GENEL - 28 Şubat 2012 Salı 17:05

(ÖZEL HABER) HACETTEPE`DE ÖLÜMLE SONUÇLANAN ORGAN NAKLİ

A
A
A
(ÖZEL HABER) HACETTEPE`DE ÖLÜMLE SONUÇLANAN ORGAN NAKLİ

Antalya’da gerçekleşen Türkiye’deki ilk yüz naklinin sevincini yaşayan tıp dünyası, yine bir ilki başarmak için büyük bir operasyona girişen Ankara Hacettepe’deki ekibin çift kol, çift bacak naklinin ölümle sonuçlanmasıyla büyük bir hüsran ve hayal kırıklığı yaşadı. Tıp dünyasından birçok bilim adamı, söz konusu organların hasta ile uyum sağlamamasının önceden öngörülmesi gerektiğini ifade etti.
Akdeniz Üniversitesi’ndeki organ nakil ekibinin Türkiye’de ilk defa gerçekleştirdiği yüz nakli operasyonundan sonra sevinç ve endişelerini anlatan Doç. Dr. Betül Gözel Ulusal, İHA’ya verdiği röportajda çok önemli tespitlerde bulunmuş, bu tür operasyonların taşıdığı riski açıkça dile getirmişti. Mikrocerrahi eğitimi için gittiği Amerika’daki Cleveland Clinic’te başında olduğu projede fareden fareye ilk yüz naklini başarıyla gerçekleştirip dünya tıp literatürüne giren Doç. Dr. Betül Ulusal, özellikle
hayati gereklilik taşımayan kompozit doku nakillerinin çok gerekmedikçe yapılmaması gerektiğini ancak Türkiye’de özellikle yüz nakli gibi operasyonlara da ihtiyaç bulunduğunu söylemişti.
Fareden fareye ilk yüz nakli ile tıp dünyasında dikkatleri üzerine çeken, bu çalışmasıyla Türkiye’de yüz nakillerinin de önünü açan Balıkesir Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Betül Gözel Ulusal, geçtiğimiz haftalarda verdiği röportajda, bu tür ameliyatlarda her organ alıcısının mutlaka bir risk altında olduğunu belirterek ameliyatın sonunda elde edilecek kazanç zararı karşılıyorsa bu riskin göze alınabilir olduğunu, aksi halde böyle
operasyonların yapılmasının imkansız olduğunu söylemişti.
Antalya’daki yüz naklinde öncelikle nakledilen flep kısmının aktarılan dokunun hangi katmanlarını içerdiğini soran Ulusal, sinir onarımlarının ne şekilde yapıldığı gibi teknik konuları merak ettiğini anlatmıştı. Her organ alıcısı için mutlaka yan etki ihtimallerinin var olduğunu söyleyen Ulusal, "İç organ nakilleri (kalp, karaciğer, böbrek vs.) hayat kurtardığı için tartışılmadı. Bu ameliyatları yapmazsanız hasta bir şekilde yaşar gider. Ancak siz bu nakilleri yaparak hastaya bir şekilde zarar da vermiş
oluyorsunuz, riske atmış oluyorsunuz. Biz hekimlik andında önce, ’Zarar verme’ diye ant içeriz. Yani hastaya yaklaşırken bizim ilk yaptığımız zarar vermemektir" demişti.
"BU AMELİYATLAR KESİNLİKLE İHTİYAÇ ANCAK KRİTERLERİ VAR"
Kompozit doku nakillerinin (özellikle yüz gibi, kol ve bacak gibi) aynı zamanda psikolojik öneme de sahip olduğunu vurgulayan Ulusal, şu ifadeleri kaydetmişti:
"Kompozit doku nakilleri, hayat kurtarmaktan ziyade hayat kalitesini yükseltici ameliyatlardır. Dompozit doku nakli bir ihtiyaçtır fakat bundan önce bazı kriterler vardır. Plastik cerrahide konvansiyonel teknikler bazen rekonstrüksiyonda yetersiz kalabiliyor. Türkiye’de de bir gün bu yapılacaktı. Çünkü bizim konvansiyonel tekniklerle başaramadığımız bir şey. Hastanın yüzünde kaybettiği yapıları bire bir yerine koyamıyoruz. Ya da hastanın bu ameliyatlar sonrasındaki sosyal entegrasyonunu tam
sağlayamıyoruz. Bu tür ameliyatlara Türkiye’de ihtiyaç vardı, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi. Bu kesinlikle ihtiyaçtır. Hastanın topluma tekrar kazandırılması için, kendisiyle barışık yaşaması için bunlar önemli ameliyatlardır. Ancak kriterleri var, hangi hastalara yüz nakli yapılmalı? Yüzünde her deformite olan hastaya yapılmalı mı? Bu konuda etik tartışmalar gündeme geliyor. Hastanın deformitesi çok net açıklanmamış, net değil. Yönergede de bu net değil, dünyanın hiçbir yerinde net değil.
