SAĞLIK - 19 Haziran 2025 Perşembe 10:26

TVHB’den kene kaynaklı hastalıklara ve kırım Kongo kanamalı ateşine ilişkin açıklama

A
A
A
TVHB’den kene kaynaklı hastalıklara ve kırım Kongo kanamalı ateşine ilişkin açıklama

Türk Veteriner Hekimleri Birliği (TVHB), Başkanı Eroğlu, "Kene hastalıkların yayılmasını önlemek için hayvancılık işletmelerine devlet destekli ilaçlama teşvikleri ve bunun sürekliliğini sağlayacak ulusal politikalar geliştirilmelidir" dedi.


TVHB, bahar ve yaz aylarında artış gösteren kene vakalarına ilişkin basın açıklama yaptı.


Eroğlu, son zamanlarda artış gösteren kene vakalarına ilişkin, "2025 yılının Ocak-Haziran ayları arasında İstanbul, Kayseri, Tokat, Sivas ve Erzurum başta olmak üzere ülke genelinde basına yansıyan 7 bin 801 kene ısırığı vakası tespit edilmiştir. Ne yazık ki, bu vakalardan 13’ü ölümle sonuçlanmıştır. Bu çarpıcı tablo, ülkemizde kene kaynaklı hastalıkların oluşturduğu halk sağlığı riskinin boyutlarını gözler önüne sermektedir. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) başta olmak üzere kene kaynaklı zoonotik hastalıklar, insan sağlığını, hayvan sağlığını, ekolojik dengeyi ve tarımsal üretim güvenliğini de tehdit eden çok yönlü bir risk alanı oluşturmaktadır" ifadelerine yer verdi.



"İnsan ve hayvan sağlığını tehdit eden pek çok hastalık etkenini taşıyabilmektedir"


Kenelerin ısı, nefes ve titreşimi algılayabilen, bu sayede insanları yaklaşık 15-20 dakika boyunca takip edebilen canlılar olduğunu belirten Eroğlu, "Yaşamlarını sürdürebilmek için kan emmek zorunda olan bu canlılar, bu süreçte insan ve hayvan sağlığını tehdit eden pek çok hastalık etkenini taşıyabilmektedir. Dünya genelinde 200’ün üzerinde hastalık etkenini taşıdığı bilinen kenelerin, Türkiye’de başta KKKA olmak üzere Lyme hastalığı, Babesiosis ve Theileriosis gibi birçok hastalığın yayılımında önemli rolü bulunmaktadır" ifadelerini kullandı.



"Hastalığın kontrolünde disiplinler arası bir mücadele stratejisi şarttır"


KKKA’nın Türkiye’de ilk kez 2002 yılında tanımlandığını anlatan Eroğlu, "Özellikle Giresun, Gümüşhane, Bayburt, Sivas, Tokat, Amasya ve Çorum illerinde endemik hale gelmiştir. Ancak Hyalomma marginatum türü kenenin Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde de bulunması, bu hastalığın sadece sınırlı bölgelerle ilişkilendirilmesinin yetersiz olduğunu göstermektedir. 2008 yılında vaka sayısında zirveye ulaşılmış, son yıllarda ise yeniden artış eğilimi dikkat çekmektedir. KKKA, hayvanlarda çoğunlukla belirti göstermeden seyretmekle birlikte, insanlarda ciddi kanamalara ve hatta ölüme yol açabilen viral bir enfeksiyondur. Bu nedenle hastalığın kontrolünde yalnızca bireysel önlemler değil, disiplinler arası bir mücadele stratejisi şarttır" ifadelerine yer verdi.



"Kene kaynaklı hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla devlet destekli ilaçlama teşvikleri ve ulusal politikalar geliştirilmelidir"


Eroğlu, kene ile mücadelede bilimsel yaklaşımın esas olduğunu aktararak sözlerini şöyle sürdürdü:


