GÜNDEM - 10 Ekim 2024 Perşembe 10:50

Türkiye’nin en zengin 6’ncı şehri Bilecik oldu

A
A
A
Türkiye’nin en zengin 6’ncı şehri  Bilecik oldu

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre yapılan araştırmada Türkiye’nin en zengin şehirleri belli olurken, Bilecik listenin ilk 10’unda yer aldı.


TÜİK, İl Bazında Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH)” raporunda birden fazla kriter göz önünde bulunduralar şehirler tek tek değerlendirildi. Yapılan değerlendirmeler sonucunda İstanbul’da başkent Ankara’da Türkiye’nin en zengin ili olamadı. Yapılan araştırmada ilk sırayı Kocaeli alırken, bunları İstanbul, Tekirdağ, Ankara, İzmir, Bilecik, Kırklareli, Yalova, Antalya ve Bursa takip etti.


Bunlar Da İlginizi Çekebilir
İzmir Milyonluk surat İzmir’in Buca ilçesinde açtığı iş yerinde asık suratı sebebiyle hem müşterilerin hem sosyal medyada kullanıcıların tepkisini çeken esnaf, iş yerine ’Suratsız Abla’ tabelası astı. Müşterileri, sadece dürüm yemeğe değil, sosyal medyada videosu milyon kere tıklanan Suratsız Abla’nın somurtan yüzünü de görmeye geliyor. İzmir’in Buca ilçesinde, tabelasında "Suratsız Abla" yazan küçük bir dürümcü dikkatleri üzerine çekiyor. Ancak bu ismin ardında ne soğuk ne ilgisiz biri var. Evli ve üç çocuk annesi olan Seda Maman (30), sosyal medyada yayılan bir videoyla başlayan yanlış algının, bir süre sonra işletmenin adını bile değiştirecek kadar etkili olduğunu söylüyor. Kötü yorumlara verdiği tavır, markası oldu Yaklaşık bir yıldır dönerci dükkânını işleten Maman, "İlk başta burası bir franchise’dı. Sonra tamamen kendime ait bir yer yaptım. Sosyal medyada bir video çektik. Kötü yorumlara karşılık verirken surat ifadem donuktu. Milyon kişi izledi o videoyu. Ardından ‘Suratsızsın’ yorumları yağdı. Biz de bu algıyı ti’ye alıp, dükkana bu ismi koyduk" dedi. Müşteriler ‘suratsız halini yapar mısın?’ diye geliyor Suratsız olmadığını, aksine eğlenceli bir yapıya sahip olduğunu vurgulayan Seda Maman, "Çektiğimiz videolar tamamen mizah amaçlı. ‘Suratsız Abla’ ismiyle paylaşımlar yapıyoruz ama aslında çok güler yüzlü biriyim. Bazen müşteriler özellikle gelip, ‘Abla bana o suratsız halinle servis yapar mısın?’ diyor. Bu da garip bir durum çünkü gerçek hayatla videodaki tavır birbirinden çok farklı" diye konuştu. "Sosyal medya yorumları ağırlaşıyor" Gelen yorumların zamanla hakaret boyutuna ulaştığını belirten Maman, sosyal medyada gelen bazı sert tepkilerin kendisini üzdüğünü dile getirdi. Maman, "Benim de bir ailem var. Çocuklarım bir gün o yorumları okuyacak. Bu nedenle bazı yorumları silmek zorunda kalıyoruz. İnsanların biraz daha anlayışlı olması lazım" ifadelerine yer verdi. "Hiç de suratsız değilmişsiniz" Dükkanın adını ’Suratsız Abla’ yapma kararını ilk başta eşiyle paylaştığında gülüp geçtiklerini söyleyen Maman, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ama düşündüm; her yerde döner var, bizim farklı bir yönümüz olmalı. İnsanlar bu ismi gördüğünde merak ediyor, içeri giriyor. Sonra da ‘Hiç de suratsız değilmişsiniz’ diyorlar. Bu bizim için bir fark oluşturma yoluydu ve işe yaradı."
