KÜLTÜR SANAT - 13 Eylül 2024 Cuma 18:58

TDK Başkanı Mert: “Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti herhangi bir harf değişikliği yapmayacak"

A
A
A
TDK Başkanı Mert: “Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti herhangi bir harf değişikliği yapmayacak"

Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Osman Mert, Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonu tarafından 34 harfte uzlaşıldığını söyledi. TDK Başkanı Mert, sosyal medyada ve basında yer alan haberlerin aksine Türkiye’de hiçbir harfin değişmeyeceğini açıkladı.


Türk Akademisi ve Türk Dil Kurumu iş birliğinde 9-11 Eylül tarihlerinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonunun 3. toplantısı yapıldı. Toplantı sonrasında 34 harften liste üzerinde uzlaşıldı. TDK Başkanı Prof. Dr. Osman Mert toplantının detaylarını ve uzlaşının önemini İHA muhabirine anlattı.



“Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti herhangi bir harf değişikliği yapmayacak”


Ortak Alfabe Komisyonu’nun Bakü’de toplandığını dile getiren TDK Başkanı Mert, yaklaşık 100 yıl sonra ortak alfabede uzlaşıldığını belirtti. TDK Başkanı Mert, komisyonun uzlaşmasındaki bazı noktaların toplumda yanlış anlaşıldığını dile getirerek, “Mesela Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti herhangi bir harf değişikliği yapmayacak. Orada çalışma metodumuz şuydu. Önce çalışma ilkelerini ve genel çerçeveyi belirledik. Bu toplantıda her lehçenin -Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyeti dışında- Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın ihtiyaç duyduğu her harf ayrı ayrı belirlendi, tartışıldı. Her harf ayrı ayrı oylandı ve her harf oy birliğiyle kabul edildi. Burada bizim yaptığımız ya da bu komisyonun yaptığı 34 harflik bir alfabeyi kabul etmek değil. Böyle bir şey de söz konusu değil. Bizim yaptığımız Kazakça, Kırgızca Özbek Türkçesi için tamamına yakını aynı harflerden oluşan alfabeler oluşturmaktı. Onların ihtiyacını karşılayacak şekilde. Ama bu iş yapılırken Azerbaycan ve Türkiye Türkçesinin kullandığı alfabelerde herhangi bir değişiklik önerilmedi. Bizim için güzel yanı şu, bizim kullanmış olduğumuz 29 harf bütün lehçelerin alfabelerinde yer aldı" şeklinde konuştu.



“Anadolu’dan bir vatandaşımız Özbekistan’a gittiğinde oradaki her yazıyı, tabelaları okuyabilecek”


Kültürel birliğin birinci şartının yazıda birlik olduğunu kaydeden Mert, “Biz her şeyden önce bunun ilk adımını atmış olacağız. Anadolu’dan bir vatandaşımız Kırgızistan’a, Kazakistan’a, Özbekistan’a gittiğinde oradaki her yazıyı, tabelaları okuyabilecek. Bu lehçelerin bizim için anlaşılabilirlikleri farklı olsa da Türkçe kelime kökleri aynı. İnsanla ilgili, kültürle ilgili temel kelimelerimiz de aynı. Dolayısıyla bu konuda ciddi bir kolaylık olacak ve bu, halklarımızın mutlaka birbirine yaklaştıracak ve ekonomiden pek çok alana güzel gelişmelere sebep olacak” dedi.



“Eğitimden ekonomiye, siyasetten edebiyata kadar pek çok alanda Türk coğrafyası yakınlaşacak.”


Ortak Alfabenin kabulüyle Türk halkları arasında karşılıklı anlayış ve iş birliğinin teşvik edilmesinin hedeflendiğini ifade eden Mert, "Kabul edilen harfler ile birlikte eğitimden ekonomiye, siyasetten edebiyata kadar pek çok alanda Türk coğrafyası yakınlaşacak ve birlikte hareket kabiliyeti artacak” dedi.


Mert, bu gelişmenin sadece Türk dünyasının değil, dünyanın ve bölgenin geleceğini derinden etkileyecek bir adım olduğunu söyleyerek, “Bundan sonra Türk Dünyasındaki birlik ve beraberlik, iş birliklerinin güçlenerek artacağına inanıyorum” dedi.