"Keneler, doğada uçma ya da sıçrama kabiliyeti olmayan çalı, ot ve çimen gibi alanlardan konakçılara tırmanarak bulaşan canlılardır. Dolayısıyla doğrudan doğadaki kene popülasyonunun kontrolü mümkün değildir. Etkin mücadele, evcil hayvanlar üzerinde düzenli aralıklarla ortalama 25 günde bir yapılan akarisit uygulamaları ile sağlanabilmektedir. Bu ilaçların gıda güvenliğini tehdit etmeyen, kalıntı bırakmayan ürünler olması da büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, meraların sürülmesi, yabani otların temizlenmesi gibi mekanik kontrol uygulamaları destekleyici rol oynamaktadır. Ancak çevreye gelişigüzel kimyasal ilaç uygulamaları, ekolojik dengeye zarar vereceği için önerilmemektedir. Kene kaynaklı hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla küçük ölçekli hayvancılık işletmelerine yönelik devlet destekli ilaçlama teşvikleri ve bu mücadelenin sürekliliğini sağlayacak ulusal politikalar geliştirilmelidir. Henüz yaygın kullanımda olmayan kene aşıları üzerindeki bilimsel çalışmalar da umut vaat etmekte olup, desteklenmesi gerekmektedir."



"Vücuda tutunan kene, çıplak elle dokunulmadan bez veya eldiven gibi malzemelerle çıkarılmalı"


Bireysel korunma önlemlerinin önemine değinen Eroğlu, şunları kaydetti:


"Riskli bölgelerde doğayla temas edecek vatandaşlarımızın açık renkli, vücudu örten giysiler tercih etmesi, pantolon paçalarının çorap içine alınması, kene kovucu (repellent) ürünlerin kullanılması, doğa dönüşlerinde vücudun özellikle kulak arkası, ense, diz arkası, kasık gibi bölgelerin kene yönünden dikkatle kontrol edilmesi gerekmektedir. Vücuda tutunan kene, çıplak elle dokunulmadan bez veya eldiven gibi malzemelerle çıkarılmalı, üzerine sigara basmak, kolonya ya da kimyasal dökmek gibi müdahalelerden kesinlikle kaçınılmalı, sonrasında derhal en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Ateş, baş ağrısı, kas ağrısı gibi belirtiler görüldüğünde tıbbi yardım alınmalı, erken tanının hayatî önemi unutulmamalıdır. Kene kaynaklı hastalıklarla mücadele; bireysel farkındalığın artırılması, kamu spotları, broşürler ve yerel bilgilendirme çalışmaları ile desteklenmelidir. Bu bilgilendirme faaliyetleri, Sağlık Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda yürütülmeli, bu süreçte veteriner hekimlerin sahadaki bilgi ve deneyimi mutlaka değerlendirilmelidir. Veteriner hekimler, hayvan refahının korunması, zoonotik hastalıkların önlenmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması konularında kamu sağlığının vazgeçilmez aktörleridir. Türk Veteriner Hekimleri Birliği olarak, ’tek sağlık’ yaklaşımının gereklilikleri doğrultusunda, bilimsel mücadeleyi ve toplumun doğru bilgilendirilmesini esas alarak üzerimize düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye hazır olduğumuzu kamuoyuna saygıyla duyururuz".