Gaziantep Marangoz baba ve 3 oğlu aynı mesleği yapmanın gururunu yaşıyor Gaziantep’te 75 yaşındaki marangoz ustası Hacı Yasin Çevik ve 3 oğlu, aile atölyesinde aynı mesleği yapmanın gururunu yaşıyor. Gaziantep’in Şehitkamil ilçesinde bulunan atölyesinde 3 çocuğuyla birlikte marangozluk mesleğini 61 yıldır severek sürdüren Hacı Yasin Çevik, mesleği öğrettiği 3 oğluyla aynı işi yürütmenin mutluluğunu yaşıyor. İlkokul eğitiminin ardından mesleğe çırak olarak başlayan, ilerlemiş yaşına rağmen mesleğini severek sürdüren ve mesleği sayesinde 4’ü erkek 7’si kız olmak üzere 11 çocuk büyüten Çevik, çocuklarına da yıllardır geçimini sağladığı mesleğini öğretti. Mesleği sayesinde 10 çocuğunu evlendirip ev sahibi yapan Hacı Yasin Çevik’in 3 oğlu da babasından öğrendikleri yöntemlerle mesleklerini çocuklarına ve gelecek kuşaklara aktarmayı hedefliyor. Sabah erken saatlerde geldikleri atölyelerinde tezgahın başına geçen Çevik’in çocukları, çalışma azmi ve ustalıklarıyla gün boyu aile ortamında çalışıyor. Atölyesinden kopmamak için çocuklarıyla birlikte çalışıyor Büyük emekler vererek öğrendiği mesleğini severek yaptığını ifade eden Çevik, 75 yaşında olmasına rağmen hem boş durmamak hem de atölyesinden kopmamak için çocuklarıyla birlikte çalışmaya devam ettiğini belirtti. Ustasının öğrettiği mesleği kendisinin de 3 oğluna en iyi şekilde öğrettiğini belirten Çevik, çocukken öğrendiği marangozluk mesleğinde kısa bir süre çırak olarak çalıştıktan sonra kalfa olarak Suudi Arabistan’a gittiğini ve 9 yıl sonra Türkiye’ye döndüğünü anlattı. Çevik, 2 yıl Kahramanmaraş’ta çalıştıktan sonra 1989 yılında Gaziantep’te kendi iş yerini kurduğunu belirterek, kendi imkanlarıyla açtığı atölyesinde yıllardır müşterilerine hizmet vermenin mutluluğunu yaşadığını kaydetti. "Mesleğimi çocuklarımla beraber sürdürüyorum" Mesleğini birçok kişiye öğrettiğini belirten Çevik, "Elemanlarımdan kimisi iş yeri açtı, kimisi başka işe yöneldi ve kimisi de yurt dışına çıktı. Daha sonra çocuklar yetişince mesleği beraber devam ettiriyoruz. Çocuklarımla beraber mesleğimi sürdürüyorum. Biz bize olduğumuz için bizde mesai kavramı yoktur. Allah’a hamd olsun mesleğimizi sürdürüyoruz" dedi. Birçok sektörde eleman sıkıntısı yaşandığı için marangoz sektöründe de yetiştirecek eleman ve kalfa bulamadıklarını belirten Çevik, mesleğini sevdiği için çocuklarına da öğrettiğini aktardı. Sabah erken saatinden itibaren işinin başında olduğunu belirten Çevik, "Çocukluğumdan beri bu şekilde alıştık. Allah’a hamd olsun sıhhatim yerindedir. Sağlıktan yana bir şikayetim yoktur. Sağlığım el verdiği müddetçe mesleğimi sürdüreceğim" diye konuştu. "Hayatımız bu mesleğin içinde geçti" Babasının yanında mesleği öğrenen Mehmet Çevik, "Çocukluktan beri bu mesleğin içerisindeyiz. Hayatımız bu mesleğin içinde geçti. Babamın mesleği sevdiği kadar bizde bu mesleğin içinde yetiştiğimiz için biz de babamızın mesleğini çok seviyoruz. İşimizi sevgiyle yapıyoruz. İnsanları memnun etmeye çalışıyoruz. Bugüne kadar çok şükür kardeşler arasında bir sıkıntı yaşamadık. Yıllardır birlikte çalışıyoruz. Atölyemiz aile atölyesidir. O yüzden babamızın bize verdiği terbiyeden ve eğitimden memnunuz" diye konuştu.
