GENEL - 24 Nisan 2020 Cuma 11:10

TVHB Başkanı Eroğlu, Dünya Veteriner Hekimler Günü’nü kutladı

A
A
A
TVHB Başkanı Eroğlu, Dünya Veteriner Hekimler Günü’nü kutladı

Türk Veteriner Hekimleri Birliği Başkanı Ali Eroğlu, “Tüm dünyada yaşanan Covid-19 salgını da bir kez daha, veteriner hekimsiz insan sağlığının olamayacağını göstermiştir.

Türk Veteriner Hekimleri Birliği Başkanı Ali Eroğlu, “Tüm dünyada yaşanan Covid-19 salgını da bir kez daha, veteriner hekimsiz insan sağlığının olamayacağını göstermiştir. Stratejik önemi bir defa daha ortaya çıkan mesleğimiz ile ilgili; tüm mesleki haklarımız için olumlu katkılarının ve yasal düzenlemelerin olacağı ümidiyle tüm meslektaşlarımızın Dünya Veteriner Hekimler Gününü kutluyorum” dedi.


Türk Veteriner Hekimleri Birliği (TVHB) Başkanı Ali Eroğlu, Dünya Veteriner Hekimler Günü dolayısıyla bir basın açıklaması düzenleyerek, dünya üzerinde yaşanan pandemiye rağmen çalışmalarını yürüten meslektaşlarına seslendi.


TVHB Başkanı Eroğlu, her yıl farklı bir temayla kutlanan Dünya Veteriner Hekimler Günü’nün bu yıl temasının ‘İnsan ve Hayvan Sağlığı İçin Çevreyi Korumak’ olarak belirlendiğini hatırlattı. Eroğlu, sayıları 500 bini geçen veteriner hekimlere seslenen Eroğlu, “Dünya Veteriner Hekimler Günü; Dünya Veteriner Hekimleri Birliği (WVA) ile Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü’nün (OIE) girişimleri sonucunda her yıl Nisan ayının son Cumartesi günü, o yıl için belirlenen bir tema çerçevesinde kutlanmaktadır. 2020 yılının teması; ‘İnsan ve Hayvan Sağlığı İçin Çevreyi Korumak’ olarak belirlenmiştir. Belirlenen tema ile, veteriner hekimlerin bu alanlardaki çalışmalarına kamuoyunun dikkatinin çekilmesi amaçlanmaktadır. Altı kıtada sayıları 500 bini geçen veteriner hekim tarafından 20’inci kez kutlanacak olan Dünya Veteriner Hekimler Günü, veteriner hekimler için onur kaynağı, gurur kaynağı ve mutluluk kaynağı olmuştur” ifadelerini kullandı.



“Covid-19 salgını da bir kez daha, veteriner hekimsiz insan sağlığının olmayacağını göstermiştir”


Dünya Veteriner Hekimler Günü vesilesiyle veteriner hekimlerin çok önemli çalışmalara imza attığına değinen Eroğlu, Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa zamanda tüm dünyaya yayılma özelliği gösteren yeni tip Korona virüs (Covid-19) salgınında veteriner hekimlerin öneminden, “Bir kez daha belirtmek isteriz ki; sağlıklı hayvan, sağlıklı gıda, sağlıklı insan ve sağlıklı toplum ile çevre sağlığı ve biyogüvenlik konularında veteriner hekimler çok önemli çalışmalara imza atmaktadır. Tüm dünyada yaşanan Covid-19 salgını da bir kez daha, veteriner hekimsiz insan sağlığının ve refahının olamayacağını göstermiştir. Türk Veteriner Hekimleri Birliği’nin her zeminde gündeme getirdiği konu şudur; Ülkemizde kadim bir sağlık meslek grubundan olan veteriner hekimler; özellikle son 150 yılda tarihe mal olan hizmetlerine, başarılarına, özellikle viral ve bakteriyel salgınların kontrol ve eradikasyonlarındaki engin deneyimlerine, koruyucu hekimlik, epidemiyoloji ve karantina önlemleri konusundaki faaliyetlerine, teşhis ve aşı üretimindeki bilgi birikimlerine ve Covid-19 ile mücadele ettiğimiz bugünlerde ülkemize has virüsün izolasyonu ve söz konusu virüsün genetik haritasını ortaya koyan bilim insanlarımızın veteriner hekim olmalarına rağmen, ülkemizde halen hak ettiği değeri alamayan ve özellikle son zamanlarda sağlık meslek grubuna yönelik bir kısım yasal düzenlemelere dahil edilmeyen meslek mensuplarıdır” şeklinde bahsetti.



