GENEL - 03 Ocak 2013 Perşembe 09:17

12 EYLÜL VE 28 ŞUBAT DÖNEMİNİN ULUCANLAR CEZAEVİ MÜDÜRÜ, İHA`YA KONUŞTU

A
A
A
12 EYLÜL VE 28 ŞUBAT DÖNEMİNİN ULUCANLAR CEZAEVİ MÜDÜRÜ, İHA`YA KONUŞTU

12 Eylül 1980 darbesi ve 28 Şubat sürecinde Ulucanlar Cezaevi Müdürü olan Vehbi Camgöz, o dönemlerde cezaevinde yaşananları anlattı.
12 Eylül 1980 darbesi döneminde 25 yaşındayken, o zamanki adıyla Ulucanlar Cezaevi`nde müdürlük yapan Vehbi Camgöz, dönemin çok konuşulan isimleri ve yaşadıklarıyla ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı. Camgöz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan`ın AK Parti Grup Toplantısı`nda gözyaşları içinde okuduğu idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu`nun mektubunun kendi masasında yazıldığını ifade ederek şöyle konuştu: ``Mustafa Pehlivanoğlu`na ait mektup benim masamda yazıldı. Mustafa Pehlivanoğlu mektup yazmak istediğini söyleyince misafir koltuğuna oturttum. Orada eline kalem ve kağıt verdik. Mektup benim masamda yazıldı. Tabii bizim için de çok zor bir durum. O an neler yaşadığımızı anlatmak çok zor. Ben daha 24-25 yaşımda delikanlıydım. İdam ettiğimiz çocuklar da 22-23 yaşındaydı. Benden iki yaş küçük çocuklardı. Ben kendimi çok katı, kuvvetli olduğumu zannederdim. ``˜Benim yanımda adam kesseler kılım kıpırdamaz` derdim. Bu olayı yaşadıktan sonra çok etkilendim. Canlı canlı getiriyorsunuz, konuşuyorsunuz, soruyorsunuz, cevabını alıyorsunuz, adli tabip yanınızda muayene ediyor. Hükmü veren mahkemenin başkanı, hakimi yanınızda konuşuyor. Ondan sonra eline kelepçeyi vurup, idam gömleğini giydirip gönderiyorsunuz. Bir görevli götürüyor ve ipi boğazına geçiriyor. Altından sandalyeyi çekiyor. Anlatırken çok kolay. Mustafa Pehlivanoğlu giderken dini telkini kabul etti. Zaten bu sorulur. Kelime-i şehadet getirdi. ``˜Ben ülkeme hizmet ettiğim kanaatindeyim. Kimseyi öldürmedim. Beni suçsuz yere asıyorsunuz` diyerek gitti. Mustafa Pehlivanoğlu`nun yanında asılan Necdet Adalı ise dini telkini kabul etmedi. ``˜Böyle saçma şeylere inanmam` dedi. Slogan atarak ölüme gitti``
Eski Cezaevi Müdürü Vehbi Camgöz, Mustafa Pehlivanoğlu`nun dua ederek, diğer idam edilen isim Necdet Adalı`nın ise slogan atarak idam sehpasına gittiğini söyledi.
12 Eylül darbesi olduktan bir ay sonra idamların başladığını anlatan Camgöz, sözlerini şöyle sürdürdü: "O dönemlerde hatırladığım kadarıyla yüzlerce idam dosyası Türkiye Büyük Millet Meclisi`nde bekliyordu. Milli Güvenlik Konseyi yasama organının yerindeydi. 5 general yasa çıkarabiliyordu. Bazı idam dosyalarını kendilerine göre Resmi Gazete`de yayınlatıyorlardı. İlk idamları da o zamanki adıyla Ankara Kapalı Cezaevi`nde yaptık. Mustafa Pehlivanoğlu ve Necdet Adalı da bu isimler arasındaydı. 8 Ekim gecesi saat 03.00 civarlarında idam edildiler. İdam kararı gündüz telefon edilerek verildi. Başsavcılık idamların Resmi Gazete`de yayınlandığını bize bildirdi. ``˜Hazırlığınızı yapın` diye bize talimat verildi. İdamlardan kimsenin haberi yoktu. Basılan resmi gazetelerde zaten iki tane basılıp gizlice kanun yerine gelsin diye yapılıyordu. Biz bir gün içerisinde hazırlıklarımızı yaptık. İdamlar başladı."
