YEREL HABERLER - 27 Şubat 2012 Pazartesi 13:54

VERGİ HAFTASI ETKİNLİKLERİ

A
A
A
VERGİ HAFTASI ETKİNLİKLERİ

Aydın Vergi Dairesi Başkanı Mesut Yılmaz ve beraberindeki heyet, bu yıl 27 Şubat-4 Mart tarihleri arasında kutlanan Vergi Haftası dolayısıyla Vali Kerem Al’ı makamında ziyaret ettiler.
Her yıl Vergiyi gönülle olarak ödeme alışkanlığının kamuoyuna kazandırılması amacıyla bu yıl 23. kutlanan geleneksel Vergi Haftasını çeşitli etkinliklerle kutlayan Aydın Vergi Dairesi Başkanlığı sabah saatlerinde Valilik bahçesindeki Atatürk büstünün önüne çelenk koymasının ardından Aydın Valisi Kerem Al’ı ziyaret ettiler.
Ziyarette Vergi Haftası kapsamında yapacakları etkinlikler hakkında bilgi veren Mesut Yılmaz, hafta dolayısıyla çeşitli ziyaretlerde bulunacaklarını söyledi. Vergi bilincini geliştirmek için Aydın’daki birçok okulda eğitim seminerleri verileceğini kaydeden Yılmaz, “Hafta dolayısıyla düzenlediğimiz etkinlikler kapsamında 2010 yılı vergi rekortmenleri içinde bir ödül töreni düzenleyeceğiz. Geleceğimizin teminatı ve yarının idarecisi, bürokratı ve büyükleri olan öğrencilerimizin vergi konusunda bilinç kazanmaları bakımından Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından belirlenen ilköğretim okullarında ve liselerde eğitim seminerleri verilecek” dedi.
‘KAZLARIN TEKRAR TEKRAR YOLUNMAMASI İÇİN ÇALIŞACAĞIZ’
Ziyarette Masut Yılmaz’a, Aydın’dan yıllık verilen vergi ve geri dönüşümüyle ilgili çeşitli sorular yönelten Vali Kerem Al, “Vergi, insanoğlu devlet yapısına geçtiği andan itibaren kamunun finansmanı açısında çok önemli bir olgudur. Günümüzde halen kamu finansmanı açısından temel öğe vergidir. Verginin adaletli alınması temel hedefimiz olacak. Ayrıca vergi alırken vatandaşa en kolay ve kaliteli hizmeti sunmak da amaçlarımız arasında. Mümkün olduğunca vergi tabanını genişletilmesi konusunda ve kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması konusunda uğraşımız olacak. Vergi teorisinde hep söyleriz ‘Kümesteki kazları artık tekrar tekrar yolunmaması’ diye işte bu tabanın genişletilmesi konusunda çalışmalarımız olacak” şeklinde konuştu.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Mersin Başkan Seçer’den maraton ve yılbaşı pazarı çağrısı Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, 14 Aralık Pazar günü Özgecan Aslan Meydanında koşulacak olan ’7. Uluslararası Mersin Maratonu’na 33 ülkeden ve 55 ilden 2 bin 156 sporcunun kayıt yaptırdığını belirterek, "Tüm yurttaşlarımızı bu önemli spor organizasyonuna davet ediyoruz" dedi. Mersin Büyükşehir Belediye Meclisinin Aralık Ayı Olağan Toplantısı 1. Birleşimi, Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer başkanlığında gerçekleştirildi. Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Sergi Sarayı’ndaki Etkinlik ve Nikah Salonunda yapılan birleşimde, komisyonlara havale edilen 25 ve birimlerden gelen 27 olmak üzere toplam 52 madde görüşüldü. Başkan Seçer, Mersinlileri maraton ve yılbaşı pazarına davet etti Toplantıda gündem dışı söz alan Başkan Seçer, önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek etkinlikler hakkında meclis üyelerine bilgi verdi. 