“Tüm veteriner hekimler, mücadele kapsamında sahada”


Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edilen ‘Sağlıkta Şiddet Yasası’nda veteriner hekimlere yer verilmemesinden duyduğu üzüntüyü dile getiren Eroğlu, “Veteriner hekimler olarak sağlığa verdiğimiz bunca emek ve katkının yanı sıra ve veteriner hekimlere yönelik onlarca şiddet fiili ortadayken ve her şeyin ötesinde ulusal ve uluslararası kabullerde sağlık sınıfında olmasına rağmen, kısa bir süre önce TBMM’de kabul edilen sağlıkta şiddet yasasında veteriner hekimlere yer verilmemesi tarafımızca anlaşılamamış ve meslek mensuplarımızı büyük bir üzüntüye sevk etmiştir. Başta insan sağlığı olmak üzere, çevre sağlığını, biyogüvenliği, sosyal hayatı, ekonomiyi, ticareti ve değerlerimizi ciddi oranda tehdit ve tahrip ederek, bütün dünyayı kuşatan Covid-19 sebebiyle tüm veteriner hekimler, mücadele kapsamında sahada olup ülkemizin en büyük metropolünden, ülkenin en ücra köşesindeki köy ve mezrasına kadar ayaktadır. Bir taraftan laboratuvarlara kapanarak hayatları kurtaracak aşı ve serum üretmek için olağanüstü gayret gösterilirken, diğer taraftan sahada, salgın ve zoonotik hastalıklara karşı koruyucu aşılamalar, hastalık mihraklarına müdahale, tedavi hizmetlerinin kesintisiz olarak sürdürülmesi, insanımızın gıda güvenliğinin sağlanması ve sahipsiz sokak hayvanlarının yaşam koşullarının iyileştirilmesi gibi hizmetler onlarca riske rağmen gece gündüz demeden devam ettirilmektedir” diye konuştu.



“Dünyanın bundan sonraki hayatı farklı olacak”


Covid-19 kapsamında uygulanan tedbirlerin, salgın ortadan kalktıktan sonra da devam edeceğine vurgu yapan Eroğlu, salgına dair sebep oluşturan durumların üzerinde çalışılması gerektiğini söyledi. Eroğlu, “Dünyanın bundan sonraki hayatının, ekosisteminin farklı olacağı, gerek Cumhurbaşkanımız tarafından, gerekse uluslararası otoriteler tarafından bir kabul olarak deklare edilirken, ülkesel ve küresel planlamaların önemine dikkat çekilerek, sebeplerin üzerinde durulması gereken bir stratejiden bahsedilmektedir. TVHB olarak bizde buna katılıyoruz. Covid-19 ile; Tek Sağlık konseptini tanımlayan, hayvan sağlığı, insan sağlığı ve çevre sağlığının ayrılamayacağı, önlemenin tedaviden daha önemli ve öncelikli olduğu ve yeni bir yaklaşımla küresel iş birliğinin kaçınılmazlığı daha iyi anlaşılmaktadır” dedi.



“Çevreyi ve doğal yaşamı korumaya dair her eksiğimiz, bir kez daha ortaya çıktı”


Doğanın korunması hususunda insanlığın eksikliğinin Covid-19 salgını dolayısıyla bir kez daha gözler önüne serildiğine vurgu yapan Eroğlu, “Koruyucu hekimlik hizmetleri kapsamındaki tüm veteriner hekimlik faaliyetleri hem daha ekonomik, hem de insan sağlığı ve çevre sağlığının korunmasını sağlamak adına çok daha etkindir. Çevreyi ve doğal yaşamı korumaya dair her eksiğimizin dünyada doğal dengenin bozulmasına neden olacağını unutmamamız gerektiği hususu bu yıl da Covid- 19 pandemisi ile bir kez daha yaşanarak görülmüştür. Tüm dünyada sağlık meslek sınıfları hızla ve güçlü bir organizasyonla ‘Tek Sağlık’ konsepti altında birleşirken, ülkemizin de bu konuda ilerleme kaydetmesi bugün ve gelecekte meydana gelmesi olası pandemiler ile milli ve yerli etkin mücadele etme gücüne kavuşmasını sağlayacaktır” dedi.