“Ortak alfabe bizi ortak dile götürmez”


Dil ve alfabenin karıştırıldığını sözlerine ekleyen TDK Başkanı Mert, yeni bir ortak dil inşa edileceğini iddia edenlerin olduğunu kaydetti. Mert, “Ortak alfabe bizi ortak dile götürmez. Ortak dil başka bir kavramdır. Ve ortak dil gibi bir amaç da söz konusu değildir. Ama ortak iletişim diline ihtiyacımız var. Bunu karıştırmamak gerekir. Yani bugün nasıl İngilizce, uluslararasında bir anlaşma diliyse milletler üstü bir dilse bizim de bugün Türk dünyasında ortak bir iletişim diline ihtiyacımız var. Bu lehçelerden birinin bu işlevi yerine getirmesi gerekir. Fakat ortak alfabeyle bu konunun bir ilgisi yoktur. Yani alfabe değiştirmek, dil değiştirmek anlamına gelmez" dedi.


Sosyal medyaya ve medyaya yansıyan 34 harflik bir liste olduğunu bildiren Mert, listenin kabul edilen toplam işaret sayısı olduğunu kaydetti. 34 harfin kullanıldığı bir lehçe alfabesi olmayacağını belirten TDK Başkanı Mert, "Türk lehçelerinden 34 harfli bir alfabe kullanan olacak mı derseniz, hayır. Bu 34 harf bir alfabe değil. Biz bu toplantıda Kazak Türkçesi için, Kırgız Türkçesi için, Özbek Türkçesi için ayrı ayrı onların ihtiyacını en iyi karşılayacak alfabeleri geliştirdik. Yani şu an 3 yeni alfabe önerildi. Fakat bu 3 alfabenin 29 harfi ortak. Diğerleri fonem sayısına göre farklılık arz ediyor. Ama ısrarla şunu söyleyeyim. O gördüğümüz liste herhangi bir lehçenin alfabesi değil böyle bir yanlış algı var şu an benim gördüğüm kadarıyla. Sosyal medyada dolaşan bu liste üzerinde uzlaşılan harfler. Ama bir ülkenin alfabesi kesinlikle değil. Hepimizin kullandığı harflerin toplamı. Alfabeler oluşturulurken harfler o listeden seçildi. Bir dilde sadece anlam ayırt edici / fonem değeri taşıyan sesler alfabede işaretlenir. Dolayısıyla şu an Türkiye Türkçesinin ve Azerbaycan Türkçesinin kullandığı alfabelere bir harf eklemeye gerek yok. Yani bu, Türk Cumhuriyetleri 34 harfli yeni bir ortak alfabe kullanacak anlamına gelmiyor" dedi.



TDK Başkanı Mert: “Türkiye Cumhuriyeti ve Azerbaycan Cumhuriyeti herhangi bir harf değişikliği yapmayacak"

