YEREL HABERLER - 03 Aralık 2016 Cumartesi 18:13

Bilecik’te derbi coşkusu

A
A
A
Bilecik’te derbi coşkusu

Bilecik’te, Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi öncesi toplanan taraftarlar takımlarının marşlarını söylerken, polis taraftar grupları çevresinde yoğun güvenlik önlemi aldı.
Türkiye Spor Toto Süper Lig 13’üncü hafta müsabakasında bu gece oynanacak Fenerbahçe- Beşiktaş derbisi öncesi Bilecik’te 2 takım taraftarları Ziraat Bankası önünde ve karşısında toplandılar. Kalabalık bir grup eşliğinde toplanan Beşiktaş taraftarı davullar ve bayraklarıyla meşaleler yakarken, az sayıdaki Fenerbahçe taraftarı ise tezahüratlarla karşılık vermeye çalıştı. Polis taraftar grupları çevresinde yoğun güvenlik önlemi aldı.
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Adana Yaz diyetleriyle ilgili Uzman Psikolog önerileri: “Düşünsel terapi yöntemiyle diyet ile ilgili sağlıksız düşünceleri kafanızdan atın” Yaz gelirken artan kilo kaygılarına dair konuşan Psikolog Tara Çapar, neden kilo vermek istediğimize dair bir liste hazırlamanın diyeti çok etkili bir hale getireceğini belirterek “Her yemekten önce bu listeye bakın. Bazı yiyeceklere duyulan aşırı isteğiniz zamanla azalacak” dedi. Acıbadem Adana Hastanesi Uzman Psikolog Tara Çapar, açlık ile yeme isteği arasındaki farkı öğrenen kişilerin aç olmadığı halde yemek için şiddetli arzu duyma haliyle mücadele edebileceğini söyledi. Morali bozuk olduğunda veya sıkıldığında olumsuz duygulardan uzaklaşma çabası içerisinde hemen yiyeceklere saldıran kişilerin kendini yiyerek yatıştırma eğiliminde olduğuna dikkat çeken Psikolog Çapar bu durumda kısa bir an için kişinin kendini iyi hissetse de bu şekilde moralini neyin bozduğunu çözemeyeceğini ifade etti. Ayrıca diyeti bozduğu için, kişinin kendisini eleştirmeye, özgüvenin azalmasına ve başlangıçtakinden daha kötü hissedilmesine yol açtığını sözlerine ekledi. Yeme arzusuyla ilgili davet örneğini veren Psikolog Çapar “Davete gittiğinizi düşünün. Doyma noktanızı geçmenize rağmen neden bu kadar fazla yediniz? Aklınızdan neler geçiyor olabilir? Yemekler çok lezzetli görünüyor, bu özel bir davet, abartabilirim, ev sahibine çabalarının karşılığını göstermeliyim, bu sofra karşısında yemeklere direnemeyeceğim... Bu durumla karşılaştığınızda mantıklı düşünemiyor olabilirsiniz. Bu arzu karşısında bir şeyler yapma ya da yemeniz gerektiğini hissedebilirsiniz. Psikolojik destek, bu sese etkin yanıt verme becerilerinizi oluşturur. Hemen yemeniz gerektiğini söyleyen sizi ikna etmeye çalışan sese yanıt vermenizi sağlar” diye konuştu. “O ne yedi, ben ne yedim?’ demeyin” Zayıf insanlara bakıldığında onlar istediklerini yerken kilosundan memnun olmayan kişilerin yeme düzenini kısıtlamak zorunda olmasının bir haksızlık olarak görüldüğüne değinen Psikolog Çapar “Aslında, zayıf insanlarında sağlıklı beslenmek ve kilolarını korumaları için yediklerine dikkat etmelerini göremiyoruz, sizin kendinizi kısıtlıyor olmanızı haksızlık olarak görebiliyor ve bu düşünceye çok fazla kafa yorarak sadece kendimizi kısıtladığımıza inanıyoruz. Çevrenizdeki kişilerin yediklerini ve kendi yediklerinizi karşılaştırmanız çok doğal, ancak ‘O ne yedi, ben ne yedim?’ demenin size faydasından çok zararı olacağını da unutmamalıyız” dedi. Psikolog Çapar, düşünsel terapi yöntemlerinin sağlıksız, işlevsiz düşünceleri değiştirerek duygusal olarak iyi hissetmeye yardımcı olduğunu ve böylece kişinin kendisini ve çevresini diyete hazırlamış olacağını dile getirdi. “Kilo verme nedenlerinizle ilgili bir liste yapın” Ön hazırlık yaparak diyete başlamak gerektiğine dikkat çeken Psikolog Çapar “Kilo vermek istemenizin nedenlerini düşünerek bir liste oluşturmakla sürece başlayabilirsiniz. ‘Kilo vermek için nedenler?’ kartlarını kendi özgün sebepleriniz ile hazırlayın. Diyetinize engel olacak yiyecekleri gördüğünüzde bu liste size yardımcı olacaktır. Listedeki maddeleri günde bir kaç kez okuyarak ayartıcı yiyecekleri neden yemeyeceğinizi belleğinize iyice yerleşerek diyetinizi bozacak yiyecekler ile karşılaştığınızda kendine engel olabileceksiniz. Böylelikle kendinize ‘Bu yiyeceği her ne kadar yemek istiyor olsam ve bir iki dakikalık mutluluk yaşayacağımı bilsem de, kilo vermek benim için çok daha önemli’ demiş olursunuz” diye konuştu. “Listeyi her yemekten önce okuyun” Özellikle ilk başlarda listedekileri günde bir kaç defa okumak gerektiğinin altını çizen Psikolog Çapar yazılanları belirli saatlerde okumanın motivasyonu arttıracağını, dolayısıyla bu listenin hep yakında tutulmasını tavsiye etti. Yemeklerden önce listeye bakmanın diyet programına uymayı sağlayacağına işaret eden Psikolog Çapar şunları söyledi: “Karşı koyamayacağımız zamanlarla karşılaşabileceğiz. Bu noktada kendinize şu soruyu sormanızı istiyorum: ‘Kilo vermek benim için ne kadar önemli?’ Zaman zaman düşünceleriniz ‘boş ver listeyi okumana gerek yok’ diyebilir. Bu durumda listeyi okumanıza yardımcı olacak, sizi motive edecek ve listeyi okumanıza sizi yüreklendirecek bir kart yazmanızın size faydası olacaktır”. Diyetin kazandıracağı yararları unutmamak gerektiğini vurgulayan Psikolog Çapar bazı şeyleri yiyip yememek arasında karşı koyma davranışı ve savaşma hali yaşanabileceğini ancak zamanla belirli yiyeceklere duyulan aşırı isteğin giderek azalacağını ve diyete uyunca mutluluk ve başarma hissinin belireceğini anlattı. Psikolojik desteğin, odağı başka yöne çekebilmeyi, rahatlama tekniklerini uygulayabilmeyi, çarpıtılmış düşüncelere karşı koyabilmeyi ve olumsuz duygulara engel olmayı sağlayacağını dile getirdi.
Bayburt Emekli öğretmen 66 yıldır okuduğu kitapların kaydını tutuyor Bayburtlu emekli öğretmen Ahmet Demiröz, şimdiye kadar okuduğu kitapların ismini, yazarını, sayfa sayısını, okuduğu yılın tarihini ve kitabın boyutunu ajandasına not düşerek, kaydını tutuyor. Eskiden yaşadığı 2 katlı evinin bir odasını kitaplarıyla dolduran 78 yaşındaki emekli öğretmen, hemen hemen her gün kitap okumaya özen gösteriyor, okuduğu kitapların önemli bulduğu yerlerinden de not almayı ihmal etmiyor. Kitap sevgisi 66 yıl önce bir kitapla başladı Kendi kayıtlarına göre 1959 yılında, ilkokul 5’inci sınıftayken ’Ege’nin dibi’ isimli kitabı okuduktan sonra kitaplarla tanıştığını belirten Demiröz, astronomiye merakının da 12 yaşındayken ’Ay’a yolculuk’ kitabıyla başladığını aktararak, zamanla astronomi içerikli sayısız kitabın kütüphanesinde yer aldığını söyledi. "Ruhumu en fazla dinlendiren dini ve astronomi kitaplarıdır" diyerek konuşan Demiröz sosyoloji, tarih, psikoloji, felsefe, dünya klasikleri gibi birçok eseri de okuduğunu bildirdi. "Bir kitap paradan, puldan daha kıymetlidir" Kitapların paradan daha kıymetli olduğunu ifade eden Demiröz, "Saman kağıdına yapılmış 10 sayfalık bir kitap değer bakımından paradan daha önemli, daha kıymetlidir. Kitap, parayla değerlendirilecek, parayla değeri ölçülebilecek bir