"ECEVİT ÇOK SAYGILI VE UYSAL BİR İNSANDI"
12 Eylül 1980 darbesi sonunda Ulucanlar Cezaevi`ne çok sayıda bakan, politikacı, iş adamı getirildiğini kaydeden Vehbi Camgöz, 1982 yılında tutuklanarak cezaevine konulan dönemin Başbakanı Bülent Ecevit`in beyefendiliği ve nezaketiyle cezaevinde herkes tarafından sevildiğini söyledi. Camgöz, konuşmasında, ``12 Eylül olmuş. Bakanlar geldi, milletvekilleri geldi. İş adamları geldi. 1982 yılında dönemin Başbakanı Bülent Ecevit geldi. Ecevit, çok saygılı ve uysal bir insandı. Bülent Ecevit çok temiz ve beyefendi bir insan. Onunla ilgili cezaevinde herhangi bir anı da olmaz. Memleketin başbakanıydı. Çok özel bir yere konuldu. Kendisine cezaevinde çalışma ortamı sağlandı. Nezaketli bir insandı. Cezaevinde odasına biri geldiğinde önünü ilikler ve herkesle tokalaşırdı. Otur demeden oturmayan çok farklı bir insandı`` dedi.
Camgöz, 1 Ocak 1980 ve 12 Eylül darbesi sonrasına kadar cezaevinde kesinlikle işkence yapılmadığını ve buna izin vermediklerini kaydederek sözlerini şöyle sürdürdü:
``Ankara Cezaevi`nde 1 Ocak 1980`den 1981 yılının sonuna kadar hiç kimseye sistemli, ferdi bir işkence yapılmamıştır. İşkenceden öte kötü muamele de yapılmamıştır. Fena bir söz de söylenmemiştir. Buna asla müsaade etmedik.``
"MÜSLÜM GÜNDÜZ`ÜN SAÇINI ZORLA KESTİK"
28 Şubat döneminde yine Ulucanlar Cezaevi`nde müdürlük yapan Vehbi Camgöz, döneme dair bilgiler aktardı. Camgöz, aczmendi lideri Müslüm Gündüz`ün sakallarının cezaevinde zorla kesildiğini iddia ederek, Gündüz`ün olaydan sonra kendisine düşman olduğunu söyledi. Eski Cezaevi Müdürü Camgöz, 28 Şubat`ın "darbelerin anası" olduğunu anlatarak sözlerini şöyle sürdürdü: "Hiçbir darbede yaşanmayan sıkıntılar o darbe döneminde yaşandı. O dönemin tetikçisi olduğu iddia edilen Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Gazeteci Nurettin Şirin ve belediyeden üç dört çalışan Kudüs gecesinde tiyatro tertip ettikleri için gelmişlerdi. Daha sonra 28 Şubat öncesinde sokaklarda sarıkla, cüppeyle gezen Müslüm Gündüz cezaevine getirildi. Malum kıyafetiyle cezaevine geldi. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi de bize bir yazı yazdı. ``˜Bu adamı toplum içerisinde alışılmış bir kıyafetle duruşmaya getirin` dediler. Müslüm Gündüz`ü odama çağırdım. Dedim ki, ``˜Neredeyse zina halinde yakalanmış gibi lanse edildin. Gel senin bu saçını başını güzelce keselim`. Müslüm Gündüz bana hak verdi ancak nefsine ağır geldiğini söyleyerek istemedi. Biz de zor kullanarak saçını kestik. Duruşmaya gönderdik. Mahkeme kararı yerine gelmiş oldu. Ondan sonra Müslüm Gündüz`le aramız açıldı. Daha önce bana ``˜Medrese-i Yusufiye`nin Başmüderrisi` diyordu. Ondan sonra da beddua etmeye başladı.``
"HASAN MEZARCI AGRESİF DAVRANIYORDU"