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Ersin Tatar’ın katılımıyla Kıbrıs Barış Harekatı Parkı’nın açılışı yapıldı Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yıldönümüne ithafen Keçiören’de Kıbrıs Barış Harekatı Parkı’nın açılışı KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yıldönümü sebebiyle Ankara’nın Keçiören ilçesinde Kıbrıs Barış Harekatı Parkı açıldı. Parkın açılışına Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı (ABB) Mansur Yavaş, Keçiören Belediye Başkanı Mesut Özarslan ve Kıbrıs gazileri katıldı. Etkinlikte konuşma yapan ve Kıbrıs Barış Harekatı’nın Türk halkı için çok önemli olduğunu söyleyen Keçiören Belediye Başkanı Özarslan, "Bugün burada Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinin 50’nci yılını kutluyoruz. Bu özel gün, şanlı tarihimize ışık tutan bir sembol olarak nesiller boyu yaşatılacaktır. Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesi, bu büyük liderlerin iradesi ve kahraman Mehmetçiklerimizin kararlılığı sayesinde başarıya ulaşmıştır” diye konuştu. Kıbrıs’a dönmeden önce Türkiye’de katıldığı son etkinlik olduğunu belirten KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ise, böyle bir parkın açılmasından çok memnun olduğunu ve Kıbrıs Barış Harekatı’nın Kıbrıslı Türkler için çok büyük bir yere sahip olduğunu vurguladı. Türkiye ile ilişkilerinin güçlenmesinin her iki ülke için de hayırlı olmasını temenni eden Tatar, böyle açılışların Türk gençlerinin Kıbrıs’ı daha iyi tanıması için önemli bir etken olduğunu kaydetti.
İzmir İzmir Spor Zirvesi’nde ‘Efsanelerle Futbol’ oturumu gerçekleştirildi İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Ticaret Odası iş birliğiyle düzenlenen ’İzmir Spor Zirvesi’nde ‘Efsanelerle Futbol’ oturumu gerçekleştirildi. İzmir Spor Zirvesi, bugün saat 11.00 itibarıyla Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde (AASSM) başladı. ‘İzmir Spor Zirvesi’nin açılışında İzmir Ticaret Odası (İZTO) Başkanı Mahmut Özgener, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay, AK Parti İzmir Milletvekili Dr. Mehmet Muharrem Kasapoğlu ve İzmir Valisi Dr. Süleyman Elban açılış konuşması gerçekleştirdi. Daha sonra ise çeşitli branşlarda birçok oturum gerçekleşti. Etkinlikte son olarak da Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş’in konuşmacı olarak katıldığı ’Efsanelerle Futbol’ oturumu yapıldı. Fatih Terim: “Paranız olup aklınız yoksa bir işe yaramaz” Kulüplerdeki maddi duruma değinen Fatih Terim, “Paranız olup aklınız yoksa para bir işe yaramaz. Aklınız olup paranız yoksa o da işe yaramaz. İkisini de doğru kullanmanız lazım. İkisi bir arada çok güzel bir şey. Türkiye’deki ve Avrupa’daki rakiplerimizle aramızdaki makas çok açık. Yıllardır da gerek milli takım gerek kulüp takımlarında bunu aşmak için çok çaba sarf ettik. Kolay da olmadı. Oynanan oyunun, düşüncelerin, başarının hiçbir farkı olmaz. Bu saha aynı saha, bu çim aynı çim, her şey dışarıda da içerde de aynı şey. Avrupa daha fazla dikkat gereken bir mecra. Burada kendi içimizde yaptığımız yenilikleri benimserken onlarda da kimse durmuyor. Akıl ile ekonomiyi birleştirmek lazım. Bir transfer politikasını Avrupa için yapıyorsanız burada baskı altında kalmadan takımınıza uygun davranmanız gerekir. Zaman zaman Avrupa’da hepimize sürpriz sonuçlar olmuştur ve olacaktır. Avrupa’da, Türkiye’deki gibi bir istikrar sağlamanız gerekir. Benim hayatım boyunca verdiğim tüm beyanlarda hedef olarak Avrupa’daki başarının Türkiye’deki başarıdan daha önemli olduğunu ifade etmişimdir. Finale hazır gelmişken bari kupayı da alalım demiştim. Çünkü kupayı alanlar hatırlanıyor. Avrupa’yı Türkiye’den daha fazla önemsiyorum” dedi. Fatih