Manisa Kaymakamın atı köylünün gönlünü şaha kaldırdı Manisa’nın Şehzadeler ilçesinde görev yapan Kaymakam Fatih Genel, alışılmış protokol ziyaretlerine bambaşka bir soluk getirdi. Resmi araçlar yerine atına binen Genel, mesai bitimine yakın saatlerde kırsal mahalle yollarına düşüyor. Atlı ziyaretlerin müdavimi olan köylüler ise kaymakamın atlı ziyaretlerinden oldukça memnun. Manisa’nın Şehzadeler ilçesinde görev yapan Kaymakam Fatih Genel, haftanın bir gününü at üstünde kırsal mahalle ziyaretlerine ayırıyor. Atla köylere giden Kaymakam Genel, vatandaşlarla birebir görüşerek sorunları yerinde dinlerken, vatandaşın da gönlünü fethediyor. Şehzadeler Kaymakamı Fatih Genel, 33 merkez ve 34 kırsal olmak üzere toplam 67 mahalleden oluşan ilçede vatandaşla birebir teması sürdürüyor. Mesai bitimine yakın saatlerde makamından ayrılarak atına binen Kaymakam Genel, son bir ay içerisinde Aşağı Çobanisa, Hamzabeyli, Hacıhaliller, Yukarı Çobanisa ve Sancaklı Çeşmebaşı Mahallelerine ziyaretlerde bulundu. Ziyaret ettiği mahallelerde vatandaşlarla köy kahvelerinde bir araya gelen Kaymakam Genel, muhtarlarla da görüşerek mahallelerin ihtiyaç ve taleplerini dinliyor. "At sevgisinin genç nesilde başlaması sevindirici" Kırsal mahallelere neden atla gittiğini anlatan Kaymakam Genel, "Mahalle muhtarlarımıza ve köy kahvesine uğruyor, onlarla sohbet ediyoruz. Niye atla diye soruyorlar. At güzel bir canlı da o yüzden. At, bizim tarihimizde, kültürümüzde her zaman olmuştur. Bir ara vermişiz, bir süre at kültürünü unutmuşuz ama şimdi yeni yeni genç nesillerde at sevgisinin tekrardan başladığını görüyorum. Bu da bize mutluluk veriyor. Atlı sporlar, atlı savaş sporları ve özellikle atlı okçuluk önemli. Gençlerimiz o konuda da eğitim alıyorlar. Atlı okulu da geliştirmeye çalışıyoruz. Çok şükür son 8-10 yıldır özellikle ülkemizde at ve atlı sporlar sevgisi, coşkusu devam ediyor. Ben bunun artarak devam edeceğini düşünüyorum" dedi. "Her hafta bir köye gidiyorum" Her hafta farklı bir kırsal mahalleyi ziyaret ettiğini belirten Kaymakam Genel, "Mesai bitimine yakın saatte makamdan ayrılarak ata biniyorum ve planlaması yapılan kırsal mahalleye doğru yola çıkıyorum. Atla gitmek güzel oluyor, köylülerimiz de memnun, biz de memnunuz. Atlar çok memnun olmayabilir, çünkü yoruluyor ama bize tahammül ediyorlar sağ olsunlar. Toprak yollar daha iyi oluyor aslında ama bir taraftan sevindirici, asfalt ya da kilitli parke taşı olmayan köy yolumuz kalmamış. Ara yollar bile asfalt çok şükür. Hem onları da yerinde görmüş oluyoruz, asfalt olması köylüler adına sevindirici. Köylülerimize talepleri bizim için çok önemli" ifadelerini kullandı. "Sıra dışı değil, olması gereken" Kendisini halk arasında "sıra dışı" olarak nitelendirenlere de değinen Kaymakam Genel, "Ben kendime böyle bir şey yakıştırmak istemiyorum. Bence olması gereken bu diye düşünüyorum. Tam