“Yasal ve yapısal uygulamalar bir an önce başlamalıdır”


Konu hakkında TVHB’nin çağrısını ileten Eroğlu, ‘Tek Sağlık’ uygulamaları için yasal ve yapısal düzenlemelere bir an önce başlanılması gerektiğine değindi. Eroğlu, “Tek Sağlık uygulamaları için yasal ve yapısal düzenlemelere bir an önce başlanmalıdır. Tek Sağlık Yasası çıkarılmalı, ülkesel ve küresel olayları değerlendiren Zoonotik Hastalıklar Kontrol ve Araştırma Merkezi, Sağlık Bakanlığında Veteriner Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü ile Tarım ve Orman Bakanlığında Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatları kurulmalıdır. Dünyanın bundan sonra zoonoz karakterli salgınlar ile daha çok uğraşacağı düşünüldüğünde, Veteriner Fakültelerinin fiziki ve eğitim altyapıları güçlendirilerek müfredatına Milli Savunma amaçlı biyogüvenlik, biyolojik mücadele konularının yer aldığı dersler konulmalı, ARGE çalışmalarına daha fazla yatırım yapılmalı ve stratejik konumları itibariyle Veteriner Kontrol Enstitüleri her yönü ile güçlendirilmelidir. Bu kapsamda Türk Veteriner Hekimleri Birliği her türlü desteği ve hizmeti vermeye hazırdır” diye konuştu.



“Olumlu katkıların ve yasal düzenlemelerin olacağı ümidiyle”


Dünya Veteriner Hekimler Günü’yle ilgili öneri ve talepleri devletin üst makamlarına ilettiklerini söyleyen Eroğlu, “Stratejik önemi bir defa daha ortaya çıkan mesleğimiz ile ilgili; fiili hizmet, sağlıkta şiddet, fiziki altyapıdan ve eğitim kalitesinden yoksun çok sayıda fakülte sayısı, kaliteli eğitim ve kaliteli mesleki uygulamalar ile tüm mesleki haklarımız için olumlu katkılarının ve yasal düzenlemelerin olacağı ümidiyle tüm meslektaşlarımızın Dünya Veteriner Hekimler Gününü kutluyor, selam ve saygılar sunuyorum” ifadelerini kullandı.

Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Çanakkale Çanakkale’de Tarihi Alan Başkanlığının yetkileri artıyor: Çanakkale Savaşları ile doğrudan ilişkili tarihi yapı ve anıtlar denetim altına alınacak Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı’nın genişletilmesiyle ilgili yeni kanun hakkında konuşan Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, "Çanakkale Savaşı’yla alakalı noktalarda ’Tarihi Alan Bağlantı Noktası’ ilan edip buralarda Tarihi Alan Başkanlığı olarak hizmet vermek istiyoruz" dedi. Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alanı’nın; tarihi, kültürel, manevi ve doğal değerlerinin korunması ve tek elden, bütüncül bir yönetim modeliyle idare edilmesi amacıyla 6546 sayılı Kanun, yürürlüğe girdi. Çanakkale Savaşları’na ait çok sayıda tabya, kale, savunma yapısı, şehitlik ve lojistik unsur, özellikle Çanakkale Boğazı’nın Anadolu Yakası’nda olmak üzere mevcut Tarihi Alan sınırları dışında kalarak bakım ve denetim eksikliğiyle karşı karşıya olup, yok olma riski taşıyordu. Bu nedenle, yalnızca Çanakkale Savaşları ile doğrudan ilişkili nitelikli tarihi yapı ve anıtlar ’Tarihi Alan Bağlantı Noktası’ şeklinde tanımlanarak Tarihi Alan hükümlerine bağlı olup bakım, koruma ve denetim altına alınacak. Konu ile ilgili açıklamalarda bulunan Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, "Çanakkale Savaşları bir bütün, savaşlar hem Gelibolu Yarımadası’nda şu anki Tarihi Alan içerisinde cereyan etmiş hem de Anadolu tarafında cereyan etmiş. Hem deniz savaşları hem de kara savaşları" diye konuştu. Tarihi Alan Başkanlığı ile ilgili kanunda bir takım eksikliklerin olduğu ve bunun üzerine görüşmeler başlatıldığını söyleyen Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, "Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı, Çanakkale Savaşları’nın 100’üncü yıl dönümüne giderken 2014 yılında 6546 sayılı kanunla kurulmuş ve o günden beri de görevini ifa etmektedir. Görevliliğimiz zamanı içerisinde bir takım eksiklerin olduğu tespit edilmiş ve bunlar ilgili kurumlarla paylaşılmıştır. Aslında hem kamuoyunun hem de bizim uzun zamandan beri dillendirdiği, özellikle Çanakkale Savaşı alanlarının Anadolu yakasında da olduğu ve Tarih Alan Başkanlığımızın buralara da hizmet götürmesi gerektiği kanaati herkes tarafından malum olmuştur. Biz de Tarihi Alan Başkanlığı olarak çalışmalarımızı yaptık. Kanunla ilgili taleplerimizi ilgili mercilere ilettik ve geçtiğimiz günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisimizde kanun tasarısı görüşüldü ve en son Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş oldu" dedi. Kanun yürürlüğe girer girmez çalışmalara başladıklarını aktaran Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, şu ifadeleri kullandı: "Öncelikli olarak şu anda kanun Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girdikten sonra hemen başkanlık olarak çalışmalarımızı başlattık ve ilgili kurumlarla çok yakından hem teorik olarak hem de sahada çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. Önce şunu belirtelim, Çanakkale Tarihi Alan’ın özellikle Anadolu yakasında tekrar var olması için savaşın geçtiği noktaları tespit ediyoruz ve yapılacak çalışmalar sonundaki amacımız bir alan olarak değil, daha çok spesifik olarak Çanakkale Savaşı’yla alakalı noktalarda ’Tarihi Alan Bağlantı Noktası’ ilan edip buralarda Tarihi Alan Başkanlığı olarak hizmet vermek. Bugüne kadar niye bakamadık buralara? Çünkü bizim mevcut kanunumuzda Çanakkale Tarihi Alan’ın sınırları koordinatlarla belirliydi. Dolayısıyla biz karşıda koordinatlarımızın belli olduğu yerler dışında, özellikle Çanakkale Anadolu tarafındaki Kumkale, Dardanos Tabyası gibi yerlere hizmet götüremiyorduk. Takdir edersiniz ki buralar şu anda boş bırakılmış ve herhangi bir hizmetin yapılmadığı yerlerdi ve buralara da hizmet götürmek özellikle Tarihi