Terim: “Fazla maç oynanmasından yanayım” Yeni düzende her şeyin ölçüldüğünü vurgulayan Fatih Terim, “Sürdürülebilir bir başarı nasıl elde edilebilir? Bu başarı acaba kurumsallaşamayan bir kulüp yapısında nasıl elde edilir? Bu çok zor. Teknik, idari ve ekonomik olarak ayırdığımız futbolda bunların sürdürülebilir olması lazım. ‘Ne var ya ben de yaparım’ zihniyetiyle başkanlık yapan büyük kesim var. Kurumsal yapının en önemli karşılığı istikrardır. Bunların hiçbirini kendi ülkemizde yaşamıyoruz. İstisnayı tenzih ediyorum. Profesyonelliğin en doğru şekilde tanımlandığı, yöneticinin idareci olmadığı, ekonominin her sene artış gösterdiği bir ortam, kaybettiğinde de sürdürülebilir ve yaşamını devam ettiren. Önce bunları halletmeliyiz. Olaya kurumsallaşamayanlardan bakmak lazım. Türkiye’deki yapılan başarılar kolay olmamıştır. Bazı kulüplerimiz tamamen profesyonellere teslim edilmiş, bazı kulüplerimiz öyle değil. Hatta çoğu öyle değil. Başarılı olmak istiyorsan 60’tan aşağı maç oynamayacaksın. 30 kişilik kadrodan her oyuncuya maaş ödüyorsanız, o zaman haftanın belirli günlerinde bilimsel olarak her takım hazırlanıyor. Avrupa’da çok oynamaktan yanayım. 2000 yılında şampiyon olduğumuz yıl 60-70 arası maç oynamışız. Şimdi o rakamları Avrupa’da birçok takım oynuyor. Türkiye için 22 oyuncu yeter. Oyuncuyu, hocayı sebebe bahaneye alıştırmayalım. Ben daha fazla oynanmasından yanayım. Tarihin en yetenekli milli takımıyla oynadım. Hiç başarılı olamadık. Çok da üzüldük. Ben bu sıkışık trafiğe rağmen böyle olmasından yanayım. 3 güne bir maç oynanır, oynanması da gerekir. Oynanmıyorsa ocak ayından sonraya kalamadınız demektir. Demek ki Avrupa’da da yoksunuz demektir” dedi. VAR konusuna da değinen Terim, “Bugün dünya VAR’a gitmeden maçları bitiriyor. Hakemlere güvenirsek birçok şeyi çözeceğiz. VAR’ın da kendi vazifesini bilmeyi öneriyorum” dedi. Mourinho sorusunu da cevaplayan Terim, “Dünyanın en başarılı antrenörlerinden bir tanesi. Kazandığı kupalar ortada. Bu konuda söylenecek çok bir şey yok” ifadelerini kullandı. Mustafa Denizli: “Bu sistemde başarı beklemek mümkün değil” Sistem eleştirisi yapan Mustafa Denizli, “Türkiye’de şartlar böyle devam ederse başarı beklemek de mümkün değil. Ne olursa olsun biz de büyük rekabet yaşadık İzmir’de. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın harcadığı bütçelere bakın ve sunulan futbola bakın. 20-30 yıl önce Avrupa takımlarına karşı ne durumdaysak rakiplerimiz olan takımlar da bütçe olarak aynı durumda. Beşiktaş’ın rakibi Frankfurt eşdeğer. Diğer takımların rakibi eşdeğer değil. Milli maçlardan sonra insanlar sokağa döküldüyse, 3 büyük takımın başarılarından sonra da millet sokağa döküldü. Bu bütçeler çok yüksek. Galatasaray ve Fenerbahçe ile 2 tane kadro yaptım. Hangisi daha değerli net şekilde değer veremezsiniz. Belki o maç sayılarını öyle telafi edebilirsin ama bir standardı yoktur. Teknik adamlar da öncelikli olarak daha iyi kadro oluşturmak zorundadır. Bu maç sayılarının ardından böyle kalkmak zor. Bu fiziksel harcamaların karşılığında dinlenme süreleri teknik adamların yapacağı programlar için çok uygun değil. Türkiye futbol ligine verilen para 4’te 1 değerinde. Bu Türkiye’deki futbolun aşağı doğru olan eğrinin finansal göstergesidir” dedi. Mustafa Denizli: “Sistem güvensizlik üzerine” Sistemin güvensizlik üzerine kurulduğu belirten Denizli, “Hep bir soru işareti var. Gerçekten yüreği olmayan insanların ne futbolcu, ne teknik adam olma şansı olmaması lazım. Eğer bir mücadeleyi, risk faktörünü göze almıyorsa bu mesleği yapmayacaksın. Bu kadar güvensizlik üzerine kurulu sistemde teknik adam yarının ne olacağını bilemiyor. Huzur içinde