tersine, belki de normal olan bu" diye konuştu. Kaymakam Genel, son olarak Yukarı Çobanisa ve Sancaklı Çeşmebaşı mahallelerine gerçekleştirdiği ziyarette vatandaşlarla bir araya geldi. Köy kahvesinde sohbet eden Genel, Yukarı Çobanisa Mahalle Muhtarı Kerim Karagülle ve Sancaklı Çeşmebaşı Mahalle Muhtarı Mustafa Durmaz’dan mahallelerin sorunlarına ilişkin bilgi aldı. Sancaklı Çeşmebaşı Mahallesi sakinleri ise Kaymakam Fatih Genel’in ziyaretlerinden memnun olduklarını dile getirerek, "Kaymakam bey bizi her zaman ziyaret ediyor. Biz de ziyarete gittik mi hiçbir zaman geri çevirmez, çayını, kahvesini içer, derdimize de çare olmaya çalışır. Köyümüzde, mahallemizde bizleri ziyarete geliyor, sağ olsun, var olsun, ayaklarına sağlık olsun. Görmekten ve aranmaktan mutluluk duyuyoruz" ifadelerini kullandı.
Eskişehir Sarıcakaya Kaymakamı kolları sıvayıp hasat için tarlaya girdi Eskişehir’in en bereketli topraklarına sahip Sarıcakaya ilçesinin Kaymakamı Tarık Orhan, tarladaki çiftçileri ziyaret edip hasada yardım etti. İlçenin tarımsal üretim potansiyeli hakkında da konuşan Orhan, "Sarıcakaya’da 5 bin 500 ton roka üretiyoruz. İstanbul’un roka tüketiminin yaklaşık yüzde 30’u ilçemizden, yani vadimizden karşılanıyor" dedi. Eskişehir’in Akdeniz’i olarak bilinen ve tarım açsından önemli bir nokta olan Sarıcakaya ilçesinin Kaymakamı Tarık Orhan, tarlada çalışan vatandaşlarla bir araya gelip hasatlara yardım etti. Eline orak alıp maydanoz demeti kesen Kaymakam Orhan, daha sonra ise üzüm yaprağı toplayan kadınlara yardım etti. Gittiği tarım arazilerinde çiftçilerden bilgi alan ve varsa sorunlarını dinleyen Tarık Orhan, mutlaka hükümet konağına çay içmeye beklediğini söyleyerek, vatandaşları makamına iadeyi ziyaret yapmaya davet etti. Rokadan domatese, üzümden zeytine birçok yetişen ürünün, İstanbul pazarlarının tezgâhlarında kendilerine yer bulduğuna değinen Sarıcakaya Kaymakamı Tarık Orhan, ilçenin tarım potansiyeli hakkında bilgi verdi. "İlçemizde 700 dekarlık alanda maydanoz ekimi yapılıyor" Maydanoz hasadı sırasında üretim verileri hakkında konuşan Kaymakam Orhan, "Gönül Teyzemiz ve Kadir Abimizle bir aradayız. Yaklaşık 50 yılı aşkın süredir devam eden bir evlilikleri var. Hem hayat tecrübeleri hem de samimiyetleriyle bize çok değerli mesajlar veriyorlar. Mikro klima ikliminin hâkim olduğu, bizim "saklı cennet" dediğimiz ilçemize hoş geldiniz diyoruz. Şu an maydanoz hasadındayız. Bununla ilgili kısa bilgiler verecek olursak, ilçemizde 700 dekarlık alanda maydanoz ekimi yapılıyor. Tek seferde yaklaşık 2 bin 500 ton hasat elde ediyoruz ve kendi topraklarımızda bunu yıl içinde 7 kez gerçekleştirebiliyoruz" dedi. "İstanbul’un roka tüketiminin yaklaşık yüzde 30’u ilçemizden, yani vadimizden karşılanıyor" Sarıcakaya ilçesinde üretilen rokaların İstanbul’daki tezgâhların yaklaşık yüzde 30’unu oluşturduğuna değinen Tarık Orhan, "İlçemizin