Alan Başkanlığı olarak bizim için çok önemliydi." Tarihi Alan sınırlarının Akbaş Şehitliği bölgesine kadar olduğunu ve orayı da kapsadığını belirten Kaşdemir, "Aslında Çanakkale Savaşları bir bütün, savaşlar hem Gelibolu Yarımadası’nda şu anki tarihi alan içerisinde cereyan etmiş hem de Anadolu tarafında cereyan etmiş. Hem deniz savaşları hem de kara savaşları. Tarihi Alan Başkanlığı olarak Eceabat tarafındaki Akbaş Şehitliği’nden öbür tarafa yani Gelibolu tarafına gitme gibi bir düşüncemiz yok. Bizim sınırlarımız, Akbaş Şehitliği’nde bitmiş olacak çünkü savaş alanları olarak orası koordinatlarla belirlenmişti. Akbaş Şehitliği bizim Tarihi Alan sınırlarımız dışarısında kalmıştı şimdi onu da Anadolu tarafı gibi Çanakkale Tarihi Alan sınırlarına dahil edeceğiz. Çanakkale’nin çok değişik mecralarına, Gelibolu’ya, Tarihi Alanın genişlemesi gibi bir kanaat ortada yok. İlk etaptaki düşüncemiz derhal Çanakkale’nin Anadolu tarafındaki Dardanos Tabyası Bataryası, Kumkale, Çanakkale merkezindeki Çanakkale Şehitliği gibi yerleri öncelikli olarak hedefliyoruz" diye konuştu. Çanakkale Savaşlarına dair objelerin koruma statüsüne gireceğini, deniz altı kültürel varlıklarının korunması için balıkçılığa bir takım kurallar getirileceğini ve Tarihi Alan’ın spesifik alanları kapsayarak vatandaşların özel mülklerine girilmeyeceğini özellikler vurgulayan Başkan İsmail Kaşdemir, şunları söyledi: "Çanakkale Savaşları’yla alakalı objeler, harp malzemeleri birçok kişide var. Özel koleksiyoncularda, hatta birçok köyde, vatandaşta var. Bunları biliyoruz. Bununla alakalı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile çalışma yapıyoruz. Bir yönetmelik çalışacağız. Bu yönetmelikleri ilan ettikten sonra da onlarla alakalı nasıl bir süreç izleyeceğimizi orada belirlemiş olacağız. Koleksiyoner belgesi olanlar bunlarla alakalı şimdi de daha sonra da çalışmaya ve bunlarla alakalı müze yapmaya devam edecek ama bundan sonraki süreçte koleksiyoner belgesi ve yetkili belgesi olmayanlar bu objelere sahip olamayacak. Bundan sonra Çanakkale Harp malzemeleri bir taşınır kültür varlığı yani korunan bir kültür varlığı olacak. Bunları bir yerden bir yere nakletmek, kazı yapmak, çıkarmak, satmak, devretmek hepsi suç haline gelecek. Bundan sonra Çanakkale’deki Tarihi Alan’ın sınırlarındaki kıyılar da bizim tasarrufumuz altında olacak. Örneğin yapılar, yapılacak işlemler için bizden izin alınacak, kurulumuz bunda yetkili olacak. Balıkçılıkla alakalı da bir noktaya kadarki olan yerlerde şimdi tespitini yapacağız. Takdir edersiniz ki suyun altında bazı yerlerde çok önemli kültürel varlıklar var. Buralara çapa atmak, ağ atmak belli kurallara tabi olacak. Bizim amacımız tarihi korumak. Vatandaşımızın özel mülkiyetiyle alakalı hiçbir düşüncemiz yok. Tamamen şu anda bilinen, malum olan yerler olacak." Yeni kanun ile Tarihi Alan Başkanlığı bünyesinde bulunan uzamanların yetkilerini refakat gerekmeden kullanabileceklerini açıklayan İsmail Kaşdemir, "Biz devlet müzesi statüsü kapsamına girmiyorduk. Kanundaki eksiklerden bir tanesi oydu. Örneğin biz Çanakkale Tarihi Alan sınırları içerisinde kazı yapacağımız zaman bizim Çanakkale’deki müze refakat ediyordu. Aslında biz bu konuyla alakalı çok yetkiliydik, uzmanlarımız da var ama kanunda böyle bir eksiklik olduğu için yapamıyorduk. Şu anda kendi yetkililerimiz Tarih Alan’ın her noktasında yetkili olmuş olacak. Kural belirleyebileceğiz. Devlet müzelerinin sahip olduğu bütün yetkilere sahip olmuş olacak" şeklinde konuştu.