Ancak şu var, hastanın mevcut durumu sosyal izolasyonuna neden olabilecek kadar hastayı psikolojik açıdan etkilemiş olmalı. Kriterimiz bu."
"HASTANIN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ YOK EDİLİYOR, BU HAYATINA MAL OLABİLİR"
Ulusal, yüz nakli operasyonlarında sonucun hastanın uğrayacağı zararı karşılayacak derecede karlı olması gerektiğinin altını çizmişti. Bu ameliyatlarda hastanın bağışıklık sisteminin yok edildiğini, bunun sonucunda olaşabilecek yan etkilerin hastayı kaybettirebileceğini hatırlatan Ulusal, adeta uyarı niteliği taşıyan tespitlerinde şunları söylemişti:
"Yüz, kimliğimizin bir parçası, çok önemli bir organ. Biz neyiz, kimiz, nereden geliyoruz? Bizim genetik ve ırksal özelliklerimiz, cinsiyetimiz her şeyimizle ilgili kimliğimizi tanımlayan çok önemli bir organ. İnsanlar aynı yumurta ikizi olmadıktan sonra genetik olarak farklı yapılardadır. HLA dediğimiz kromozomlarda bu gen yapıları vardır. Karşılaştırmada 6 HLA dokusundan kaçı uyum sağlıyor, öncelikle bunun analizi yapılıyor. Daha sonra en uyumlu olan alıcı seçilerek organ vericisinin organı alıcıya
naklediyor. Aynı yumurta ikizi olmadıktan sonra arada minör bir farklılık da olsa hasta bu dokuyu reddetme tehlikesiyle karşı karşıya. Çünkü gelen doku alıcınınkinden farklı. Reddetmemesi için bağışıklık sistemini durdurmak zorunda. Çünkü vücut onun yabancı olduğunu algılıyor ve onu vücuttan atmak için, organı parçalamak için çalışıyor. Vücut direniyor. Siz öyle şeyler yapmalısınız ki, bu organı vücut kabul etmeli. Yapacağınız tek şey, alıcının bağışıklık sistemini baskılamak oluyor. Hastaya ilaçlar vererek
onu etkisiz hale getiriyorsunuz ki, reddedecek gücü kalmasın. Zorla entegre etmeye benziyor. Zaman içinde bu bağışıklık sistemini azaltan, baskılayan ilaçlar uzun dönemde çok ciddi yan etkilere sebep olabiliyor. Hatta bu yan etkiler hastanın hayatına mal olabiliyor. Bunlar ağır enfeksiyonlar olabilir. Hasta normal şartlarda baş edebileceği bir enfeksiyonla baş edemez duruma staya yaklaşırken bizim ilk gelebilir ve ağır enfeksiyon hastayı kaybettirebilir bile. Ya da uzun dönemde kanserlere davetiye
çıkarabilir. Bugün bağışıklık sistemi baskılanmış durumdaki hastaların ilerleyen dönemlerde kansere yakalanabildikleri ispatlanmış bilimsel bir gerçek. Ya da diyabet ve metobolik bozukluklar gibi birtakım kronik hastalıklara davetiye çıkarabilir. Kemik erimeleri yapabilir. Çok ciddi yan etkiler ortaya çıkarabilir. Kar-zarar oranının iyi hesap edilmesi gerekiyor bu hastalarda. Yani elde edeceğimiz kar nakil sonrasındaki bu zarara değmeli. Çünkü bunlar hayatı kurtaran değil, sadece hayat kalitesini
yükselten nakillerdir. Daha birçok ülkede hükümetler bu tür nakillere izin vermiyor. Fransa, Amerika, Çin gibi ülkelerde yapıldı. Türkiye ilk 5 ülkeden biri oldu. İngiltere’de çok tartışılıyor ama henüz yapılmadı."