14 Aralık Pazar günü Özgecan Aslan Meydanında koşulacak olan ’7. Uluslararası Mersin Maratonu’na 33 ülkeden ve 55 ilden 2 bin 156 sporcunun kayıt yaptırdığını belirten Seçer, "Maratonumuzu ‘Tarih ve doğaya, spora ve dostluğa, attığın her adımda Mersin koşar arkanda’ mottosuyla düzenliyoruz. Tüm yurttaşlarımızı bu önemli spor organizasyonuna davet ediyoruz" ifadelerini kullandı. Seçer ayrıca, 12 Aralık - 4 Ocak tarihleri arasında Özgecan Aslan Meydanında kurulacak ’Yılbaşı Pazarı’nın bu yıl farklı bir konseptle ziyaretçilerini ağırlayacağını belirterek, "El emeği hediyeler, yöresel lezzetler ve çeşitli etkinliklerle keyifli bir atmosfer oluşturacağız. Tüm yurttaşlarımızı yeni yıl coşkusunu birlikte yaşamaya davet ediyorum" diye konuştu. Alternatif etkinlik alanları üzerine çalışmalar sürüyor Meclis üyelerinin etkinlik alanlarıyla ilgili taleplerini yanıtlayan Seçer, kent içindeki organizasyonların içeriğe göre farklı alanlarda planlandığını, Özgecan Aslan Meydanının ise yoğun insan trafiği nedeniyle sık tercih edildiğini söyledi. Üretici kadın pazarları için katlı otopark üzerindeki meydanın düzenlendiğini, ayrıca Kırmızı Lacivert İş Hanı ile Özel İdare İş Hanının yıkıldığı alanda yeni bir Kent Meydanı oluşturduklarını ifade etti. Cumhur İttifakı meclis üyeleri tarafından sunulan ’yatırım hizmetlerinin takip ve izlenmesi’ ile ’belediye şirketlerinin hesaplarının incelenmesi’ için yeni komisyon kurulması taleplerine de değinen Seçer, mevcut komisyonların yeterli olduğunu belirterek önerilerin gündeme alınmasını uygun görmediğini söyledi. Önergeler oy çokluğuyla reddedildi. "Atatürk Parkını verimli kullanamıyoruz" Atatürk Parkının uzun süredir Büyükşehir Belediyesine devredilmemesi nedeniyle verimli şekilde kullanılamadığını söyleyen Seçer, "Oranın tüm bakımını biz yapıyoruz ama tahsisi bir türlü bize verilmiyor. Bu durum hizmet üretmemizi zorlaştırıyor" şeklinde konuştu. Meclis toplantısı, gündem maddelerinin oylanmasının ardından sona erdi.
Ankara TBMM’de 2026 yılı bütçe görüşmeleri sürüyor 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi görüşmeleri TBMM Genel Kurulu’nda devam ediyor. Bütçe görüşmelerinde konuşan DEM Parti Genel Başkanı Tülay Hatımoğulları Oruç, dünyanın bir belirsizlik çağı yaşadığına işaret ederek, "20’nci yüzyılın düzeni çöktü ama yenisi kurulamadı. Belirsizlik çağında eşitsizlikler, iklim krizi, yoksulluk, yolsuzluk, cinsiyetçilik, kutuplaştırma, şiddet her yere yayılıyor. Bu kızılca kıyametin içinde de dünya ölçeğinde silahlanma yoğun bir şekilde artıyor. Geçtiğimiz yaz ayında Lahey’de NATO’nun yaptığı toplantıda her üye ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasının yüzde 5’inin NATO’ya verilmesi yani silahlanma için harcanması kararı alındı. Benzer bir karar 2014’te yine alınmıştı, yüzde 2’ye çıkarılmıştı ama ne yazık ki dünyaya baktığımızda ne sulh var ne de güvenlik var. Bilakis savaşlar artmış durumda. Barış ve güvenlik silahla değil, barış ve güvenlik, özgürlük ve demokratik bir düzenle sağlanır. Bakın yapay zekâ, teknolojik gelişmeler, iletişim ve ulaşımdaki hızlanma insanlığın önüne doğayla barışık bir şekilde müthiş bir yaşam alanı sunabilir fakat yine aynı köhne kapitalist sistem bu imkânları sadece bir grup sermayedara ve savaş baronlarına, silah tüccarlarına seferber ediyor ve ne yazık ki insanlık için kullanılması gereken olumluluklar bu kesimlerce insanlık ve doğa karşıtı bir şekilde kullanılıyor ve yine kapitalist merkezler bu eşitsizliğin oluşturduğu göç dalgalarına karşı duvarlarını gittikçe kalınlaştırıyor. Ancak bu eşitsizliklere karşı direniş hareketleri de mevcuttur bütün dünyada, Seattle’dan Tunus’a, Kahire’ye; Gezi Parkı’ndan