şey değildir. Kitap beynin kardeşidir, aklın arkadaşıdır" dedi. "İlk kitaplığım limon sandığıydı" Öğrenci olduğu yıllarda kendi kütüphanesini oluşturmaya kararan veren Demiröz, ekonomik nedenlerden ötürü kitaplık alamadığını, limon sandığını ters çevirerek sandıktan kitaplık yaptığını aktararak, "İlk kitaplığım limon sandığıydı, kendi çapımda kütüphane oluşturmam limon sandığıyla başladı. Limon sandığını ters çevirdim içine kitaplarımı koydum, öyle bu işe başladım. Garsonluk yaptım, orman fidanlığında çalıştım aldığım paralarla küçük bir dolap yaptırdım ve kitaplarımı oraya koymaya başladım. Öğretmen olduktan sonra maaşımla daha büyük bir kitaplık yaptırdım ve kitaplarımı düzenli bir şekilde o kitaplığa yerleştirdim" şeklinde konuştu. "Elimden gelse kütüphanemi büyütürüm" 4 çocuğuna, torunlarına en büyük mirasının kitapları olduğunu vurgulayan Demiröz, çocuklarının, torunlarının kendi yolundan gitmesini istediğini belirterek, "Elimden gelse, biraz daha kütüphanemi büyütürüm. Benden sonrakilere en güzel mirasım, hediyem bu kitaplarım olacak. Param pulum olmasın, evim barkım, arabam hiçbir şeyim olmasın kitaplarım çocuklarıma, torunlarıma kalsın yeterli. Benden sonraki neslim kitaplarımı güzelce değerlendirsinler, desinler ki benim dedem bu eserleri okumuş, benim büyüğüm bu kitapları okuyarak güzelce değerlendirmiş, notlar almış. Biz de onun gittiği yolundan gidelim diyebilsinler. Ben bunu istiyorum" dedi.
İstanbul Sessizce ilerleyen tehlike: Osteoporotik omurga kırıkları Özellikle 50 yaş üstü hastalarda görülen osteoporotik yani kemik erimesi sebebiyle oluşan omurga kırıklarına dikkat çeken Doç. Dr. Tuna Pehlivanoğlu, bu kırıklarının özelliklerine ve tedavisine değindi. Osteoporoz nedir Öncelikli olarak Osteoporoz’un ne olduğu ile ilgili tanımlamada bulunan BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Tuna Pehlivanoğlu “Halk arasında kemik erimesi olarak bilinen osteoporoz, kemiğin kalsiyum miktarının azalması sonucu, yapısal olarak zayıflamasına ve kırığa elverişli hale gelmesine sebep olan hastalıktır. Bu hastalık 50 yaş üzeri her 3 kadından birinde, her 5 erkekten de birinde görülmekte ve sıklıkla sessizce gelişen ve sinsice ilerleyen omurga kırıklarına sebebiyet vermektedir. Omurga kırığı olan hastaların ilerleyen dönemde kalça ve el bileği kırığı yaşama ihtimali de bir hayli yüksek olduğunu” belirtti. Osteoporotik omurga kırığı omurganın neresinde görülür, özellikleri nelerdir Osteoporotik omurga kırıklarının, daha çok sırt (torakal) ve bel (lomber) bölgede görüldüğünü aktaran Pehlivanoğlu “Bu kırıklar çökme kırıkları olarak adlandırılmaktadır ve herhangi bir düşme-çarpma, bir travma olmadan ya da çok küçük şiddetli travmalar sonucu; ama genelde sessizce ortaya çıkabilmektedir. Bu kırıklar omurgada bir ya da daha fazla seviyede çökmeye sebebiyet vermekte ve bu çökmeler ilerleyerek, binanın kolonlarının yıkılması gibi, hastayı kambur hale sokup, yürümesini zor ve ağrılı duruma getirebilmektedirler. Bu durum da hastaların hayat kalitesini ciddi derecede düşürüp, sinsice ilerleyerek, onları hareket edemez, yürüyemez, gündelik işlerini göremez hale getirebilmektedir” dedi. Belirtiler ve şikayetler nelerdir Omurga kırığı hastalarının şikayetlerini de sıralayan Pehlivanoğlu semptomları şöyle sıraladı: “Bu hastaların öncelikle sırt ve bel bölgesinde ağrı şikayetleri mevcuttur. Bu ağrı genelde yürüme ve hareket ile artmakta, istirahatte