada bazen iyi niyetli,


bazen art niyetli pek çok yorumla da karşılaşıyoruz. O nedenle bugün burada bor cevherini bilimsel düzeyde ele almak, bu alanda yayın yapan, bilimsel çalışmalar yürüten kıymetli hocalarımızın perspektifleri ve sektör temsilcilerimizin bilgi ve tecrübeleriyle boru yeniden değerlendirmek, konunun kamuoyunda da en doğru şekilde anlaşılmasını sağlayacaktır diye düşünüyorum” ifadelerini kullandı.


Türkiye’nin ilk dönem enerji dönüşümünün tamamlandığını belirten Dönmez, “Enerji altyapımızı yeniledik. Üretim, iletim ve dağıtım noktasında daha rekabetçi bir yapıyı ortaya koyduk. Şimdi ikinci dönemi hep birlikte yaşıyoruz, deneyimliyoruz. Artık yeşil kalkınma hedeflerimiz çerçevesinde temiz enerji kaynaklarının üretim ve teknoloji noktasındaki hakimiyetimizi artırıyoruz” açıklamasında bulundu.


Bakan Dönmez, yapay zeka, akıllı sistemler, gelişmiş veri araçlarının gündemlerinin en üst sıralarında olduğunu vurgulayarak, “Elektrikli arabalar, kayıt zinciri gibi birçok yeni teknolojiyi de araştırarak, hatta bazen kampüs içi denemelerimizle test ediyoruz. Biz artık enerji arz güvenliği kavramını teknoloji arz güvenliği kavramıyla birlikte ele alıyoruz” dedi.


Bor üretiminde ve ihracatında Türkiye’nin dünya lideri olduğunu belirten Dönmez, şöyle devam etti:


“Bizim asıl istediğimiz katma değerli bor ürünlerinde dünyanın sayılı ülkelerinden biri olmak. Bu yönde adımlarımızı attık. Öncelikle yol haritamızı belirledik. 2018 yılında yeni bor stratejimizi ilan ettik. Stratejimizin özünü ‘geleneksel bor ürünlerinden ileri teknolojide kullanılan bor üretimine geçiş’ olarak belirledik.”


Bor karbür, lityum ve ferrobor tesislerinin temellerinin atıldığını hatırlatan Dönmez, bor karbür tesisinin yıl sonunda devreye alınacağını ve savunma sanayii başta olmak üzere birçok alanda yerli bor karbür kullanılmaya başlanacağını kaydetti. Bu yıl içerisinde Eskişehir Kırka’da ve Bandırma’da 700 ton kapasiteli iki yeni lityum tesisinin temelinin atılacağı bilgisini veren Bakan Dönmez, yıllık lityum ihtiyacının yarısından fazlasının yerli üretimle karşılanacağını aktardı. Bor ile ilgili çalışmaların yürütülmesi ve bu alanda bir ekosistem kurması amacıyla 2003 yılında BOREN’in kurulduğunu söyleyen Bakan Dönmez şunları kaydetti:


“BOREN bünyesinde bugüne kadar 348 projeye destek sağlandı. Halihazırda 25 projenin çalışmaları devam ediyor. Yapılan projeler neticesinde 31 adet patent belgesi alındı. 18 patent başvurusu yapıldı. Ve en önemlisi bor nitrürden elementel bora, bor katkılı grafen tozdan magnezyum diborür süper iletken toza kadar 16 ürün ticarileştirildi.”