Yunanistan’daki Sintagma Meydanı’na kadar çok geniş bir direniş ağı ve şimdi de Z kuşağı isyanları olarak Nepal’de, Fas’ta, Sri Lanka’da, Sırbistan’da ve Bulgaristan’da büyümeye devam ediyor. Küresel düzeydeki savaş ve çatışmalardan, ticaret ve enerji koridorları savaşlarından bölgemizin çok etkilendiğinin hepimiz farkındayız. Rusya-Ukrayna savaşı, İran-İsrail savaşı, İsrail eliyle bölgenin yeniden dizayn edilmeye çalışılması hamleleri ve Doğu Akdeniz, dolayısıyla da Kıbrıs sorunu bu parlamentonun gündemine ehemmiyetle alması gereken konulardır. Orta Doğu ve Afrika’daki savaşlar, Batı’nın yüksek teknolojili silahlarıyla yürütülüyor ama ne yazık ki bu silahların finansmanı da bölgedeki petrolden sağlanıyor. Emperyalist güçler âdeta bir savaş filmi yazıyorlar ve bu savaş filmi Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da oynanıyor. Bizler birbirimizi öldürüyoruz, onlar ise senaryosunu kendi yazdıkları filmi büyük bir keyifle izliyorlar. Bizler artık bunlara ’dur’ demeliyiz. Bölgemizin trajedisi bitmiyor. Bakın, Gazze halkı, Gazze iki seneyi aşkındır yoğun bir işgal altında. Ateşkes olmasına rağmen ateşkesin fiilen hayata geçmediğine hepimiz tanıklık ediyoruz. Bir kez daha bu kürsüden ifade ediyoruz ki Filistin halkı yalnız değildir, Filistin mazlum halkı ile bizler dayanışmaya devam edeceğiz" ifadelerini kullandı. DEM Parti Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, "Kürt meselesini konuşurken önce şunu tespit etmemiz gerekiyor: Bu ülkeyi bir asırdır yönetenlerin en temel hatası Kürt meselesini yanlış teşhis etmesidir. Teşhisi yanlış olunca Kürt sorununu ortadan kaldırma yolları da hep hatalı oldu. Kürt meselesinde yıllardır hep düğüm üstüne düğüm atılıyor, bu düğüm âdeta Gordion düğümüne dönüştü. Yıllar boyunca bu mesele terör parantezine sıkıştırıldı. ’Geri kalmışlık’ denildi, ’Kandırılmış, aldatılmış bir avuç insan’ denildi. Oysa Kürt meselesi az gelişmişlik sorunu değildir, Kürt meselesi kandırılmış ya da aldatılmış bir topluluğun problemi de değildir. Kürt meselesi terör sorunu hiç değildir; eşit yurttaşlık meselesidir, demokratik haklar meselesidir, bir varlık meselesidir ama en önemlisi Kürt meselesi bir hukuk meselesidir. Kürt’ün hukukunu tanıma üniter devlet içinde pekâlâ mümkündür. ’Üniter devlet’ demek ne devletin inkârı ne de Kürt’ün inkârıdır. Kürtlerin eşit yurttaşlar olarak hakkını savunması, üniter devlet için bir risk değil, aksine bir güvencedir. Kürt meselesi günlük siyasetin gürültüsüne kurban edilecek bir başlık değil, canların yitirildiği, ocakların söndüğü tarihsel bir olgudur. Kürt meselesi yıllarca düğüm aklıyla yönetildi ve sonuç hep hüsran oldu. Artık barış siyasetini çözüm aklıyla kuralım diyoruz. Tam 106 yıl önce Erzurum Kongresi’nin sonuç bildirgesinde Türk-Kürt ortaklığına atfen şunlar yazılır: ’Saadet ve felakette tam ortaklığı kabul eder ve gelecek hakkında aynı amacı hedef alır.’ Yani daha kuruluş aşamasında ortak vatan fikri ile hukuk fikri yan yana duruyor, sonra hukuk kısmı unutuluyor. Cumhuriyet, Kürtlerin omuz verdiği bir kurtuluşun ardından ilan ediliyor ama Kürt’ün hukuku kurucu metinlerin dışına itiliyor. Sayın Devlet Bahçeli, 18 Kasım 2025 tarihli grup konuşmasında cumhuriyetin kuruluş dönemine dair çok önemli bir tespitte bulundu: ’Hazırlık ve mayalanma dönemi kongreler marifetiyle yani demokratik yollarla icra edilmiştir’ demesi aslında bugün daha fazla demokrasiyi esas almayı işaret ediyor" dedi. "Bizim için ekonomi Bilge Kağan’ın ’Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim’ sözündeki sosyal adalettir" MHP Grup Başkanvekili Filiz Kılıç, ekonomiye bakışlarının rakamlardan ibaret olmadığını kaydederek, "Bizim için ekonomi Bilge Kağan’ın ’Aç milleti doyurdum, çıplak milleti giydirdim’ sözündeki sosyal adalettir. Amacımız Ahilik geleneğimizden bugüne gelen helal lokmayı ve alın terini baş tacı eden, hakça bölüşümü esas alan millî üretim ekonomisidir. Faiz lobilerinin değil nasırlı ellerin kazandığı, refahın bir kısma değil necip milletimizin her ferdine adilce paylaştırıldığı bir düzeni hilalin gölgesinde tesis etmeye yeminliyiz. Görüşmekte olduğumuz bu bütçe, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yönetiminde sağladığı istikrarın 8’inci, Türk ve Türkiye Yüzyılı’nın ise 3’üncü bütçesidir. Bu bütçe laf değil icraat üretenlerin, mazeret değil çözüm bulanların, Türkiye’yi istikrar ve refah limanına taşıyanların bütçesidir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak şimdiden ifade etmek isterim ki 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi’ni tümüyle olumlu değerlendiriyor ve destek veriyoruz" ifadelerini kullandı. Kılıç, dünya resesyon yani durgunluk korkusuyla boğuşurken Türkiye’nin kendi hikâyesini büyük bir iradeyle yazmaya devam ettiğini belirterek, "İşte, böyle tekin olmayan, karmaşanın, savaşın yaşandığı bir dünyada ülkemiz Cumhur İttifakımızın sağladığı kaya gibi sağlam siyasi istikrar sayesinde bölgesinde bir güven noktası olarak yükseliyor. Hatırlayın o eski günleri, koalisyon pazarlıklarıyla heba edilen ayları, karar alamayan hantal yapıları, yarını göremeyen iş dünyasını, bir anayasa kitapçığıyla yerle bir olan ekonomileri. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle o devirler hamdolsun, kapandı. Çift başlılık tarihe karıştı. Bugün yürütme hızlı karar alıyor, caydırıcılığımız artıyor, küresel meydan okumalara karşı ’Ben de varım hem de en güçlü şekilde’ diyen bir Türkiye emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor. Milli çıkarlarımız söz konusu olduğunda ekonomide, diplomaside ve sahada gözünü budaktan sakınmayan, kimseden icazet almayan, Ankara merkezli düşünen bir devlet aklı milletimiz için çaba gösteriyor. Felaket tellallarına, sürekli karamsarlık pompalayanlara, ’Türkiye battı, bitti’ senaryosu yazanlara inat, Türkiye’nin üretim çarkları tıkır tıkır dönüyor. 2024’te dünya ekonomisi yüzde 3,3 büyürken, Türkiye de aynı oranda yüzde 3,3 büyüyerek potansiyelini ortaya koymuş, gücünü ve dayanıklılığını da kanıtlamıştır" şeklinde konuştu. Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, bütçeyi değerlendirerek, "İncelerken daha en başta görüyoruz ki iktidar ilk düğmeyi yanlış iliklemiş. Bütçe açıkla beraber başlıyor, 20 yıldır bütçe açığı her zaman yükseliyor. AK Parti bütçe açıklarını normalleştirmiş maalesef, asıl vahim olanı da bundan da bir rahatsızlık duymuyorlar. Ve bunu değiştirmek için, bu tabloyu düzeltmek için tek bir çabaları var, o da vergileri daha da yukarıya çıkartmak. Milletimizden önümüzdeki yıl 15,6 trilyon vergi toplanacak. AK Partili biliyor, biz de biliyoruz. Bu vergi, bu 15,6 trilyon vergi yine yetmeyecek. Hatta öyle ki Sayın Şimşek’e göre vergi yükümüz yüksek bile değilmiş. Sayın bakana göre az kazanan fukaradan az, çok kazanan zenginden de çok vergi alacaklarmış. Kusura