28 Şubat döneminin en çok tartışılan ismi eski Refah Partisi Milletvekili Hasan Mezarcı`nın Ulucanlar Cezaevi`ne geldiğinde psikolojisinin iyi olmadığını söyleyen Vehbi Camgöz, sözlerini şöyle sürdürdü: ``Kaldığı koğuşun duvarına Sibel Can`ın posterini asmış. O dönemde kamuoyunda Sibel Can`ın tehdit edildiği yönünde haberler çıkmıştı. Karagümrük Çetesi de o zaman Sibel Can`ın korumalığını yapıyor diye basında haberler çıkmıştı. O da bu koruyuculuğa soyunarak, ``˜Sibel Can yengemiz olur. Bir laf edenin kellesini alırım` diye bağırırdı. Hasan Mezarcı, mehdilik konusunda Müslüm Gündüz`ü cezaevinde çok gaza getiriyordu. Müslüm Gündüz de, ``˜Haşa, estağfirullah. Ben kimim ki mehdi olayım. Ben normal bir kulum` derdi. Baktı ki olmadı. Mehdi olacak birini bulamayınca kendisini mehdi ilan ediverdi.``
28 Şubat tutuklularının çoğunun uysal olduğunu ancak tek sıkıntı yapan ismin Hasan Mezarcı olduğunu vurgulayan Camgöz, sözlerine şöyle devam etti: ``Cezaevinde herhangi bir sıkıntı yapmadılar. Sadece Hasan Mezarcı biraz agresif davranıyordu. O da psikolojik bunalım içerisindeydi. İstanbul`dan Ankara`ya gönderdiklerinde biz Elmadağ Cezaevi`ne gitmesini istedik. Orada daha rahat edeceğini düşündük. Orada camı çerçeveyi aşağıya indirmiş. ``˜Ben illa Ankara Kapalıya gideceğim. Orada milletvekilleri yatıyor. Onlarla birlikte kalmak istiyorum` dedi. O dönemde DEP`li Milletvekilleri Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak gibi isimlerde Ulucanlar`da kalıyordu. Hasan Mezarcı bunların yanında yatmak istedi. O koğuşlara versek onlarla dövüş ederlerdi. Ayrı bir odaya koyduk. Fakat psikolojik rahatsızlığı dolayısıyla rahatsızlık verdi. Sürekli küfrediyordu. Önüne gelene sövüyordu."
"SEYFİ OKTAY, SOL TERÖR ÖRGÜTLERİ MENSUPLARIYLA GÖRÜŞÜRDÜ"
28 Şubat döneminin Refah Partili Adalet Bakanı Şevket Kazan`ın Ulucanlar Cezaevi`nde tutuklu bulunan dönemin Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ve arkadaşlarını ziyaret etmesi sonrasında kendisi için de sürgün dönemi başladığını anlatan Vehbi Camgöz, o günleri şu sözlerle anlattı; ``Dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, Sincan olaylarında tutuklanan Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız ve arkadaşlarını bir pazar günü cezaevine ziyarete geldi. Ziyaret gizli yapılıyordu. Sayın bakanla odamda bir süre oturduk. Şevket bey, Bekir Yıldız ve arkadaşlarını görmek istediğini söyledi. Adamları odaya çağırdık. Hepsine ``˜geçmiş olsun` dedi. Kendi partisinin mensuplarıydı. Bakan bey gittikten sonra televizyonlar bu olayı yayınlamaya başladı. Bakan bey beni arayarak, haberin kimden çıktığını sordu. Daha sonra öğrendim ki kendi özel kalem müdüründen sızdığını öğrendim. O gün kızılca kıyamet koptu. Şevket beyden önceki Adalet Bakanları, özellikle Seyfi Oktay, her gittiği yerde sol terör örgütleri mensuplarıyla gider görüşürdü. Onların hiçbirisi konu olmadı. Daha da komiği Şevket Kazan`ın cezaevini ziyaretinden dolayı benim hakkımda tahkikat açıldı. Bu soruşturmadan sonra benim için de 28 Şubat sürgünü başladı. 