çalışamıyor. Sen burada devam edeyim diye yöneticinin olmayan fikrini kabul ediyorsun. Arsenal’de 25 yıl görev yapan adam 1 defa şampiyon oldu. Türkiye’de 25 ay tahammül edilemez. Biz milli takımlarda oynarken ilk hocama bakardım. Bu çok önemli faktör. Hayatımda en çok güldüğüm zamanlar maç günleriydi. Fatih, Şenol geceleri kaç saat uyumuştur? Ben 35 yıldır 5 saat uyku uyumadım” şeklinde konuştu. Mustafa Denizli: “İzmir, yıllarca futbolcu yetiştiren şehirdi” İzmir futboluna da değinen Mustafa Denizli, “Bu grup bir daha bir araya gelir mi bilmiyorum. Ben yıllarca bu şehrin takımında oynadım. Yıllarca bu şehir futbolcu ihracatı yapan bir şehirdi. Bugün burada durmuş durumda. Yuvasında yetiştiğim kulüp yıllarca futbolcu çıkardı. Bugün bu imkan İzmir’de yok. Galatasaray şampiyon olurken kaç tane yabancısı vardı. Avrupa’da yarı final oynarken kaç tane yabancısı vardı? Parayla doğru orantılı değil. Bugün Türkiye harcadığı paranın 10’da 1’i olarak futbolda geri alamıyor. Türkiye Ligi aşağıdakiler ve yukarıdakiler ligi 9. sıradan sonraki takımların hepsi küme düşebilir. Büyük bütçelerle en iyiyi bir araya getirerek çok iyi bir takım oluşturamazsınız” diye konuştu. Şenol Güneş: “VAR tartışmalarını durduramazsınız" VAR sisteminin ilk çıktığında da çok eleştirildiğini ifade eden Şenol Güneş, “VAR tartışmalarını durduramazsınız, bu kadar şüphe varsa niyet sorgulanır. İlk başlangıçta gol oluyor. Önce seviniyorsunuz sonra üzülüyorsunuz. Başarılı olan takıma hep şüpheyle bakıyoruz. Futbol zengin bir hadise. VAR hala şüpheyle bakılan bir sistem. Kendimize güvensizliğimiz vardı, şimdi kötü niyet sorgumuz başladı. Mazeret bulmayacağım, oyunumu düzelteceğim. Hakem sahaya çıkıyor koşu alanlarını bilmiyor. Bu hakemin ligde olmaması lazım. İyi niyetli olmak yetmiyor. Başarılı olup işi iyi bilmek lazım. VAR sistemi teknoloji kullanılarak yapılacaksa gözünün önünde gördüğü pozisyonu hakem vermiyor. Oyun atağı kesiyorsun onu niye devam ettirmiyorsun? Golü iptal ediyor korneri iptal etmiyor. Madem teknoloji var, hakem; bu ofsayt, bu faul desin. Seyirciye bunu göstermesine gerek yok. Sorunu VAR’dan önce yap. Güvensiz bir ortam var, bunu tartışmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Şenol Güneş: “Geçmişe göre avantajlıyız” Eksikliklerin yanı sıra fazlalıklarında olduğunu dile getiren Şenol Güneş, “Geçmişte de bazı sıkıntılarımız vardı. Oradan bugünlere gelmek bizim için avantaj. Fazlalıkları da düzeltebilirsek çok daha iyi olur. Futbolu sadece oyun olarak görmek doğru değil. İzmir Ege Bölgesi ve Akdeniz’in futbol bölgesi olması lazım. Eskiden İzmirspor vardı. Göztepe, Altay ve Karşıyaka gibi çok büyük takımlar vardı. İmkan verilirse başarı gelebiliyor. Kendimizi eleştirelim ama yok saymayalım. Bize imkan verilmemesine rağmen antrenör olduk. Daha sonraki yıllarda oyuncularımızın bir güveni olduğunu düşünüyorum. Kendimize de güvenimiz var. Daha sonra birbirimize de güvenmeye başladık. Altyapıya çok önem verildiğini düşünmüyorum. O yüzden İzmir’e gelmeyi düşünüyorum. Daha çok futbolcu yetiştirebilir” dedi. Eğitim sistemine de vurgu yapan Güneş, “Spor ve sanat nefes alınacak alanlardır. Eskiden malzemeler ve tesis yoktu. Bugün niye olmuyor sorusu geliyor bu mantıkla çözülemez. Futbol bir oyun o ruhu yaşamanız gerekiyor. Oynayan oyuncunun kaç para aldığına bakmazsınız, ona oyuncu olarak bakarsınız. Bugün de kulüplerin kurumsal yapısı yanlış. Dernekler kanununda şirketleşmeye geçişte hata yapıyoruz. Geçmişte de büyük takımlar transfer yapıyordu. Şimdi de öyle. Trabzonspor’da şampiyonluktan sonra transfer yapıyor. Asıl amaç futbol oynamak ve futbolcu yetiştirmektir. Genellikle büyük takımların rekabeti yeterli