bakmayın, siz bunu yapamazsınız. Çünkü siz o zenginlerin hükümetisiniz, siz KDV’lerle, ÖTV’lerle market kasasında, benzin istasyonlarında, vatandaşımızın canını acıta acıta cebinden almaya devam ediyorsunuz. Bunu biz söylemiyoruz, siz söylüyorsunuz, sizin rakamlarınız söylüyor. Gelir vergisinden 3,6 trilyon, ÖTV’den 2,5 trilyon, KDV’den 5,6 trilyon, kurumlar vergisinden 1,7 vergi alacaksınız. Sizin bütçenizde dolaylı vergilerin oranı yüzde 65’lere dayanmış. Bugün bir asgari ücretli fırına gidip ekmek aldığında ne kadar KDV ödüyorsa, bu ülkenin en zengini de o ekmek için aynı vergiyi ödüyor. Peki, iktidar bu bütçede o zenginler için acaba ne yaptılar? Aynı bütçede 3,5 trilyon liralık vergi harcaması diye bir kalem var. Ne demek bu? Sermayeden, yandaştan alınmayacak vergi demek, zenginlerden alınmayacak vergi demek" diye konuştu. Yeni Yol Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, bütçenin çiftçinin, hayvan yetiştiricisinin bütçesi olmadığını söyleyerek, "Bu bütçe, ayda bir et yiyemeyen, kahvede 10 liraya çay içemeyeceği için parklarda vakit geçiren, torununun cebine harçlık koyamayan, açlık sınırını değil sefalet sınırı altında yaşayan emekliye reva görülen 16 bin 881 TL en düşük emekli maaşı nedeniyle emeklinin de bütçesi değildir. Bu bütçe, 6 milyar 737 milyon TL’yle sokaklarda güvenle yürüyemeyen, caydırıcı olmayan infaz sistemi nedeniyle her gün şiddete maruz kalan, şiddetin her türlüsü altında ezilen, anne olarak evlatlarının ihtiyacını karşılayamayan kadının da bütçesi değildir. Bu bütçe, gençlere bağımlılıkla mücadele için ayırdığı kişi başı 4 lira, gençlik desteği için günlük 3 lira bütçeyle her köşe başında uyuşturucu satıcılarıyla karşılaşan, uyuşturucunun pençesine düştüğünde gerekli tedavi ve rehabilitasyon desteğini alamayan, kumar ve bahis bataklığında yaşam yerine intiharı tercih eden, gecelerini sosyal medyada, gündüzlerini yatakta uyuyarak geçiren, gideceği bir iş, işe gitse alacağı düzgün bir maaş ve sosyal güvencesi olmayan, spordan bilime yeteneklerini keşfeden ve destekleyen mekanizmalardan yoksun gençliğin de bütçesi değildir. Bu bütçe, siftah yapamayan, eline asgari ücret kadar gelir geçmeyen, maliye uygulamaları altında ezilen, elektrik parasından tasarruf için iş yerinde karanlıkta oturan esnafımızın da bütçesi değildir" ifadelerini kullandı. Ekmen, şöyle konuştu: "Siyasetin sadece sürecin temkinli destekçilerini değil, sürece doğrudan karşı olanları da anlama sorumluluğu vardır. Bu aynı zamanda sürecin sağlıklı ilerlemesinin de bir gereğidir. Sürece destek ile güven arasındaki devasa boşluğu anlayıp gereğini yaptığımızda sürecin ruhuna aykırı uygulamalardan vazgeçip, tasfiye sürecinin sadece Öcalan ve PKK için değil benzer örnekler için de sonuç üreteceğini, sürecin en büyük vaadi olan hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi alanında atılacak adımların sadece Kürtler için değil 85 milyon vatandaşımız için de geçici ve gelecek olduğunu anlatırsak, buna uygun davranırsak sürece güven artacak, sürecin ihtiyacı olan yasa ve uygulamalar üzerindeki şüpheler azalacak, süreç de hızlanıp başarıya ulaşacak inşallah. Belki de hepimizin vazifesi aramızdaki niza ve tartışmaları, hatta mümkünse ülkenin gündemini üç ay boyunca dondurarak evveliyatla Milli Kardeşlik, Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu’nun gündeminde olan fesih ve tasfiye sürecini başarıyla