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul L’oréal Türkiye bilim kadınlarını desteklemeyi sürdürüyor L’Oréal Türkiye, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle yürüttüğü "Bilim Kadınları İçin" Programı’nı 23 yıldır sürdürüyor. Program kapsamında, Türkiye’de bilime yön veren 128 kadının başarıları taçlandırıldı. Bilimde cinsiyet eşitliğini desteklemek, bilim kadınlarının başarılarını görünür kılmak ve yeni nesillere ilham vermek amacıyla hayata geçirilen program kapsamında, Sabancı Üniversitesi’nden Dr. Duygu Kuzuoğlu Öztürk, kastrasyona dirençli prostat kanserine yönelik gerçekleştirdiği yenilikçi projesiyle ödüle layık görüldü. 40 yaş altı genç ve yetenekli bilim kadınlarının başarılarını taçlandıran ve Türkiye’nin önde gelen sosyal sorumluluk programlarından biri olan "Bilim Kadınları İçin" Programı’nda, bu yıl ödül kazanan 4 bilim kadını L’Oréal Türkiye’nin ev sahipliğinde düzenlenen törende kamuoyuna tanıtıldı. Dr. Duygu Kuzuoğlu Öztürk, prostat kanserinin en agresif formu olan kastrasyona dirençli prostat kanserinin tedavisinde yeni yaklaşımlara kapı aralayan çalışmasıyla dikkat çekti. Tedaviye dirençli prostat kanserini protein sentezi üzerinden hedefliyor Prostat kanseri, dünyada erkeklerde en yaygın görülen kanser türleri arasında yer alırken, hastaların önemli bir kısmında zamanla uygulanan tedavilere karşı direnç gelişiyor. Dr. Kuzuoğlu Öztürk’ün projesi, kastrasyona dirençli prostat kanserinde genetik bilginin proteinlere dönüşme sürecini inceleyerek, hastalığa sebep olan moleküllerin seviyelerinin düşürülmesini hedefliyor. Bu yaklaşım, mevcut tedavilere direnç geliştiren hastalar için alternatif tedavi stratejileri geliştirilmesine bilimsel temel oluşturma potansiyeli taşıyor. Dr. Duygu Kuzuoğlu Öztürk, araştırmasıyla ilgili olarak şöyle konuştu: "Bu çalışma, mevcut tedavilere direnç geliştiren prostat kanserinde hastalığa sebep olan proteinleri daha iyi anlamayı ve bu proteinleri hedefleyen yeni tedavilere temel oluşturmayı amaçlıyor." Uluslararası bilimsel tecrübe Türkiye’ye taşınıyor Yapılan açıklamaya göre; L’Oréal-UNESCO For Women in Science Programı, dünya çapında bilimin seyrini değiştiren kadınları destekleyen bir program olarak öne çıkıyor. Bugüne dek ödüllendirilen bilim kadınlarından 7’si Nobel Ödülü kazandı. Türkiye, 140’dan fazla ülke arasında bu programa en fazla katkıyı sağlayan ilk beş ülkeden biri oldu. Saint-Joseph Fransız Lisesi’nde biyolojiye ilgi duyan Kuzuoğlu Öztürk, lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde tamamladı. Yüksek lisans sürecini Sabancı Üniversitesi’nde sürdüren bilim insanı, doktora çalışmaları için Almanya’nın Tübingen kentindeki Max Planck Enstitüsü’ne kabul edildi ve burada RNA biyolojisi üzerine çalıştı. Sonrasında Kaliforniya Üniversitesi San Francisco’da prostat kanseri hücrelerinde protein sentezini inceleyen araştırmalar gerçekleştirdi ve birçok uluslararası fon tarafından desteklendi. Ocak 2025’te Sabancı Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak katılan Dr. Kuzuoğlu Öztürk, kurduğu laboratuvarında genç araştırmacılarla birlikte çalışmalarını sürdürüyor.
İstanbul Uzmanlar uyarıyor, estetikte ‘Yapay zeka’ etkisi: "Telefonlarıyla yaptıkları değişiklikleri bizden bekliyorlar" Yapay zeka günümüzde birçok alanda kullanılırken uzmanlar, kişilerin estetik işlemlerdeki beklentilerini de etkilediği belirterek "Son dönemde kişiler yapay zekayla, telefonlarıyla ve bilgisayar ortamında yaptıkları yüz, burun, vücut değişikliklerinin aynısını ‘Hocam yüzümün şeklini bu hale getirir misiniz?’ diyerek bizden bekler oldu. Çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. Yapay zekayla oluşturulan gerçeklik dışı görüntüler ileride hayal kırıklıklarına, büyük ruhsal depresyonlara yol açabilir. Gerçeklik dışı beklentiler ortaya çıkıyor. Umarım bu uyarımıza insanlar dikkat eder" dedi. Yapay zeka günümüzde birçok alanda kendine yer bulurken uzmanlar, estetik beklentilerde yapay zeka etkisine ilişkin konuştu. İstinye Üniversitesi (İSÜ) Medical Park Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Yakup Çil ve Medipol Bahçelievler Üniversite Hastanesi Doç. Dr. Burak Özkan, yapay zekayı kullanarak uygulamalarda kendilerine çeşitli estetik işlemleri kısa sürelerde yapan kişilerin bu beklentilerle kendilerine başvurduğunu aktardı. Taleplerde sosyal medyanın da etkili olduğunu söyleyen uzmanlar, önemli uyarılarda bulundu. "Hayali, gerçeklik dışı beklentiler ortaya çıkıyor" Hastalarının taleplerine ilişkin konuşan Prof. Dr. Yakup Çil, "Son dönemde yapay zekayla kendi yüzünde, vücudunda değişiklikler yaptırıp ‘Hocam dudağımı böyle yapar mısınız, yüzümün şeklini bu hale getirir misiniz?’ diye talepler meydana gelmeye başladı. Çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum çünkü yapay zekayla oluşturulan gerçeklik dışı görüntüler ileride hayal kırıklıklarına, büyük ruhsal depresyonlara, sorunlara yol açabilir. Yapay zekayla insanlar yüzünün ve vücudunun şeklini hemen değiştiriyorlar. Bize geldikten sonra özellikle meme ameliyatında yapay zekayla oluşturulmuş bir görüntü, ‘Hocam 10 gün sonra memem bu hale gelir mi?’ diye bana soruyorlar. ‘Hocam yeni yıla bu burunla girebilecek miyim’ diye hayali, gerçeklik dışı beklentiler ortaya çıkıyor. Yapay zekanın son dönemde özellikle estetikte çok fazla kafa karışıklığına neden olduğunu görmekteyim çünkü eskiden ünlü insanların fotoğraflarıyla gelip ‘Burnumu şu mankene, şu Hollywood yıldızına benzetir misiniz?’ diyen insanlar şimdi kendi gelişmiş telefonlarıyla ve bilgisayar ortamında yaptıkları yüz, burun, vücut değişikliklerinin aynısını bizden bekler oldu. Bu gerçeklikle alakası olmayan bir durum. Umarım bu uyarımıza insanlar dikkat eder ve bu sıkıntıya girmezler. Özellikle sosyal medyada çok aktif gezinen 20-30 yaş grubu genç grupta çok fazla karşıma çıkıyor" dedi. "Anlık değişimlerin saatler sürecek ameliyatlar olduğunu ya da mümkün olmadığını söylememiz gerekiyor" ’Yapay zeka şu anda hepimizin hayatına çok iyi bir şekilde girmiş durumda’ diyerek sözlerine başlayan Doç. Dr. Burak Özkan, "Cerrahlar olarak ameliyatların planlanması, yaptığımız ya da yapmayı düşündüğümüz değişikliklerin öngörülebilir sonuçlarını mantıklı zeminde planlama açısından kullanıyoruz. Kemikte bir oynama yapacaksak görüntüye nasıl etki edeceğini, bir meme estetiği yapacaksak implantın ne kadar bir büyüklüğe sahip olacağını, burun estetiğinde yapacağımız manevraların nasıl bir değişimi olacağını öngörebiliyoruz. Bunu hastalarla paylaşıp cerrahi planlamayı, beklentilerin gerçekle örtüşüp örtüşmediğini istişare ederek karar veriyoruz. Hastalar artık günümüzde yapay zeka programlarını telefonlarına indiriyor. Kendi yüz ya da bedenlerinde istedikleri gibi parmaklarıyla kaydırarak değişimi hızlı bir şekilde gördüklerini zannediyorlar. Bazen de bu tarz değişiklerin tarafımızdan yapılıp yapılamayacağını merak ediyorlar. Hastanede uyguladığımız yapay zeka programları; birçok hastanın datasından faydalanılarak oluşturulmuş, hastanın tedavisinde yol gösterici programlar. Bu güzellik uygulamaları, application’lar olsun, her zaman tıbbi neticesi olacak ya da öngörülebilecek sonuçları göstermiyor. Hastaların yanılmasına neden oluyorlar. Bu programların yaptığı anlık, saniyelik değişimlerin belki saatler sürecek ameliyatlar olduğunu ya da mümkün olmadığını söylememiz gerekiyor. İnsan bedeni üzerinde birçok değişken var. Bazen öngöremediğimiz şeyler de olabiliyor. Kişinin iç hastalıkları, kullandığı ilaçlar, genetik yatkınlıkları olabilir, her şey iyileşme sürecinde etkili ve yapay zeka bunu hala günümüzde öngöremiyor" şeklinde konuştu. "Bilgisayar programlarıyla yumuşak doku yönetilemez" Sözlerini sürdüren Doç. Dr. Özkan, "Topluma yön veren ya da magazinde çok, güzel gördükleri bir ünlünün burnunu, çenesini, yüzünü gösterip ‘Bunu yapabilir miyiz’ diyorlardı. Artık yapay zeka programlarıyla biraz daha kendileri, benzemek istedikleri kişilere kendilerini benzetmeye çalışıyorlar. Burunlarını kısıyorlar, ediyorlar derken aslında olmayacak bir şeyi oldurmaya çalışıyorlar. Bilgisayar programlarıyla yumuşak doku yönetilemez. Bu beklentilerin gerçek olmadığını kendilerine kibarca söylüyoruz. Sosyal medya maalesef günümüz estetik trendlerinin hızlıca yayılmasına, herkes tarafından görülmesine ve estetik yaş aralığının git gide geriye gelmesine sebep olan bir durum doğurdu. Kişiden kişiye değişen bir iyileşme süreci var. Uygunsuz uygulamanın kulaktan kulağa yayılması gerçekten önemli bir sağlık sorunu da oluşturabilir. Plastik cerrah ya da dermatolog dışında bu tarz uygulamaları yaptırmamaları gerekiyor. Yapay zeka daha çok hayatımıza girecek ameliyat planlarımızda daha da faydalı olacak ama sonuçta ameliyatı yapan kişi gerçek cerrah ve olan kişi de gerçek bir hasta. Kişilerin biraz daha sağduyulu gerçekle bağdaşan beklentilerinin olması çok önemli" dedi.