bereketli topraklarında yaklaşık 22.000 ton domates üretimi yapılıyor. Örtü altı dediğimiz sera üretimimiz de oldukça büyük bir potansiyele sahip. Roka üretimimiz ise oldukça yüksek; yaklaşık 5 bin 500 ton roka üretiyoruz. Malumunuz, İstanbul’un roka tüketiminin yaklaşık yüzde 30’u ilçemizden, yani vadimizden karşılanıyor. Bu anlamda çalışmalarımız ve desteklerimiz devam ediyor. Özellikle eğitim çalışmaları, fide ve gübre destekleriyle çiftçilerimize katkılarımız sürüyor. Tarım ve Orman Bakanlığımızın destekleri mevcut. Valiliğimizin himayesinde sera naylonu, fide ve gübre destekleri sağlanıyor. Eğitim çalışmalarımız büyük fayda sağlıyor. Özellikle kadın kursiyerlerimiz ve genç çiftçilerimiz bu desteklerden önemli ölçüde yararlanıyor" ifadelerini kullandı.
İstanbul Kene tutundukça, hastalık riski artıyor: "Gerekirse kendiniz çıkarın" Kene vakalarının artması endişeye neden olurken Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, kenenin fark edilir edilmez çıkarılması gerektiğini belirterek yöntemini anlattı. Uzun, kene vücutta kaldıkça hastalık riskinin de arttığını ifade etti. Yaz aylarının gelmesiyle kene kabusu yeniden ortaya çıktı. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına bağlı olarak Sivas’ta 8, Kayseri’de ise 4 kişinin hayatını kaybetmesi tedirginliğe neden olurken, uzmanlardan önemli uyarılar geldi. BHT Clinic İstanbul Tema Hastanesi’nden Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, son yaşanan kene vakaları sonrası dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Her kene, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ne neden olmuyor Hyalomma türüne ait kenelerin KKKA’ya neden olduğunu belirten Dr. Öğretim Üyesi Cengiz Uzun, ölüm oranının dünyada ortalama yüzde 10’la 30 arası olduğunu, Türkiye’de ise bu oranının yüzde 5 olduğunu ifade etti. KKKA’nın yaklaşık 20 yıldır Türkiye’de de görüldüğünü söyleyen Uzun, ekolojik dengenin değişmesi, ormanlık alanların azalması ve kuş popülasyonunun azalmış olmasının kene vakalarında artışa neden olabileceğini ifade etti. "İstanbul’da vakalar arttı ama bulaş yok" İstanbul’da kene tutunması vakalarında artış olduğunu belirten Dr. Cengiz Uzun, "İstanbul’da son verilere göre 6-7 bin kişi kene tutunması şikayetiyle sağlık kuruluşlarına başvurdu. Şunu biliyoruz ki İstanbul’da KKKA yok. Şimdiye kadar İstanbul’daki kenelerden bulaşan bir hastalık yok. Bu hastalık özellikle Kelkit Vadisi, yani Amasya, Tokat, Samsun, Sivas, Yozgat o bölgede var olan bir hastalık. İstanbul’da da o tür keneler var ama bir bulaş şu ana kadar bildirilmiş değil" diye konuştu. Dünyada 500-600 civarında, Türkiye’de ise tespit edilmiş 50 civarında kene türü olduğunu belirten Uzun, "Tabi ki bunların hepsi bu virüsü taşıyıp yaymıyor. Hyalomma dediğimiz bir cins var, onunla bulaşan bir mikroorganizma" dedi. "Kene vücutta ne kadar az tutunursa o kadar