tamamlamak, sonra da hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi alanlarında ülkemize çağ atlatacak, her bir vatandaşımızı özgür ve müreffeh kılacak adımları atmaktır." Yeni Yol Grup Başkanvekili Selçuk Özdağ da hükümeti eleştirerek, "Tasarruf tedbirlerinden bahsediyorsunuz. Kamu uymuyor ki buna ve siz diyorsunuz ki şimdi biraz önce efendim aynı zamanda şeffaflıktan bahsediyorsunuz, denetlenebilirlikten bahsediyorsunuz. Yok ki böyle bir şeffaflık. Sayıştay görevini yapabiliyor mu? Yapmıyor ki, yapamıyor ki. 15 Temmuz sonrası korkutulmuş bir Sayışta’yla karşı karşıyayız. Peki, yargı objektif mi, tarafsız mı Türkiye’de, bağımsız mı? Değil. Peki, yürütme nedir? Kuvvetler ayrılığından bahsediyorsunuz. Bu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini nasıl düzeltecektiniz? Şöyle -engelli vatandaşlardan özür diliyorum- diyordunuz siz ’Kör olan, şaşı olan, topal olan, çolak olan bu parlamenter sistemi değiştireceğiz.’ Değiştirdiniz, 2017 yılında bir referandumla değiştirdiniz, 2018’de bunu da yürürlüğe koydunuz hukuki olarak. Peki, o günden itibaren hakikaten kuvvetler ayrılığı ilkesi Türkiye’de tecelli etti mi? Etmedi Türkiye’de. Ne oldu biliyor musunuz? Yürütme yasamaya ve yargıya vesayet unsuru olarak çıktı karşımıza. Türkiye’yi yasama yönetmiyor, Türkiye’yi yargı asla denetleyemiyor. Denetim mekanizmaları diyorsunuz, ki sizi nasıl denetleyeceğiz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız? Bize milletvekilleri olarak bir hak vermişsiniz Anayasa’da, diyorsunuz ki ’Size bir hak verdik, soru önergeleriniz var. Bu soru önergelerinizi yazılı olarak sunacaksınız. Buradaki sözlüğü kaldırdık.’ Kaldırdınız, yazılı olarak sunuyoruz. Vallahi, herhâlde öyle tahmin ediyorum 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin soru önergesi vermişizdir ve sadece bizim grubumuzun vermiş olduğu bin 170 tane soru önergemiz var" şeklinde konuştu.
Samsun İstanbul’da şehit düşen polis memurunun naaşı Samsun’a getirildi İstanbul’da uyuşturucu operasyonu sırasında çıkan çatışmanın ardından ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede şehit olan polis memuru Emre Albayrak’ın naaşı Samsun’a getirildi. İstanbul’un Çekmeköy ilçesi Aydınlar Mahallesi Adnan Kahveci Caddesi’nde düzenlenen narkotik operasyonu sırasında baskın yapılan evden polis ekiplerine ateş açıldı. Açılan ateş sonucu kurşunların isabet ettiği Özel Harekat polisi Emre Albayrak ağır yaralandı. Hastaneye kaldırılan Albayrak, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak şehit oldu. Emre Albayrak’ın naaşı, uçakla Samsun Çarşamba Havalimanı’na getirildi. Şehit polisin cenazesini annesi Aslıhan Albayrak, babası Ramazan Albayrak, eşi İrem Albayrak ve yakınları gözyaşlarıyla karşıladı. Havalimanında yapılan törenin ardından Emre Albayrak’ın naaşı, Ladik ilçesi Arnavutlar Mahallesi Arnavutlar Küme Evleri’ndeki baba ocağına götürüldü. Havalimanındaki törene Samsun Valisi Orhan Tavlı, Samsun Garnizon Komutanı Tümgeneral Davuut Ala, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan, İl Emniyet Müdürü Ahmet Arıbaş, İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Mustafa Bakçepınar, emniyet mensupları ve şehidin yakınları katıldı. Şehidin cenazesi, Ladik Avcı Sultan Mehmet Merkez Camii’nde öğle namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından Arnavutlar Mahallesi’nde bulunan aile kabristanında toprağa verilecek.