görünüyor. Ne olursa olsun dünya çapında büyük takımlar büyüktür. Ama Fransa’da; Monaco’da Lille’de şampiyon oldu. Bütün bunlar olurken sürdürülebilir olması için parasal ihtiyacını da karşılaması gerekiyor. Türkiye’de kurumsal yapıya dönüştürülürse, üretenler de kazanırsa belki işler değişebilir. Yabancı oyuncu sayılarının çoğaltılmasını yanlış kullanıyoruz. Türk oyuncu üretmeden yabancı alırsanız kimse üretmez. Üretim de olmalı yarışma da olmalı. Biz de bu sisteme geçmek için kulüpler baskı altında. Bugün kulüplerin borçlanarak yarışma yapması doğru değildir. Müdahale etme konusunda ilgili kuruluşların görevi olmalı” diye konuştu. Türkiye’deki sisteme değinen Güneş sözlerini şöyle noktaladı: “Bursaspor şampiyondu ama bugün başka yerlerde. Şu anda 40 bin kişiye oynuyor. Süper Lig’den düşerken o 40 bin kişi olsaydı bugün ligde ilk 5’in içinde olurdu. Göztepe sahasını dolduruyor. Anadolu’daki takımların çoğunda sahalar boş. Almanya’da İngiltere’de 2. Lig maçlarında sahalar dolu. Parayı yarıştırmıyoruz, futbolcuları yarıştırıyoruz.” "Icardi mi? Osimhen mi?" sorusuna cevap verildi Fatih Terim: "İki tane ayrı tip oyuncu. Bir tanesi 18 kutusu içinde bir tanesi hem içeride hem de dışarıda. Icardi, 18’in içindeki yeteneği dolayısıyla dünyanın sayılı oyuncularından biridir. Osimhen, akla gelmeyecek goller atabilen bir oyuncu” dedi. Mustafa Denizli: "Bir takımda aynı kalitede iki kaleci ve iki golcü olursa problem eksik olmaz” dedi.
Balıkesir Altıeylül-Karaman projesi ile taşkın kontrol edilecek Balıkesir DSİ 25. Bölge Müdürü Olcay Çubukcu, Bölge Müdür Yardımcıları Abdülkadir Yılmaz, ilgili Şube Müdürleri ve teknik heyet ile birlikte Altıeylül-Karaman Mahallesi’nde devam eden “Köyiçi Deresi Taşkın Kontrol İnşaatı” işini yerinde inceledi. İnceleme sırasında, firma yetkililerinden projenin mevcut durumu hakkında detaylı bilgi alındı. Yapılan incelemede, taşkın kontrol tesisi ile Karaman Mahallesi’nin taşkın zararlarının önlenmesinin amaçlandığı vurgulandı. Bu tesisin, bölgedeki vatandaşların can ve mal güvenliğini sağlama hedefi taşıdığı belirtildi. Çubukcu, proje tamamlandığında, yağışlı dönemlerde oluşabilecek olumsuz etkilerin en aza indirileceğine dikkat çekti. Çubukcu, inceleme sırasında, “Bu tür projeler, yerel halkın güvenliğini sağlamak ve taşkınlardan kaynaklanan zararları önlemek adına son derece önemlidir. Hem doğal afetlere karşı hazırlıklı olmak hem de vatandaşlarımızın yaşam kalitesini artırmak için çalışıyoruz,” ifadelerini kullandı. Proje kapsamında, dere ıslahı çalışmaları, taşkın koruma bentleri ve diğer gerekli yapıların inşaatı gerçekleştirilecektir. Ayrıca, projenin çevre dostu yöntemlerle yürütüleceği ve doğal dengeye zarar vermeden hayata geçirileceği belirtildi. Çalışmaların ilerlemesi hakkında bilgi veren yetkililer, projenin zamanında tamamlanması için titizlikle çalıştıklarını ifade etti. Bölge halkı, bu taşkın kontrol tesisinin tamamlanmasının ardından daha güvenli bir yaşam alanına kavuşacakları için umutlu.
Ankara KKTC Cumhurbaşkanı Tatar: “Benim arkamda 85 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti var” Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi (AHBVÜ), Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yılında sergi, söyleşi ve imza günü düzenledi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, etkinlikte yaptığı konuşmada, “Kıbrıs Türk’ünü çökertemeyeceklerini, sonuna kadar direneceğimizi ve devletimizi sonuna kadar savunacağımızı kendilerine ifade ettiğimizde ama dediklerinde ne diyorum ben, benim arkamda 85 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti var diyorum” dedi. AHBVÜ’nün Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yıldönümü