1997`nin Kasım ayında başladı. Önce Karaman, bir ay sonra Ereğli`ye verdiler. Oradan aldılar Amasya`ya verdiler. Mayıs`ta göreve başladım. Bir ay sonra aldılar Beyşehir`e verdiler. Tayin gerekçelerinde genelde İmam Hatip mezunu olduğum, eşimin ve kızımın kapalı olduğu tayin gerekçem olarak gösterildi.``
28 Şubat döneminde Gazeteci Nurettin Şirin`e verilen cezanın Türkiye`de bir gazeteciye verilen en ağır ceza olduğunu ifade eden Camgöz, sözlerini şöyle tamamladı:
``28 Şubat`ın bence en büyük mağduru, o dönemde tutuklanan Gazeteci Nurettin Şirin di. Sırf bir gecede organizasyonda yer aldığı için 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Türkiye`de bir gazeteciye verilen en ağır cezalardan biridir. Ondan önce örgüte yataklık etse bile 3 yılı geçmeyen cezalar vardı. Bu 16 yılın 10 yılını fiilen cezaevlerinde tamamladı.``
Bunlar Da İlginizi Çekebilir
Ankara Bulgaristan’da ‘Yedi Tepeler Bulgar-Türk Dostluk Sergisi’ sanatseverlerle buluştu Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosluğu, Filibe Belediye Başkanlığı, Filibe Ressamlar Derneği ve Nöbet Tepe Kültür Sanat ve Edebiyat Kulübü iş birliğiyle düzenlenen ‘Yedi Tepeler Bulgar-Türk Dostluk Sergisi’, Bulgaristan’ın kültür başkenti Plovdiv’de sanatseverlerle buluştu. Plovdiv Belediye Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen serginin açılışı, yoğun katılım ve güçlü diplomatik temsil ile görkemli bir atmosferde gerçekleşti. Açılışa Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu Emre Manav başta olmak üzere diplomatik temsilciler, yerel yöneticiler, sanatçılar ve çok sayıda sanatsever katıldı. Küratörlüğünü Aynur Mahmudova Kaplan’ın üstlendiği sergide, 30 Türk ve 30 Bulgar sanatçının 120 eseri yer aldı. Resim, özgün teknikler ve çağdaş yorumlarla zenginleşen eserler; iki ülke arasındaki ortak kültürel hafızayı, tarihsel bağları ve sanat yoluyla kurulan dostluğu görünür kıldı. Türkiye Cumhuriyeti Filibe Başkonsolosu Emre Manav yaptığı konuşmasında, iki ülkenin gerek coğrafi gerek kültürel benzerliklerinden bahsederek, bu tür etkinliklerin daha da artmasını diledi. Organizasyonun gerçekleşmesinde emeği geçen Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Grafik Tasarım Bölüm Başkanı Prof. Birsen Çeken ve ekibine de teşekkür belgesi sunuldu. ‘Yedi Tepeler Bulgar-Türk Dostluk Sergisi’, 15 Ocak 2026 tarihine kadar Plovdiv Galerisi’nde ziyaret edilebilecek.