Ankara CHP Genel Başkanı Özel: "Türkiye bugün yüksek enflasyonda Avrupa 1’incisidir" Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, "Türkiye bugün yüksek enflasyonda Avrupa 1’incisidir" dedi. CHP Genel Başkanı Özel, TBMM Genel Kurulu’nda devam eden 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin görüşmelerinde konuştu. 2026 bütçesine ilişkin değerlendirmede bulunan Özel, "Bütçe hazırlayarak milletin işi ve aşı üzerinde siyasi tercihlerde bulunan iktidar sahiplerinin bu bütçeyi sahiplenmeleri gerekir. Bu yönetim sistemi başladığında ‘Bu, tek kişilik hükûmet sistemidir; bakanlar artık atanmıştır, o yüzden Meclise karşı sorumluluğu yoktur; Meclise karşı tek sorumlu Cumhurbaşkanıdır’ yaklaşımını hatırlatır, Cumhuriyet Halk Partisi 1 Ekim’de uğradığı haksız saldırılardan dolayı bir günlüğüne bir konuşmayı dinlemeye gelmedi diye ‘Meclise saygısızlık yapıldı’ diyenlere bugün bütçenin gerçek ve tek sahibi ve tek sorumlusunun Meclise gelip bütçesini anlatmak, savunmak, eleştirileri dinlemek yerine İstanbul’da olduğunu hatırlatır ve Meclise saygı olacaksa bir ritüelin olduğu gün gelip bu kürsüden siyasi bir konuşma yapmakla değil gelip bu millete bütçenin hesabını vermekle olduğunu hatırlatırım" ifadelerini kullandı. "Türkiye bugün yüksek enflasyonda Avrupa 1’incisidir" Türkiye’nin dünyada en çok suç işlenen ülkelerden biri hâline geldiğini savunan Özel, "Türkiye bugün yüksek enflasyonda Avrupa 1’incisidir. Ekim ayı enflasyonumuz yüzde 2,55, dünyadaki 70 ülkenin yıllık enflasyonundan fazladır. Yanlış duymadınız, ekimdeki enflasyonumuz dünyadaki 70 ülkenin yıllık enflasyonunun üzerindedir. Yoksullukta Avrupa 1’incisidir Türkiye, işsizlikte Avrupa 1’incisidir, yüksek faizde Avrupa 1’incisi, dünya 2’ncisidir. Gıda enflasyonunda dünya ortalamasının 7 katına sahiptir. Yargıya güven yüzde 20’lere düşmüştür. Bu veriler ne kadar doğruysa, iktidarın yürüttüğü propaganda da maalesef o kadar gerçek dışıdır. 2025’te memleketin hâli budur, 2026’nın da böyle geçmemesi için bu bütçenin bir çare üretmesi beklenir. Bütçe görüşmeleri devletin de, milletin de yeni yılı konuştuğu, daha iyisinin umulduğu, vatandaşın da kulak kesildiği görüşmelerdir. Millet döner, bu Meclise bugünlerde bakar; baktığında ne gördü biliyor musunuz? 16,3 trilyon geliri, 19 trilyon gideri olan yani daha ilk sayfasında 2,7 trilyon bütçe açığı verilen bir bütçeyi gördü; bu, öyle böyle bir açık değil. Bu açık ’Ekonomiyi şaha kaldıracağız’ diye yetkinin tek başına talep edildiği Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk bütçesinin tamamının tam iki katıdır, o bütçedeki açığın tam 22 katıdır. Bu rakamlar cumhuriyet tarihinin rekorudur. Aynı şekilde faiz gideri yüzde 40’lık artışla 2,7 trilyon liraya çıkıyor. Cumhuriyet tarihinin en yüksek faiz gideridir. 