Sakarya "Yetenek Kazanımı" projesi öğrencilere tanıtıldı Sakarya Üniversitesi’nde (SAÜ), yetenek kazanımı ve mesleki gelişim projesinin tanıtımı yapıldı. SAÜ, Emlak Konut GYO AŞ iş birliğiyle yürütülecek olan projenin tanıtımı gerçekleştirildi. Programında konuşma yapan Emlak Konut GYO AŞ Proje ekibinden Oğuzhan Balım, öğrencilerin mezuniyet sonrası iş dünyasına geçişte yaşadığı zorluklara ve akademik bilgi ile sektör uygulamaları arasındaki boşluğa dikkat çekti. Balım, projenin temel amacının öğrencilerin sahada deneyim kazanması ve sektörü yakından tanıması olduğunu ifade etti. Balım, proje kapsamında katılımcıların, teknik ve kişisel gelişim eğitimleri, gerçek saha ve proje deneyimlerine dahil olma, sektör profesyonelleriyle birebir mentorluk süreci gibi ayrıcalıklara sahip olacağını belirtti. Projenin, öğrencilerin yalnızca mesleki becerilerini değil, iletişim, liderlik ve kendini ifade etme yetkinliklerini de geliştirmeyi amaçladığı vurgulandı. Öğrenciler iş başvurusu ve staj deneyimlerini paylaştı Tanıtım programında, farklı mühendislik bölümlerinden öğrencilerle interaktif bir sohbet gerçekleştirildi. Öğrenciler staj ve iş başvuru deneyimlerini paylaşırken, sektör beklentileri ve kariyer planlaması üzerine değerlendirmeler yapıldı. Ayrıca programda, gayrimenkul sektörünün multidisipliner yapısına vurgu yapılarak; mühendislik, mimarlık, şehir planlama, yazılım, veri bilimi ve iletişim gibi birçok alanın sektörle doğrudan ilişkili olduğu belirtildi.
Ankara En iyi haber fotoğrafları ödüllendirildi Türkiye Foto Muhabirleri Derneğinin (TFMD) düzenlediği "Yılın Basın Fotoğrafları Yarışması’nda 25 ödül düzenlenen törenle sahiplerini buldu. İHA Foto Muhabiri İsmail Coşkun 3 ödüle, İHA Muhabiri Ahmet Faruk Sarıkoç ve İHA Muhabiri Hakan Okay ise 1 dalda ödüle layık görüldü. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği tarafından düzenlenen Yılın Basın Fotoğrafları Ödül Töreni, Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesinde gerçekleştirildi. 547 kişinin katıldığı ve 6 bine yakın fotoğrafın titizlikle değerlendirildiği yarışmada, 6 farklı kategoride 22 fotoğraf ve 3 fotoğraf serisi ödül almaya hak kazandı. İhlas Haber Ajansı foto muhabirlerinin ise çektiği fotoğraflara 5 ödül verildi. Suriye’de yaşanan devrimin fotoğraflarıyla ’Yılın Günlük Yaşam Fotoğrafı’, ‘Günlük Yaşam Fotoğrafı İkincisi’ ve ‘Jüri Özel Ödülü’ İHA’dan İsmail Coşkun’a verildi. ‘Yılın Çevre ve Doğa Fotoğrafı Ödülü’ ise Bitlis’teki Nemrut Kalderası’nda kampçıların çadırlarında yiyecek arayan bozayılar fotoğrafıyla İhlas Haber Ajansı’ndan Hakan Okay’a verildi. Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Hatay’da depremde hasar gören araçları fotoğraflayan İHA Foto Muhabiri Ahmet Faruk Sarıkoç da Çevre, Doğa ve İklim Değişikliği Fotoğrafı Mansiyon Ödülü aldı. Törende konuşan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, kamu hafızasının olay anında tutulan kayıtlar üzerinde şekillendiğini ve bu kayıtların zamanla ortak referansa dönüştüğünü ifade ederek, foto muhabirliğinin tam bu noktada güncel tartışmaların temposundan bağımsız ama kamu adına son derece ağır bir sorumluluk yüklenen bir alan olarak ortaya çıktığını kaydetti. "İnsanlık tarihi boyunca foto muhabirleri, iyi zamanlarda da zor zamanlarda da yaşananlara sahada şahitlik eden isimler olmuştur" Sahada çekilen her karenin anlık bir görüntü olmanın ötesinde yaşananın hangi şartlarda gerçekleştiğini, kimleri etkilediğini ve hangi izleri bıraktığını tarihe not düştüğünü ifade eden Yılmaz, "Bugün geçmişe dair güçlü bir kamusal hafızadan söz edebiliyorsak, bunun arkasında bu anları doğru yerde ve doğru zamanda, hakkını vererek kayda geçiren bir emek vardır. Bu emek, yaşananı göstermekle yetinmeyen; hakikatin görünür olmasını, toplumsal tartışmaların sağlam bir zeminde yürütülmesini ve toplumun kendi geçmişiyle yüzleşebilmesini mümkün kılan bir sorumluluk alanını da ifade etmektedir. Hafızası olmayan bireylerin ve toplumların, geleceğe dair sağlıklı bir yön tayin etmesi mümkün değildir. Aynı durum tüm insanlık için de geçerlidir. İnsanlık tarihi boyunca foto muhabirleri, iyi zamanlarda da zor zamanlarda da yaşananlara sahada şahitlik eden isimler