azalmaktadır. Hastaların kırıklarının omurgada meydana getirdiği çökme ilerledikçe, kambur hale gelebilmekte ve şiddetli ağrı nedeniyle yürüyememektedirler. Yine kırıktaki çökme ilerledikçe, gelişecek omurilik basısına bağlı olarak da, bacaklarda kuvvet kaybı, şiddetli ağrı, idrar ve büyük tuvaleti tutmada güçlükler ortaya çıkabilmektedir. Bu durum da hayat kalitelerini günden güne ciddi anlamda düşürüp, onları eve ve yatağa bağımlı hale getirebilmektedir” şeklinde konuştu. Osteoporotik omurga kırığı tanısı nasıl konur ve tedavileri nelerdir Pehlivanoğlu bu kırıkların tanısının nasıl yapıldığından da bahsederek ayrıca tedavi hakkında da bilgilendirmelerde bulundu. Pehlivanoğlu sözlerini şöyle sonlandırdı: “Hastanın ortopedi uzmanınca muayene edilip, omurga kırığı ön tanısı konduktan sonra istenecek, röntgen, tomografi (BT) ve MR gibi görüntüleme yöntemleri ile tanının doğrulanması ile konur. Tedavisi ise kırığın şekline, omurgadaki tahribata ve hastanın özelliklerine göre değişir. Korse ile 6-8 hafta yatak istirahati tedavi seçeneklerinden ilkidir. Ancak hastaların yaşı ve ek hastalıkları da göz önüne alındığında, uzun süre yatmaya bağlı gelişebilecek pıhtı atması (emboli) ya da yatak yaraları gibi komplikasyonlar bu yöntemi geri plana itmiştir. Günümüzde perkütan vertebroplasti ve perkütan balon kifoplasti ameliyatları gibi kısa sürede uygulan, kapalı ameliyat yöntemleri kullanılarak, kırığa kemik çimentosu enjekte ve kırık bölge kapalı olarak yerleştirilen bir balon ile şişirilerek omurganın yükseklik kaybı giderilmektedir. Bu sayede hem kemik sağlamlaştırılmakta, hem çökme engellenmekte, hem de çöken omur olabildiğince eski yüksekliğine getirilerek, hastanın kamburluğu düzeltilmektedir. Hastaların ameliyat sonrası ağrıları tama yakın olarak geçmekte ve ameliyattan birkaç saat sonra ayağa kaldırılıp, yürütülmektedirler. Hastalar, genelde ertesi gün yürüyerek taburcu edilmektedir. Bu sayede hastalar, uzun dönem yatmaya bağlı gelişebilecek komplikasyonlardan da korunmuş olmaktadır.”
İstanbul İstanbul’da ortalığın karıştığı park kavgası kamerada: Gece yumruk ve tekmeler havada uçuştu, kadın sopayla saldırdı Kağıthane’de gece saatlerinde sokak arasında çıkan park kavgasından dolayı araç sahipleri birbirine girdi. Ortalığın karıştığı kavgada, aile fertlerinin de evlerden gelerek dahil olması sonucu yumruk ve tekmeler havada uçuştu. Bir kadın eline aldığı sopayla adama vurmak istedi ancak sopayı kaptırınca itildi. Yaşananlar cep telefonu kamerasına anbean yansıdı. Kağıthane Çeliktepe Mahallesi’nde dün saat 02.30 sıralarında meydana gelen olayda iddiaya göre işten dönen bir kişi, aracını park etmek için evinin bulunduğu sokağa geldi. Sokağın tamamen araçlarla kapalı olduğunu fark eden sürücü aracıyla girişi yapamayınca duruma tepki gösterdi. Sesin yükseldiğini fark eden diğer araç sahibi ise tartışmaya dahil oldu. Kadın eline aldığı sopayı adama vurmayınca ona kaptırdı İkili arasında yaşanan tartışma kısa sürede tekme ve yumruklu kavgaya döndü. Sesleri fark eden diğer aile üyelerinin de evlerinden inerek kavgaya dahil olmasıyla sokak savaş alanına döndü. Bir kadının ise eline geçen sopayla kavgaya girmesi gözlerden kaçmadı. İki ailenin kavgasını olay yerine gelen polis ekipleri ayırırken, taraflar birbirinden şikayetçi olmadı. Daha sonra birbirlerinden şikayetçi olduğunu söyleyen taraflar evlerine döndü. O anları bir vatandaş cep telefonu kamerasına anbean kaydetti.