Antalya Akdeniz Üniversitesi’ndeki lik yüz naklinin mimarı Prof. Dr. Ömer Özkan ve Ankara Hacettepe Üniversitesi’ndeki çift kol çift bacak naklini yapan ekibin başındaki Doç. Dr. Serdar Nasır ile yakın arkadaş olan Ulusal, operasyonlar ve sonuçlarıyla ilgili sorulara cevap veremeyeceğini, en azından şu an için kendisinin bir değerlendirme yapmasının etik bir davranış olmayacağını belirterek yöneltilen soruları geri çevirdi.
Bu arada, Doç. Dr. Serdar Nasır’ın da Amerika’daki Cleveland Clinic’te klinik çalışmalarına katıldığı öğrenildi.
"B PLANI İŞLEMEDİ"
Öte yandan, Hacettepe’deki çift kol, çift bacak kompozit nakil ile ilgili kamuoyunu bilgilendirmek için Hacettepe Üniversitesi Rektörü, Tıp Fakültesi Dekanı ve ekipteki tıp adamları ile nakil ekibinin başındaki isim Doç. Dr. Serdar Nasır’ın katıldığı bir basın toplantısı düzenlenmişti. Hacettepe’deki basın toplantısında kendisine dokuların hastanın bünyesinin reddetmesi durumunda bir B Planı olup olmadığı sorulan Nasır, "B planımız olmasa buna kalkışmazdık" şeklinde cevap vermiş, nakil yapılan hasta
Şevket Çavdar’a ameliyattan önce 10 sayfalık form imzalatıldığını, hastanın bütün riskleri ve "fırsatçı enfeksiyon riskini" de bilerek ameliyata girdiğini söylemişti. Ancak var olan B planı ile ilgili bir açıklama yapılmamıştı. Aynı basın toplantısında yaklaşık 16 buçuk saat sürdüğü bildirilen ameliyatta 52 kişinin aynı anda ameliyathanede bulunduğu, operasyonda 54 doktor ve 128 yardımcı personelin çalıştığı, ameliyatta 90 ünite kan, 50’den fazla ameliyat seti kullanıldığı bildirilmişti.
TCK MADDE 90: "İNSAN ÜZERİNDE DENEY"
Öte yandan Doç. Dr. Serdar Nasır ve ekibinin başarısızlıkla sonuçlanan kol ve bacak nakli operasyonuyla ilgili idari ve adli soruşturma başlatıldığı, suçun nevi bakımından doktorlar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 90. maddesine göre işlem yapılacağı ileri sürüldü.
TCK Madde 90’da, "İnsan üzerinde deney" başlığı ile yer alan 6 maddede ise şu ifadelere yer veriliyor:
"1. İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2. İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için, a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması, b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması, c) İnsan da staya yaklaşırken bizim ilk ışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını
gerekli kılması, d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması, e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması, f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması, g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması gerekir.
3. (Değişik: 31/3/2005 - 5328/7 md.) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların yanı sıra a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması, b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı muvafakatinin de alınması, c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı
ve hastalıkları uzmanının bulunması gerekir.
4. Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak bilinen tıbbi müdahale yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin anlaşılması üzerine, kişi üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, ceza sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane
ortamında yapılması gerekir.
5. Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi halinde, kasten yaralama veya kasten öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
6. Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur."