Aydın Aydınlı sağlık ekibi birinciliği bırakmadı Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Çocuk Yoğun Bakım ekibi, çocuk yoğun bakım alanında yürüttükleri bilimsel çalışmalarla üst üste dört yıldır ödül almayı başarırken, bu yıl da birincilik ödülüne layık görüldü. Geçtiğimiz ay Antalya’da düzenlenen Uluslararası Katılımlı 21. Ulusal Çocuk Acil Tıp ve Yoğun Bakım Kongresi ile 17. Çocuk Acil Tıp ve Yoğun Bakım Hemşireliği Kongresi’nde, Türkiye’nin saygın üniversiteleri ve eğitim araştırma hastanelerinin yer aldığı kategoride, Aydınlı ekibin çalışması birincilik ödülü aldı. Birincilik ödülüne layık görülen çalışma, kongrede ekip adına Selma Albayrak tarafından sunulan "Çocuk Yoğun Bakım Ünitesinde; Hemşire Odaklı Bispektral İndeks (BIS) İzlemiyle Uygulanan Sedasyon Protokolünün Klinik Sonuçlara Etkisi: Prospektif, Randomize Kontrollü Çalışma" başlığını taşıyor. Sağlık ekibi geliştirdikleri yeni protokol sayesinde, solunum cihazına bağlı çocuklarda kullanılan anestezik ilaçların miktarını belirgin şekilde azaltmayı başardı. Çocuk Yoğun Bakım ekibinin sorumlusu Doç. Dr. Ekin Soydan, başarıya ilişkin yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı: "Bu kongrelerde Türkiye’nin en saygın hastaneleri yer alıyor. Bildiğimiz kadarıyla dört yıl üst üste ödül alan başka bir merkez bulunmuyor. Bu nedenle elde edilen başarı bizim için ayrı bir mutluluk ve gurur kaynağı. Ekip arkadaşımız Selma Albayrak, yıl boyunca araştırmamızın bulgularını titizlikle derleyerek kongrede son derece başarılı bir sunum gerçekleştirdi. 1.lik ödülünü tekrar kazanmamızı sağladı. Yaklaşık 3,5 yıldır Aydın’da görev yapan bir hekim olarak, hasta bakımında son derece özverili, insani ve mesleki açıdan güçlü bir yoğun bakım ekibiyle çalışıyorum. Bu başarının arkasındaki en önemli güç, ekip arkadaşlarımdır. Önceki yıllarda birincilik ödülü alan çalışmalarımızın yurt dışında saygın dergilerde yayımlanacak olması bizi ayrıca mutlu etti. Çalışmalarımızda ve mesleki eğitim sürecimde büyük katkıları bulunan, İzmir Behçet Uz Çocuk Hastanesi’nden Prof. Dr. Hasan Ağın hocama da buradan özellikle teşekkürlerimi iletmek isterim’
Ankara Karahantepe, Archaeology Magazıne tarafından 2025’in ilk 10 keşfi arasında gösterildi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Karahantepe’nin Archaeology Magazıne tarafından 2025’in ilk 10 keşfi arasında gösterildiğini duyurdu. Şanlıurfa’da yürütülen Taş Tepeler Projesi’nin parçası olan Karahantepe, Archaeology Magazine tarafından 2025 yılının ilk 10 keşfi arasında gösterilerek derginin kapağına taşındı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Taş Tepeler Projesi kapsamında yürütülen bilimsel çalışmaların insanlık tarihine dair mevcut kabulleri yeniden şekillendirdiğini vurguladı. "Anadolu’nun 12 bin yıllık hikayesini, kültürel mirasımızı koruyarak dünyaya anlatmaya devam edeceğiz" Bakan Ersoy, yürütülen çalışmaların insanlık tarihine dair bilinenleri yeniden şekillendirdiğini aktararak, "26 Kasım’da 5. yılını kutladığımız Taş Tepeler Projesinin önemli bir parçası olan Karahantepe dünyanın saygın yayınlarından Archaeology Magazine tarafından 2025 yılının ilk 10 keşfi arasında gösterildi ve derginin kapağında yer aldı. Bu topraklarda yürüttüğümüz bilimsel çalışmalar, insanlık tarihine dair bildiklerimizi yeniden şekillendiriyor. İnanıyorum ki mikro analizlerden arkeometriye, sembolik buluntulardan koruma faaliyetlerine uzanan bu kapsamlı süreç, Taş Tepeler’i dünyanın Neolitik başkenti olarak tescilleyecek. Anadolu’nun 12 bin yıllık hikayesini, bilimle gün yüzüne çıkarmaya; kültürel mirasımızı koruyarak dünyaya anlatmaya kararlılıkla devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.