olmuştur. Bugün Gazze’de yaşanan soykırımda da foto muhabirleri en yakın şahitler arasında yer almakta; ağır güvenlik riskleri, sınırlı imkanlar ve zorlayıcı şartlar altında gerçeği kayda geçirmek için görev yapmaktadır. Bu vesileyle, Gazze’de hakikatin şahitliğini yaparken katledilen tüm gazetecileri, basın mensuplarını rahmetle anıyorum. Bu çaba, yaşananların doğru biçimde tüm dünyaya duyurulmasını mümkün kılan hayati bir şahitlik olduğu gibi, uluslararası hukuk açısından da önemli belgeler ve deliller oluşturmuştur" şeklinde konuştu. "Emevi Meydanı’nda devrilen Hafız Esad heykeli etrafında yaşanan sahne, fotoğrafın tek bir kareyle hafızaya yerleştirme gücünü ortaya koyuyor" Yılmaz, "Yılın Basın Fotoğrafı, dönemsel gelişmelerin içinden tarihe kalacak anı seçen güçlü bir geleneğin ifadesidir. Bu yıl bu geleneği temsil eden kare, Hürriyet Gazetesi foto muhabiri Mert Gökhan Koç’un imzasını taşımaktadır. Koç’un kadrajı, 13 yıl süren iç savaşın ardından Suriye’de Baas rejiminin yıkıldığı, 61 yıllık iktidarın sona erdiği anı kayda alarak, bölgesel dengeleri etkileyen tarihi bir kırılma anını belgelemektedir. Bu fotoğraf aynı zamanda, içinde yaşanan şartlar ne olursa olsun, insanlığın değişim yapabilme, zulme son verebilme ve umudu yeniden yeşertebilme kapasitesini ortaya koymaktadır. Emevi Meydanı’nda devrilen Hafız Esad heykeli etrafında yaşanan sahne, fotoğrafın, siyasi ve toplumsal bir dönüşümü tek bir kareyle hafızaya yerleştirme gücünü açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu güçlü şahitlik dolayısıyla Mert Gökhan Koç’u tebrik ediyorum. Genç yetenekleri teşvik ederken, mesleğe ömrünü adamış isimlere gösterilen vefayı da unutmamak gerekir. Türkiye Foto Muhabirleri Derneği Yaşam Boyu Onur Ödülü’nün Mustafa İstemi’ye verilmesi, basın fotoğrafçılığının mesleki hafızasına verilen değerin anlamlı bir ifadesidir. Bugün aramızda bulunamasa da 65 yıla yayılan tecrübesi ve genç kuşaklara rehberlik eden birikimi dolayısıyla kendisini tebrik ediyorum" diye konuştu. "Ulusal prestijli bir yarışmada ödül almanın gururunu yaşıyorum" Bitlis’in önemli turizm destinasyonlarından biri olan Nemrut Kraterinde yaşayan sevimli bozayıların yer aldığı fotoğrafla ödül alan İHA Muhabiri Hakan Okay, "Onların yaşam alanlarıyla ilgili ‘Yılın Çevre ve Doğa Fotoğrafı’ alanında ödül aldım. Heyecanlıyım, gururluyuz. Bu vesileyle hem ulusal ölçekte bir yarışmada ilimizi tanıtma imkanı bulum hem de bu kadar prestijli bir yarışmada ödül almanın gururunu yaşıyorum" ifadelerini kullandı. "Suriyelilerin yaşadığı mutluluğu ve özgürlük anlarını fotoğrafladım" İHA Foto Muhabiri İsmail Coşkun ise Esad rejiminin devrilmesiyle beraber Suriye’de görevlendirildiğini ifade ederek, "Suriyelilerin yaşadığı mutluluğu ve o özgürlük anlarını fotoğrafladım. O tarihi anları belgeleyen iki fotoğrafım bugün ödüle layık görüldü. Bir diğer kare ise İstanbul’da günlük yaşamı anlatan çalışmam oldu. Tarihi belgeleyen fotoğraflar işimizin en önemli duygularından biri. Bundan dolayı gerçekten mutluyum" dedi. "Koyun sürüsünün hasar gören araçların yanına gelmesiyle daha etkili bir fotoğraf oldu" İHA Muhabiri Ahmet Faruk Sarıkoç da Kahramanmaraş merkezli depremlerden 2 yıl sonra depremden etkilenen Hatay’a görev yapmak üzere gittiğini dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti: "Haberlerimizi yaptıktan sonra şehirden tam çıkarken bir araç hurdalığı görmüştüm. Çok fazla ilgimizi çekmemişti çünkü yoldan geçerken net bir şekilde göremiyorduk. Yanına gidip biraz incelemek istedik. Oradaki görevlilere sorunca çok fazla aracın depremde hasar gördüğünü söyledi. Bir süre orada fotoğraf makinesi ve kamera ile çekimlerimizi yaptıktan sonra dron kaldırdım. Tam o sırada bir koyun sürüsü depremde hasar gören araçların yanına geldi. Ben de onları birlikte fotoğrafladım. Bu sayede daha etkili bir fotoğraf oldu."