sebebiyle Itri Kongre ve Kültür Merkezi’nde sergi, söyleşi ve imza günü düzenlendi. Sergide KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın faaliyetlerinin bulunduğu gazete manşetleri ve fotoğraflara yer verildi. Söyleşide ise Cumhurbaşkanı Tatar, KKTC’nin uluslararası alanda tanıtılmasıyla ilgili konuşma yaptı. Etkinliğin sonunda Tatar, kitaplarını katılımcılar için imzaladı. Düzenlenen etkinliğe, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Kıbrıs gazileri ve AHBVÜ rektörü Prof. Dr. Naci Bostancı katıldı. “Hep direndik, ana vatana güvendik” Kıbrıs’ın düşman elinden alınış hikayesini anlatarak konuşmasına başlayan Tatar, “Biz Kıbrıs’ta belki yarım milyonluk bir nüfusa sahibiz. Ama en az onun kadar Türkiye’de, en az 300 bin İngiltere’de, en az 100 bin Avusturalya’da, en az 50 bin Kanada’da ve şair Behçet Kemal’in dediği gibi ‘En az onlar kadar toprağın altında insanlarımız yatmaktadır’ dolayısıyla değerli öğrenciler Kıbrıs’ta Kıbrıs Türk’ü son buluyor, Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlayalım, Kıbrıs’ı bir Yunan adası yapalım şeklinde bize yapılan saldırılara hep direndik, ana vatana güvendik” diye konuştu. “İki devletli siyaseti onaylamaya devam ediyor” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın KKTC’nin tanıtılmasının ve siyasette desteklenmesi konusunda çok desteği olduğunu söyleyen Tatar, “Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın 79’uncu Genel Kurul toplantısında bundan 2 hafta kadar önce New York’ta yaptığı konuşmada ‘hem Doğu Akdeniz’de hem Batı Akdeniz’de orada hem Türkiye Cumhuriyeti’nin enerji zenginlikleri bakımından hakkının hukukunun hem de Kıbrıs Türk’ünün Kıbrıs adası etrafındaki bütün zenginliklerin hakkını korumak bizim sorumluluğumuz’ demişti. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanıtılması gerektiğini, konulan ambargoların kalkmasını gerektiğini, Kıbrıs Türk’ünün özden gelen haklarının feshedilmesi gerektiğini söylerken, sayın cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti’ne bizimle şu anda sürdürmekte olduğu 2 devletli siyaseti onaylamaya devam ediyor” ifadelerini kullandı. “Benim arkamda 85 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti var” KKTC’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğiyle yaşadığını belirten Tatar, “Kıbrıs Türk halkının kendi diliyle, kendi diniyle, kendi kültürüyle, kendi kaderiyle, kendi mücadelesiyle, kendi çizdiği yolla, ana vatanı Türkiye Cumhuriyeti’nin desteğiyle orada kendi devletini yaşatmanın Kıbrıs Türk halkının insanlık hakkı olduğunu kimsenin reddedemeyeceğini ve bu çağda Kıbrıs halkına direkt uçuş yasağı, direkt ticaret yasağı, direkt temas yasağı, spor ambargosu gibi birtakım kısıtlamalarla Kıbrıs Türk’ünü çökertemeyeceklerini, sonuna kadar direneceğimizi ve devletimizi sonuna kadar savunacağımızı kendilerine ifade ettiğimizde ama dediklerinde ne diyorum ben, benim arkamda 85 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti var diyorum” dedi. “Programları iptal ettim geri Kıbrıs’a dönüyorum” Programlarını erken bitirip Kıbrıs’a dönmek zorunda olduğunu kaydeden Tatar, “Bundan sonra Samsun’a gidecektim. Perşembe günü Trabzon’a gidecektim. Böyle programlarım vardı. Programları iptal ettim geri Kıbrıs’a dönüyorum. Neden biliyor musunuz? Kıbrıs’ta meclis başkanını seçemedik. Ben cumhurbaşkanı olduğum için adadan ayrıldığım için şu andaki meclis başkanı cumhurbaşkanı vekilidir ve onun vekaletiyle meclis başkanı olan muhalefet temsilcisi Tatar gelmeden meclisi açmam demiş. Ben de tabii ki hükümetle de istişare ettim. Büyün bu programları iptal edip şimdi ilk uçakla Kıbrıs’a geri dönüyorum. Meclis açılsın ve meclis başkanı seçilsin diye” açıklamasında bulundu.