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Hatay Depremde tamamen yıkılan Emek Mahallesi, inşa çalışmalarıyla yeniden ışıl ışıl Hatay’ın Antakya ilçesinde bulunan ve depremde yaşanan yıkımlarla yerle bir olan Emek Mahallesi, enkazın kaldırılmasıyla boş araziye dönmüştü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın çalışmalarıyla Emek Mahallesi, binalarla doldu ve ışıl ışıl çehreye kavuştu. Kahramanmaraş merkezli depremde en çok yıkımın olduğu Hatay’da binlerce bina yerle bir olurken yaklaşık 25 bin insan hayatını kaybetti. Asrın felaketinin en çok hasara uğrayan ilçesi olan Antakya kent merkezi, depremden sonra enkazın kalkmasıyla bomboş araziye dönmüştü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı kısa sürede çalışmalara başlamıştı. Depremzede vatandaşların yuvalarına kavuşmaları için gece gündüz emek veren ekiplerin çalışmalarıyla Antakya kent merkezi adeta yeni baştan inşa edildi. Depremden önce gecekondu ve harabe evlerin olduğu Emek Mahallesi’nde; asrın inşasının ardından modern, estetik ve sağlam görünümlü yeni konutlar yapıldı. Depremin ardından enkazın kalkmasıyla çorak araziye dönen mahalle, inşa çalışmalarının ardından afetzede vatandaşlarını bekleyen sıcak yuvalara dönüştü. "Enkazın kalkmasıyla bomboş araziye dönmüştü, devletimiz gücünü burada göstererek evlerimizde ışıklar yanmaya başladı" Depremle birlikte boş araziye dönen mahallesinin yeniden inşa edildiğini söyleyen Emek Mahallesi Muhtarı Celal Sarı, "Cumhuriyet Caddesi üzerindeyiz ve arkamda bulunan yerde Emek Mahallesi. Deprem olduktan sonra bu mahallede hiçbir şey kalmamıştı. Binalarımızın çoğu ağır hasarlı veya yıkılmıştı. Mahallemde de birçok can kaybı da oldu. Mahallemizde birçok yerde sadece ağaçlarımız kalmıştı. Depremden sonra mahallemiz enkazla doluydu ve sonra enkaz kaldırılmıştı. Enkazın kalkmasıyla bomboş araziye dönmüştü. Sadece sağlam kalan ağaçlarımızdı. Devletimizin gücünü burada görülmektedir. Evlerimizin ışıkları yanmaya başladı. Allah da en kısa zamanda mahalle sakinlerimizle birlikte oturmamızı nasip etsin. İnşallah böyle acılarda yaşamayız. Bu mahalleyi deprem dümdüz boş araziye çevirdi. Devletimizin gücü o kadar güzel ki burada yapılan işler anlatmakla bitmez. Sadece görmeleri gerekiyor. Emek Mahallesi’ne gelin bakın neler yapıldığını görün. Sayın Cumhurbaşkanıma teşekkür ederim. Depremden önce burası gecekondu ve harabe evler vardı, şimdi ise her şey yapıldı ve dört dörtlük oldu" ifadelerini kullandı.
Kocaeli YEDEP 2026 proje teklif çağrısı yayımlandı: Başvurular 1-31 ocak tarihleri arasında alınacak Kocaeli’de Yerel Destek Programı kapsamında 2026 Yılı Proje Teklif Çağrısı ilan edildi. Sivil toplumun güçlendirilmesi ve katılımcı yerel yönetim anlayışının yaygınlaştırılmasını hedefleyen program için STK’lara yönelik bilgilendirme ve eğitim süreci başlarken, başvurular 1 Ocak’ta başlayacak ve 31 Ocak’ta sona erecek. Yerel Destek Programı (YEDEP) 2026 çağrısı, önceki yıllarda olduğu gibi kentlilik bilincinin artırılması ve katılımcılığın güçlendirilmesi ana temasıyla hayata geçirilecek. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli Kent Konseyi ve sivil toplum kuruluşlarının iş birliğiyle sürdürülen program kapsamında; gönüllülüğün teşvik edilmesi, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi, yerel değerlerin korunması ve tanıtılması, sürdürülebilir kalkınma ve kapsayıcılığın desteklenmesi öncelikli alanlar arasında yer alıyor. 2022 yılından bu yana kesintisiz devam eden YEDEP ile kentte daha bilinçli, katma değeri yüksek ve iş birliğine dayalı projelerin hayata geçirilmesi amaçlanıyor. STK’lara yönelik bilgilendirme ve eğitimler düzenlenecek Proje teklif çağrısının ilan edilmesiyle birlikte, Kocaeli genelinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarına yönelik bilgilendirme ve eğitim toplantıları düzenlenecek. Toplantılarda programın kapsamı, hedefleri ve başvuru süreçleri detaylı şekilde anlatılacak, katılımcılara rehberlik sağlanacak. Eğitimlerin yer ve tarihleri, STK’lara SMS ve e-posta yoluyla duyurulacak. YEDEP 2026 için son başvuru tarihi 31 Ocak 2026 olarak belirlendi. Sivil toplum kuruluşları proje başvurularını, 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren online olarak yapabilecek. Kimler başvurabilir? YEDEP 2026’ya başvuracak kuruluşların; kar amacı gütmeyen tüzel kişiliğe sahip STK (dernek, vakıf, federasyon veya konfederasyon) olması, Kocaeli’de faaliyette bulunması, son yıla ait beyannamesini vermiş olması, Sivil Dünya Kocaeli platformuna kayıtlı bulunması gerekiyor. Program kapsamında küçük, orta ve büyük ölçekli olmak üzere üç ayrı destek alanı bulunuyor. Küçük ölçekli projeler için STK’nın 2026 yılı veya öncesinde kurulmuş olması, orta ölçekli projeler için STK’nın 2024 yılı veya öncesinde kurulmuş ve mali, proje ile idari kapasite açısından deneyimli olması, büyük ölçekli projeler için ise STK’nın 2023 yılı veya öncesinde kurulmuş ve yeterli deneyime sahip olması şartı aranıyor.