2017 yılında 100 liralık verginin 10 lirası faize giderken, bu yıl 100 liranın 20 lirası faize ödenecek" dedi. "Mutfak tüpünden, tırnak makasından ÖTV alınıyor, ama pırlantadan, elmastan, lüks kol saatinden alınmıyor" Bütçenin yüzde 97,5’inin neredeyse tamamının vergi gelirlerinden oluştuğunu söyleyen Özel, "Peki, bu vergi kimden toplanacak? Her 100 liralık verginin 63 lirası dolaylı vergi arkadaşlar. Yani zengin-fakir ayırmayan, fabrikatörden de fabrikadaki asgari ücretliden de aynı alınan vergi, dolaylı vergi; elektrikten, sudan, temel harcamalardan. Peki, ondan sonraki büyük kalem, 100 liranın 25 lirası çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisi. Geriye ne kaldı? Yüzde 11, kâr eden şirketlerin ödeyeceği kurumlar vergisi. Avrupa’da dolaylı vergilerin bu kadar yüksek, gelir vergisinin bu kadar fazla, şirketlerden alınan verginin bu kadar düşük olduğu bir başka ülke yok. Yani Türkiye vergi adaletsizliğinde de Avrupa 1’incisi. Yeni yılda hep birlikte saniyede 495 bin lira vergi ödeyeceğiz, saniyede 495 bin lira. Vergi gelirinin 8,5 trilyon lirası sadece ÖTV ve KDV’den alınacak. Peki arkadaşlar, bu ÖTV ve KDV kimlerden toplanacak? Bu ülkede temel tüketim ürünlerine özel tüketim vergisi ödeniyor, şaka gibi; mutfak tüpünden, tırnak makasından ÖTV alınıyor, elektrikli süpürgeden, doğal gazdan ÖTV alınıyor, evinizde harcadığınız her şeyden, evinize aldığınız her aletten ÖTV alınıyor ama pırlantadan, elmastan, lüks kol saatinden alınmıyor. Lüks kol saatinin saatinden alınmayan kayışından alınıyor, 50 bin dolarlık saatten değil kordonundan sadece vergi alınıyor. Yattan, kotradan yüzde 8 vergi alınırken, cep telefonundan yüzde 50 vergi alınıyor bu ülkede" şeklinde konuştu. "Milleti sınıflara bölen ve bu sınıflara göre muamele eden AK Parti’nin kara düzeni budur" Hastanelerin son 20 yılda yüzde 103 oranında arttığını belirten Özel, "Kamu zayıflamıştır. Sağlık sisteminin üçte 1’i artık özel sektörün elindedir. Aile sağlığı merkezlerinde ve kamu hastanelerindeki sağlık çalışanları ağır sorunlar altındadır. OECD ülkelerinde bin kişi başına 4 hekim, 9 hemşire düşerken Türkiye’de bin kişi başına 2 hekim, 3 hemşire düşmektedir. OECD’de bir hekim günde 25 hasta bakarken, Türkiye’de bu sayının 200’e kadar çıktığı örnekler mevcuttur. Türkiye bu sıralamada da maalesef OECD ülkeleri arasında 1’inci sıradadır. Bugün vatandaşlar ayrıca randevu sırası bekliyorlar; göz, kardiyoloji, ortopedide bile bu süre ayları bulabiliyor, MR için bir buçuk iki ay sonrasına tarih veriliyor. Fakirsen, yoksulsan bu süreyi beklemeye mecbursun ama zenginsen özel hastanede anında işini hallediyorsunuz. İşte, milleti sınıflara bölen ve bu sınıflara göre muamele eden Ak Parti’nin kara düzeni budur" dedi. "Gıda enflasyonunda OECD’de 1’inci, dünyada 3’üncüyüz" Türkiye’nin eskiden tarımda kendi kendine yeten ender ülkelerden biri olduğunu hatırlatan Özel, "Şimdi samandan mercimeğe ithalat bağımlısı bir ülke olduk. Gıda enflasyonunda OECD’de 1’inci, dünyada 3’üncüyüz. Düşünün, Türkiye dünyada gıda enflasyonu en yüksek 3’üncü ülke durumunda. 2001’de tarım yapılan 2,5 milyon hektar arazide bugün tarım yapılmıyor; bir Trakya’dan büyük toprak, bundan daha fazla bir alanda artık çiftçiler yok. Çiftçinin ortalama yaşı AK Parti geldiğinde 30’du, bugün 58. Bu üzerinde çok uzun düşünülmesi gereken bir nokta. Tarımda çalışan sayısı 7,5 milyondu, 4,5 milyona düştü. Bu yıl tarım sektörü yüzde 13’le en sert daralmasını yaşadı" diye konuştu.