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İstanbul Beyoğlu’nda 19 Mayıs coşkusu denize taştı Bu yıl ilk kez Beşiktaş, Beyoğlu ve Şişli Belediyeleri tarafından ortaklaşa düzenlenen 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı etkinlikleri kapsamında, Beyoğlu Belediyesi Haliç Deniz Festivali’ne ev sahipliği yaptı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Haliç Su Sporları Merkezinde düzenlenen etkinlikte yelken, deniz küreği, kano yapan sporcular denizde Türk bayraklarıyla kortej oluşturdu, korteje balıkçı tekneleri de eşlik etti. İBB Haliç Su Sporları Merkezinde düzenlenen etkinlik saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Karada düzenlenen törenin ardından 5 optimist yelken, 4 yelken, 25 deniz küreği teknesi Haliç’te deniz korteji oluşturdu. Korteje 20 adet balıkçı teknesi de eşlik etti. Etkinliğe katılan Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney’e eşi Ayşen Güney, kızları Ela, Dila ve Zeynep de eşlik etti. Ailesi ile beraber yelkenliye binen İnan Güney dümenin başına geçti. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramının karada olduğu gibi denizde de coşkuyla kutlandığını belirten Beyoğlu Belediye Başkanı Güney, “Beyoğlu’nda meydanlarda, parklarda konserlerle, tiyatrolarla yaşatmak istediğimiz 19 Mayıs coşkusunu bugün denizlerde de yaşadık. Beyoğlu’nun gençlerini yelken deneyimlemesi için İBB Haliç Su Sporları Merkezine davet ettik. Bugün yine parklarda tiyatro gösterilerimiz, yarın akşam ise Candan Erçetin konseri olacak. İsteğimiz artık Beyoğlu da milli bayramları coşkuyla yaşasın, Ata’sını ansın ve onu anlasın. Ben çok muyluyum ve gururluyum. Beşiktaş ve Şişli ilçelerimiz de yanımızda, destekçimiz. Birlikte ulusal bayramları çok daha coşkuyla kutlayacağımız günler diliyorum” diye konuştu. Türk bayrakları ve marşlar eşliğinde denize açılan sporcuların şölenine, vatandaşlar da kıyıdan el sallayarak eşlik etti. Kortejin ardından su sporları ile ilgilenenler de gruplar halinde yelken ve kano sporlarını deneyimleme fırsatı buldu. 19 Mayıs Akşamı Sütlüce’de Candan Erçetin sahne alacak 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kapsamında Beşiktaş, Beyoğlu ve Şişli ilçelerinde birçok mahallede birbirinden farklı etkinlikler düzenleniyor. Beyoğlu Belediyesi’nin düzenlediği spor etkinlikleri Sokak Basketbolu, HADO, Bowling, Paintball, Balon Futbolu, Voleybol Turnuvası ile devam edecek. Festival 19 Mayıs akşamı ünlü sanatçı Candan Erçetin’in Sütlüce’de bulunan Miniatürk Açık otoparkında düzenlenecek konseri ile son bulacak.
Samsun Terme’de binlerce Türk bayrağı dağıtıldı 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı dolayısıyla Terme Belediyesi, esnaf ve vatandaşlara binlerce bayrak dağıttı. Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, “Vatandaşlarımıza ve esnaflarımıza şanlı bayrağımızı dağıtarak bayramın coşkusunu paylaşıyoruz” dedi. Terme’de sokaklar, 19 Mayıs öncesinde Türk bayraklarıyla donatıldı. Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı coşkuyla kutlamak amacıyla Terme’de esnaf ve vatandaşlara binlerce Türk bayrağı dağıttı. Bayrak dağıtımına kendisi de katılan Belediye Başkanı Şenol Kul, “Terme’yi ay-yıldızlı Türk bayraklarıyla donatarak bayramımızı büyük bir coşkuyla kutlamak istiyoruz” diye konuştu. Terme Belediye Başkanı Şenol Kul, “Türk bayrağı bizim en kutsal varlıklarımızdan biridir. Önceden bayramlarda vatandaş olarak bayrak asardık, ancak bu geleneği kaybetmeye başladığımızı gözlemledim. Bu nedenle esnafımıza küçük bir hatırlatma yapmak amacıyla Terme Belediyesi olarak bayrak dağıtıyoruz. Bayramlarımızın öncesinde ilçemizi ay-yıldızlı Türk bayraklarıyla donatarak bayramımızı büyük bir coşkuyla kutlamak istiyoruz. Bayrağımıza, milletimize ve vatanımıza sahip çıkarak, bayramlarımızın coşkusunu birlik ve beraberlik içinde yaşayacağız” şeklinde konuştu. Başkan Kul, bayramın önemine dair yaptığı açıklamada, “19 Mayıs, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin sembolüdür. Gençlik, bu mücadelenin en önemli unsurlarından biridir. Bizler, bu bayramı coşkuyla kutlayarak geleceğimizi aydınlatmak için çalışmalıyız. Milli bayramlarımız ve Türk bayrağı, bu mücadeledeki kararlılığımızın ve birliğimizin simgesidir. Bugün, bu bayrağı gururla taşıyoruz ve geleceğe umutla bakıyoruz” ifadelerini kullandı.