Muş Muş’ta afet risklerinin azaltılması için çalışmalar devam ediyor Muş’ta, İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) çerçevesinde afet risklerini azaltmaya yönelik kapsamlı çalışmalar sürdürülüyor. İl genelinde çeşitli doğal afetlere karşı alınan önlemleri güçlendirmek ve meydana gelebilecek afetlerin olumsuz etkilerini en aza indirmek amacıyla yürütülen çalışmalar devam ediyor. İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Aktaş başkanlığında video konferansla 81 ilde düzenlenen "İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP) İzleme ve Değerlendirme Kurulu" toplantısının ardından Vali Yardımcısı Cihat Abukan ve İl Afet ve Acil Durumu Müdürü Ahmet Daşdemir ile birlikte basın açıklaması yapan Muş Valisi Avni Çakır, İRAP çerçevesinde yapılan çalışmaları anlattı. Son yıllarda, afet yönetimi konusundaki uluslararası anlayış afet risk azaltma çalışmalarının önemine vurgu yaptığını ifade eden Vali Çakır, “Ülkemizde süregelen afet yönetimi yapısı da benzer anlayışı uygulamayı amaçlamaktadır. Bir toplumun afetler karşısında dirençli olmasını sağlamak ve mümkün olduğunca afet sonrası ortaya çıkabilecek hasarları en aza indirmek amacıyla geçmişte yapılanın tersine ön etkin (proaktif) olarak afet öncesi eylemleri, başka söylemle, risk azaltma ve hazırlıklı olma aşamalarını ön plana çıkarmak ve uygulamaya geçirmek önem arz etmektedir. Afet yönetiminde afet öncesi, sırası ve sonrasını tarif eden her bir aşama için rolleri, sorumlulukları ve hedefleri tanımlayan planların geliştirilmesi eş düzeyde öneme sahip olsa da afet öncesine yapılan yatırımların sonucunda afet sırası ve sonrasında gerçekleştirilmesi planlanan eylemlere daha az yük düşmesi beklenmektedir. Başka bir ifade ile risk azaltma ve hazırlıklı olma aşamalarına diğerlerine nazaran önemli ölçüde zaman, çaba ve finansman sağlandığı takdirde afetin etkileri azaltılmış olacağından afet sırası ve sonrasındaki müdahale ve iyileştirme aşamalarında daha az zaman, çaba ve finansman gerekecektir. Dolayısıyla bu çalışmaya da konu olan “Afet Risklerini Azaltma Planı (İRAP)”, afetlerin etkilerini ortaya koyan ve bu etkileri en aza indirebilmek için afetler olmadan gerçekleştirilmesi gerekenleri bir süreç dâhilinde tarif eden, sorumluları ve sorumlulukları tanımlayan, sürdürülebilir bir plan olarak karşımıza çıkmaktadır” dedi. İRAP kapsamında ilk olarak 2 amaç, 16 hedef ve 145 eylem bulunduğunu vurgulayan Çakır, “Eylemlerinin güncelleme çalışmaları kapsamında İl AFAD Merkezinde İRAP toplantı gerçekleştirilmiştir. İRAP son haline getirildikten sonra, 2 amaç, 11 hedef ve 57 eylem olarak İl Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu tarafından kabul edilerek yürürlüğe girmiştir” ifadelerini kullandı. İRAP’ın amacı hakkında da bilgiler veren Vali Çakır, “Güvenli yapılaşma, mekânsal planlamada afet risklerinin dikkate alınması, afetlerin ulaşım ağlarına vereceği zararın belirlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması, üretim ve sanayi tesislerinin afete dirençli hale getirilmesi, kontrol mekanizmasının güçlendirilmesi, riskli alanlar için ıslah projelerinin hazırlanması, Muş ilinde yer alan yerleşim yerleri ve tarım arazilerinin taşkın tehlikesinin belirlenmesi, taşkın oluşturabilecek derelerin altyapı ve ulaşım ağlarına vereceği zararın belirlenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması, taşkın tehlikesinin olduğu tespit edilen yerlere ait gerekli ıslah projelerinin hazırlanması ve projesi hazır olan yerleşim yerlerine gerekli imalatın yapılması, bilinçlendirme faaliyetleri ve iklim değişikliğine uyum sağlamak” şeklinde konuştu.