iyi" Kene fark edilir edilmez çıkarılması gerektiğini belirten ancak kesinlikle çıplak elle dokunulmaması uyarısında bulunan Dr. Cengiz Uzun, "Böyle bir tutunma durumunda ‘Ellemeyin, sağlı kuruluşunda çıkarılsın’ gibi bir tutum var. Ancak buradaki en önemli şey, kene vücutta ne kadar az kalırsa o kadar iyi. Kişi keneyi tespit ettiğinde sağlık kuruluşuna çok kısa sürede varamayacaksa o zaman kendisinin çıkarmasını istiyoruz. Keneyi tutunduğu yere yakın yerinden yakalayarak bir cımbızla veya bir peçeteyle yukarı doğru çekerek çıkartabilirler. Olabildiğince hoyrat davranmadan, yavaşça çıkartmak gerekiyor. İçeride parça kalmasının çok önemli olmadığını biliyoruz artık. Keneyi bir an önce çıkartmak, orayı su ve sabunla yıkayıp bir an önce sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor" ifadelerini kullandı. "Belirti ortaya çıkarsa sağlık kuruluşuna tekrar başvurun" Sağlık kuruluşuna ilk başvuruda yapılan test sonuçlarının, 10 gün içerisinde herhangi bir belirti ortaya çıkması durumunda yapılacak test sonuçlarıyla karşılaştırıldığını söyleyen Uzun, sözlerini şöyle sürdürdü: "10 gün içerisinde herhangi bir ateş, halsizlik, gribal bir durum, karın ağrısı, ishal, diş etlerinde, cilt altında kanamalar gibi şikayetleri olursa, hemen hastaneye başvurmalarını istiyoruz. Kenenin ilk tutunduğu dönemde yapılan test sonuçlarıyla karşılaştırıyoruz." "Kene yeni tutunduysa daha kolay çıkar" "Bir yere pikniğe gittiğinizde sağlık kuruluşuna varmanız birkaç saat sürecekse kenenin o durumda kalmamasında fayda var" diyen Dr. Cengiz Uzun, "Eğer erken fark ederseniz kene zaten çok kolay çıkacaktır, çünkü henüz tam olarak beslenmemiştir, iyice büyümemiştir. Normalde kan emerek kendisinin 10 katına kadar çıkar. O kanı emmemiştir halihazırda. O yüzden çok daha rahat çıkar, tutunması fazla değildir" dedi. "Eve gittiğinizde vücudunuzu kontrol edin Kene tutunmasına karşı alınabilecek tedbirlere de değinen Dr. Cengiz Uzun, yeşil alanlarda olabildiğince kapalı giyinilmesi tavsiyesinde bulunarak, eve gidince tüm vücudun gözden geçirilmesi gerektiğini belirtti. Kenelerin özellikle bacaklara, kollara, kasık bölgesine ve koltuk altlarına tutunduğunu ifade eden Uzun, kene kovucu losyonların ise çok etkili olmadığını söyledi. Çocuklar ve kronik hastalığı olanlarda risk daha fazla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığının kalp hastaları, şeker hastaları, kanser hastaları gibi kronik hastalığı olanlar ve çocuklar için daha riskli olduğunu belirten Dr. Cengiz Uzun, sözlerini şöyle noktaladı: "KKKA’nın şu an için bir aşısı ve belirgin bir tedavisi yok, sadece destek tedavi uygulanıyor. Vücuttaki pıhtılaşmayı sağlayan hücrelerde ve proteinlerde düşüşler oluyor. Destek tedavi ile onu yerine koymamız gerekiyor. Şu an için herhangi bir viral ilaç yok. Denenen ve verilip verilmemesi konusunda tartışmalar yaşanan ilaçlar var."